Ampulex Compressa, hamam böceğinin içinden çıkarken.
Dünyada hemen her ortam için farklılaşmış milyarlarca çeşit canlı var. Farklı asitlik seviyelerinde, farklı ısılarda, farklı minerallerin/gazların varlığında hayatta kalmak üzere evrimleşmiş türlü çeşit bakterinin arasında, elbette ki canlıların vücudunda yaşamak üzere evrimleşmiş, kimi zaman (mide ve bağırsaklarımızda olduğu gibi) vücudunda yaşadığı canlıya faydası dokunan, kimi zaman vücuduna girdiği canlıyı hasta eden, kimi zaman öldüren, kimi zamansa ölmekten beter eden yaratıklar, “parazitler” var.Şimdiki konumuz, farklı canlıların vücutlarına yerleşip orada yaşayan, ve bu yaşam süresince aklınızın ucundan bile geçmeyecek işler yapan parazitler. Beyinlerine/sinir sistemlerine yerleştikleri canlıların üzerinde ufak davranış değişikliklerinden, “Tam zihin kontrolü” olarak yorumlayabileceğimiz durumlara çok geniş bir yelpazede değişen etkilere sahip olan envai çeşit parazite şöyle bir göz atacağız.Sizi parazitlerle tanışıklık maceram boyunca kronolojik olarak gezdireceğim. Bu sebepten, ilk konumuz…
Leucochloridium varidae:
Leucochloridium tarafından ele geçirilmiş
bahtsız sümüklüböcek.
Leuchloridium Varidae, kuşları ve sümüklüböcekleri enfekte eden bir parazit ve bir ev sahibinden diğerine geçiş hikayesi oldukça ımm… rahatsız edici.Yağmur ormanları civarında yaşayan bu parazit, yumurtalarını kuşların dışkıları içine bırakıyor. Kuş hayvanı, uçan bir yaratık ancak dışkısı, kuşun bu aerodinamik özelliklerini sergilemediğinden ister istemez yere düşüyor. Amazon koc-ca orman. 100 metrelik ağaçlar var, yere düştün mü bir daha uçan bir kuş tarafından görülmen pek mümkün değil. Peki nasıl olmuş da bu Leucochloridium efendi kuşun içine girmeyi başarmış?Efendim, ormanın dibi nemli, bol besinli, dolayısıyla envai çeşit canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Bunlardan biri de, bildiğimiz sümüklü böcek. Bu Leucochloridium efendi, sümüklüböcek tarafından afiyetle yendikten sonra, bir yolunu bulup sümüklüböceğin sinir sistemine yerleşiyor. Yerleştikten sonra yaptıkları ise akıllara zarar.Öncelikle zavallı sümüklüböceğin antenimsi gözlerini kalınlaştırıyor, parlak renkler kazandırıyor ve damar misali atmalarına yol açıyor. Kafası kocaman olan sümüklüböcekçik kabuğuna geri çekilemez hale geliyor. Sümüklüböceğin davranışları da değişiyor ve zavallı, engellenemez bir “ağaçlara tırmanma” isteği duymaya başlıyor, normalde gölge severken güneşlenmekten hoşlanmaya başlıyor.Eh, bir ağacın tepesinde yanıp sönen kıvrım kıvrım kıvrılan parlak bir sümüklüböcek de, hiç bir kuşun kaçırmak istemeyeceği bir öğle yemeği olduğundan, aşağılık parazit leucochloridium varidae, çocuklarını üreteceği kuşun sindirim sistemine yerleşmiş oluyor.Leucochloridium ile igili iki videoya buradan ve buradan ulaşabilirsiniz.
Cymothoa exigua:
Cymothoa exigua
Kabuklu bir parazit olan cymothoa exigua, bir vücut organının tamamen yerini alan bildiğimiz tek parazit. Balıkların ağzına yerleşiyor ve kurutup öldürene kadar balığın dilindeki kanı emiyor. Kendisini dil öldükten sonra kalan parçaya yapıştırıyor ve balık bu paraziti kendi diliymiş gibi kullanabiliyor (yemek yakalayabiliyor, yiyebiliyor vs).Tabii cymothoa da bu beslenme işinden payını alıyor.
Dicrocoelium dendriticum:
Dicrocoelium dendriticum
Sağ kulağını sol eliyle tutan bir yaşam döngüsü var dicrocoelium dendriticum adlı parazitimizin. Erişkin dicrocoelium’lar inek, koyun gibi otlayan memelilere yerleşiyorlar ve dışkılarıyla yayılan yumurtalar bırakıyorlar. Bu dışkılar, otlakçı sümüklüböcekler tarafından yeniyorlar. Yumurtalar sümüklüböceklerin içinde çatlıyorlar ve bebek parazitler, sümüklüböcek tarafından “öksürülerek”, balgamımsı bir madde içinde yere atılıyorlar. Bu madde karıncalar tarafından yeniyor. Bu maddenin tadına bakmış karıncalarda ise tuhaf bir değişiklik görülüyor ve normalde kolonilerinin sıcaklığından faydalandıkları akşam saatlerinde “bana bi haller oluyor hanım” diyerek gezmeye çıkıyorlar. Bu gezi sırasında gördükleri ilk otun üzerine tırmanıp, otun ucunu ısırarak o şekilde sallanmanın çok eğlenceli olacağını düşünerek, sabaha kadar bu posizyonda kalıyorlar. Elbette sabah tekrar ortaya çıkan inekler, huşû içerisinde tükettikleri otun başındaki karıncayı protein, içindeki paraziti de misafir olarak bünyelerine alıyorlar.
Ampulex compressa:
Ampulex Compressa, hamamböceğini sokuyor.
Erişkin bir ampulex compressa, her gün gördüğünüz yaban arılarından ayırt edilecek bir böcek değildir. Yalnız, dişisinin yumurtlama dönemi geldiğinde işler biraz tuhaflaşıyor. Dişi, yumurtalarını içine bırakacak zavallı bir hamamböceği buluyor ve hamamböceğine iki kusursuz iğne vuruyor: Karın – boyun bölgesine soktuğu ilk iğne ön ayakların bükülmesine yol açıyor. İlk sokmanın yarattığı kısa felç sürerken, arı, böceğin kafasına daha da ince ayarlı bir iğne yapma fırsatı buluyor.Arı, iğnesini böceğin kabuğunu geçip direkt olarak beynine saplıyor. İğnesinin yanlarındaki tüylü sensörleri kullanarak, bir cerrahın laparoskop yardımıyla apandisit bulması gibi beyinde istediği yeri buluyor. Kaçma refleksini tetiklediği düşünülen bölgeye ulaşana kadar iğnesini ileri geri oynatıyor ve kaçma refleksini yok edecek şekilde nöronları etkileyen bir zehir enjekte ediyor.Dışarıdan baktığımızda, olup bitenler gerçekdışı görünüyor. Arı, hamamböceğini felç etmiyor. Hatta aslında, böcek ön ayaklarını doğrultup yürümeye devam edebilecek durumda, ancak artık, kendi isteğiyle hareket edemiyor. Arı, hamamböceğinin antenlerinden birini TUTAR ve böceği YÖNLENDİRİR. Aynen tasmayla köpek gezdirir gibi!Zombi-hamamböceği efendisi nereye götürürse oraya sürünür, ki hedef nokta da kendi yuvasından başka bir yer değildir. Daha sonra arı çakıl taşlarıyla yuvanın kapısını kapatır ve tekrar hamamböceğine döner. Hamamböceği, arı karnına yumurtalarını bırakırken direnmez. Yumurta çatlar ve larva hamamböceğinin karnında açtığı delikten içeri girer.Hamamböceğinin içinde büyüyen larva, yaklaşık 8 gün boyunca evsahibinin organlarıyla beslenir ve artık kozasını örmeye hazırdır. Tabii ki bunu da hamamböceğinin güvenli kabuğunun içinde gerçekleştirir. 4 haftadan sonra artık erişkin bir arıdır. Kozasından -ve hamamböceğinden- dışarı çıkar. Alien filmleri gibi.Konuyla ilgili bir röportajın videosu burada.
Toxoplasma Gondii:
Toxoplasma Gondii
“Ohaaa… ohaohaaaa!” nidalarıyla öğrendiğim toxoplasma gondii, gerçekten en tedirgin edici parazitlerden biri. Sırf kendi yaptıkları yüzünden değil, bunun gibi bilmediğimiz daha binlerce parazit olabilmesi olasılığı yüzünden.Bu sebepten, konuyla ilgili Carl Zimmer’ın makalesini çevirmeyi uygun görüyorum:”Kedilerin sindirim sistemlerinde yaşayan, *tesadüf eseri* fareler ve kedilerin yemekten hazzettiği diğer hayvanlar tarafından yenebilen yumurtalarını kedinin dışkısıyla bırakan, tek hücreli bir parazit. Ara-ev sahibinin vücudunda beyin dahil olmak üzere bir çok yerde kistler oluşturabiliyor ancak, örneğin toksoplazma ile enfekte olmuş bir fare, tamamen sağlıklı yaşamına devam edebiliyor. Bu parazit açısından mantıklı, zira kedilerin ölü farelerle işi olmaz. Ancak, Oxford’daki bilim adamları, parazitin fareyi çok ince fakat çok önemli bir yönde değiştirdiğini ortaya çıkarttılar.
Fareleri 6×6 genişliğinde, sınırlı bir dış mekanda, tuğlalarla düzenlenmiş hücreler ve yollarla dolu bir labirentte incelemişler. Alanın her köşesine bir tas su ve yemekle birlikte bir kutu koymuşlar. Her kutuya farklı bir kokudan birkaç damla eklemişler. Bir tanesine taze saman, bir tanesine fare yuvası, bir tanesine tavşan sidiği, bir tanesine de kedi sidiği kokusu yerleştirmişler. Sağlıklı fareleri labirente bıraktıklarında, hayvanlar dikkatlice ortalıkta dolanıp kutuları araştırmışlar. Kedi kokusunun olduğu bölgeye yaklaştıklarında korkup, bir daha da o bölgeye yaklaşmamışlar. Burada ilginç bir şey yok, kedi kokusu fare beyninin kimyasında aniden yoğun bir endişeye yol açacak kimyasal değişimlere yol açar (hatta araştırmacılar anti-panik ilaçları test ederken farelere kedi çişi koklatırlar). Bu panik atak sağlıklı fareleri kokudan kaçmaya, ve genel olarak maceracılıktan uzak durmaya iter.Sonra, araştırmacılar toxoplazma taşıyıcısı fareleri bırakmışlar ortama. Çoğunlukla sağlıklı farelerden ayırt edilemeyen parazitli fareler, ne kendilerini beslemekte ne de eş bulmakta herhangi bir zorlukla karşılaşmazlar. Araştırmacıların buldukları tek fark, bu farelerin kendilerini öldürtmeye daha meyilli oldukları. Labirentteki kedi sidiği kokusu, bu fareler üzerinde en ufak bir endişe, panik belirtisi yaratmamış ve hiç bir problem yokmuş gibi işlerine devam etmişler. Diğer her yeri inceledikleri sıklıkta kedi sidiğinin bulunduğu yeri de incelemişler, hatta o noktaya özel bir ilgi duyup tekrar tekrar geri gelmişler.Bilim adamları, toxoplazmanın farelerdeki beyin aktivite düzenini farklılaştıran bir madde salgıladıklarını öne sürüyorlar.Oxford’dakiler, toxoplazma’nın kedi kumu veya toprakla haşır neşir olan insanları da etkileyebildiğini biliyorlar tabii. Çoğu insan için enfeksyonun bir zararı yok. Yalnızca bağışıklık sistemi zayıf insanlarda toxoplazma kontrolsüz çoğalabiliyor. Bu yüzden hamile kadınların bunlarla pek haşır neşir olmaması önerilir ve yine bu yüzden AIDS li insanlar için toxoplasma büyük bir risktir. Bunun dışında, parazit insanların vücutlarında ve beyinleirinde sakin sakin yaşar. Dünya üzerindeki insanların hemen yarısının toxoplazma taşıdığı tahmin edilmekte.İnsan ve fare beyinlerinin benzerlikleri göz önüne alındığında (aynı anatomiye sahipler ve aynı nörotransmiterleri kullanıyorlar), doğal olarak ortaya bir soru çıkıyor: Eğer toxoplasma, farelerin davranışlarını değiştirebiliyorsa, acaba bir insanda da benzer bir etki yapar mı? Elbette, bu parazit için pek bir fayda sağlamaz zira kediler tarafından yenen insanlar pek fazla değildir [menguzar’ın notu: Bu yalnızca son birkaç bin sene için geçerli tabii. Arslanı var, kaplanı var bunun.] ancak yine de bir etki olabilir.Bazı bilim adamları toxoplazmanın insanların kişiliğini değiştirdiğini, erkeklere ve kadınlara farklı etkiler getirdiğini düşünüyorlar. Parazitolojist Jaroslav Flegr, toksoplazma taşıyıcısı insanlara ve kontrol gruplarına psikolojik anketler uygulamış. Taşıyıcıların, küçük ancak istatistiki olarak belirgin bir öz-güvensizlik ve kendini suçlama eğilimi gösterdiklerini ortaya çıkartmış. Paradoksal olarak, taşıyıcı kadınlar diğerlerine göre daha dışa dönük ve sıcak kanlı iken, taşıyıcı erkeklerin daha kıskanç ve şüpheci oldukları ortaya çıkmış.Bilim çevreleri tarafından bolca tartışılan, “olmaz öyle şey” lik bir çalışma. Ancak Stanley Tıbbi Araştırma Enstitüsünden Fuller Torrey’in ilgisini çekmiş. Torrey ve çalışma arkadaşları, Toxoplazma ve şizofreni arasında ilginç bağlantılar keşfetmişler. Parazit enfeksyonu astrositler adı verilen özel bir nöron tipine zarar veriyor. Şizofreni de öyle. Kanlarında toksoplazma bulunan hamile kadınların, ileride şizofren olacak çocuklar doğurma oranları hayli yüksek. Torrey, 2003 tarihli yazısında benzer bir kaç bağlantıya daha yer veriyor. Hiç biri “vaaay be” lik durumlar olmasa da, düşünmeye teşvik ediyorlar.Bir yol sonra, Torrey ve arkadaşları bir diğer şaşırtıcı bağlantı keşfettiler. Petri kaplarında insan hücreleri yetiştirip, bunları toksoplazma ile enfekte ettiler. Daha sonra bunlara şizofreni tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçlar verdiler. Haloperidol başta olmak üzere ilaçların büyük çoğunluğu, parazitin gelişmesini engelledi.Son olarak ise, Fuller ve Oxford bilim adamları bir sonraki mantıklı soruya cevap bulmak için güçlerini birleştirdiler: Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar, parazit tarafından delirtilmiş bir farenin işine yarar mı? Orijinal testleri 49 fare üzerinde daha denemişler. Yine taşıyıcı fareler, kedi korkularını kaybetmişler. Daha sonra haloperidol ve diğer anti-şizofrenik ilaçlar vermişler farelere ve ilaçların fareleri daha korkak yaptıklarını keşfetmişler.”
Neler oluyor yahu?
Birkaç çeşit kabusumsu parazit inceledik. Beni bu konuda, özellikle de toxoplasma gondii ile tanıştıktan sonra, en çok düşündüren şey şu: “Bu adamlar bizi daha ılımlı yahut daha kıskanç yapabiliyorlar. Bilmediğimiz bi ton parazit de kesin vardır. Bu bağlamda düşüncelerimizin/hislerimizin ne kadarı bize ait? Yahut ‘ben’ diye nitelediğimiz şey, aslında beynimizdeki bakterilerin, parazitlerin oluşturduğu, herkesin kendi rolünü oynayarak ortaya bir ‘ben-yanılsaması’ çıkarttığı kollektif bir ortam mı? Bu yazıyı bana ben mi yazdırdım? Yahut sevdiğim bir arkadaşın deyimiyle, ‘Beni ben mi delirttim?'” :)Parazitsiz günler dilerim efenim.
yorumlar
Şizofrenlerin kedileri vardır, kedi sahipleri şizofrendir. Araba kullanan şizofrenler dikkat etsin, toksoplazma reaksiyon süresini uzatır. Önceden alıp bağışıklık sağladıysa sorun olmaz ama bir kadın hamile iken toksoplazma alırsa çocuk için çok ciddi sorunlar var demektir.Mitokondri bir zamanlar hücre içine sızmaya çalışan bir virüsken (kendi DNA’sı vardır!) bugün epey işe yaramaktadır. Kimbilir, toksoplazma da belki birgün işe yarar, Homo Şizofrenus Sapiens.
peki bizde toksoplazma olup olmadığını anlayabileceğimiz bir test var mı? aslında var ki olan-olmayan diye ayırıp test yapmışlar, nasıl bir testtir, nerde bulunur, nerde yaptırılır? bak paranoyakça davranıyorum bende kesin var…
hamile olan her kadına bu test yapılır, @numb sorun olur mu senin için 😕
Mikroskopla kurcalama esasına dayanan “Direkt aglutinasyon testi” diye bir üre testi var, onunla anlaşılıyormuş toksoplazma var mıdır yok mudur. Ayrıca toksoplazma enfeksiyonu ile ilgili detaylı bilgi de tam şurada bulunabiliyor.
şahane bi’ yazı oldu; şaşkınlık içinde kalarak bi’ nefeste okudum! eline sağlık tatlım.
yani testi yapacak olanlar için hamile olmamam sorun değilse bence hiç bir mahsuru yok. illa hamile ol öyle yapalım derlerse döverim…
menguzar geçenlerde NTV de belgeselde izledim… dondum kaldım içler acısı bir şeydi. sanırım Ampulex compressa türü bir şeydi. parazit bırakan bir tür böcek. karıncaların kafasının içinde bitki gibi büyüyüp hayvancığı ele geçiriyor… bu görüntü anlatılamaz ancak seyredilmelidir… bende Eyvah Necdet familyasındanım… teşekkürler bu ilginç bilgiler için…
bir tane de o şekilde yengeçlere yerleşen bi eleman var. bir süre sonra yengecin sırtında bi delik açıp, eşini de içeri alıyor yengeçle beraber yaşıyorlar, hatta yengeç gidiyor yemek buluyor yiyor içiyor, bunların yumurtalarına kendi yavruları gibi bakıyor besliyor vs.parazit çeşit çeşit 🙂
bu parazitler konusunda benim gördüğüm bildiğim en sağlam kaynak Carl Zimmer denen adam. Daha önceden Corante‘de yazarken science blogs‘a transfer oldu ve The Loom diye bir blogu, parazitler konusunda bir sürü makalesi ve kitabı var. Konuyla ilgilenenlerin takip etmesini öneririm.
ruh denilen illet bildiğimiz bakteriden ibaret olmasın? Vücut olunce ortadan sıvışıyorlar hemen, sonra ruh araştırma ekibi nereye gitti bu 21 gram diye araştırıp duruyor. ne diyeyim ürperdim bir an, toksoplazmam arttı galiba.
Leuchloridium Varidae, Ampulex compressa nın hayat döngülerini okumak bile yordu beni. işleri zor …
her ne zaman arkadaşlarla birlikte balık yemeye çıksak, yerken “kafalarını atmayın, bana verin” diyen bir arkadaşımız var.o’na bu yazıyı göndereceğim. özellikle de cymothoa exigua hakkında yazılanları iyi okusun diye. gerçi bu mahlukat her balığa yerleşmiyordur ama olsun, bakalım neler olacak? :))süper… verdiğin bilgiler harika…
ben olmamayım o arkadaşın sakın, balık kafasındaki yanak eti gözler ve beyin zebil edilmemeli, kılçığını da kızartıp yerim ayrıca.
Allah bilir birileri bir yerlerde bundan ilham alıp nanoteknoloji ile parazitler icat edip birilerini kontrol etmek üzere çalışmalar yapıyordur.Acaba paranoya da parazitlerle mi bulaşıyor? Acaba ben de paranoyakmıyım?
Çok güzel bir yazı. Elinize sağlık.
serdarsabri,”şizofren” ve kedi bağlantınız beni hayli korkuttu.Benim kedim var!…Tevekkeli değil uzun bir süredir panik ataklarım,korkularım,endişelerim var!…İnşallah yanılıyorum dur.Acaba “siyam” kedileri olanlarda bu belirtiler daha ağır bir hastalığa da yol açmasınlar…Aydınlatırsanız sevinirim üstadım!…
bizim hanım saolsun sayesinde bir ara evdeki kedi nüfusu insan nüfusunu geçmişti, bu ara üstünlük yine bize geçti. bir siyamlıyla birlikte hiç yaşamadım ama bir arkadaşımın siyamı vardı, ben onu kedi zannedip şakalaşmaya kalkınca zıplayıp kolumu paralamıştı, allahtan yüzüme atlamadı namussuz.
çok bilgilendirici ve endişelendirici bi yazı .beynimizi kontrol edip davranışlarımızı şekillendirebilen canlıların varlıgından haberdar olmak çok feci bişiy .korktummmmmm!!!birde annemin paranoyakça parazit takıntısı da aslında bir parazit tarafından yönlendiriliyor olabilir mi acaba? saglıklı düşünmemizi engelleyen bizi kendimize yabancılaştırıp güvensizleştiren bir yaratık..hımmm. muhteşem bir alt etme yöntemi çok kusursuz bi plan. saygı duydum ve tedirgin oldum . off
house izler gibi oldum allahım. pilot bölümü ve konuyla alakalı oalrak kedili bölümü önereyim bari izlemeyenlere. (kedili bölüm izlemeyenler için çok açıklayıcı olmuş olsa gerek.)
Harika bir yazı tebrikler;) Doğrusu burda yazmayan diğer tüm parazitleri merak ettim. Daha ilginçleri olduguna eminim. Devamı olursa seviniriz valla 😛
Hamamböceği içersine larvalarını bırakan böcek bana meşhur Yaratık filmini hatırlattı. Ondaki yaratıkta canlıların yüzüne yapışıp larvasını içine bırakıyor ve sonunda oraya garip mahlukların çıkmasına sebep oluyordu.
alternatif tıpçılara göre, amerikalıların çoğunda parazit olduğu tahmin edilmekte. parazitler gelişmiş ülkelerin insanalrında geri kalmış ülke insanlarına göre çok daha fazla bulunmakta; işlenmiş gıdalar ve gıdaların bedenden atılamayan kalıntıları nedeniyle çok daha rahat barınabilmekteler. özellikle barsaklardaki kötü mukus tabakası üzerinde yüzlerce çeşit parazit yaşamakta. bu parazitler asıl tahribatı karaciğere yapmaktalar.parazit temizleyen çeşitli bitki karışımları var o karışımlardan alanların testimoniallarında da menguzar bey’in blog’unda olduğu gibi fantastik unsurlar var epeyce.bir de zapper dedikleri bir alet var, bu alet düşük miktarda elektrik veriyor bedene, bu elektrik parazitlerin bedenlerinin elektrik dengesini bozarak onları öldürüyor.tedavisi olmayan bir çok hastalık, tedavisi olmayan bir çok sendrom parazitlerin yok edilmesiyle ortadan kaybolabiliyor.
Anneeee! Diyerek olay mahallinden kaçmak istiyorum.Sen bir asalaksın sözü gerçek oluyor, galiba:)
nasıl süfer bir yazı olmuş anlatamam. eline sağlık önce, sonra harbiden sağda solda gördüğüm enteresan börtü böceklerin nasıl böyle olduklarını merak eder dururum (banyomda türeyen böcekler benden kaçarken arada bir durup, dönüp bakıyorlar hala kovalıyormuyum diye! bu ne lan!).çocukluğumda iskenderun’da (yanlış hatırlamıyorsam) bir kelebek görmüştüm. nefis bişi, gece kelebeği gibi değil ama gece kelebeği denenlerden. duvar konmuş kur yapıyordu bende elime almaya kalkmıştım. tuttular duvara çarptılar beni “manyakmısın” diye. meğer bu kelebek bir sokarmış adamı sabahlara kadar 40 derece ateşle yanan penguen taklidi yapmak zorunda kalırmışsın. şu salyangozdan bile tırstım şimdi.neyse faydalı bilgiler için tekrar teşekkürler.
Her yerim kaşınarak okudum yazıyı, ancak nefis bir icneleme, ellere sağlık..Yalnız şu hamam böceğini paralize eden arı yazının hiti olmuş vay anam vay
ellerinize sağlık, yazınızı bir solukta okudum ve izninizle bir kaç soru sormak istiyorum.ev hayvanları için yapılan aşılar bu parazitlerin yaşamasını engelleyemiyor mu?Toxoplasma Gondii ve şizofreni arasındaki bahsettiğiniz ilişki bir varsayım mıdır?
Sağol menguzar devamını bekleriz.Birde kanımızı ve beynimizdeki hücreleri tecavüzsel anlamda emen sosyopatlar ve onların enstürmanı olan sosyolojik,psikolojik,stratejik parazitler var.ricegondii,bushtcomperessa,chenydickexigua,bileyirdoniveridea.ETC. Bunlarıda yazalım,yazsınlar abiler ablalar yeniyim dedim ya yoksa valla billa ben yazarım.
@ocun: aşılarla toxoplasma’nın önüne geçmek mümkün. şizofreni bağlantısı da derinlemesine araştırılan bir şey ancak şimdilik tüm verile bunun doğru olduğu yönünde. dediğim gibi, carl zimmer’i takip ederseniz konuyla ilgili farklı makaleleri de var. eğer ilgi/istek olursa bir iki tanesini daha çevirebilirim türkçe’ye. Ama son durum, bağlantının kesinleşmesine doğru gidiyordu doğru hatırlıyorsam.@turkucok: adını dahi duymadığım parazitlerden bahsetmişsin, eğer konuyla ilgili bir şeyler karalarsan sevinirim ben 🙂
bu konuyu okuyunca aklıma birçok şey geldi. aslında parazitlerin de kökenine inmek gerekir. br yerde 12 virüs çeşidinin var olduğu yazmıştı. belki 12 burç türevi insanlar bunun ürünüdür.yani canlı içinde canlı ve onun içinde de muhtemelen duruma gör canlı / cansız davranan bir virüsün varlığı. bazı nöronların engellenmesi bazı nöronları daha baskın kılıp elektriksel akımı güçlendirici etki yaratabilir mi?. çünkü manyetik alan elektrik akımıyla oluştuğu biliniyor. aynı sayı ve tipteki virüsleri taşıyan bireylerin aynı düşünüş tarzına sahip olduklarını aynı nöron hücrelerinde bir tür telepatik bağlantı yapacağı veya aynı şeyi düşündürmesine yada hissetmesine neden olması tesadüf değil de beyine yerleşen virüsün varlığımıdır?
Bir diğer arı türüne rastladım bugün: Hymenopimecis spBu eleman, ağ ören bir örümcek türüne musallat oluyor. Ampulex compressa’nın yaptığı gibi, önce bir iğneyle örümceği paralize ediyor, daha sonra da örümceğin karnına yumurtasını bırakıyor.Yumurtadan çıkan larva efendi örümceğin kanıyla besleniyor. Hatta bu beslenme işi biraz daha kolaylaşsın diye anne arı iğnesini yaparken yanında kanın pıhtılaşmasını da engelleyen bir kimyasal salgılamış olduğundan hayat larvacık için çok eğlenceli hale geliyor.
modifiye örümcek ağı
Larva, koza öreceği güne kadar örümceğin kanından besleniyor. Koza örme günü geldiğinde ise örümceğin kanına özel bir kimyasal salıyor ve örümceğin her zaman ördüğünden “biraz” farklı bir ağ örmesine yol açıyor: Rahatlıkla bir koza asılabilecek, dengeli ve kuvvetli bir ağ.deli bunlar, yemin ederim deli.Ayrıca “Dünyanın hangi bölgesinde ne parazit bulunur?” temalı bir site buldum aha şurda.
dün planet earth’de bana şu Dicrocoelium dendriticum’u anımsatan asalak bir mantar türünden (cortyceps) bahsedildi. . direkt bu yazıyı hatırladım. yalnız hatırlamakla kalmadım biraz da araştırdım ve işte linkler.u tube linkibu da başka böceklerin kafalarından fışkırmış farklı türlerin resimlerigerçi evet yazı parazit hayvanlarla ilgili ama bu mantarında oldukça ilginç asalak bir kişiliği var. haksız mıyım? hani karıncanın beyninden falan çıkması; bir mantar için hiç fena değil. ilginç en azından.
bu mantarla ilgili bir yerde bir şeyler okumuştum ama planet earth’te bundan bahsedildiğini unutmuşum.. muhteşem!
Valla sırf toxoplazma ayrı bir yazı bile olurmuş.Yazı çok hoşuma gitti yalnız okurken kafama bir kaşıntı girdi, halbuse bir kaç saat önce duştan çıktım. Bu nedenle panikledim biraz, parazit felan mı acaba diye.Zaten çocukluk dönemlerimde de kitapdaki börtü, böcük, parazit resimlerini gördükçe yahu biz nasıl yaşıyoruz, var mıdır bizde de birşey diye düşünüyordum hep.Canlı kontrolü ise bambaşka bir olay. Film konusu bile olabilir, işin garibi aynı böcek kocaman bir insanı kontrol etse çok çılgın ve ürkütücü olurdu.Bir çoğunun böceklere zarar vermesi içimi az da olsa rahatlattı. Ama hala korkulacak bir nokta var ki o da; bu parazitler ticari uygulamalar için kullanılamaz mı ? Sürekli karbondioksit/asit ihtiyacı hissetmek (cola heheh) yada cesaretsiz hissetmek ve buna karşı bir ilacın çıkması gibi şeyler. Düşündürücüİyi uykular !
genetik menetik bilimleri yeterince ilerlediğinde daha da paranoyak olabileceğimize delalet bence bütün bunlar.düşünsene kafana bir parazit giriyor yediğin yemekten, önlenemez şekilde bir banka veznesinde günde 16 saat oturmak ister oluyorsun ve bu iş de sana sonsuz haz veriyor.distopyadan distopyaya koşalım yihu!
Sinir sistemi; direk beyine ulaşan geniş bant veri yolu.Belki bir metale dokunarak o sıradaki düşüncenizi değiştirebilirler. Yada düşünsenize bir saate dokunuyorsunuz ve onu alma isteği ile çıldırıyorsunuz.yok yok çekicem bu filmi
Bir arkadasimin apartman komsuyla tanismisdim .Fakat yürüyemiyordu konusmalari anlasilmiyordu……hastaligini duydugumda aklim durmustu…….ve evdeki kedileri köpegi acayip bir halde kontrole almistim….kadincagizin hastaligi beyninde hareket eden canli bir” kene” olmasiydi ve bu kene yer degistiriyordu arada yürüyebilen kadin bazen tekerlekli sandalyede arada konusabilen kadin sadece bakiyordu…..ve ben halen evde kedi köpek besliyorum onlarida cok seviyorum gereken tüm önlemleri aldim..Haa merak edersiniz diye söyleyim kulagindan girmis kadinin beynine ve beyne uyum saglamis nalet ufak canavar.uufff neyse gene trip olacagim hatta oldum …….kenelerden nefret ediyorum.
ben en çok şeye tutuluyorum, omurganın kuyruk sokumu tarafında bittiği yerde omurilik iki “kablo” halinde boş duruyor, gelsin biri bişey taksın gibi. existenz’de oraya takıyolardı oyunu :)bi şekilde o veri yoluna data sokuşturmanın yolunu buldukları gün bayram edecem ben. ne o öyle oku, yaz filan… ver datayı girsin abicim beynime, uğraştırmayın beni algıyla dille..
oaa.. kene çok fenaymış.. kocaman hayvan yahu o beyin açısından düşününce.. uyy… bi şeyoldum…
yazı iyi de içim dışıma çıktı, midem altüst…
netice itibarıyle yeni bişey öğrendim mi bu yazıdan?kesinlikle evet.içim kalktı tabii benim de.. o ayrıııııı:)
kene bu. ufacık tefecik ama görüldüğü üzere hafife alınmamalı. az kene öldürmedim ben. şimdi vicdan azabım geçti.
asimov – galaksi şeytanları. insanların vücutlarında asalak olarak yaşayan, en az insanlık tarihi kadar mazisi olan bir çeşit virüs/parazit’in, insanlığın uzaya çıkmasıyla dost gezegenlerdeki varlıkların hayatlarını tehdit etmesi. şüpheli ölümler yüzünden konuyu araştırmak için dünya’ya gelen uzaylının gizli ajanımız tarafından…öykünün bulabildiğim tek anlatısının eski bir hafif yazısında göze çarpması ise ayrı bir güzellik.
İki kedimle, en fazla eskiden olduğum kadar garibim…
eline sağlık güzel olmuş
bnde çok acaip bi bakteri eklemek istiyorum;kendisinin ismi PFİESTERİA PİSCİCİDAahanda buda hayat hiayesi;Pfiesteria piscicida avına pusu kuran bir mikroskobik yaratık. Pfiesteria piscicida’ya bitki veya hayvan değil de “yaratık” dememizin nedeni ise bu canlının av bulamadığı zaman bitki gibi yaşaması, av bulduğunda ise hayvanlaşarak saldırması. Av bulamayınca bitkilerden elde ettiği kloroplastları kullanarak bitki gibi fotosentez yapabiliyor ve bitki gibi yaşayabiliyor. Ayrıca da son derece sabırlı, yıllarca pusuya yatarak avını bekleyebiliyor.Bu canlının bir de kimlik problemi var çünkü Pfiesteria piscicida hayatı boyunca birbirinden çok farklı 24 şekilde yaşayabiliyor. Pusudayken üzerinden geçen bir balık sürüsünün atıkları ile tetiklenen mikroorganizma bitki şeklini değiştiriyor ve toksik bir form alarak yukarı yüzüp avına yapışarak onun vücut sıvılarını emmeye başlıyor. Avı öldüğünde yeniden ürüyen yaratık nehir dibine dönerek yeni kurbanlarını beklemeye başlıyor.Dokuz yıldır tam olarak sınıflandırılamamış olan Pfiesteria piscicida’nın en yaratıcı bilim kurgu senaryolarını dahi geride bırakan bir hayat hikayesi var çünkü değişik zamanlarda ve değişik amaçlar için büründüğü 24 ayrı şeklin her birinin çok değişik amaç ve işleyiş mekanizmaları var.Böylesine bir canlıyı ortaya çıkaran doğal evrim şartlarının ne olduğu son derece merak konusu. Bu canlının birdenbire ortaya çıkışını ve aniden zarar verici olmasını ise tam olarak açıklayabilen yok ama en tutarlı tez bu canlının gittikçe artan kirlilik neticesinde yaygınlaşmakta olduğu şeklinde çünkü bu yaratık pislikle tetikleniyor. Pislikle tetiklenen reaksiyoner yapısı açısından bakıldığında bu canlının pislik yaratıcılara karşı biraz militan bir çevreciliği olduğunu söyleyebiliriz çünkü pislikle tetiklenmediğinde oldukça barışçıl bir bitki gibi davranıyor.Başlangıçta araştırmacılar tarafında Pfiesteria piscicida’ya “fantom” yani “hayali” lakabı takılmış çünkü zararlı etkileri görülse dahi bu etkilere neden olan nedenlerin tespitinde oldukça zorlanılmış. Pfiesteria piscicida’nın yaydığı toksinin ise izole edilmesi çok daha sonraları olmuş. Bu zehrin insan üzerinde hafıza kaybı dahil bir çok etkisi olduğu kesinlikle biliniyor çünkü Pfiesteria piscicida kendi üzerinde çalışmakta olan dikkatsiz bir araştırmacıyı hastanelik etmiş. Bu kaza araştırmacı için her ne kadar üzücü bir durum olsa da bu canlının toksinlerinin insan üzerindeki etkilerinin gözlenmesi açısından çok da yararlı olmuş. Normal şartlar altında gözle görülemeyen bu mikroorganizmanın ekonomiye ve canlılara zarar verici etkisi son derece gözle görülebilir olmakta.ahanda buda resmi;
lanet mikrop işte bu!
bende toxoplasma gondii var demek ki
winmaker DİYOR Kİ, (14 Şubat 2007 17:33)ruh denilen illet bildiğimiz bakteriden ibaret olmasın? Vücut olunce ortadan sıvışıyorlar hemen, sonra ruh araştırma ekibi nereye gitti bu 21 gram diye araştırıp duruyor. ne diyeyim ürperdim bir an, toksoplazmam arttı galiba.Bu yorumu seçtim, çok, ürpertici yani..
süper yazı süper son!!!! ellerine sağlık….
harika bir yazı gerçekten..ellerine sağlık.
emeğinize sağlıkiçim ürpererek okusam bile değerli bir bilgiydi.
bu defa oldu emek olayı.şahane yazıymış görmemişim.
beni izlemeye devam edin daha ne güzellerini görürsünüz:))pusulanız oldum ne de olsa…
fevkalade bir yazı.
”07ebru DİYOR Kİ, (20 Haziran 2008 15:02)beni izlemeye devam edin daha ne güzellerini görürsünüz:))pusulanız oldum ne de olsa…”Hahahaaaa, yazıyı yazmış sandım yaw..Ne garip tür..
bir sürü yorum olmuş ben farkında değilim :)çok teşekkürler okuyan herkese, insan 1.5 sene sonra gelip “aa meğer insanlar gelip yazımı okumuş” aydınlanması yaşayınca bi tuhaf oluyormuş :)bisürü yeni parazitle tanıştım bi de bu arada, onları derleyip toplamak niyetindeydim ne zamandır, iyi motivasyon oldu bu şimdi :)”parazit bitkiler” diye bi başlık var ki, başlı başına ayrı bi dünya zaten 🙂 bi tanesini anlatıym şimdi hazır aklımdayken, adını hatırlamıyorum da tropik ormanlarda yaşayan bi tür yemiş ağacı bu.meyvesini yiyen kuşlar çekirdeği tabii dışkıyla çıkartıyorlar. lakin bu yemiş efendinin tohumlarının etrafı kuşun sindirim sistemi tarafından sindirilemeyen yapışkan bi maddeyle kaplı, kuş bu çekirdeği dışkıyla çıkartırken bi şekilde üzerine basarak bir yere, yüksek olasılıkla da bir ağaç dalına yapışmasını sağlamak zorunda kalıyor.eleman [ismini hatırlamadıın bitkiye hitap etmek de zormuş] ağaç dalındaki nem-yosun vesair arasında hayatına başlıyor ve mikroskobik köklerini ağacın dallarının içine saplayıp ağacın öz suyuyla besleniyor.büyüme enerjisini diğer bitkiler gibi yaprak ya da dal yapmak için değil, bulunduğu noktadan yere doğru bir kök sallandırmak için [bazen 30-40 metre aşağıya] kullanıyor.kök toprağa değdikten sonra hem ormanın dibindeki besine, hem de yukarılardaki ışığa erişimi olan bir canavar ortaya çıkıyor: bir sürü yeni kök yapıyor ve ağacın dalından aşağı sarkan yüzlerce odunsu kök görmeye başlıyoruz. [tabii aslında ne olduğunu bilmiyorsak bize kök değil ağaç gövdesi gibi de görünebiliyor bunlar :)]40-50 sene içinde [daha da kısa olabilir bundan da emin olamadım], üzerinde hayata başladığı ağacın etrafını kökleriyle sararak boğuyor ve ağacı öldürüyor. eğer ortam müsaitse tek ağaçla da kalmıyor şerefsiz, 5-6 ağacı birden öldürmüş örneklerine rastlanmış bunların.”katil bitki” illa zehirli sarmaşık olacak diye bişey yok 🙂
merak edip okudum uykumun katili oldu parazitleriniz.
bu konuda okuduum en baba yazı
hafifteki en kral yazıdır bu. kesinlikle.
nası sabitlenir yazı, yani aşagıdaki rumuzlar nası sabitledi
yıldıza tıklarsan tutmuş olursun.
Emeğinize sağlık…”iggguana DİYOR Kİ, (07 Ocak 2009 16:46)bu konuda okuduum en baba yazı”Katılıyorum…Böcekler aleminide hiç sevmem…ALLAH yarattığı için severim sadece”uzaktan”
allah’a bağlamak ile iyi ettin bence.
Bilimsel bir konuyu böyle güzel bir üslub ile anlatmak pek kolay değil. Ve ayrıca sıkmadan.Bunu pek bi güzel becermiş menguzar…Tebrikler…
kalakaldım doğrusu. zaten kara fatmalar beni durdurur her daim parazitli olanını hiç düşünmemiştim ama bu başka bir kalakalmışlık. Elinize sağlık yazı çok kayda değer olmuş!
http://www.ted.com/index.php/talks/bonnie_bassler_on_how_bacteria_communicate.htmlBu linkte de bazı bakterilerin insan üzerinde onu mikroplardan koruyan bir kalkan oluşturduğundan bahsediyor.
bu inanılmaz bir araştırma imiş @avalianch! katkın için teşekkürler.
insanlar hakında olan cok ilgimi cekti bence bu arastırılmalı insanda da aynı etkiyi yaratıyorsa bence güzelbirsey düsünsenize korkularımızı yenmek için güzel ve kolay bir yol olur
yazıdan alıntı:
ve Johns Hopkins Üniversitesi’nde yeni bir araştırmada kullanılan virüs: sinir sistemine etkisi: enfekte ettiği bünyeye kilo verdiriyor.buradan okuyabilirsiniz
Evet evet, ondan istiyorum yarım kilo. Paket olsun, evde enfekte olucam.
Cordyceps Sinensis, belgeselinde bu yazi akluma geldi idi.Hafifte en sevdigim blog budur yeniden görmek süper oldu.Benim gibi bir tomar hayvan besliyorsaniz kene frontline damlasini unutmayiniz dior ve uzuyorum.
biz bitlerimizle, pirelerimizle mutluyuz :)Dokunmayın bitime!
yok boyle bir blog daha!