bildirgec.org

milan kundera hakkında tüm yazılar

The Unbearable Lightness of Being (1988)

queennothing | 18 October 2010 10:19

Fransız yazar Milan Kundera‘nın “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” adlı romanından uyarlanan sinema filmi “The Unbearable Lightness of Being“, 1988 senesinde (ülkemizde ’89 sonunda) vizyona girdi. İngiliz aktör Daniel Day-Lewis, Fransız aktris Juliette Binoche ve İsveç doğumlu aktris Lena Olin‘in başrollerini paylaştıkları ve Jean-Claude Carrière‘nin senaryosunu hazırlayıp, Philip Kaufman‘ın yönetmenliğini yaptığı yapım, iki dalda Oscar’a aday gösterildi.

Doktor olan Tomas, hayatta her istediğini elde eden, özellikle kadınlar konusunda oldukça geniş fikirli ve bağımsız hareket eden özgüven sahibi, çekici bir adamdır. Tek bir kadına bağlı olmaktansa farklı vücutlarla birlikte olmayı tercih eden genç adam, kendisini en iyi tanıyan kadın olan özgür ruhlu ve kadınlık güdülerini bastıran Sabina ile de rahatlık ve özgürlük odaklı bir ilişki kurmuştur.
Prag’da yaşayan genç adam, işi gereği bir avuç insanın yaşadığı bir kasabaya gider. Kasabada tanıştığı Tereza ile bir kaç saat geçirmeye niyetlenen genç adam, evine dönmek zorunda kalırsa da akşam vakti çalan kapının ardında bir sürprizle karşılaşır.

milan kundera’nın kimlik’i

hayalicindegecti | 26 April 2010 16:26

Milan Kundera (1929 doğumlu Çek asıllı yazar, hani şu Prag’dan sürülen –neden bizden iyilere hiç dayanamayız?-, komünist partisi üyesi iken partiden de kovulan, Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin yazarı) ile o kadar isterdim ki tanışmayı… Aslında yıllardır Paris’te yaşıyor, bir gidişte bal gibi randevulaşılıp Şanzelize’de kahve içerken sohbetin tadına varılabilir.

Neyse işte, Kundera, Kimlik’te (*) neler anlatmış, üzerinde sohbet edelim mi? Memnuniyetle, ama önce bir kaç alıntı:

kan dökmek

asymptot | 08 March 2007 00:02

doom
doom

habil ve kabil hepimizin bildiği meşhur öykünün iki kahramanı kardeştirler: adem ve havva’nın iki oğludur habil ve kabil, biri toprağı eker biçer, diğeri hayvanları güder, kurban zamanı ikisi de kurbanlarını verir, birinin kurbanı kabul edilmez, o da bunun üzerine diğerini öldürür. yeryüzündeki ilk cinayet gerçekleşir böylece. bu hem incil’de hem de kuran’da ortak bulunan öykülerden biridir. bu öyküden yola çıkarak kutsal kitaplar insanın kan dökücü olduğunu söylerler ki bu su götürmez bir gerçektir. yeryüzü tarihi barışı arayarak geçmiştir. şu anda dünyanın yarısında iç savaş, savaş, terör var. bunlar olmayan yarısında ise cinayetler, intiharlar, tecavüzler var. ilk cinayet öyküsünün, insanlığın ortaya çıkış öyküsü içinde yer alması insanın yeryüzüne cinayet ve yokedicilikle indiğinin de işaretidir.

insan öldürmek her ne kadar ontolojik kökenimizde olsa da o kadar kolay değildir. bunu dave grossman araştırmış: öldürme söz konusu olunca insanlar henüz seks yapmamış ergenler gibi sürekli konuşurlar. olan biten herşeyi öğrenirler, bütün mekanizmayı anlarlar ama kimseyi öldürmemişlerdir. cephede çevrenizde kurşunlar uçuşurken duygularınız altüst olur. filmlerdeki gibi değildir. filmler de herşey siyah beyazdır savaş siyah beyaz değildir bir çok gri ton vardır. bunu anlamak için tarihe bakmak yeterlidir, II. dünya savaşında askerlerin yalnızca yüzde 15-20si düşmana ateş etti, I. dünya savaşı ve içsavaşta da durum benzerdi çok farklı değildi. II. dünya savaşı sırasında pilotlar da durum çok benzer, bir çok pilot bir tane bile düşman uçağına ateş etmedi havadayken. kore’de düşmana ateş etme oranı yüzde 55e çıktı. vietnam’da bu oran yüzde 95. oranların artışı yanıltıcı olmasın çünkü bu ateşlerin çoğu düşmanı öldürmek üzere yapılmadı. savaşlardaki ölümlerin çoğu bomba ve benzeri silahlarla gelen toplu ölümler. kurşunla ölüm oranı vietnamda çok çarpıcı: 52 bin kurşuna karşılık 1 ölü!

ölüm kokusu

asymptot | 26 February 2007 20:57

ispermeçet balinası
ispermeçet balinası

ölüm, sürdüğümüz yaşamın tek kesinliği. hepimiz bir gün gelecek öleceğiz. öldüğümüzde arkada bıraktığımız bazı şeyler olacak ya da hiçbir şey kalmayacak. her şey geçip gidiyor, geçip gidecek. bu dünyanın geçici olduğunu ve bunun değişmeyeceğini kavramış bazıları ise ölümsüzlüğü öbür dünyada ararlar. öbür dünyada cennet ya da sürcehennemde dirilmeyi beklerler.

ölümlü olmak, bir gün öleceğini bilmek insana çok işler yaptırır. bu dünyada kalıcı iz bırakmak, büyük işler yapmak gizli bir ölümsüzlük çabasıdır. “ben ölsem de eserim yeryüzünde kalsın” beklentisidir. ölümlü olmaya karşı doğal reflekslerden biri de üremektir. yeryüzünde silinip gittiğimizde genlerimiz devam edecektir, bizim de birilerinin genlerinin devam ettirdiğimiz gibi birisi de bizimkileri devam ettirecektir.