bildirgec.org

adab ı muaşeret hakkında tüm yazılar

Hayat Dersleri I : Ayrılık Adabı

Radosse Rakam | 17 March 2009 13:21

Ve artık konuşulacak hiçbir şey kalmadı, söylenecek tek bir söz yok her iki taraftan da, sevgiler tüketildi, nefretler bile… Umut yok (bir şeyleri kurtarmak mümkün değil), intikam yok (çünkü artık o kadar değerli değil – o kadar mı dedim? HİÇ değerli değil-), karşılaşma yok (çünkü artık görülse bile tanınmaz), ağlamak yok (çünkü sildiğiniz bir şeyin nesine gözyaşı dökebilirsiniz ki?), ortak hiçbir şey yok (kalan her şey lime lime edilip yakıldı), hatıra yok (çünkü artık yaşanmış olduğu varsayılan bir şey yok).

Bir kadından arta kalan hiçbir şey yok. Ne ister daha bir insan, daha ne verilebilir bir insana? Yüreğine aşk, cebine para, üstüne giysi, yatağına kadın, ortamına sevgili koyduktan sonra?

Zerâfet İstanbul’du…

GRAFTONCUN | 05 August 2008 09:54

• Güzel bir o kadar alımlı, pozitif elektriği ile girdiği ortamda tüm nazarları üzerine çeken mağrur ve kırılgan, utangaç bakışları ile başka bakışlarla çarpışmamak için gözünü yerden nadiren kaldırıyor. Kariyeri ve âdab-ı muâşeret paralelindeki tavırları ile kendini çoktan ispatlamış..
• Uzun zaman olmuştu, kalabalık bir ortama girmeyeli. Yakın arkadaşının ısrarlarına duyarsız kalamadı. Birlikte dışarı çıkacak ve hava alacaklardı. Zûl geliyordu, kabuğunda sıyrılmak, insanlarla bir arada olmak. ”O” odasında yalnız ağlamayı seviyordu. Gözyaşları mahremiydi, el sürdürmezdi. Gururu icâzet vermedi. Ağlamak zayıflık diye öğretilmişti, hiç zayıflık yapmadı öğretileni iyi öğrenmiş ama bedellerini de ödemişti. Zayıf değilsen ya da kendini zayıf hissettiğin anlarını paylaşmazsan gözyaşlarını kuru bir mendille silmeye mahkûmsundur. İşte bu yüzden sırf bu yüzden “O”’nun gözyaşını silen hiç olmadı…
• Vakit gelmişti, zûl geldiğini hissettirmeden güzel bir gece yaşamak istiyordu. Ortama girdiklerinde nazarlar ona dokunmuştu, süzüyordu inceden inceye…