bildirgec.org

anneanne hakkında tüm yazılar

UZAKLARA KAÇIYOR

mavilikler | 23 January 2011 16:34

Anahtarı çeviriyor. Açılıyor kapı. Bir anahtarla açılan her kapı gibi yalnızlığa açılıyor.

Çocuk kapının önünde her seferinde aynı yadırgamayı duyuyor. Oysa çoktan alışmasını sağlayacak kadar çok tekrarladı aynı şeyi. Defalarca kapının önüne geldi, anahtarı çıkardı ve açtı kapıyı… Ve her seferinde aynı şaşkınlığı duydu yine. Sanki alışması gereken; her gün yaptığı şeyi yapmak, yani eskisi gibi kapının zilini çalıp yaklaşan ayak seslerini beklemek yerine anahtarını çıkarıp kapıyı açmak değilmişçesine…

Bunlar sıkar adamı

notringen | 16 February 2009 11:40

• Sezen Aksu’ya, “Sezen” diyen, orta yaşlı, hafif balık etli kadınlar var. Bunlar faydasız kadınlar.

• Tuvalette dönüp boka bakılmasın.

• Geçen gün anneannem beni Sedat dayıya benzetti. Sedat dayı kim mına koyım? Hayatımda görmemişim, iki çift muhabbet etmemişim, bir tavla atmamışım şey yapmamışım. “Sen Sedat dayına çok benziyosun”. Bi de “dayın”. Dayımmış. Dayımı tanımıyorum. Bu nasıl bir ailedir lan? Benim gizli kapaklı bir dayım mı var? Anneannem ne işler becermiş. Hayır madem bir boklar yedin, niye bunu okey masasında dile getiriyorsun. Evet okey oynuyorum aile bireyleriyle ve hep yeniyorum. Mevzu bu değil. Mevzu çok başka. Mevzu anneannemin “sen şuna benziyosun” insanı olmasında. Bu insanları sevemedim, bağrıma basamadım. Anneannemi de pek sevemedim.

Bu Sabah

the silent enigma | 17 August 2007 15:57

Ruhu en derin yaralarından birini almıştı bu sabah. Apansızın vuruluvermişti. Hiç beklemiyordu. Yutkundu, ama gitmiyordu. Yutamıyordu en derin acısını. Yutsa bile midesine oturacaktı adı gibi biliyordu.
Birileri adını söylüyordu. Derinden geliyordu ses. Hemen elinin tersiyle kızarmış gözlerini sildi ve üçer beşer merdivenler inmeye başladı. Anneannesi mutfakta onu bekliyordu. Yaşlı gözlerini farketmesin diye anneannesinin gözlerine bakamıyordu. Gözlerini kaçırdı. Kadın ellerini önlüğüne sildi. Sanki suretinden ruhunun derinliklerini görebilecekmiş gibi ona baktı derin derin. Tam konuşmak için derin bir nefes almıştı ki, sustu. O da yuttu. Arkasını döndü hızlı hızlı bulaşıkları yıkamaya başladı.
Bundan artık gidebileceği yorumunu çıkardı. Uzaklaştı mutfaktan, dış kapıyı açtı ve nereye gittiğini bilmeden yürümeye başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu, belki de en yakın arkadaşının ya da komşu annesinin yanından geçti, ama görmedi. Büsbütün kör olmuştu o günden beri.
Sana âşık olabilirim, demişti ona. O da ben de sana, demişti. Gülmüştü çocuk. Ne gülüyorsun diye paylamıştı bir güzel çocuğu. Sonra sanki bir daha birbirlerini görmeyecek gibi konuşmuşlardı. O gün, ertesi gün, daha ertesi gün… Günler birbirini kovalamıştı ve çocuk dediği gibi âşık olmuştu ona. Onu hapsetmişti aşkıyla. Ondan habersiz dışarıya çıkamıyor, uyuyamıyordu bile. Mesajlarına yarım saat geç cevap yazsa küsüyordu çocuk. O her zaman çocuk kadar yakın davranamasa da, içten içe sevmeye başlamıştı çocuğu. Büyük bir beğenisi yoktu çocuğa aslında, ama kafaları çok uyuşuyordu. Bir de bu kadar bunaltmasaydı ne kadar güzel olurdu.
Günler günleri kovaladı. Esareti daha da artmıştı kızın. Her gün beni sevmiyor musunlarla karşılaşmaktan boğuluyordu. Tam bir sevgi arsızıydı çocuk. En küçük aksilikte bile fırtınalar koparıyordu. O gece sabahlara kadar ağladı kapısında. Anneannesi uyanacak diye ödü kopmuştu. Camdan izlemişti çocuğu, boğazında bugünküne benzer bir düğüm, ağzında acı bir tat vardı. Sonra kalktı ve gitti çocuk. Arkasından bakakaldı o da.
Günler günleri kovaladı. Onun telefonu çalmaz, kapısına kimseler gelmez olmuştu. Ne olduğunu anlamadı. Aradı, açmadı çocuk. Mesajlar yazdı, cevap bile vermedi. Bir anda yer yarıldı, yerin dibine girdi sanki. Halbuki o kadar emindi ki kendisini sevdiğinden. Ama yanılmıştı demek ki…
Günler günleri kovaladı. Yanından telefonunu bir dakika uzak tutmuyor, sürekli ekrana bakıyor, belki yanlışlıkla görmemişimdir diye sürekli mesajlarını kontrol ediyordu.
Sabah ansızın, apansızın acı bir ses içini üşüttü. Terk edilmemek için, terk etmişti çocuk, evleniyordu…
O sabah, bu sabahtı. İkinci defa bir erkek bir daha gelmemek üzere terk etmişti onu. biri doğduğu gün babasıydı, diğeri de terkedilmemek için terkeden o çoucuktu.
Bu sabah onun doğum günüydü.

Anneler günü bitti ama….!

darjeeling | 14 May 2007 21:07

Anneler günüm buruk geçti..
Ne annemin böyle bir günde yanımda olması, ne ona aldığım hediyelerin yüzünde yarattığı gülücükler ne de ona sarılıp koklamam bugünü mutlu geçirmeme yetmedi.
Annem, kah yanında olayım kah olmayayım bugünü ağlayarak geçirdi. 7 sene önce kaybettiği ve bir daha asla göremeyeceği annesinin acısını en çok bugün belkide içinde hissetti.Gidemedim üstüne. ‘Ben burdayım bak’ desem de yersizdi.Bana hep gülümsedi ama mutsuzdu.Boncuk mavisi gözlerinden yaşlar süzüldü ve ben sildim.
Gece yattıktan sonra tek birşeyi düşündüm.Tanrım bana 3 kuşak mutluluğu uzun uzadıya yaşama fırsatı ver, gidebildiği yere kadar gitsin, göreyim dedim..

yirmi adımda zaman

| 21 May 2006 17:33

merhaba günnükcan,

sen bu yazıyı okurken ben kahvaltımı yapmış, çayımı yudumluyor olacağım. evet evet, bu saatte kahvaltı!

kısa özete geçiyorum:
1. 24 saatin 20’sini evde geçirip o kadar yemek yedikten sonra evde kod yazmaktan, patates yumrusu gibi bir şey olup çıktım efendim. önümde benden habersiz yapıştırılmış gibi duran göbeğim beni rahatsız etmelerde… kendisiyle pek yakında ilgilenmek gereği doğdu. hele şu çalışmalarım bir sonuç versin bakayım…

2. beşiktaş’ta güzel bir lokanta olan ali baba restaruant’a gitmiş idik. ekmeğin üzerinde kalan unlardan dolayı, tutmuş olduğum tuzluğun elimden fırlayıp yere düşmesini engelleyememiş bulundum. oranın garsonlarına garip bir eğitim veriyorlar sanırsam. niye dersen, ne yaparsan yap; ilginç bir şekilde gülümseyip rahat etmeni sağlamaya çalışıyorlar. bunu anlatmamın nedeni şu ki; garsonlar “hiç önemli değil aaabi” dedikten 3 saniye sonra yan masadan aldığı tuzluğu masama koymak istedi. ve o da düşürdü tuzluğu! içimden dedim ki, “valla hakkaten önemli değilmiş sanırım”!

Anneannem

deborahhh | 26 April 2006 05:09

Şu anda evde üç-buçuk nesil kalıyoruz.Bizi özleyen anneannem, annem,ben ve kız kardeşlerim.Yalnız ben anneanneme taktım.Kadının gözünden hiç bir şey kaçmıyor.Bakın benim bazı sözlerime verdiği yanıtlar:*Bilgisayarım yetersiz dediğimde;
“git diz-üstü al”*Param yok ;
“git bankadan kredi iste”*Bana vermezler;”okulunu zamanında bitirseydin”
Bir başka diyalog:*ben bu yazarı beğenmiyorum;
“sen artık prefesör olmuşsun,kimseyi beğenmessin”*adam hakikaten yalan yanlış yazıyor;
“yalan mı söylüyorum kızım?”
Bir diyalog daha:*Anneanne bu danteli sen mi serdin buraya?;
“Beğenemedin mi?”*Yok canım güzel olmuş;
“Bana yaranmaya çalışma”*Anneanne niye öyle diyorsun?;
“Sus Aliye’yi izliyorum”*Biraz bende izleyeyim bari;
“Sen gidip çet mi çut mu onu yapsana!”
kısacası biraz afalladım..Anneannem Erdener Abi’ye dönüşmüş!