merhaba günnükcan,sen bu yazıyı okurken ben kahvaltımı yapmış, çayımı yudumluyor olacağım. evet evet, bu saatte kahvaltı!kısa özete geçiyorum:1. 24 saatin 20’sini evde geçirip o kadar yemek yedikten sonra evde kod yazmaktan, patates yumrusu gibi bir şey olup çıktım efendim. önümde benden habersiz yapıştırılmış gibi duran göbeğim beni rahatsız etmelerde… kendisiyle pek yakında ilgilenmek gereği doğdu. hele şu çalışmalarım bir sonuç versin bakayım…2. beşiktaş’ta güzel bir lokanta olan ali baba restaruant’a gitmiş idik. ekmeğin üzerinde kalan unlardan dolayı, tutmuş olduğum tuzluğun elimden fırlayıp yere düşmesini engelleyememiş bulundum. oranın garsonlarına garip bir eğitim veriyorlar sanırsam. niye dersen, ne yaparsan yap; ilginç bir şekilde gülümseyip rahat etmeni sağlamaya çalışıyorlar. bunu anlatmamın nedeni şu ki; garsonlar “hiç önemli değil aaabi” dedikten 3 saniye sonra yan masadan aldığı tuzluğu masama koymak istedi. ve o da düşürdü tuzluğu! içimden dedim ki, “valla hakkaten önemli değilmiş sanırım”!3. rüyamda demo yapacağım kişiyi gördüm. herhalde bilinçaltıma yerleşmiş kendisi. hayatımda bir dönüm noktası olabilir zira.4. yan komşuda yapılan tadilatların büyük kısmı bitti gibi. ama gelin görün ki, üst komşu da tadilata başladı. bahtsızım ki stereo gürültü dinliyorum fahiş kiralı evimde. bin kunduz diyorum.5. şirket kurduğum zamanlarda “internet ve güvenlik danışmanlığı” vermeye çalışmıştım bir ara. “çalışmıştım” diyorum, çünkü pek müşteri bulamadım. ana sayfadaki türk hacker’ı bilmem kim hakkındaki yazıyı okurken aklıma geldi. belli kriterlere göre google’da linklerini bulduğum sitelerin, genelde “sql injection” temelli olmak üzere, açıklarını buluyordum. sonra izlerimi siliyordum. en çok uğraştığım şey ise, hiç bir şeyi değiştirmeden sadece açıkların olduğunu ispatlamaktı. epey badire atlattıktan sonra (bkz: fenerbahçe’nin resmi sitesinin, ben açıklarını kendilerine raporlayıp proje teklifini verdikten 3 gün sonra aynı açıklar kullanılarak hacklenmesi), bir donanım firmasının müdürleriyle yine açıklarıyla ilgili toplantı yapıyorduk. yazılım müdürlerinin şu cümlesinden sonra bu işin türkiye’de henüz tutmayacağını farkettim:
ama bizim veritabanımız asp. nasıl girdiniz ki??” (ilgisi olmayanlar için söylüyorum; asp bir veritabanı değildir. active server pages demektir, php’msidir, cfm’msidir. sql’msi değildir, olmamalıdır, aynı cümlede geçecekseler de böyle olmamalıdır.)
şimdilerde aklıma gelen bir fikir ise, o zamanlar açıklarını bulduğum çoğunun yöneticileriyle hemen hemen hiç görüşemediğim sitelerin açıklarını açıklayacağım bir site kurmak. nasıl telefon firmaları bireysel itirazları dikkate almayıp sikayetvar.com’da yazılan yazılarla yanıp tutuşuyorlarsa, belki böyle bir site de en azından kullanıcılarına saygılı olmalarını sağlayabilir. bilsinler ki üç kuruş paraya kıyamayıp tasarımcılara yazdırdıkları alışveriş sitelerinin ne kadar güvensiz olduğunun farkında olan bir grup insan var.(not: tasarımcılara gerçekten çok fazla saygı duyarım. ama herkesin görevi farklı olmalı bence. “asp’den anlayan, flash, dreamweaver, photoshop bilen, ajans tecrübesi olan, php’de site yapmış tasarımcı aranıyor” şeklindeki ilanlar türkiye’de olduğu sürece görevlerin paylaşıldığı ve uzmanlaşma temelli bir yazılım geliştirme süreci hayal gibi duruyor. )belki bir gün bu siteyi yapıp, sitelerin güvenliklerini “rate” edebilirim. herhangi bir kişisel beklentim olmayacak bu siteden. sadece daha güvenli bir yazılım dünyası olmasına yardımcı olabilir belki. hayal etmek güzel, evet.6. 3ayak.org’un ismi, başka bir site için de kullanılabilirmiş ki bu da şimdi dikkatimi çekti. evet, terbiyesiz görünüyorum ordan ama halk arasında böyle bir deyim var. garipmiş.7. davinci’nin şifresiyle ilgili bir email geldi sonyericsson’dan. çekilişle bir davetiye göndermişler. sevindirik oldum. sitelerinde bir yarışma varmış geyikten. çekilişle paris tatili veriyorlarmış yine. normalde katılmam bu tarz yarışmalara/çekilişlere, ama yarışmanın içeriği yüzünden katılayım dedim. son aşamadaki şifreyi çözemedim, merak etmedeyim.8. ufakken lokanta / çayhanemize sabah gazetesi alınırdı. 30 kupon toplayıp gönderenler, “şahin” marka 250 araba çekilişine katılıyordu. (amma çok “çekiliş” dedim bugün be yaw.) her gün alındığı için, kuponları kesmiştim. zarfa adresi bile yazmıştım abim adına. sonra son başvuru tarihine bir hafta filan kala, (postane uzak olduğundan bana kalmıştı bu yük, hem kimseler de çıkacağına inanmıyordu) bisikletle götürüp yatırmıştım. nitekim bir şahin araba kazanmıştım sene 1993-94 sularında. o vakitler 250 milyon idi peşin parayla. şimdi komik geliyor. niye dersen, dün güzel bir dağ bisikleti gördüm; fiyatı 299 ytl imiş. o parayla üniversiteye kadar okuduk ortaokuldan başlayıp. helal olduğuna inanmadığım için, hâlâ içimde uktedir kendisi.9. ben niye böyle madde madde yazıyorum herşeyi artık, bilmiyorum. şu aşağıdaki 1-2-3 yazan bullet’lardan olabilir.10. ajax’ı başka sitelerden örnek veri toplamak için kullanmak zevkli oluyor. epey işimi kolaylaştırıyor hatta. seviyorum kendisini.11. annem, biraz hasta olan anneannemi belki de son kez görmek üzere halep’e gitti. abim de onunla beraber gitti. ben de çok gitmek isterdim, ama şu sıralar işler çok yoğun şu sıralar. hayat, nasip, kader, kısmet diyelim…12. benim eski sitenin şu sıralar radyo ve televizyonlarda çılgınlarcasına reklamları çıkıyor. bazen içim cız ediyor nitekim.13. mümkün olduğunca çabuk evlenmeyi planladığımızdan, eşyalara ve evlere bakıyorum artık alıcı gözüyle. o da garip bir duyguymuş.14. teknosa reklamlarındaki manav rolündeki adam bence rolünü çok çok çok iyi yapıyor. adamın suratını gördükçe gülesim geliyor.15. “localization/ globalization” yapmak için, 65 ülkenin isimlerinin kendi dillerinde nasıl yazıldığını bulmam gerekti. ne kadar sinir bozucu bir işmiş ya rabbim o öyle! wikipedia biraz coşmuş sağolsun bu konularda, yardımcı oldular kendileri.16. yaz geldi nihayetinde. bu yaz biraz kurak geçecek sanırsam. bir punduna getirip kaçıp gitmek gerek buralardan bir süreliğine dâhi olsa.17. mondial’in ufacık-tefecik, ehliyet bile gerektirmeyen sarı sarı motorsikletlerinden alasım var bu aralar. pıtı pıtı gezerim aralarda derelerde deyi. bisiklet de bir olasılık kendi çapında. ama istanbul’da bisiklet sürebilecek çok fazla yer yok gibi.18. geçenlerde karşı apartmanın önünde eğilip çantasını karıştıran postacıyı, kapıyı kurcalıyor gibi görünce hırsız deyi ispikledim bakkala. adam çok bozulmuş sonradan duyduğuma göre.19. “kırık kanatlar” diye bir dizi çıkmış. yorum yapamayacağım izlemediğimden dolayı. ama mine kırıkkanat’ı hatırlatıyor bana her duyduğumda. bir de site yapmışlar bunun karşıtları kendisine cevaben. garipmiş, tuhafmış diyorum.20. şimdi de “yabancı damat” açık kalmış tv’de. bunlar çok iyi antep şivesi yapıyormuş, tekrar farkettim. hatta uzmanlaşmışlar dizi ilerledikçe. tam hayalimdeki araba olan kırmızı impala almış dizide biri. “bu kadar parayı keşkem arabaya bağlamasaydık” diyen karısına cevaben, “eeee, kuzusuna kıyamayan kebap yiyemez” dedi arkadaş. komik geldi. antepe özgü bir atasözü olsa gerek.bitesi gelmiş yazının. hoş kal günnük. kedine iyi bak.