Biri vardı… Uzak dağ köylerinin serinletici poyrazıydı nefesi… Başım her derde düştüğünde derdin derdimdir, demesini sevdim.İğde ve çam ağaçlarının rayihası dolarken havaya, ben onun kokusunu duyardım kaç kilometre öteden…Gözleri gözlerime değdiğinde ruhum muydu eriyen? Ben O’nda eriyip O’nunla birleşmeyi sevdim…Korkmazdım O yanımdayken engebelerden, uçurumlardan, derin mavilerden…Aşkıyla hemhal olmuş kalbime güveni de sunmasını sevdim…Eğik başaklar gibiydik ikimiz, aşkın önünde… Ne güç savaşı bildik, ne incittik bir tek gün birbirimizi…Kaşı çatılsa korkardım…Kaşım çatılsa korkardı…Ben O’nda kaybetme korkusunu sevdim..Çocuktuk, deli doluyduk, serseriydik… Gülerek geçerdik mayın tarlalarından, ateş hatlarından… Sınırları dikenli tellerle çevrili bir ülkede tüm sınırlara güler geçerdik.Ben O’nunla ölüme yürümeyi sevdim…Kara tahtanın önünde duruşu vardı. Kara benizli, kara kaderli öğrencileri… a ‘dan z’ ye kadar çizerdi sevgiyi minicik yüreklere, bambaşka bir dilin lisanı ile…Ben O’nda kardeşliği, ben O’nda barışı sevdim..Elektiriksiz dağ köylerinde içime doldurduğu ışığı sevdim… Susuz çeşmelerde sevdaya kanmayı sevdim… Yolları kapatan karı, bayat ekmeği, soğuk yatağı… Ben O’nda mahrumiyeti sevdim…Ben O’nda mecburiyeti…Al beni dedim, sür… Nereye gidersen sürgün yüreğim… Savur beni rüzgârım ol, sevdanla eriyeyim… Seninim dedim… Seninim dedi…Biri vardı… Gözlerine bakarken bir daha doğardım anamdan, tazelenirdi ömür defterim…Seninle geçsin ömrüm, derdim… Seninle son bulsun ömrüm, derdi..

Yitik, kayıp, esir, yorgun bir köyde taze kır çiçekleri toplar getirirdi… O’ndan öğrendim gülibrişimi, dağ sümbülünü, çuha çiçeğini, yaban gülünü… O’ndan öğrendim kırlara baharın eli değdiğinde çiğdem sökmeyi…Ben O’ndan öğrendim odun ateşinde yemek yapmayı…Ben O’ndan öğrendim saçta pişen taze ekmeğin nasıl koktuğunu…O anlattı bana köy kadınlarının yünden çorap örme zanaatını…Ve bir gün geldi unut, dedi tüm öğrendiklerini… Unut, kara tahtaya yazdığım sevdamızı, sil gitsin… Unut, dedi isminin hecelerindeki tüm senliğimi… Unut, çamurlu yollarda el ele verip yürüdüğümüz bu dağ köyünü, bu mayın tarlasını… Unut bağlamamda aşkına eğik duran türkülerimi… Sen başka bir dünyanın şarkısısın… Ben çalamam, söyleyemem seni..Bilmedi mi ki, benim başka dünyam yoktu… Başka adım, başka şarkım, başka canım… Bilmedi mi ki ben onunla tamım, onsuz yarım bile değil…O gün bugündür, nerede bir köy kokusu duysam ürperir içim, kanatlanıp uçmak isterim O’na doğru…O gün bugündür, nerede bir kır çiçeği görsem öper koyarım başıma, O’nun eli gibi…O gün bugündür nerede bir kara tahta görsem adını yazasım gelir adımın yanına…İşte o gün bugündür nerede bir türkü duysam yeniden sevdalanırım O’na…Ey nefesi türkü kokan yarim!Ben hâlâ vurgunum sana…