SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…Boş bir sandalı dolduran gölge, ben miyim? Etraf zifiri karanlık ve sadece mehtabın yansıması ile ağaçların gölgesinde, sakin akan bir nehirde yol alıyorum. Puslu havanın sis dalgaları üzerime gelirken, nehir hızlanıyor ve küreklerin ağırlığı ellerime çöküyor, acıyor ellerim, çok acıyor. Kabaran nehrin sularında boğuşan pençelerimi artık hissetmiyorum. Beynimde çınlayan, göğün haykırması mı yoksa şelalenin gürlemesi mi, ayırt edemedim. Hiçbir şeyi ayırt edemiyorum, nehrin ejderha gibi dalgalarıyla kayalıklara çarpan sandal, yolun sonuna geliyorum. Birden bir ışığın belirmesi ile küçücük bir çocukken yaptığım resimlerdeki güneşin içinden geçiyorum, güneşin kavurucu sıcaklığı buz gibi olan yanağımı yakıyor. O da ne okyanusun tam ortası, nasıl geldim ben buraya derken sandal su alıyor. Masmavi bir su sızıntısı doluyor ayaklarımın altına ve ben yine üşüyorum. Kurtulmak için koyu maviye bakarken dipte beliren devasa gölge, soğuk okyanus sularını yüzüme çarparak bana bakıyor. Üç kollu, dişleri öne doğru ve yedi boynuzlu kamburumsu sırtı olan yaratık. Birde ortalık siyah beyaz kesiliyor gözüme ve gözlerim tabiri caiz ise yuvalarından çıkıyor, zıplıyorum ve birden açılan gözlerimle etrafa bakınıyorum. Kaybolmuştu yaratık, sağıma baktım birde soluma, kimseler yoktu etrafta. Bir oh çeken ben! sanki karşıki dağlar beni duyacak derken arkamdan gelen gürlemeyi duymuyorum, hayır duymayacağım. Dönemiyorum arkamı, bende tık yok, “nutkun mu tutuldu” diyeceksiniz ama tutulmamış, aniden dönecekken omzuma dokunan bir el üzerime doğru eriyor. Fakat dokunan el o kadar yumuşak ki bu yaratığın eli olamaz diye düşünüyorum. Birden gerçekten fal taşı gibi açılan gözlerim kapkaranlık odanın içine bakıyor. Yine mi diyecektim ki, “susadım” diyen bir sesle irkildim…Evet, bu bir rüya idi, ama gördüğüm değil, yazdığım bir rüya.Siz, hiç görmeden rüya yazmayı denediniz mi?Hayata, hiç Sürrealist yaklaşanlardan oldunuz mu?Nedir Sürrealizm? Sürrealizm, kısa ve öz anlamı gerçeküstücülük.Sürrealizmde; hayal dünyası ve gerçek yaşam, bir üst gerçek olarak karşımıza çıkar.

Sürrealizm birçok sanat akımlarının içinde dayanılmaz iticiliği ile sizi kendisine yaklaştırır. Salvador Dali’i anlatmayacağım, çünkü akıllara kazınmış Ressam Salvador Dali, 1920’lerde kabul gören Sürrealizmin en çok tanınan öncüsüdür. Sürrealistler, bilinçaltını bilinç üstüne çıkarmakla uğraşmış, rüya ve sayıklamalar gibi durumları zihnin dışına taşıyarak düşüncelerin gerçeküstücülüğünü araştırmışlar ve “Ruh akıldan üstündür” tezini savunmuşlardır. Bu noktada Sigmund Freud’un düşünce tezlerinin, bu akımın temel kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Freud, insanı bilinçaltı dünyasında aramış ve açıklamıştır. Birçok Sürrealist, insan düşüncelerinin derinliklerine inebilmek için hipnoz yöntemini fazlaca kullanmışlardır. Bilinç üstüne çıkan düşüncelerden elde ettikleri verileri, sanatlarında göstermişlerdir. Sürrealizmi ve soyut olan her konuyu reddeden Dadaizm, Sürrealizm’in gelişmesine engel olamaya çalışan akımdır. Buna rağmen gerçeküstücülük, sanatın her dalında kendini göstermiştir. Resim sanatı haricinde özellikle edebiyata da etkisi olmuş bir akımdır. Sürrealizm sanatlar, ister resim, ister yazı, isterse farklı başka bir anlatım biçiminde olsun estetik kaygı düşünülmeden beynin uç noktalarındaki düş ve düşüncelerin su yüzününe çıkarılmasıyla özdeşleşir. Sürrealist edebiyatçılar, dil ve üsluplarında anlaşılır olmayı ret etmiş ve standart yazı biçimi dışında yazmışlardır. Şiirler de bile düş ve gerçek, birbirine kaynaşarak üslupunu değiştirmiştir.Tüm Sürrealist sanatçılara göre gerçek, akıl ve iradenin dışında ve özellikle insanın izdüşümünde saklı idi. Boşlukta asılan ve eriyen eşyalar, gerçeği iterek oluşan yaratıklar, ellerin otokontrolsüz yaptığı şekiller ve yazılar, tüm bunlar gerçeküstücülüğün yansımasıydı. Bu yansıma, insanlarda iticilik ve irkilme duygularını kabartabilir.Mistik güçler, fantastik olgular, akıllara sığmayacak karakterler ve daha akla gelmeyen olgular, insanları hep korkutmuş mudur?Bizler, aklımızın derinliklerine indiğimizde gerçek denen olgunun, aslında gerçeküstücülük olduğunu savunmaz mıyız?Aklımın derinliklerine iniyorum, gerçek orada duruyor ve ben onu gerçeküstü görüyorum. Gerçek olarak sunulan hayatta, gerçeküstü olan ölümü ve ölüm olgusu tam manası ile gerçek ise, ölümün gerçeküstücülüğünü görüyorum.Öldüğümü gördüm; bembeyaz bir halı serili idi bir tarafta ve diğer tarafta ateşlerin çerçevelediği kırmızı halı ve ben uyandım…Sonuç olarak sonsuzluk olgusunu kabul edebiliyorsak, gerçeküstüçülüğü de kabul edebiliriz.Gerçek hayatta beyazı da, kırmızıyı da severiz, peki ama gerçeküstü hayatta acaba hangi rengi seveceğiz?Buna biz karar veremeyeceğiz ama biz bu karara sebep olacağız…GERÇEK, GERÇEKLERİN GERÇEKÜSTÜCÜLÜĞÜDÜR.
Yazan: Buket B.V.O.