bildirgec.org

türkü hakkında tüm yazılar

Tek Meziyeti Çalıp Söylemekti-Muharrem Ertaş

Culture Orange | 17 April 2011 15:28

Kırşehir…
Kırşehir’li mahalli sanatçı Neşet Ertaş. Tele her vuruşunda ortamda oluşan duygu yoğunluğunun sebebinin babası olduğunu söylemiş. Türkü söylerken yaşadığı her anı babasının hisleriyle yaşadığını belirtmiş.
O zaman bakalım Neşet ustanın babası Muharrem Ertaş bu duyguları kimden ve nasıl almış.


Muharrem Ertaş-Kalktı Göç Eyledi

Ömrünün neredeyse tümünü çalıp çağırarak geçiren Muharrem Usta’nın bütün bir hayatı bir bakıma bu iki kelimede saklı: “Çaldı ve söyledi.”
Musiki kültürümüzün en orijinal ve sanatkarane örneklerini içeren hususi repertuarı ve icra üslubu üzerine değil akademik çalışmalar yapılması, ciddi bir makalenin bile yayınlanmadığı göz önüne alınırsa, ülkemizde Muharrem Ertaş’ı derli toplu değerlendiren elimizdeki tek yayının bu olduğu söylenebilir.

Ne Zaman Bir köy Türküsü Duysam ,Şairliğimden Utanırım (Türkülerimiz ve Bağlama)

sinjob | 29 March 2010 16:03

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım

Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm

Böyle başlıyordu Bedri Rahmi Eyüboğlu.Türküler,Türkülerimiz;halkımızın tarihi,destanları,sevinci,üzüntüsü Türküler…
Türkülerimizin tarihi Türk tarihi kadar eskilere dayanır.Türkü kelimesi,Türkçe olan Türk kelimesine, Arapça son ek olan ”-i ” eki getirilerek türemiştir.Türkü;Türke özgü,Türke ait olan demektir.Erol Parlak’ın resmi internet sitesinde şöyle yazmaktadır;

Bir Gecenin Koynunda İki Yalnız Döşektik Biz

kahvekokusu | 23 November 2009 16:59

fotografmakale.wordpress.com/2008/11/12/sandik/
fotografmakale.wordpress.com/2008/11/12/sandik/

Çeyiz sandığında saklanan oyalı yazmalar gibi gün ışığına çıkarıyorum senden biriktirdiklerimi. Sandık sarısına bulaşmış düşlerimin gelin kuşağı kırmızısında kanayışı akıyor gözlerimden. Gidilmemiş bir masal şehrinin kapısı kilitlenmiş üstüme. Cezalı çocuk kimliğim kapatılmış odaya, çığlık çığlığa ağlıyor yine. Dilimde acı biber tadı… Senin kadar yaralı, senin kadar aşka küskün bir düş yanığıyım şimdi ben de…

Anne, ben yazmadım bu masalı…

NEFESİ TÜRKÜ KOKAN YARİM

kahvekokusu | 05 November 2009 14:34

Biri vardı… Uzak dağ köylerinin serinletici poyrazıydı nefesi… Başım her derde düştüğünde derdin derdimdir, demesini sevdim.
İğde ve çam ağaçlarının rayihası dolarken havaya, ben onun kokusunu duyardım kaç kilometre öteden…

Gözleri gözlerime değdiğinde ruhum muydu eriyen? Ben O’nda eriyip O’nunla birleşmeyi sevdim…
Korkmazdım O yanımdayken engebelerden, uçurumlardan, derin mavilerden…
Aşkıyla hemhal olmuş kalbime güveni de sunmasını sevdim…

BU DA GEÇECEK Mİ?

kahvekokusu | 02 November 2009 15:16

Nefesinle can bulup, sesinle can verecek bir tek cümlenin iki dudağının arasından dökülüp bana gelmesini öyle çok bekledim ki… Kaç saattir sürüyor bu intizar ya da kaç gündür, saymadım… Batan güneş, işte bir gün daha bitti haberini alay edercesine fısıldarken kulağıma, her sabah yeni bir umut ekleyip bir önceki güne, bekliyorum aynı musaberet ile… Belki bugün diye…

Kahvaltımı sensiz yapıyorum… Tadı tuzu yok hayatın… Çayım hep acılara demliyor kendini ve hep boğazımda bir düğüm…

ARTIK KİMSE MEKTUP YAZMIYOR MU?

kahvekokusu | 26 October 2009 10:37

Kâğıt ve kalemin aşkından doğan sözcüklerin arz-ı halimizi anlatmaya yönelik haberleşme aracına dönüşmesinin üstünden seneler geçti. Gurbete giden, askere giden, başka memlekete gelin giden, okumaya giden, Almanya’ya çalışmaya giden yani hep giden, uzaklaşan bedenlerin sılaya ruhani yakınlaşmasıydı o satırlar.
Sevgili, biricik, değerli, gibi bir hitapla başlar, selam eder ellerinden ya da gözlerinden öperim gibi bir sonla biterdi. Neden hiç “merhaba” diye başlamadık acaba mektuplara? Ya da bye, görüşürüz, hoş kal diye neden bitirmedik?

urfalı babi

nazokiraze | 08 April 2009 15:56

Sabuha şarkısını hepimiz biliriz, onu kimin söylediğini de ama ben kimin yaptığını yeni öğrendim, ve şaşırdım,çünkü bildiğim bir insandı yapan ama ben o türküyü onun yaptıgını bilmiyordum.

Urfa’lı Babi‘den bahsediyorum, Salako filminde kamera karşısına geçen( ozan olan) Yılmaz Kayral’dan.Muhabbetiyle benim diyen kişiye taş çıkartan Urfa’lı Babi, pek çok hayrana sahip bir kişiliktir.Babi için anlatılan, doğru yalan pek çok hikaye vardır, dilden dile dolaşır. Muhabbet severlerin içki sofrasından eksik etmedigi nüktedan, hazır cevap Babi bir kavgaya karışır, kalça kemiğini kırar, bir süre hastanede yatar ve hayatını kaybeder.

Yörüklerde Müzik (Hoya)

teacher07 | 28 January 2009 09:32

Yörük kızlarının evlenince terk etmeleri beklenen bir ezgi çeşiti olarak bilinir “hoya”. Yaylalarda, dağ başlarında radyo ve televizyon bulunmadığı, yörüklerin yerleşik yaşama geçmediği zamanlardan kalma bir çeşit türküdür. “Hada”. “boğaz çekme”, “boğaz havası”, “boğaz çalma”, “hollu” gibi adlarla bilinir yörelerde. Bütün yörük boylarında görülmesine karşılık, Güney Anadolu, Toroslar’da yaşayan yörüklerde daha yaygındır. Yerleşik yaşama geçilmesiyle söyleyenlerde kaybolmaktadır. Eğlence amaçlı bir çeşit atışma da denebilir “hoya”ya. Karşılıklı dalga geçercesine eğlenme, erkek ve kızların karşılıklı birbirlerini denedikleri, müzikli bir söz oyunu olarak da görülebilir.

Çocuk sesine daha uygun olduğu için, küçükler arasında yaygındır. Gırtlağa konan parmaklarla ses çeşitlendirlerek söylenir. Temelde kaval sesinin taklit edilmesine yöneliktir. Kavalın o büyüleyici sesini “hoya”da işitebiliriz. Yörük kızları da erkekler gibi hayvanlrıyla iç içedir. Çobanlık gerçek yaşam biçimi olduğundan, yörük kız çobanı da görmek mümkündür. Kaval çalan erkek çoban, kavalıyla düşüncelerini iletebilir. Kavalla kız çobana laf atarak, onun fikrini sorabilir. Kız çoban da hoya ile düşüncelerini söyler karşı yamaçtan bu yamaca. Gönlünün kız çobanda olmasını kavalıyla ileten erkek çobana, kız çobanın gönlü yoksa şöyle diyebilir: