• Güzel bir o kadar alımlı, pozitif elektriği ile girdiği ortamda tüm nazarları üzerine çeken mağrur ve kırılgan, utangaç bakışları ile başka bakışlarla çarpışmamak için gözünü yerden nadiren kaldırıyor. Kariyeri ve âdab-ı muâşeret paralelindeki tavırları ile kendini çoktan ispatlamış..• Uzun zaman olmuştu, kalabalık bir ortama girmeyeli. Yakın arkadaşının ısrarlarına duyarsız kalamadı. Birlikte dışarı çıkacak ve hava alacaklardı. Zûl geliyordu, kabuğunda sıyrılmak, insanlarla bir arada olmak. ”O” odasında yalnız ağlamayı seviyordu. Gözyaşları mahremiydi, el sürdürmezdi. Gururu icâzet vermedi. Ağlamak zayıflık diye öğretilmişti, hiç zayıflık yapmadı öğretileni iyi öğrenmiş ama bedellerini de ödemişti. Zayıf değilsen ya da kendini zayıf hissettiğin anlarını paylaşmazsan gözyaşlarını kuru bir mendille silmeye mahkûmsundur. İşte bu yüzden sırf bu yüzden “O”’nun gözyaşını silen hiç olmadı…• Vakit gelmişti, zûl geldiğini hissettirmeden güzel bir gece yaşamak istiyordu. Ortama girdiklerinde nazarlar ona dokunmuştu, süzüyordu inceden inceye…• Yakışıklı ve cesaretli bir adamdı biraz da hovarda, kolay elde ettiğini düşünür, kendine çok güvenirdi. Gördüğü an “işte bu gecenin Fatih’i benim İstanbul’u da “sen”sin fethedileceksin” diye geçirdi içinden…• İstanbul mağrur, İstanbul yorgun, İstanbul kurak toprak, İstanbul kendine İstanbul !!!• İstanbul’u ilk slow parçada dansa davet etti, sulanmış ağızla onu izleyen erkeklerden önce davranarak İstanbul’a yaklaştı. Çok güzel kokuyordu, dans ederken savrulan kokusu baştan çıkmışı daha da çıkarıyordu. Bedenini İstanbul’un surlarına dayamak istiyordu ancak İstanbul “O”na hep uzaktı.• Gece bitiyor, çıldıran bir istek ile boğuşuyor “Fatih” olmanın arzusu ile her fırsatı değerlendiriyordu. Elini çabuk tutmalıydı. İstanbul’un etrafı başka düşmanlar ile kuşatılmıştı.• Güzel bir geceydi, imrenilen bakışlar altında İstanbul ne de güzeldi! …Deniz kokusu sarhoş ediyor, utangaç bakışları talan ediyordu, kenetlenme arzusu doğurduğundan İstanbul kimseye uzun uzun bakmadı… Nazarlar değdiğinde tenine daha çok utanıyordu. İstanbul ay ışığını, güneşe tercih ediyordu… İstanbul’un bumerangı tesirli gülümseyişleri iç çekiştiriyordu…• Bitmezsin sen, gitmezsin benden İstanbul, “fethedileceksin” biraz cesaret ver Fatih’e…• Gece bitti, “Fatih” bitti, “fetih” başarılı olamadı. İstanbul o geceden sonra denizin derinliklerine tekrar daldı çünkü “O” karanlıkta kendi başına ağlamayı seviyordu… İstanbul ağladıkça deniz kabarıyordu…Uzaktan seni düşünür düşünürüm İstanbul…