doom
doom

habil ve kabil hepimizin bildiği meşhur öykünün iki kahramanı kardeştirler: adem ve havva’nın iki oğludur habil ve kabil, biri toprağı eker biçer, diğeri hayvanları güder, kurban zamanı ikisi de kurbanlarını verir, birinin kurbanı kabul edilmez, o da bunun üzerine diğerini öldürür. yeryüzündeki ilk cinayet gerçekleşir böylece. bu hem incil’de hem de kuran’da ortak bulunan öykülerden biridir. bu öyküden yola çıkarak kutsal kitaplar insanın kan dökücü olduğunu söylerler ki bu su götürmez bir gerçektir. yeryüzü tarihi barışı arayarak geçmiştir. şu anda dünyanın yarısında iç savaş, savaş, terör var. bunlar olmayan yarısında ise cinayetler, intiharlar, tecavüzler var. ilk cinayet öyküsünün, insanlığın ortaya çıkış öyküsü içinde yer alması insanın yeryüzüne cinayet ve yokedicilikle indiğinin de işaretidir.insan öldürmek her ne kadar ontolojik kökenimizde olsa da o kadar kolay değildir. bunu dave grossman araştırmış: öldürme söz konusu olunca insanlar henüz seks yapmamış ergenler gibi sürekli konuşurlar. olan biten herşeyi öğrenirler, bütün mekanizmayı anlarlar ama kimseyi öldürmemişlerdir. cephede çevrenizde kurşunlar uçuşurken duygularınız altüst olur. filmlerdeki gibi değildir. filmler de herşey siyah beyazdır savaş siyah beyaz değildir bir çok gri ton vardır. bunu anlamak için tarihe bakmak yeterlidir, II. dünya savaşında askerlerin yalnızca yüzde 15-20si düşmana ateş etti, I. dünya savaşı ve içsavaşta da durum benzerdi çok farklı değildi. II. dünya savaşı sırasında pilotlar da durum çok benzer, bir çok pilot bir tane bile düşman uçağına ateş etmedi havadayken. kore’de düşmana ateş etme oranı yüzde 55e çıktı. vietnam’da bu oran yüzde 95. oranların artışı yanıltıcı olmasın çünkü bu ateşlerin çoğu düşmanı öldürmek üzere yapılmadı. savaşlardaki ölümlerin çoğu bomba ve benzeri silahlarla gelen toplu ölümler. kurşunla ölüm oranı vietnamda çok çarpıcı: 52 bin kurşuna karşılık 1 ölü!dave grosman öldürmenin zorluğunu biyolojik nedenlere bağlıyor; hayvanlar aleminde de hayvanlar genelde kendi türlerinden hayvanları öldürmezler. kavga ederler ama bu kavgalar çok az ölüme kadar gider. hayvanlardan birinin teslim olması ya da kaçması ile kavga sona erer. birbirlerine güç gösterileri yapar, bağırırlar, ülkelerin silahlanması, cephede askerlerin silahları birbirlerine göstermesi aynı psikoloji ile yapılıyor. savaşta ölümle karşılaşmamış kişiler öldürmeye ve ölmeye daha duyarsızlar, örneğin tıp alemi insan yaşamını risk etmede askerlerden çok daha ileri gidebilir. teslim olmuş askerlerin öldürülmesi ise sıkça rastlanan bir durum, teslim alanın adrenalini çok yükseldiği için kontrolsüz olarak öldürebilir.öldürmek ya da öldürmemek noktasında grosman’ın iddiaları daha da ilginçleşiyor: normalde insanlar birbirlerini öldürmezler, ateş eden asker de çoğu kez öldürmek için ateş etmez. duygusal ve fiziksel mesafe öldürmeyi kolaylaştırır. fizksel mesafe bildiğimiz metre cinsinden mesafedir yalnızca. duygusal mesafe düşmanı insan olarak görmemek insandan aşağı görmek, örneğin nazilerin yahudileri katletmesi gibi. duygusal mesafe öldüğrmeyi daha kolay rasyonalize etmeyi sağlar “o insan değil, aşağılık bir yaratık” . ahlaki mesafe düşmanın ahhlaksız görmek şeklinde açığa çıkıyor, buna örnek nazilari öldürenlerde var “naziler kasap” şeklinde rasyonalize ediyorlar öldürmeyi. sosyal mesafe ise düşmanı kendinden aşağı görmek şeklinde açığa çıkıyor, bu daha çok ortaçağda oldu. bir de mekanik mesafe var, bu da düşmanı bir monitörden görmek, mekanik bir araç aracılığı ile görmek şeklinde.çanakkale’de bugün bile kurşunlar bulunması tesadüf olmasa gerek. birbirilerini öldürmek istemeyen insanların/askerlerin boşluğa attığı kurşunlar bugün bile duruyor hala. kara savaşı, yani direkt olarak insanın insanı öldürmesine dayalı olan savaş evrimin bir cilvesi mi acaba? hiroşimaya bombayı atan pilot neler hissetti acaba bombayı attıktan sonraki gün?hayvanlar aleminde ilginç bir örnek şempanzelerdir, şempanzeler çeteler halinde gezip diğer şempanzeleri parçalar ve öldürürler, discoveryde son bir yıl içinde benim 3-4 kez rastladığım bir belgeselde anlatıyor bunu.seri katiller bu işi en uç noktaya götürmüşlerdir. yalnızca bıçak kullananlar, belirli bir stilde kullananlar da vardır. savaş dışında insan öldürenler toplum içinde bilinir ve ünlenirler. seri katiller bu yönden incelendiğinde aslında teröristlerdir, toplumun bütününe ve devlete karşı duruşları vardır. sıradan biri için en kestirme iktidar ve şöhret yolu insan katletmektir. biraz dikkat ederseniz hepimizin çevremizdeki katilleri hatırladığını görürüz. kim kimi ne zaman öldürmüştür biliriz. cinayet her zaman haberdir. özellikle gizlemeye çalışılmazsa mutlaka ortaya çıkar. gazetelerde tvlerde bütün önemli katilleri görürüz. bizim yapamadığımı, yapmaya korktuğumuzu yapanlara biraz da iltifattır bu.insanın kan dökücülüğü daha stilize formlarda karşımıza çıkabiliyor. kill bill adeta bir koleksiyon gibidir. her türlü bıçakla öldürme ve türlü çeşit kılıç ve en muhteşemi 1003 (ya da 1883) yaşındaki pai meinin geliştirdiği 5 noktaya vuruşla yapılan tekniktir. pai mei kadınlardan nefret eder özellikle de amerikalı kadınlardan.kan dökme işini olabildiğince kabul edilebilir hale getirmenin bir yolu da tıptır. cerrahlar bir bakıma yasal kan dökücülerdir. bu özelliklerini farketmek çok güç değildir, herhangi bir cerrahla ayaküstü konuşmak yeterlidir; iki gündür başım ağrıyor dediğinizde seni bi’ ameliyat masasına yatıralım, çok riskli bu halin der hemen. gördüğü her insan ameliyat edilecek bir bedendir onun için yalnızca. kundera’nın dr. havel’i ve tomas’ı da cerrahtır, onlar ameliyat yapmadıkları zamanlarda pipilerini neşter olarak kullanırlar. dayanılmaz ağırlıktan böyle kurtulurlar ancak. ameliyat ve kadın bu dünyayı çekilir kılar onlar için.cerrah diyince ister istemez nip tuck akla gelir. iki plastik cerrah insan bedenlerinde estetik değişiklikler yaparlar. bu cerrahlar kundera cerrahlarının daha az entelektüel olanları ve daha amerikan olanlarıdır yalnızca buna karşılık işleri daha sanatlıdır. chritian troy ve sean mcnamara da pipilerini neşter olarak kullanırlar.bir başka ilginç figür ise marquis de sade: seks ve şiddet onun için aynı şeydir nerdeyse, şiddetsiz seksi lezzetsiz yemek gibi bulur. afrodizyak ispanyol sineği ile fahişeleri zehirler. romanlarında da şatolarda yapılan alemler için insan avlanması ve avlanan insanların alemlerden sonra öldürülmesi gayet normaldir. “suç şehvetin ruhudur” demiştir; baskı, bastırılmış şiddet ve cinselliği en güzel şekilde ifade etmiştir bu sözle.öldürme ve şiddet çok farklı yerlerde karşımıza çıkar. hayvan yanımız kendi bölgemizin belirlenmesine öncelik verir; ülkelere sınır çizeriz, evimize kapı koyar kilitleriz. aile/ kabile/ aşiret kurar aile bireylerini diğer ailelerden ayırırız. aileye dışarıdan birey karışmaması aile içindeki kadınların karınlarında başkalarının çocuğunu taşımaması hayvani dürtülerimiz nedeniyle elzemdir. kadınların maruz kaldığı şiddetin temel nedenlerinden biri budur. bu haremlerde çalışan erkeklerin hadım edilmesinin de nedenidir. bir de dünyaya gelmeden öldürülenler vardır. savaş sırasında kadınların karınlarından öldürülmesi bunun örneğidir. daha acıklı örnek ise michael cainein canlandırdığı cider house rulesda görürüz. apple cider üretimi yapılan yerde sınıflararası ilişkiler nedeniyle istenmeyen çocuklar da cider ile birlikte üretilmektedir. dr. wilbur larch bu çocukları dünyaya gelmeden yok etmektedir. ölümüne yakın bütün bilgisini yetim homer’e nakleder, ve ona sahte diploma düzenleyerek kendi mektebinden mezun eder.kan dökücülük özellikle ortadoğu kültürünün bir parçası. kan üzerine kurulmuş kültürlerden beslenip orada yaşıyoruz. yaşamımızın her aşamasında kan dökmek karşımıza çıkıyor. kadının bekareti erkeğin onun kanını dökmesiyle önem kazanıyor dönüşümü de bir tür ölüm olarak algılıyoruz. benzer şekilde çin’de 2000 yıl önce kocaların karılarını öldürmeleri suç değil idi.şimdi doom oynayarak yetişmiş bir jenerasyonla karşı karşıyayız. küçük yaşta öldürme eğitimi almış bir jenerasyon var artık ve mekanik mesafeden öldürmek için çok hazırlar. nasıl bir gelecek ve cinayet serileri olacak göreceğiz.kan dökmek ve öldürmek sanat da aynı zamanda, savaş sanatında oldukça barışçı bir görüntü veriyor. o strateji kullanarak diplomasi yoluyla savaşmayı, mümkünse cepheye hiç inmemeyi öneriyor. eğer cepheye gittiysen, cephede kazansan bile kaybetmiş sayılırsın. sun usta’ya göre olabilecek en korkunç şey ateşle orduların yakılması. bugün kullandığımız silahlar onun hayal edebileceği vahşet ve şiddet düzeyini fersah fersah geçmiş durumda.şiddet şiddeti doğurur. bu kadar şiddet doğmuşken şiddetsiz bir yaşam olası değil. buna rağmenen azından kendimiz bilerek bilmeyerek kendi çevremize uyguladığımız şiddete son vermeyi deneyebiliriz. mesafeler şiddeti ve öldürmeyi kolaylaştırıyor, mesafeleri azaltmak şiddetin azalması için en kolay yol, bugün de 8 mart.