Hiç tanımadığı bir evde, yerde halının üzerinde bacakları birbirine dolanmış halde otururken; alışmadığı, dokunmadığı, bilmediği adamın gözünün içine uzun uzun baktı kadın. Hiç kimseye “kendi gibi gitmek” bu kadar anlamlı ve kolay gelmemişti kadına…
Elindeki şarap kadehinden büyük bir yudum alıp öne doğru eğildi ve ağzının içine hapsettiği şarabı, adamın dudaklarına bıraktı usul usul…
Adamın susuşlarını, aşktan öte dokunuşlarını, kaçışlarını gördü o an…Şarapla beraber “hayatı da” adama aktı. Çünkü adam da ona “kendisi” gibi gelmişti…