Henüz çok küçüktüm, annemlerin yatak odasındaki saksafon biçiminde tasarlanmış antika küçük radyodan Müzeyyen Senar dinlemeye alıştığımda. Her sabah aynı sırayla o eşi benzeri olmayan, o zamanlardaysa özündeki fevkalade tadı henüz damağımda hissetmediğim şarkılar çalıyordu ve tek eğlenceli kısmının sıradaki şarkıyı tahmin etmekten ibaret olduğunu sandığım bastı bacak zamanlarımdı.Hilal Çelebi Demirağ’dan akşam oldu hüzünlendim ben yine dinlemeye ne dersiniz?

İyi de hüznüm yoktu ki benim. Sadece oyun arası kanayan dizlerimde, dirseklerimde hissettiğim o ufak yanmalar bellemiştim acıyı. Kanayan yüreğin acısı.. bu benim için pek bir şey ifade etmiyordu. Neydi peki bu müzikte beni çeken şey? Mahalledeki teyzelerimden, amcalarımdan sorup öğrendiğim ve hevesimi körüklemeye yetersiz gelen açıklamalardaki bu makam, hüzzam, hüzayum, hüseyni zemzeme, uşşak, nihavent neydi? “kürdi” terimini ilk duyduğumda yüzümün aldığı ebleh hali hele hiç unutamıyorum.Velhasıl bu müziğe duyduğum aşk her gün bir kat arttı, merak da fellik fellik bu aşkın peşine düşünce farklı bir boyuta vardı. Efenim ilerleyen zaman diliminde Türk sanat müziği tüm hayatımı sarıp sarmalayan bir koza halini aldı. Derinlere olan ilgim, kendimce araştırmalarımın nihayetinde bu benzersiz müziğin okyanuslarında abis kesimlere savurdu beni. Bir tatlı huzur almak için senede bir gün pişman olur da dönerlermiş hani. Derlermiş ki hiçbir şeyde gözüm yok gel gitme kadın, ruhumu hicranına yakma. Mamafih zaman geçti daha da güzelleri yer etti gönlümde. “Sen kimseyi sevemezsin” diye sitem ediyordu kadın.

Biraz bundan kaynaklanıyor olsa gerek, hayatımın tam da bu noktasında sürüden koptuğumu fark edemedim. Seçtiğiniz, dinlemekten haz aldığınız, kulağınızın pasını silen müzik tarzı yaşam biçiminizi büyük oranda etkiliyor, şekil veriyor. Gittiğiniz mekanları, katıldığınız arkadaş toplantılarını, çevrenizdekilerin yaş ortalamasını, kullanılan üslubu, insan ilişkilerini, hatta mutluluğunuzu…Büyüdükçe, rüzgar görmeyen yelkenimle, fırtınalı günlerde şarkıların limanına ne kadar da sığınmaya çalıştığımı gördüm(TSM baz alınıyor). Avuçlarımda hala kanamayan yaralarla ruhuma işliyordu inanki kimse…Sonra dedim ki bir gün sebep sensin gönüldeki ihtilale. Kimseye şikayet etme..Neyse efenim.Nicelik ve nitelik bakımından günden güne büyüyen ve geçmişten günümüze 590 makam ile gelebilmiş ve geleceğe de intikal edecek olan müziğimizin Orta Asya’dan ilk kopuzla başlayıp günümüzdeki en son haline ulaştığı evriminin son aşamasına buradan ulaşabilirsiniz.Makamların insan ruh dünyasına, farklı halet-i ruhiyeye hitap edecek makamlar olduğunu, yakın çağlarda bile ruh hastalıklarının tedavisinde hastaları zindanlara zincirlerle kapatırlarken bizim Türk kültürümüzde TSM‘nin tedavi amaçlı kullanıldığı şaşırtıcı bir gerçektir. Vücuttaki organlara tesiri (sırt tutulmaları, ciğer, göğüs, eklem, böbrek, akıl hastalıkları vs..) ve bu bağlamda da geliştirilmiş tedavi teknikleri varmış, hatta bu tedaviler haftanın belirlenmiş günlerinde belli zaman dilimlerinde uygulanmaktaymış. Ayrıca makamlar burçlara da ayrılmışlar.Örneğin Rast makamı koç burcuyla ilişkilidir, gece yarısı ve seher zamanlarında salı günleri dinlenilmesi önerilmekle beraber fazla uyumayı engelleyici, düşük nabzı yükseltici, akıl sağlığını dengeleyici, felç illetine deva niteliğinde olduğu söylenmektedir. Hatta spazm çözücü özelliğinden ötürü otistik ve spastik hastaların tedavilerinde faydalı olduğu bilinmekte..
Ve son olarak..Vurgulamak istediğim bir husus var ki, bilgim değil ilgim var. Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Hatta bu yazıyı hazırlarken makamları, terimleri, dörtlüleri, diatonik ıskalayı, yanaşık ses gibi kavramları öğrendiğimce izah etmiş idim. Ama okuyucuyu sıkar düşüncesiyle kestim bir kenara koydum. Amacım yarım yamalak bildiğim bir konuyu burada ahkam keser gibi açıklamak değildir. Lakin ”okyanus” benzetmem laf salatası yapmak amacı güderek söylenmemiştir bu da önemli bir ayrıntı.Saygılar…