bildirgec.org

köy hakkında tüm yazılar

Temiz ve masum bir ümidi yok etmek…

bithikotsis | 10 April 2011 07:00

Adı Gonca’ydı. Doğu Anadolu’nun kıraç bir köyünde sekiz yaşında bir kızcağızdı. Altı kardeştiler. Gonca en büyüğünden bir ufak olandı.
Okumaya çok meraklıydı. Köyde imkan bulamaz, posta dağıtan amcanın arabasına abisi ile gider kasabadaki kütüphanede okur, okur okurdu. Renkli ansiklopedilere hayrandı. Ona göre hayat o ansiklopedilerde yazanlar resmedilenlerdi.

Gonca’nın ailesi cahildi. Babası düşük maaşa tarlada çalışır ev geçindirirdi. Anası temizliklere gider üç beş para kazanırdı. Ailede okuyan yoktu. Ya ablaları evlenip gitmiş ya da başka yerde karın tokluğuna çalışıyordu. İki abisi vardı Gonca’nın, biri şehit düşmüştü.

Toprak damlı evimiz…

admin | 15 March 2011 17:06

Yazları ayrı, kışları ayrı güzel olan ve cennet köşelerini aratmayacak şekilde her mevsim ayrı bir güzelliğe bürünen köyümüzün en çok özlediğim yanı, yaz sabahının serinliğidir.

Toprak damlı evimizin ön tarafındaki bahçe bölümünün bir kısmını babam dinlenmek amacıyla düzenlemişti. Etrafını çiçek ve sarmaşıklarla bezediği kamelyanın içine, ağaçtan yapılma sediri de koymuş güzelce halı yastıklarla döşeyerek kendine yalandan bir saray inşa etmişti. İşlerden arta kalan zaman burada değerlendirilirdi. Evin arka ve yan tarafında sebze bahçesi ile meyve ağaçları vardı. Taze toplanmış domatesin tadını unutmuyorum. Hele erik ağaçlarını, bir de can eriği ise dibinden ayrılasım gelmezdi.

Değişik bir deneyim

nihansage | 16 February 2011 21:25

Yaz’ı köyünde geçirenler bilirler.İlginç bir deneyimdir.

Her sabah uyanıpta camın perdesini açtığınızda, önünüze çıkan şey komşunun evinin duvarı değilde dağ manzarasıdır. İnanın bana çok güzel bir manzaradır. Ufukta körfezin suları alabildiğine mavi, hemen yanı başında da dağların yeşili insanı alıp götürür uzaklara.

“skyfarming” çok uzak değil !

admin | 03 January 2011 16:00

kırsal kesimde doğup büyüyenler her geçen gün daha fazla doğdukları yerden kopup büyük metropollere yerleşiyorlar. tarım bölgelerindeki nüfus azalması ve şehirlerdeki yoğun yığılma tüketimi dahada fazla arttırıyor ve üretim bunu karşılayamaz hale geliyor.

YETMİYOR ARADA BİR GELMEK, HEP ORDA KALMAK GEREK, DOĞDUĞUN YERLERDE FİLİZLENMEK

pillihafif | 18 September 2010 18:26

Küçüktüm… Yalnız başına evde kalamayacak kadar küçük… Babam uzaklara her gittiğinde gözyaşlarına boğulacak kadar küçük…

90’lı yıllardı acının ne olduğunu bedenimde ilk hissettiğim vakit. Yine birkaç yıl sonrasıydı güven duygusunun ne olduğunu, kaybetmekle anladığım sancılar… Hiç aşık olmamıştım. Aşık olmak lükstü yaşadığım hayata ve bulunduğum coğrafyaya o yıllarda. Çalışmalıydım. Çok. Sadece çalışmalıydım. Babamın yardıma ihtiyacı vardı. Çok yardıma…

Günler hızla ilerliyordu. Uzaklarda buldum kendimi sonra. Sonra mı? Hep uzaklarda…
Öteki uzağa hasret …

ANADAN,BABADAN,YARDAN AYRI

pillihafif | 09 September 2010 12:09

Yarın bayram. Sadece yatacağız ve kalkacağız. Bitti işte bu kadar. Arefe günü öğlen saatlerinde başlardık banyo yapmaya. İlk önce en küçük kardeş yıkanırdı. Saçlar büyük bir özenle taranır,kremler sürünürdü ellere pamuk gibi olsunlar diye. Banyo faslı bittikten sonra annem yaprak sarması yapmaya koyulur,bizde etrafında çember oluştururduk. Akşam olunca babam ellerinde poşetlerle gelir,ellerine koşardık hem yardım hem içinde ne olduğunu öğrenme maksatlı,merak ağır basardı…
Akşam yemeği bittikten sonra saatler hiç geçmezdi. Offf hemen bayram gelseydi…Annem tatlı şerbetiyle uğraşırken,erkenden yatağa girerdik,erkenden sabah olsun diye. Öncesinde bayramlıklar başucuna konurdu ama ütüsü bozulmayacak şekilde,yanıbaşında gıcır gıcır ayakkabılar…
Bayram sabahı günün ilk ışığıyla uyanırdık bizde. İlkin annem uyanırdı,babamı bayram namazı için uyandırırdı. Babam gelince kahvaltı çoktan hazırdı,bizde öyle… El öpmeler ve tabiki bayramın en cezbedici yanı harçlıklar. Sonra dökülürdük köy yollarına uzun kuyruklar şeklinde. Köyde bayram bambaşkaydı. Son güne kadar gezer eğlenirdi çocuklar. Ev gezmeleri büyüklerle birlikte,tatlılar,muhabbetler ve pekiştirilen dostluklar….Zaman acı geçti. O köyler çoktan boşaltıldı. Bizler büyüdük. Köy muhtarımız yok ki artık şekeri ilk o dağıtsın. Bakkal Rüstem efendi ağır bir hastalıktan yıllar önce hayatını kaybetti. Büyük şehirlerde bayramı karşılar olduk. Anadan,babadan,yardan ayrı…

YEDİNCİ KASABA

super hero | 15 August 2010 12:53

Her Şeyin Cevabını Herkesten En İyi Bilen Dahi Profesör P. cevabını bir türlü bulamadığı tek soruya çözüm bulmak amacıyla inzivaya çekildi. Bütün her şeyin cevabını en iyi kendi bildiği halde nasıl olur da her gün girdiği forumdaki diğer kullanıcılar bunu anlamazdı?

Her Şeyin Cevabını Herkesten En İyi Bilen Dahi Profesör P. yaklaşık olarak yedi dakika yirmi üç saniye ve kimi kaynaklara göre 47, kimilerine göreyse sadece 03 salise düşünerek cevabı buldu: Dünyadaki bütün insanları yok ettiği takdirde ikna etmesi gereken hiç kimse kalmayacaktı.

TATİLE NOKTÜRN: İŞİM GEZMEK OLSUN , BAŞKA İHSAN İSTEMEM…

firatocal | 04 August 2010 10:14

Tatilin başıboş saatleri… en dertsiz , en kaygısız hayat parçaları…Hiçbirşeyin umrumda olmadığı ,bitmeyecekmiş gibi gelen tembellik savruluşları…

şöyle bir param olsa sevgili oğlum Rüzgar , biraz büyümüş kendini kurtarmış olsa , her etkinliğe katılır , hiç gitmediğim yerleri , o gün sanki hayatımın son günüymüş gibi , dere tepe düz gider , gezer tozardım…

Nasıl konuşur gibi yazmaya çalışıyorsam , yazar gibi konuşup , toprakla , suyla , püfür püfür esen meltemler en başta her tür rüzgarla dertleşir , gamsız kaygısız halimle , bana anlattıklarını bir bir yazardım… Gittiğim şehirlerin dili olur , konuştuğum insanların rüyasını anlatırdım teker teker…

şöyle biraz param olsa , sevgili oğlum Rüzgar söylediklerimi anlasa gezmeye dünden meraklı sevgili eşimle ikisini kapar hayatın karmaşalı koşturmacasından kaçırır , nereye gitmek istiyorlarsa oraya uçururdum…

Hiç anlatılmamış yada anlatılsa da atlanmış köylerin kasabaların hikayelerini en saf , en taze ürünlerle donattıkları kahvaltı sofralarında , eteklerindeki taşları döken köşe bucak gezmiş derviş misali netbookuma bir bir dökmek isterdim… Özgürce dur duraksız uçan kuşun , tabiat anayla fıslıdaşan sazlıkların , misler gibi kokan yar misali türlü türlü çiçeklerin , sözlü çalgılı Aşık Veysel ‘ i olurdum…

Tatilin başı boş saatleri … eğer oğlumun keyfi tıkırındaysa en önemli işlerim ,gerine gerine yataktan kalkmak , kendime gelmeden önce şööööyleee bir şekerleme yapmak , sabah sporum yürümek ve koşmak , üstüne cila niyetine çarşaf misali günün ilk ışıklarıyla pırılpırıl parlayan ege ‘ ye kendimi vurup yorulucaya kadar yüzmek , ardından kahvaltı sofrasında sabah gazetesinin eşlik ettiği fırından yeni çıkmış , dumanı üstünde , gevrek ötesi , misler misi simitleri , yorgunluk unutturan dert ortağı demli çayımla aile saadeti tablosu eşliğinde yavrumla oynaya oynaya götürmek … Daha sayayım mı … Oğlum ve eşimle birlikte kesmedi diye oğlum ve eşimle birlikte ikinci parti deniz keyfi , akşamında kardeşimin ustalığı ile şenlenen mangal sefası , aralarda da oğlum Rüzgar ile oyun molaları…

Saymakla bitiremem aylaklığa övgümü , tatilime döktürdüğüm noktürünümü… Romen Diogen ‘ e selam durup , gölgeler arasından sesleniyorum..İşim gezmek olsun , başka ihsan istemem…

Aşka Ait…(1)

witamin | 25 July 2010 11:07

Yıl 2010 .Saat23:17.”Çalışmak…Çalışmak…65 yaşına gelince ve bir fabrikam olunca daha az çalışırım sanıyordum,öyle değilmiş meğer...” dedi ve hayallere daldı deri koltukta…
Nasıl gelmişti buralara?Başından, taa başından başladı hayat hikayesini okumaya :
Çok da mahrumiyet bölgesi sayılamayacak bir köyde doğmuştu.En azından okulu vardı birleştirilmiş sınıflı.O okulda okumuş , büyümüş ve o köyde bir sevdaya baş koymuştu.Tıpkı filmlerdeki gibi bir senaryo işte burada başlamıştı.

Kast sisteminin en basit örneğiyle karşı karşıyaydı belkide.Kızın ailesi çok zengindi kendi ailesiyse alabildiğine fakir…Ama ne kız önemsemişti bunu ne de kendisi.Fakat önemseyen birileri olmuştu:Aileleri . İstemişti fakat vermemişti kızı işte ailesi.Yakın zamanda askerlik vardı işin cilvesi.O yokken verirlerdi başkasına sevdalısını.Tek çare “kaçırmak”tı.Kız razı.Razı olmayansa kendi babası.Baba yetimdi zaten evvelden.7 çocuğa,bir kadına zar zor bakıyordu.”Oğlum,yapma.Sen askere gidince dar ederler bize köyü,kurbanın olayım yapma,onlar zengin.Zengine kafa tutamayız oğlum yapma.Vazgeç bu kızdan ,yapma….Askerden gelince bir daha isteriz olmaz mı?”.

KARANLIK KOYUN KANLI SULARI

firatocal | 18 July 2010 17:18

The Cove Belgeselinin Afişi
The Cove Belgeselinin Afişi

Son dönemlerin en etkileyici belgesellerinden biri olan The Cove ( KOY ) dün gece ( 16 Temmuz 2010 Cuma akşamı ) NTV ‘ nin Belgesel Kuşağı ‘ nda izleyicilerle buluştu… Daha önce NTV Belgesel Günleri ‘ nde sinemalarda beğeniyle takip edilen olay yaratan Oscarlık belgeseli , gündemde değilken çok önce gözyaşları içinde izlemiş , etkisinden uzun bir süre kurtulamamıştım…

Çocukluğumun Flipper dizisinin afişi
Çocukluğumun Flipper dizisinin afişi

Çocukluğumun en sevdiğim televizyon dizilerinden biri olan Yunus Flipper , beni o yaşlarda bile en ateşli hayvanseverlerden biri yapmıştı… Her yıl gittiğimiz Altınoluk ‘ taki yazlığımızda kah tekneyle açıldığımızda , kah sahildeyken rastlaştığımız yunusları , keyifle seyretmiş ve çocukluk yıllarımda masum gözlerimle beğenerek izlediğim Flipper ‘ ı çocukluk hatıralarıma dala çıka anmıştım…