züğürt ağa
züğürt ağa

Çok zor, çok despot: Yavuz Turgul
Kahraman ÇayırlıNe kadar da sert! Bozar etrafındakileri. Hatta ağlatır. Kimselere röportaj vermez. “Vay be, konuştuk onunla, konuştuk işte” diye çığrınırlar onunla röportaj yapabilenler. Zor adamdır vesselam.Sultan filmini izlemeye başlayıp da bırakabileniniz var mı? Türkan Şoray’ı, Bulut Aras ve Şener Şenle buluşturan mükemmel öyküyü, o sert adam yazdı işte… Derken Çiçek Abbas’ı da yazar, ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu “Fahriye Abla” gelir sonra, “Züğürt Ağa” (senaryosunu yazdı-Nesli Çölgeçen yönetti), “Muhsin Bey“, “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni“, “Gölge Oyunu“, “Eşkıya” , “Gönül Yarası” ve nihayet “Kabadayı”…Jeffi Medina ile birlikte sahibi olduğu reklâm şirketinde (Medina / Turgul DDB) odasına girmek isteyenler, kapısında üç kez düşünür. Esip gürler setlerde. Kaç oyuncuyu ağlattığı efsane olmuştur çoktan. Bağırıp çağırmalarına karşı disiplini ve çalışkanlığı…Her yıl ofis partisi düzenler. Bir arkadaşından da şarkı söylemesini ister. Gelin görün ki, on kez (abartısız) prova yaptırır. Hatta provalara geç kalınca kızar…

Doğu felsefesi ile ilgilenir. Bir ara tai chi bile yapar. Aikido’ya devam etmekte şimdi. Ona göre mütevazılık çok önemli. Egolarımızdan kurtulmamız neredeyse imkânsız oysa o, egosundan kurtulmak istiyor.Gülerse yakışacak ama gülünce o sert halinden eser kalmayacağını bildiğinden midir, gülmüyor pek… Sıcacık bakışları yansıyor gene de kameralara, objektiflere…

yavuz turgul
yavuz turgul

Şener Şenle 1975 yılından beri arkadaş. İkisi arasındaki sadakat çok önemli her ikisi için de. “Egosu şişkin insanlarız. İmzanı değiştirerek bir iş yapabiliyor musun? Yani kendini sıfır noktasına kadar iterek. Yapamıyoruz işte” diyecek kadar da samimi ve gerçek.1946 yılında İstanbul’da doğar, Yavuz Turgul. İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdikten sonra gazetecilik yapmaya başlar. Ses dergisinde uzun süre çalışır. Ertem Eğilmez destekler 1976 yılında, Turgul’u. Senaryo yazmaya başlar Arzu Film için. Sultan’ın senaryosunu yazması, milat olmuştur genç Turgul’a. 1996’da çektiği Eşkıya seyirci rekoru kırar (ki bu rekor uzun süre kırılamadı, Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele’sine kadar). O sene Oscar’a aday gösterilir. Sekiz yıl aradan sonra yazıp yönettiği Gönül Yarası da Türkiye’ den Oscar adayı olarak gösterilmiştir.

Turgul, o dönemde herkesin – oyuncu, yönetmen, senarist, sinemasever – bir araya gelip sabahtan akşama kadar senaryo hakkında düşündüklerini ve tartıştıklarını anlatır bir söyleşisinde. İçlerinde Şener Şen, Müjde Ar, Adile Naşit ve Münir Özkul´un da bulunduğu bu grubun yaptığı fikir alışverişleriyle peyderpey farklı bir sinema ortaya çıkar. Düşünceler geliştikçe Tosun Paşa ve Şaban Oğlu Şaban gibi tipler de çıkar ortaya. Hababam Sınıfı, bu grubun en büyük başarısıdır usta yönetmene göre. O dönemde yapılan filmleri bugün acımasızca eleştirenlere karşı mertçe savunur.

muhsin bey
muhsin bey

“Bizim dönemimizde, gerçekten eleştirilebilecek filmler yaptık ama çok ağır bir durumla karşı karşıyaydık: Sansür. Türkiye´de sansür üzerine hiç kitap yazılmadı. Eğer o dönemdeki sansür uygulamalarını bilseydiniz bizim dönemimizin sinemasının büyük bir sinema olduğunu görürdünüz” der aynı söyleşide.

yavuz turgul - şener şen
yavuz turgul – şener şen

Filmlerin sonunda bir olay olduğunda ne olursa olsun Türk polisi gelip suçluyu yakalar. Bu şekilde sansürle çok boğuşur, Turgul. Askerlik üzerine film yapmak yasaktır. O yüzden de Tosun Paşa’da askerleri Mısır´a taşır! Bunları yaparken bile ödleri kopar.Sette ne denli sinirli bir adam olduğu, dillere destandır. “Çok zor, çok despot, yaptığı işten tatmin olmayan adam” etiketi yapışır kalır üstüne. Oyuncuya doğaçlama hakkı bile tanımaz.İlk filmi Fahriye Abla’yı çekerken toy bir gençtir daha. Sevişme sahnelerini çekecek, utanır Turgul. Müjde Ar rahatlatır bu sahnelerde usta yönetmeni. Turgul’un Ar’a vermesi gereken rahatlığı, Ar, Turgul’a verir yani!Eşkıya ile Gönül Yarası arasında verdiği sekiz yılın sebebi de, arada çektiği reklâm filmleri, diziler ve Eşkıya’nın beklenmeyen etkisidir.

Yirmi beş senelik reklâmcıdır. Manajans-Thompson’da yaratım yönetmeni olarak uzun yıllar çalıştıktan sonra Medina-Turgul-ddb Needham Ajansının ortağı ve yaratım yönetmenidir. İş Bankasının 2000lerin başındaki ünlü sağduyu reklâmlarının arkasında onun adı vardır.En iyi filmlerinden biri olan Eşkıya’nın setinde figüranlara dayak yiyince nasıl düşeceklerini anlatırken, figüranın teki: “abi yeşilçam filmlerindeki gibi mi ” diye dalga geçer, güler. Yan gözle bakar, Turgul ve ” o filmler olmasaydı bugün bu film de olmazdı” der; kalakalır figüran.Bunca başarılı ve ünlü olmasına karşın halktan uzaklaşmamaya çalışır. Fatih Akın Altın Ayı kazandığı gece Yavuz Turgul’u arar ve “hocam başardım” der.“İran’dan bile yönetmen çıkıyor, bizden çıkmıyor” diyenlere “İran’dan tabii yönetmen çıkar, kaç bin yıllık Pers kültürünü düşünün, son elli yıla bakmayın” cevabını yapıştırır. Aynı yayında “ben Oscar için film çekmem, halk için, kendim için çekerim, Oscar jürisi beğenirse beğensin o ayrı” da der ayrıca.Sinemamızda pornografik filmlerin yaygın olduğu vakitlerde Sinan Çetin ve Erdoğan Kar ile üç kişi gazetelere fotoroman hazırlarlar. Yavuz Turgul yazar, Sinan Çetin fotoğraflar, Erdoğan Kar da oynar.Senaryo yazarken, Sait Faik, Sabahattin Ali, Mustafa Kutlu ve Orhan Kemal’in öykülerinden etkilenir. Bu toprakların insanlarını anlatır. Sinemacı Sadık Battal, Turgul hakkında, sağlam bir belgesel film çekiyor. Bu belgeselle beraber kimselere açmadığı iç dünyasına misafir oluruz belki de.Gazetelerin magazin sayfalarına konuk olur bu eylülde. Oyuncu Meltem Cumbulla “aşk yaşadığı” iddia edilir. İkilinin aşklarının “Gönül Yarası” filminde başladığı ve uzun süredir gizlice sürdüğü konuşulur. Çok saygın ve seviyeli bir ilişkileri olduğu konuşulan çiftin yakınlarının, “Meltem hayatına girdiğinden beri Yavuz çok mutlu. Birbirlerine çok şey katıyorlar. Sadece aşkı değil, hayatı paylaşıyorlar” dedikleri de dolaşır dedikodu çevrelerinde.

yavuz turgul
yavuz turgul

Hikâyeleri hiç öyle, “oturup bir hikâye yazayım, bir kahraman yaratayım” diye çıkan şeyler değildir. Minicik şeylerle ortaya çıkar. Eşkıya, damlara doğru bakarken, şu damların üzerinde bir öykü yaratılabilir mi fikrinden ortaya çıkar. “Bir eşkiya vardır, 35 yıl sonra yıl sonra hapisten çıkar” diye başlamaz hikâyesi. Tüm bunları da gene çok bilinçli yapmaz. Akılla çözüm daha çok sanki Batının işi gibi gelir Yavuz Turgul’a. Doğulular daha çok ruhani bakarlar olaylara. Esmeyi çok bekler. İşin ona esmesini bekler. Belki biraz dam takıntısı var onda. Bir Zaga programında Okan Bayülgen söyler bunu da. Mümkün olduğu kadar canı sıkılmasın senaryoyu yazarken; seyirci de esnemesin filmi izlerken. Çünkü Turgul çok esner filmlerde. Canı sıkılır, ‘Öf, nereye gidiyor bu iş?’ falan der..