bildirgec.org

belesh

11 yıl önce üye olmuş, 30 yazı yazmış. 4262 yorum yazmış.

İyi, Kötü ve Hödük

belesh | 15 January 2010 12:31

İyi ve kötü, siyah ve beyaz, kan ve gül, melek ve şeytan. Neden hep kötüler kaybetmek zorunda diye sormuştum sana. Birilerinin de kötü olması lazım. Yoksa bu kadar fazla iyiliğin bir anlamı kalmaz. Hem gerçekte kötü olandan zarar gelmez insana. Amacının kötülük olduğunu bilirsin. Ona göre davranırsın, hazırlıklısındır. Ama iyi olanın içinde her zaman bir kötülük yapma potansiyeli vardır ve korkarsın bundan. Güvenilmez olan odur aslında. Hangisi daha çok zarar verir sen söyle madem: Kötüden gelecek iyilik mi, iyiden gelecek kötülük mü? “Kötüsün sen!” Peki hiç sordunuz mu ona “Sen neden kötüsün?” diye, hiç merak ettiniz mi neye kızıp ruhunu sattığını?

Ruhumu sattığımı söylemiş miydim sana? Karşılığında hiçbir şey vadetmediler, ben de bedelsiz verdim onlara zaten. Beni çok istediklerini biliyordum zaten. Sayıları azdı, yardıma ihtiyaçları vardı. Denge bozuktu. Çünkü herkes iyilere yardım ediyordu durmadan. Adil olmayan bir savaş. Ben kurtaracak değilim tabi ki onları, senin de dediğin gibi hiper egom yüzünden böyle konuşuyor olabilirim. Ama ne kadar kötü olabileceğimin, can yakabileceğimin farkındayım. Onlar da farkında. (Ve artık sen de farkındasın.)

Def/öl GİT

belesh | 27 December 2009 18:14

Konu: Eski bir yorum.

Sonuç:

Sesin geldiği tarafa doğru ilerledim. Karanlık, el yordamıyla yolumu bulmaya çalıştım. Soğuk ve pürüzlü taşlar elime her dokunduğunda içimi üşütüyordu. Küçük adımlar. Islak, su doluyor potinlerime. Ses kesildi. Tavandan damlayan suyun sesini duyuyorum sadece. Durdum. Damarlarım çatlayacak gibi. Kayboldum galiba. Birden gözüm kamaşıyor. Işık. Bütün beynimin içine doldu. Ne ki bu? Uzakta. Yürümeye devam ediyorum. Etrafımdaki hiçbir şeyi görmüyorum. Işık hepsinin üzerini örttü. Hızlandı adımlarım şimdi. İçim rahatladı, ısındı. Yaklaşıyorum. Ama ben yaklaştıkça ışık zayıflıyor. Yine durdum. Gitmem lazım, tek şansım o olabilir. İlerliyorum, ışık sönüyor. Çok yaklaştım, bir kapı. Simsiyah, demirden. Kapıda ufacık bir pencere. Tak tak. Ses yok. Bir daha çaldım. Pencerenin sürgüsü gürültüyle aralandı.

Teflon Tavada Yaşamak

belesh | 22 December 2009 17:37

“Hayat durmadan ruhuma tecavüz ediyor.” Odaya girdiğinde, kadının dudaklarından dökülen bu kelimeler karşıladı adamı.

– Git hadi, geç kalacaksın.
– Seni bu halde bırakıp gidemem.
– Ben yarın da aynı halde olacağım. Hiçbir şey fark etmeyecek, anlamıyor musun?
– Biliyorum. Ama bu gece gitmek istemiyorum.
– Git hadi. Ağlarım, bağırır, çağırır, anti depresan alır, uyurum. Merak etme.
– İyi olacağına, normale döneceğine söz ver.
– (Yapmacık bir kahkaha atar) İyi olmak mı?

Ne kadar saçma bir cümle olduğunu adam da fark etmişti. Tam bir geri zekalı cümlesi. Ne güzel bir gündü halbuki. Beraber geçirdikleri muhteşem günlerden biri.

Kumarbaz

belesh | 26 November 2009 10:31

“Beni bırakma!” dedi rehber. Şaşırmıştı yolcu. Yolunu şaşırmış yolcu, kendisine yol göstereceğine inandığı rehberinden duyduğu bu iki kelime karşısında ne yapacağını bilemedi. Durdu. “İnanılmaz.” diyebildi sadece.
– Neden inanılmaz olsun ki?
– Bilmem, daha önce ben de aynı kelimeleri kullanmıştım.
– Yani?
– Ne bileyim işte. Garip geldi bir an. Bu iki basit kelimenin ne kadar dolu olduğunu biliyorum.
– Gitmeni istemiyorum.
-Gitmek istemiyorum zaten.
– Ama gideceksen hiç gelme. Yorma beni. Ne olur.
– …
– Çok yoruldum her şeyden. Yorgunum. Hayatımdaki bütün parantezleri kapattığım bir zamanda, tekrar savunmasız hissediyorum kendimi. Eğer yine aynı şey olursa dağılırım. Yapma.
– Sen rehbersin, bunları nasıl söyleyebilirsin bana? Bana yardımcı olman gereken yerde aklımı daha da karıştırıyorsun.
– Ben sadece uyarıyorum. Tek bir şansım kaldı artık. Lütfen..

Alk. %10 Hacmen
Alk. %10 Hacmen

Kumarbaz, mecbur olduğu için kumar oynar. Mecburdur çünkü o tadı almıştır. Kaybetmek ya da kazanmak onun için amaç değil, araçtır. Sadece aldığı haz önemlidir onun için. Kendini iyi hissetmek için yapar her şeyi. Sen de yaşamaya, hissetmeye çalışan bir kumarbazdın. Bütün oyunlara ruhundan verdiğin parçalarla katıldın. Her seferinde kaybettin. Kazanmak istediğin her oyun senin için ayrı bir yıkım oldu. Bazen taş çaldılar, bazen kağıt saydılar, bazen de oyunun yarısında başka masalara geçtiler. Tek başına öylece kaldın hep aynı masada, arkasından boş gözlerle ona bakarken. Nedenini bir türlü anlayamadın. Ama pes etmedin. “Mutlaka kazanacağım bir gün.” dedin.

Bay/Pas-Zwei

belesh | 26 November 2009 09:36

Her gün yarım saat dedi rehber. Ne olursa olsun yarım saat. Saçmala. Saçma değilse hiçbir şey değildir. Anlam barındırmasın. Kelimelere giydirdiğin kıyafetler yaz kış aynı olmasın. Sen kokuyorum şu an. Üzerime işlemiş kokun. Ve kendimi kokladığımı fark ettim. Köpekler gibi kokunu alıyorum. Köpek gibi özledim. Sigara yaktım kokunu bastırsın diye. Yangın alarmı çalıyor, susuyor, çalıyor, susuyor, çalıyor. “Neden çalıyor bu?” dedim. “Bozuk olabilir, ya da sigara içen içen biri vardır.” Diye açıklama yaparken gözü elimdeki sigaraya takıldı. “Herkes içiyor burada, düğmesi takılı kalmıştır.” Deyip dışarı çıktım. Patron gelmiş, sağlam bir azar işiteceğim sanırım.

Alk. % 15 Hacmen
Alk. % 15 Hacmen

Çay içtik, bayramdan konuştuk. Dün arkadaşım aradı. “Bayramda gelmiyor musun gavur İzmir’e?” dedi. “Yok, çalışacağım” dedim. Yalan. “ Ne bayramıydı lan bu; ramazan mı, kurban mı?” “Oha, aslan sütü yaramamış sana.” Dedim. Midem yanınca süt içerdim ben eskiden. Buzdolabında hep bulunurdu. Artık bulamıyorum.

Eski Sevgilim

belesh | 25 November 2009 17:48

Alk. %90 Hacmen
Alk. %90 Hacmen

Etrafını saran ağır, karanlık bir sis tabakası. Seni çepeçevre sarmış uğursuz, lanet bir bulut. Nereye gidersen git seninle beraber gelen sadık bir köpek gibi. Gözlerinden içeri girdiğinde gözlerin yanar, bütün sinir uçlarını acıdan kör eder ama. Bakarken göremezsin, bakar körsündür. Kulaklarının içini öyle bir bir doldurur ki hiçbir şey duyamazsın. Sessizliğin gürültüsü kulaklarını sağır eder. Uğultudan beynin zonklar.
Almaya çalıştığın her solukta ciğerlerine dolan o soğuk şey yüzünden nefesin kesilir, boğulacak gibi olursun. Ciğerlerinden kanına karışır, en ince damarlarına kadar işler. Parmak uçlarına kadar hissedersin onun soğukluğunu. Yakıcı bir soğuk. İçin ürperir, terletir.
Bütün beyin hücrelerin onunla meşgul(dolu) olduğu için düşünebileceğin fazla bir şey yoktur. Sürdürmeye çalıştığın yapmacık yaşantında, rol icabı katıldığın hayatta hep kurtulmaya çalışırsın ondan. Ama hep aklındadır o. Su içerken, toplantı için sunum hazırlarken, kahveni fincana koyarken, elinde kalem çevirirken, televizyon izlerken… Tam o anlarda, tam zihninin boş olduğunu sandığın o anlarda aniden çıkar ortaya. Bir an durusun. Yüzlerce şey, binlerce soru gelir birden aklına. Gözlerin dalar. Binlerce yıl gibi geçen bir an. Her yıl ayrı bir soru sorarsın kendine, hiçbirinin cevabını bulamazsın. Her defasında bulamamışsındır, bundan sonra da bulamayacaksın. Sonra, o an geçer birden. Ama gün içerisinde defalarca tekrarlanır. Hayatın akışı ile üstü ötülür. Başkalarının hayatları, dertleri ile ninniler, masallar anlatılarak uyutulur. Susturulur. Daha doğrusu öyle olduğunu sanırsın. Ta ki hava kararıncaya kadar…
Akşam evin kapısına geldiğinde içeride seni beklediğini bilirsin. Acaba dersin, acaba arkadaşıma mı gitseydim? Kapıyı tırmalaması, kesik kesik senin adını fısıldaması dikkatini dağıtır bir an için. Derin bir nefes alıp kapıyı açarsın. Ve işte o, tam karşında. Yılların eskitemediği dostunuz, daha bir özlemiş şekilde kucaklar seni, sarıp sarmalar. “Nerede kaldın?”
Yemek yemek istemezsin, çünkü onunla beraberken yediğiniz yemek midenize oturur. Çoğunlukla iştahınızı kaçırır. Film izleyeyim bari dersin. Komik bir sahnede beraber gülmek için başını yan tarafa çevirirsin istem dışı olarak, onu görürsün. O an atacağın kahkaha boğazında düğümlenir, büyür. Müzik dinleyeyim bari dersin. Ama her dinlediğin parçanın onun için olduğunu bilir, sen de bilirsin. Tam karşında, suratında sinsi bir gülümseme ile şarkılara eşlik eder. O sevinir, sen üzülürsün.
Bitmek bilmez o geceler. Öyle zamanlar olur ki konuşmamaktan sesin kısılır. Konuşamamaktan daha doğrusu. Kendi kendine konuşursun bazen geçsin diye. Çatallaşmış sesler çıkar dudaklarının arasından henüz kelime olmamış. Onunla geçirdiğiniz her saniye acı verir. Onu besleyen şeyde budur zaten, bilirsin. Ama sistem oturmuştur. Sen acıyı çekersin, o büyür. Büyür, seni çeker. Canı, sen çeker. Senin canını çeker. Ruhunu soğutur. Yavaş yavaş yaşama sevincini alır içinden. Ama yaşamak dediğin şey nedir ki zaten? Sabah kalk, işe git, öğle yemeği, tekrar iş, akşam işten çık, eve git. Msn, mailler, film (dipteeyiiim, sondaayıım, depresyondayıııım..) olmadı kitap oku, uykun gelsin, uyu, uyuma. Sabah kalk, baştan başla. Bunu mu alacak benden. Al, senin olsun. Gereksiz bir hayat gibi. Sistem böyle ama sanırım. Olmadı, beceremedim. Sisteme uyamadım. Keşke mavi hapı seçseydim diyorum bazen kendi kendime. Hiçbir derdim olmazdı. Allahın belası masallara inandım yine. Nefret ediyorum masallardan.

Bay/Pas-Bir

belesh | 25 November 2009 16:48

Yeni defterimi buldum dağınık odanın içinde. Açtım, içinden Kemıl Baks çıktı. Selpak kağıda yazmıştım bir gece İzmir’de. Kendimi bulmaya gittiğim ve eliboş döndüğüm Smyrna’da. Bir başka kurbağa prens hikayesi. Tükenmez kalem akıtıyordu, mürekkebini dağıtmıştı. Ellerimi boyamıştı. “Onlar halka değil, fil.” Cümle sonundaki noktaları halkaların tam ortasına getirmeye çalışarak yazmak eğlenceliydi. Ama ışık yoktu. Yan odada uyuyanları uyandırmamak için telefonun ışığında yazdım. Ama bitmedi hikaye, bitmiyor. Bitmeyeceğini söyledi bana. Biterse anlamı olmaz. Sigaranın sonu çok pis bir tat bırakıyor ağızda. Küllük gibi oldu ağzımın içi. Kamil Koç’un dörtyüzkırkdörtlü numarası cevap vermiyor. Madem cevap vermeyeceksin, bu ne lahana turşusu. Ama su böreği çok güzeldi. Bence senin yüzünden. Doktor Ötkerin sıcak çikolatası sütle yapılınca, insanın damağı bayram yerine dönüyor. Mehmet Yaşin amca işe almadı beni hala(şapkalı). Nestlenin sıcak çikolatası çok şekerli aynen söylediğin gibi, katılıyorum sana şeker.

El-Veda

belesh | 24 November 2009 13:00

(Şu an çalan şarkı: Bu)

Boğuldum, tıkandım. Gidemiyorum, kalamıyorum. Gidince kalamıyorum, kalınca dönemiyorum. Gidiyorum, ama dönüyorum. Dönünce duramıyorum. Durunca daralıyorum. Daralınca gitmek istiyorum. Gitmek isteyince gidemiyorum. Başa dönüyorum. Başa döndükçe doluyorum. Doldukça sıkılıyorum. Sıkıldıkça içiyorum.

(Nav Pıleyin: Bu)

İçtikçe beynim uyuşuyor. Beynim uyuştukça açılıyorum. Açıldıkça kapanıyorum. Kapandıkça bölünüyorum. Bölündükçe çoğalıyorum. Çoğaldıkça hepsi ayrı telden çalıyor. Aslında hepsi aynı telden çalıyor. Farklı şeyler söyleyip, aynı yola çıkıyorlar. Kalabalık yapıyorlar. Hepsini tek tek susturuyorum. Ardından tek tek öldürüyorum. Sonra kalp masajıyla canladırıp, tekrar öldürüyorum. Bıkmadan, usanmadan her gün aynı şeyleri yapıyorum. Hepsini çok seviyorum. Ayrı ayrı nefret ediyorum. Hem en dipsiz kuyularda bir kaşık suda boğmak istiyorum, hem de tek tek içime almak istiyorum. Kararsızlık zor. Karar vermek daha zor. Karar verdikten sonra uygulaması daha da zor.

Ölü-yorum…

belesh | 09 September 2009 12:47

Aduket
Aduket

Siyah. Sayın seyirciler, yazıda bir hata var. Lütfen alıcılarınızın ayarıyla oynamayınız. Yazıyı bu şarkı eşliğinde okuyunuz…

Eksiliyorum. Yavaş yavaş bitiyorum. Kaybettiğim her hücrede sen varsın. Senin olduğun her hücre benim için bir evren. Ve bütün evrenlerimin güneşi sensin. Bütün sistem senin üzerine kurulu. Azalıyorum. Sen benden gittikçe yeni dünyalar çoğalıyor. Bütün dünyaların merkezinde sen varsın. Bilmem kaç derecelik açılarla senin etrafında dönmeye çalışıyorlar. Ama aslında benimsin. Benden bir parçasın. Bin parçaya bölünmüş bensin. Bensin bir sensin. Sensiz ben bir hiçim.