bildirgec.org

bağlama hakkında tüm yazılar

Tek Meziyeti Çalıp Söylemekti-Muharrem Ertaş

Culture Orange | 17 April 2011 15:28

Kırşehir…
Kırşehir’li mahalli sanatçı Neşet Ertaş. Tele her vuruşunda ortamda oluşan duygu yoğunluğunun sebebinin babası olduğunu söylemiş. Türkü söylerken yaşadığı her anı babasının hisleriyle yaşadığını belirtmiş.
O zaman bakalım Neşet ustanın babası Muharrem Ertaş bu duyguları kimden ve nasıl almış.


Muharrem Ertaş-Kalktı Göç Eyledi

Ömrünün neredeyse tümünü çalıp çağırarak geçiren Muharrem Usta’nın bütün bir hayatı bir bakıma bu iki kelimede saklı: “Çaldı ve söyledi.”
Musiki kültürümüzün en orijinal ve sanatkarane örneklerini içeren hususi repertuarı ve icra üslubu üzerine değil akademik çalışmalar yapılması, ciddi bir makalenin bile yayınlanmadığı göz önüne alınırsa, ülkemizde Muharrem Ertaş’ı derli toplu değerlendiren elimizdeki tek yayının bu olduğu söylenebilir.

Martı kanadında rüzgar taşıyan adam: HASRET GÜLTEKİN

lavinya76 | 30 June 2010 13:42

Sivas katliamında hayatını kaybettiğinde henüz 22 yaşındaydı. Geride gözü yaşlı bir eş, doğmadan yetim kalmış bir bebek, emek verdiği türküler ve Hasret’i her an yüreğinde duyacak dostları kaldı.

İki iki buçuk yaşlarındaydı ailesi İstanbul’a taşındığında. Evlerinin kömürlüğündeki yaşlanmış bağlamanın tellerine dokunmak için sık sık inerdi karanlık mahzene. Birkaç kez o bağlamayı alıp eve çıkarmak istese de minik kolları taşıyamadı. Bir gün annesine sordu:

_ Bunu eve çıkaralım mı?

Sonraki bağlama macerası nasıldı pek bilmiyoruz. Bağlamayla oynadı mı yoksa bir iki bakıp attı mı bir köşeye? Bağlamayı kömürlükten eve taşıdıklarında dört, dört buçuk yaşlarındaydı.

Hasret Gültekin 1 Mayıs 1971 de Sivas’ın İmranlı ilçesine bağlı Han köyünde dünyaya geldi. Süleyman ve Hacıhanım Gültekin’in üçüncü evladı. Sahne tozunu içine dolu dolu çektiğinde henüz 11 yaşındaydı. Haylaz bir öğrenci sayılmazdı ama Kadıköy Anadolu Lisesi ikinci sınıftayken okulu bıraktı. Okula gidiyorum diyerek kaçamak ziyaretler yaptığı “Deli Derviş” tarzının yaratıcısı ve ustası Haydar Acar’ın yanında alıyordu soluğu. Önceleri hafta sonları yaptığı ziyaretler yetiyordu ona ama bağlama aşkı yüreğinde alev alev yanmaya başlayınca okulu terk edip tüm vaktini ustanın yanında geçirmeye başladı.

Çetin Akdeniz (Bağlama Virtüözü)

sinjob | 16 June 2010 11:42

Dünyanın en büyük bağlama virtüözlerinden biridir,Çetin Akdeniz.

Çetin AKDENİZ - Bağlama Virtüozu
Çetin AKDENİZ – Bağlama Virtüozu

Çetin Akdeniz,1967 doğumludur.Aslen Ordu‘nun Perşembe ilçesindendir.Sanatçımız müzik hayatına çok küçük yaşlarda başlamıştır.Çocukluğunda günde en az beş saat bağlama çalmış ve bu şekilde çalışarak kendisini geliştirmiştir.İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Mûsikisi Devlet Konservatuarı‘nda Çalgı Eğitimi almış ve ardından Yüksek Lisans eğitimini de burada tamamlamıştır.

Sokağımızın Teyzeleri ve Dayıları

sinjob | 14 June 2010 19:36

Önceki yazılarımın birinde şu ifadeleri kullanmıştım.

Arada bir gözüm duvarda asılı bağlamama kayar ama gece çalamam.Bir gece biraz çalayım demiştim yaz günü idi,ben bağlama çalarken polis de kapıyı çalıyordu.Kapı ve bağlama farklı notalardan çaldığı için armoni kaçtı dahası polisi görünce içimdeki zevk de hepten kaçtı.

Balkona çıktığımda ekip otosu kapıdaydı.Polis: ”gitar çalıyormuşsunuz,insanlar rahatsız oluyor,daha erken saatlerde çalın” dedi ve gitti. Bu sırada karşıda bir teyze balkona çıkmış bize doğru bakıyordu.Arkamdan arkadaşım balkona çıktı ve ”bağlama çaldık diye polis mi çağırılır,jandarma çağırsaydınız” diyerek ortaya bir karışık söyledi.

Ne Zaman Bir köy Türküsü Duysam ,Şairliğimden Utanırım (Türkülerimiz ve Bağlama)

sinjob | 29 March 2010 16:03

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım

Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm

Böyle başlıyordu Bedri Rahmi Eyüboğlu.Türküler,Türkülerimiz;halkımızın tarihi,destanları,sevinci,üzüntüsü Türküler…
Türkülerimizin tarihi Türk tarihi kadar eskilere dayanır.Türkü kelimesi,Türkçe olan Türk kelimesine, Arapça son ek olan ”-i ” eki getirilerek türemiştir.Türkü;Türke özgü,Türke ait olan demektir.Erol Parlak’ın resmi internet sitesinde şöyle yazmaktadır;

NEFESİ TÜRKÜ KOKAN YARİM

kahvekokusu | 05 November 2009 14:34

Biri vardı… Uzak dağ köylerinin serinletici poyrazıydı nefesi… Başım her derde düştüğünde derdin derdimdir, demesini sevdim.
İğde ve çam ağaçlarının rayihası dolarken havaya, ben onun kokusunu duyardım kaç kilometre öteden…

Gözleri gözlerime değdiğinde ruhum muydu eriyen? Ben O’nda eriyip O’nunla birleşmeyi sevdim…
Korkmazdım O yanımdayken engebelerden, uçurumlardan, derin mavilerden…
Aşkıyla hemhal olmuş kalbime güveni de sunmasını sevdim…

BU DA GEÇECEK Mİ?

kahvekokusu | 02 November 2009 15:16

Nefesinle can bulup, sesinle can verecek bir tek cümlenin iki dudağının arasından dökülüp bana gelmesini öyle çok bekledim ki… Kaç saattir sürüyor bu intizar ya da kaç gündür, saymadım… Batan güneş, işte bir gün daha bitti haberini alay edercesine fısıldarken kulağıma, her sabah yeni bir umut ekleyip bir önceki güne, bekliyorum aynı musaberet ile… Belki bugün diye…

Kahvaltımı sensiz yapıyorum… Tadı tuzu yok hayatın… Çayım hep acılara demliyor kendini ve hep boğazımda bir düğüm…

Kaybolan Değerlerimiz, Birer Birer İniyor Sahneden…

| 05 January 2009 10:20

Tüketim toplumu olduk. Tarihte işlenmiş eski değerlerimizin yerine, yeni teknoloji yöntemlerini tercih eder olduk. Öyle bir zaman dilimini yaşıyoruz ki, teknoloji başımızı döndürüyor. Geleneksel yöntemlerle yapılan sanat ve zanaatlara taleplerimiz giderek azalıyor. Bir zamanlar, göz nuru ve alın teri ile harmanlanmış mesleklerimiz ve dünden gelebilmiş zanaatçılarımız vardı; cam, çini, taş, ahşap oymacılığı, telkârî işçiliği, kutnu bezi dokumacılığı ve diğer dokumalar gibi zanaatları yaşatan ustalar ise bugün giderek çekiliyor sahneden…

TAŞA HAYAT VERENLER(Taş İşçiliği): Bir zamanlar, taşa ruh kazandıran, taşı bir dantel gibi işleyen ustalarımız vardı. Zanaatçılar, blok şeklindeki taşları, özel yontma işlemleriyle el emeği, göz nuru ile bezer ve bir eser ortaya çıkarırdı; çeşmeler, şömineler, aynalar, masalar, dış cephe kaplamaları(oymalı sütunlar, nişler, kapı ve pencere söveleri, tavan süslemeleri vs…) ve diğer ürünler…
Günümüzde, tarihin derinliklerinde kaybolan taş ustalarının, ellerinin kıvrımlarını ve alın terlerini, Mimar Sinan imzalı bir caminin duvarlarında ya da başka tarihi yapının içinde hissederiz. Türkiye’nin belli bölgelerinde, özellikle İç Anadolu ve Ege Bölgelerinde az sayıda bu zanaata ve zanaatçılara rastlamak mümkündür.

ÇİNİCİLİK: Çinicilik dendiğinde İznik Çiniciliği akla gelir. İznik çiniciliği, 16.yy’ da en parlak ve en görkemli dönemini yaşamıştır. Bugün ise İznik’te bu geleneğe gönül vermiş az sayıdaki ustalarla, çinicilik devam ettirilmeye çalışılıyor. Atölyelerinde, geleneksel tekniklerle ve butik çalışan çini ustaları, kullandıkları turkuvaz, firuze, yeşil, sarı ve kahve renkleri içeren sırlarla imzalı işler çıkarıyorlar.

Ardıç bağlamam ve anam

| 26 August 2008 10:15

Ardıç ağacından yapılmıştı. Okuldaki kara tahtaya o beyaz ilan yazılmamış olsaydı, tanıyamayacaktım seni.İlk elime aldığımdaki titremem ve çıkardığım iğrenç sesler. Ne çok kahrımı çektin değil mi?

Karşı komşudan anamın aldığı on bin lira borç para ile almıştık seni. İlk dersin sonunda da rahmetli anam çal bakalım dediğinde,

Ana bu do, şuraya basarsan mi, en sonda karar sesi demiştim. Nasıl bakmıştın öyle hep ıslak olan gözlerinle gülümseyerek. İlk öğrendiklerimi saymaz isek , Gesi Bağları’nı çalmıştım. “Atma garip anam, beni dağlar ardına” dediğimde, oğlum o nasıl söz demiştin de, bu koca oğlunu bir kez daha sığdırıvermiştin yüreğine.

Ayakkabı Bağlama Şekilleri

chikusho | 18 June 2008 22:44

Cırtcırtlı ayakkabıları mı tercih edersiniz, bağcıklı mı? Eğer bağcıklı ayakkabılardan vazgeçemem diyorsanız, işte size yepyeni ayakkabı bağlama şekilleri:

Merdiven
Merdiven
gizli düğüm
gizli düğüm
dama
dama
kafes
kafes
çift renk
çift renk

Tümüne buradan ulaşabilirsiniz.