bildirgec.org

hipnoz hakkında tüm yazılar

Farklı Bir Hipnozcu Hakan Mengüç

mavipil | 26 February 2010 17:45

Türkiye’de hipnoz, özellikle de hızlı hipnoz deyince ilk akla gelen isimlerden biri Hakan Mengüç’tür. Türkiye’de bilinmeyen Hızlı Hipnoz Tekniklerini Türkiye’ye getirmiştir ve yabancılara da dersler vermektedir.

Hakan Mengüç
Hakan Mengüç

Uzman bir hipnoterapisttir, ayrıca Türkiye’de akademik anlamda Hipnoterapi diploması olan tek kişidir.

Türkiye’de hipnoz, iletişim, psikolojik yönlendirme teknikleri alanlarına çok katkısı olmuş ve yurtdışında var olan (ör: cold reading) bir çok tekniği Türk insanı ile paylaşmıştır.

Ben Bir Hipnoz Bozucuyum
yazısıyla dünya görüşlerini dile getirmiş ve evren, varoluş alanında bir çok bilgi, video sunmuştur.

Tapu

admin | 29 January 2010 12:27

Hiç bu kadarını düşünmemişti. Hayatını bir telefon değiştirmişti. Nasıl oldu kendi dahi bilmiyordu ama bir şekilde olmuştu işte. Kader O’na gerçekten de ilginç bir oyun oynamıştı. Kaderin oyunu şöyle başlamıştı.
sabah yataktan kalktığında hayatındaki proplemler hala kafasını kurcalıyordu. Yüzünü yıkarken bile ben bunca işin içinden nasıl çıkarım diye düşünüyordu. kahvaltı bile yapmadan evden çıkmış on dakikalık yürüyüş sonunda kendini servise zor atmıştı. İş yerine gelmiş herzamanki gibi birkaç haber sayfasını okuduktan sonra işine koyulmuştu ki hayatını değiştirecek telefon çalmıştı. Önce numaraya baktı bilmediği bir numara ile karşılaştı. Hafiften gerildi. Ne zaman yabancı bir numara arasa böyle olurdu. “Hayırdır İnşallah” diye geçirdi içinden ve telefona cevap verdi. Karşıdaki ses selam verdikten sonra bir tapu bulduğunu ve üzerinde bu telefon numarası yazdığını söyledi. Selim kendisine ait olmadığını “keşke benim olsaydı” diyerek karşı tarafa iletti. Öyle ya tapu kim Selim kimdi. Eline geçen para ile ailesini zor geçindiriyordu. Evi nerden alacaktı da tapu sahibi olacaktı. Bu düşünceler aklından yıldırım hızıyla geçerken istemsiz bir şekilde tapu üzerinde kimin adı yazdığını sordu. Adam “Selim Kanca” ismini okuduğunda “anlamadım tekrarlar mısınız” dedi. Adam tekrar aynı ismi okuduğunda bunun bir şaka olabileceğini düşünerek “bırakın artık bu şakayı kimsin kardeşim Yılmaz sen misin” dedi ancak karşısındaki adam gayet ciddi “yok beyfendi ne şakası yok şaka falan isim işte bu” dedi. Selim duraksadı nasıl olabilirdi. Bunca sene kira ödemekten anası ağlamıştı. Şimdi ise üzerinde ismi yazılı bir tapu vardı. En azından şimdilik öyle söylüyordu telefondaki ses. “Beyfendi” dedi. “Beyfendi sizinle buluşalım mümkünse” dedi ve adamdan olur cevabını aldıktan sonra buluşacakları yeri belirlediler. Telefonu kapadıktan hemen sonra yerinden fırladı müdüründen yalvar yakar birkaç saatlik izini kopardı ve işyerinden ayrıldı.
……

Hipnozcu : Richard BACH

semazem | 09 October 2009 11:30

Martı’nın yazarı Richard Bach’dan yine okurları bulutların arasında dolaştıran bir kitap geldi. Bu sefer Jonhattan’ın kanatlarında değil bir Beech T-34’ün yolcu koltuğunda uçuyoruz gökyüzünde. Ve hatta dolatığımız tek yer gökyüzü değil; kendi içimizde, geçmişimizde, aklımızda ve inançlarımızda da dolaşıyoruz.

April Yayıncılık’tan, 2009 Eylül tarihli olarak yayımlanmış 160 sayfalık, puntoarı alışılmıştan biraz daha büyük bir kitap. “Bir solukta okunan” dediklerinden hani, bir oturuşta okunması biten ama insanın içinde çok daha uzun süre kalan ve belki de bir daha asla “okumadan öncesi gibi” olamayacağınız bir kitap.

Beech T-34
Beech T-34

Aşk neredeysen çık dışarı

kahramancayirli | 05 April 2009 17:10

Nerede kalmıştık? Gemileri yakmış, ipi eğirtmişti en son. Eski eteklerini atmıştı. Bu noktadan sonra içecek çorba kalmamıştı ona, eski tarlalarında. O da yeni arazilere vardı çoktan. Adını boş kasede yazsın, alırım.Hipnoz’u yeni yeni sindiriyorduk ki Hayrola, geldi. Hayrola, Hipnoz ile Nasıl Delirdim’in arasında bir albüm. Tabii Hipnoz’a daha yakın, hatta Hipnoz’u alıp birkaç durak daha ileri taşıdığı söylenebilir.Yeni şarkılarını yutabilmek için önce oturup çalışmak gerekiyor. Şarkı sözlerinde kalp odacıklarını açmış bizlere… Anlaşılamamış, suya uymamış, yalnız, ayrıksı bir kalem beliriyor. Öteki’nin sesi yükseliyor iyice. Azınlığın, farklının, özgünün. Çirkin çocuk aslında tüm şarkıları.Tedirgin, dipten geliyor Hande Yener’in sesi. Bu, çok güzel. Belli ki başka aynalarda, papatyaların değil dikenlerin içinde yazmış yeni şarkılarını. Bu da güzel.Ben durup durup baştan sona Apayrı’yı, Nasıl Delirdim’i, Hipnoz’u dinliyorum hâlâ. Hayrola, diğer kardeşlerinin arasına oturdu bile. Aksini iddia eden var mı?

İsterim ki, Erol Temizel bir ömür Hande Yener’e müzik yaratsın. Kimya tutuyor. Tutmuş yine. Umarım Kemal Doğulu bir ömür fotoğraflarını çeker.Bu topraklar böyle oldu artık. “Aşk neredeysen çık dışarı’ diye sesleniyoruz hepimiz. “Eller geziniyor tenimizde” oysa ki aynı sesleniş anında. Nasıl da yerinde bir şarkı bugüne, Hayrola.Hayrola’nın on şarkısı da ipin üzerinde ama ben dördünü ayrı bir yere koyuyorum: Senden Uzakta, Deliler, Ok Yay ve Teomanla düeti Arsız.Her şarkısı önce on kez peşpeşe dinlenmeli. Öyle ısınılıyor. Güneş öyle ışıtıyor.

Başkası olamam ben

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…

| 21 December 2008 12:19

SÜRREALİZMİN DAYANILMAZ İTİCİLİĞİ…
Boş bir sandalı dolduran gölge, ben miyim? Etraf zifiri karanlık ve sadece mehtabın yansıması ile ağaçların gölgesinde, sakin akan bir nehirde yol alıyorum. Puslu havanın sis dalgaları üzerime gelirken, nehir hızlanıyor ve küreklerin ağırlığı ellerime çöküyor, acıyor ellerim, çok acıyor. Kabaran nehrin sularında boğuşan pençelerimi artık hissetmiyorum. Beynimde çınlayan, göğün haykırması mı yoksa şelalenin gürlemesi mi, ayırt edemedim. Hiçbir şeyi ayırt edemiyorum, nehrin ejderha gibi dalgalarıyla kayalıklara çarpan sandal, yolun sonuna geliyorum. Birden bir ışığın belirmesi ile küçücük bir çocukken yaptığım resimlerdeki güneşin içinden geçiyorum, güneşin kavurucu sıcaklığı buz gibi olan yanağımı yakıyor. O da ne okyanusun tam ortası, nasıl geldim ben buraya derken sandal su alıyor. Masmavi bir su sızıntısı doluyor ayaklarımın altına ve ben yine üşüyorum. Kurtulmak için koyu maviye bakarken dipte beliren devasa gölge, soğuk okyanus sularını yüzüme çarparak bana bakıyor. Üç kollu, dişleri öne doğru ve yedi boynuzlu kamburumsu sırtı olan yaratık. Birde ortalık siyah beyaz kesiliyor gözüme ve gözlerim tabiri caiz ise yuvalarından çıkıyor, zıplıyorum ve birden açılan gözlerimle etrafa bakınıyorum. Kaybolmuştu yaratık, sağıma baktım birde soluma, kimseler yoktu etrafta. Bir oh çeken ben! sanki karşıki dağlar beni duyacak derken arkamdan gelen gürlemeyi duymuyorum, hayır duymayacağım. Dönemiyorum arkamı, bende tık yok, “nutkun mu tutuldu” diyeceksiniz ama tutulmamış, aniden dönecekken omzuma dokunan bir el üzerime doğru eriyor. Fakat dokunan el o kadar yumuşak ki bu yaratığın eli olamaz diye düşünüyorum. Birden gerçekten fal taşı gibi açılan gözlerim kapkaranlık odanın içine bakıyor. Yine mi diyecektim ki, “susadım” diyen bir sesle irkildim…

Evet, bu bir rüya idi, ama gördüğüm değil, yazdığım bir rüya.
Siz, hiç görmeden rüya yazmayı denediniz mi?
Hayata, hiç Sürrealist yaklaşanlardan oldunuz mu?

Ses ile Meditasyon

maskapsiz | 25 June 2008 17:06

Simdi biraz rahatlamak mi istiyorsunuz? Assagidaki site tam size gore. Siteye girin medyayi calistirin ve istediklerini yapin.

Korkuları yenme

| 25 April 2008 02:39

Aslında başka bir konu hakkında yazmayı düşünüyordum ancak “korku” isimli yazımdan sonra bu yazının daha manidar olacağını anladım. Üstelik yazıyı okuyan ve yorumlayan insanlara da bazı tekniklerden bahsedeceğim sözünü vermiştim. O yazının hemen arkasından olmayacaktı da, ne zaman olacaktı öyle değil mi?

Fobi ve kaygı denilen korkuların nasıl oluştuğundan bahsetmiştim. Aslında daha önce bilmediğiniz bir konu olduğu için korkudan bile korkuyordunuz. Şimdi nasıl oluştuğunu öğrendiniz. İnsan bilmediği şeyden de korkar. Bu yüzden korkunun nasıl bilinçte yer ettiğini öğrendikten sonra kendi bilincinizi/bilinçaltınızı gözlem altına aldınız. Artık bir fobiniz varsa bile, size gerçekten sıkıntı verici düzeyde olmadığını da zaman geçtikçe anlayacaksınız.

Ancak fobiler ve kaygılar için bir şey yapmazsanız, kendi başlarına geçmezler, hayatınızın sonuna kadar devam eder bu sıkıntı. Özellikle yaptığınız işle ilgili veya her zaman karşılaşma riski olan fobiler sizi çok rahatsız eder.