bildirgec.org

plakton

12 yıl önce üye olmuş, 85 yazı yazmış. 359 yorum yazmış.

Çöl ve Kum

plakton | 13 March 2009 23:30

(*-Cevapsız kalmışlara...)
(*-Cevapsız kalmışlara…)

Nice zaman önce geçmiş kervanın, silik izlerini takip ederek geldim bu Han’a… Elimdeki kahverengine çalan yaprakları ve önceki okuyana ait, önemli paragraflarına notlar düşülmüş, içindeki yazılanlara inat, üç bilemedin beş solukta okuna bilecek bir kitapla. Son yolcunun bıraktığı izler, devrilmiş tabure ve tozlu masanın üzerinden gülümsüyor, gelmemden rahatsız olan şimdiki konuklar örümcekler ve fareler iyice uzağıma sinip hoşnutsuz gözlerle seyre koyuluyor… Neresi olduğunu sorma bana. Biliyor muyum sanıyorsun? Hiç bir şey bilmiyorum aslında. Neden bu çölde olduğumu, kaç zaman olduğunu yâda kaç yaşam daha göreceğimi mesela… Bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum nasılsa…

Ah! Unuttum… Zamanın koyuluğuna, ağdalaşmış günlere ver unutkanlığımı, kusuruma bakma. Sana da “Merhaba” Dediğin gibi. Gitmedim aslında. Buralarda gibiyim. Belki de değilim. Yeni bir “ad” vermişler sana. Ben beğenmedim. Ama “Merhaba”n iyi geldi. Bunu rahatlıkla söyleye bilirim. Başka şeylerde söyleye bilirim sana. Bunca geçen zamanda merak ettiklerin, yâda sadece benim fikirlerim…

Ağlayamazsın…

plakton | 05 April 2008 00:10

Birinin zamanladığı periyot dilimlerinde gidip gelen, sıyırdığı su sesiyle berraklaştırdığı ve tekrarında bulanmaya mahkum araba camının ardından…

Çalışmayan yâda olmayan kalorifer sistemi yüzünden buz kesmiş ellerinle, saatlerinin geçmesine rağmen ısıtamadığın o plastik içerikli direksiyonun başında…

Bir şemsiyenin altında, tanımadığın bir sokak lambasının ışığında, “Sen” olduğun için ıssızlaşmış bir yolun kaldırımında…

Titrek parmaklarının ters yüzüyle, dudaklarını kapatırken, dirseklerini dayadığın bir pervaz kenarından ve sadece karşı binanın sarı boyalı, çatlamış, nem kapmış duvar manzarasına bakarak…

Dolunayın Karanlık yüzü

plakton | 30 March 2008 23:16

Günlerden hangi cumartesiydi veya pazardı… Hangi gecenin dolunayıydı? Hatırlıyor musun? İnan bende hatırlamıyorum. Anlamsız olduğum, sıkıldığım, boş boş etrafa bakındığım anlardandı. Avuç içlerimin arasına aldığım sesini dinliyordum sessizce…

Yolculuklar neden daima alfabenin sonuna doğru başlar bilir misin? Harflerinden taşan, kelimelere sığmayan, hayatın anlamına ağlayan bir cümleler eşliğinde… Anlaşılmayacak yine biliyorum. Yine de satır aralarına gizliyorum, kimse bilmeden, kimse duymadan. Kapılar kapanıyor tek tek birbirinin içinden geçerek, yüzüme hürmeten sessizce… Labirentlerde kayboluyorum. Dolambaçlı, birinin kurguladığı… Neredeyse… Neredeyse parmak uçlarım dokunacaktı… Tökezlemeden önce…

Giz ve Gölge

plakton | 20 March 2008 22:49

“Hoşça kal” der dudağının kenarından sızan kana aldırmadan gülerek adam “hoşça kal”
Önündeki aynaya bakıp gülümsüyordur. Birazdan kimin öleceğini biliyordur çünkü. Fısıldayarak konuşur. “Artık görüşmeyeceğiz.”

Karanlık gizdir. Bilinmesi mümkün gizlerin yuvasıdır. Saklar içinde, yansımasında… Karanlıkta gölge ye yansır. Işığın kırılmış haline… Gerçeğin ifadesidir gölge. Sureti… Gerçeğin karanlık yüzünün sureti…

Bileniniz vardır belki ışığın karanlık yüzünü. Saklanmış yüzünü… Gölgede gizlenmiş, belli belirsiz yüz ifadesini, gölgede attığı gizlemli adımları… Hiç baktınız mı? Dikkatlice yüzünüzün gölgede yansımış görüntüsüne? Gölgenizdeki adımlarınızın sizi takip eden sessiz yürüyüşüne?

Sanrı

plakton | 09 March 2008 01:28

Buradaydım… Daha öncesi gibi… Buradaydım diyorum çünkü biliyorum. Hatırlıyorum… Bir zamanlar, bir zamanları hatırladığım gibi. Bir an ve an… Bir anı gibi… Ama buraya ilk defa da geliyorum. Önceden hiç gelmediğim gibi. Bunu da biliyorum…

Aslında kaç defa uğradığımı bilmiyorum. Saymadım. Aklıma geldikçe şöylesine bir dolaştım. Ama dediğim gibi… Burada hiç bulunmadım. Aslında hiç olmadım.

Tıpkı dün tanıştığım gibi. Tıpkı otobüs durağındaki sen gibi. Orada olmayan gibi. Sen beni bilmesen de… Ben benden çok seni… Biliyorum gibi.

Nihayetinde

plakton | 20 February 2008 17:44

Hiç, düzgün olmayan ve tekil yaşanılan kocaman gündüzlerin birini daha bitirdim. Hep göremediğim yerlere denk düşen yüzünle. Birazdan “ben” vakitleri başlayacak gecenin. Dört duvardan, pencere kenarından, karanlıktan medet umacağım. Her gece yaptığımın aynısını yapacağım.
Susacağım
Sessizliğime bir çığlık nihayetinde… “Fısılda”manı bekleyeceğim. Dermansız gövdemi, yerçekiminin kollarına teslim bir halde salıvereceğim odanın bir köşesine…

Çıkışını bulamadığım, geri dönüş yolunu unuttuğum onca geceden birini daha yaşayacağım itinayla. Tabi adına, yâda tadına yaşam denilirse… Bir kokusu varsa eğer yaşamın, boşuna çekiyorum bu günlerde. Bilirsin sevmem bu vakitleri. Ağır gelir bana… Acıdır, acıtır… Kan kırmızıdır, kanatır…

Gözlerinin Görmediği

plakton | 07 February 2008 17:26

BEN
Beni bulursan sorarak bulursun. Köşedeki marketin potansiyel içiciler listesine sor. Bir ayağı çukurdakiler listesine. Aradaki sokaklara gir. Bak parklara, deniz kenarına in. Nasıl olsa…
Karla karışığımdır çoğu zaman, yağmurum hiç dinmez. Söylenmiş sözlerle baş başa kaldım çünkü. Biraz… Biraz “acı”yorum… Hep doluyum. Nasıl olsa… Bilmeyeceksin ya…

YAĞMUR
Güz yağmuruydu… Islanmak için aradığım. Herhangi bir yerdeki yağmur bile, ’farklı olsa” bile güzeldir değil mi? Hele hele sonbaharın sarı yaprakları üzerine şöyle bir dokunup geçti ise, daha bir güzel gelmez mi kokusuyla? Hani aynı ağlayan kadın gibi güzeldir diyeceğim ama. Biraz içimi de burkar, zor gelir… Ama yine de güzeldir. Bir de yalnızsam bu yağmurda… Yalnızlık da her zaman güzel midir?

Olağan Problemler

plakton | 02 February 2008 14:20

A = {Kendi halinde ki bir küme}, B ise {Yalnız küme}dir. Boş, boş ve loş ortamlarda dolaşırken birbirlerine rastlarlar. Yan yana denk gelen iki çember böylece ve hatta öylece birbirleriyle tanışmış olurlar.

A kesişim B diye adlandırdığımız bu olağan problemde, yani AB neticesinde A ve B fark ederler ki birbirlerinin içinde ortak bir sürü noktacıklar var. Bazı noktaların her ikisinde de aynı olması, şaşırtan bir mutluluk verir kendilerine… Ve o zaman bir aşk tomurcuklanmaya başlar içlerinde. Yaşadıkları kesişimin o an ki mutluk sarhoşluğuyla, yaşamlarında asla kesişmeyecek noktaların var olduğunu unuturlar, yarattıkları hatalı problemi idrak edemeden mutlu olmaya, mesut olmaya, yaşamaya çalışırlar…

Travma Zamanlar

plakton | 24 January 2008 18:24

Bu koca, karanlık, kokuşmuş, izbe kentin bir köşesinde, gölgeler içinde kendi cinayetimi planlıyorum. Yüklemi olmayan yitik cümleler eşliğinde… Sinsice ilerliyor ölüm. Hazımsız duygular, körelmiş inançlar ve kapanmayan yaralar… Gönlümün darağacında birazdan asılacak, aşk ve sevdalara dair ne varsa geride kalan. Yağlı ilmek sırasını bekleyen özneler ve özentiler, geçiyorlar teker teker içimdeki darboğazdan…

Gecenin kirli, yağlı, acımasız kokusu sinerken üzerime, beyin kıvrımlarımda kelimeler raks etmeye başladı yine. Dilime acısı vurmasın diye nikotin bazlı hava çekiyorum ciğerlerime. Anlamsızlık yapışıp kalmışken ömrümün geri kalan kısmına, kapayamadım gözlerimi, diken diken batan anılara. Kanayan duvarlar yüreğime yıkılıyor artık. İçimin kavuran acısı parmak uçlarımdan süzülüyor kâğıtlar üzerine. Ve yine canım yağmaya başladı buğusuz camlaşmış göz bebeklerimden.

Söylenemeyen kelimeler…

plakton | 11 January 2008 16:28

Senin İçin Dostum...
Senin İçin Dostum…

“Denize yakın ol dostum… Denize yakın ol… Deniz insanı güzelleştirir. Denize yakın duran, öyle kuralları falan dinlemez, züppelik sevmez. Denize yakın duran, insanların yüreğine bakar. Yüzüne değil, başına yâda ayaklarına hiç değil… Tam kalbine, tam yüreğine… Dışına değil, içine…”

Çoktan geçtim denizin bıraktığı izlerden, suya hasret zamanlardayım artık. Güvendim, sevdim, aldandım, öldüm… Şimdi yeniden doğuyorum… Bir su damlası olmasını öğrendim. Kendimi denize teslim ettiğimde artık boğulmayacağımı da bilirim…