İflah olmaz bir romantik var karşınızda şu anda.

Kendisi bir otobüste, hatta kendi standartlarına göre oldukça lüks sayılabilecek bir otobüste seyahat ediyor üstelik tek başına. Kimse de yok yanındaki koltukta. Bu yüzden istediği kadar yazabilir ve de yayabilir. Önünde topu topu üç saatlik bir yolculuk kaldı ve okuduğu kitabı da bu süre içinde bitirebilecek.Yolculukta geçtiği duraklardan hiç biri gelecek kadar onun içini acıtmadı, hiç birinde kendini bu kadar yalnız hissetmedi. Bir sonraki durak sevdiğinin memleketinin durağı, onu göremeden buralardan öylesine geçip gitmek acı verici. Bir yolu olsa keşke inse şu otobüsten hemen bir sonraki durakta ve gitse sevdiğinin kapısına, çalsa o kapıyı, sevdiği açsa ve nutku tutulsa, kısa bir şaşkınlıktan sonra onu belinden kavrayıp sıkı sıkı sarılsa… sonra sonra yine gitmesi gereken o yere gitmek için bir otobüse binse, ilk otobüse. Gittiği yerde yalanlar uydursa otobüs arıza yaptı, yollarda rezil rüsva oldum dese. Yok, hepsi bir hayalden ibaret, ne sevdiğinin kapısına gidebilir ne de sevdiği onun bu durağında onu görebilmek için çabalayabilir.Cep telefonunu çıkarıp, mesaj oluştur dedi. Kişi kısmına “sevdiğim”yazdı ve mesajı yazmaya başladı. “Bir bilsen, ah bir bilsen seni göremeden buralardan geçip gitmek ne kadar zor geliyor.” Tam gönderecekti ki kendine bu kadar duygusal olmayı yakıştıramadı, mesajı silip yerine “50 numaralı koltuğa otur, 51 numara benim ama” yazdı, biraz muzip olmak istedi. Halbuki biliyordu sevdiği, beraber rezervasyon yapmışlardı, bu uzun ama bir o kadar da güzel yolculuk için. 50 numaralı koltuğun dolup dolmayacağını merak etmişlerdi, dolmamıştı 50 numaralı koltuk ama dolmayacak anlamına da gelmiyordu. Keşke gelse diye iç geçirdi, otobüs şirketini, plakayı, her şeyi biliyordu. Belki de gelirdi.Bu yolculuğu yalnız değil de onunla yapmak isterdi. İflah olmaz bir romantik olması yetmiyormuş gibi bir de hayalperestti!Sevdiğinin memleketindeki durağa varmışlardı, otobüs bazı yolcuları burada bırakmak, bazılarını da almak üzere durdu. Hayatta böyle bir şeydi aslında, duraklarda inenler ve yeni binenler oluyordu. Otogarları ise biz seçiyorduk. Sahi seçiyor muyuz durakları?Birbirinden ayrılacağı için hüzünlenen insanları görüyordu, ya da kavuşmanın heyecanıyla otobüsten inerken dahi heyecanlarından yerinde duramayanları, bavullarını bekleyemeyecek kadar sabırsızları. O da bir durakta inecekti, onu da orada bekleyenler vardı, o da birilerine kavuşacaktı. Ama bu durak bu durak var ya, bu durakta isterdi birilerine kavuşmayı ve kavuşacağı kişinin de sevdiğinin olmasını.

Yeni yolcular bindi ve artık bu durakta zaman kaybetmenin de bir anlamı kalmadı, hareket vakti geldi. Duraktan biraz hüzünle biraz da özlemle ayrılırken aklına verdiği sözler geldi, her hafta sonunda onun yanında olacağına dair sözler; gerekirse sabahın köründe evden çıkacağını, gerekirse bir yalan uydurup birilerine o şehirde kalacağını, arkadaşlarıyla beraber bu şehrin akşamlarını gündüz edeceğini… hiç biri olmamıştı, olamamıştı. Üstelik bir de şimdi onu görmeden geçip gidiyordu. Bir iki dakikalığına bile olsa onu görmek isterdi. Acaba gelir miydi, çağırsaydı. Bir iki dakikalığına dahi olsa onunla bu durakta buluşmak ister miydi? Bir yandan sormadığına pişman oldu, bir yandan da aslında yeterince bunun istediğini belli edip etmediğini düşündü. Keşke açık açık söyleseydi. Böyle bir ihtimal yoktu, saçmaydı, imkansızdı.Ne de çok isterdi bunun olmasını, otobüste yanındaki boş koltuğun onun için ayrılmış olmasını, yolculuğun geri kalanını beraber geçirmelerini. Ne de zevkli olurdu. Hatta hatta isteseydi cam kenarını dahi verirdi ona, başını yaslardı onun omzuna. Belki uyuyabilirdi bile. Gerçi o zaman elindeki kitabı bitiremezdi, varsın bitmesindi kitap, bitirmesindi. Artık bir sonraki durağa doğru yol almaya başlamışlardı.

Tam o sırada, bir şey oldu. Otobüs artık durağı geçmişti, ilerlemişti ama durdu. Öylece yolun kenarında durdu. Trafik yoktu, ışık yoktu, kaza yoktu. Bir anda çocukluğunun yolculukları geldi aklına; uykunun en tatlı yerinde otobüsün askerler, jandarmalar tarafından durdurulduğu, herkesin kimliklerinin sorulduğu günleri hatırladı. Bir keresinde genç bir adamın kolundan tutup indirmişlerdi otobüsten, çok korkmuştu, o adama ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedi. Tüyleri diken diken oldu bir anda, kimliğini çıkartmak için çantasına uzanırken o günlerin çok geride kaldığının farkına vardı, gülümsedi. Belki geç kalan bir yolcuyu bildirmişlerdi, otobüs bundan dolayı durmuştu. Sonra hayalperest kişi bir hayal daha kurdu, sevdiğinin elinde minik bir çantayla otobüsün peşinde koşturduğunu. Belki oydu! Sevgiydi, sevgiliydi binen!

Merakla bekledi karşınızdaki hayalperest, sevdiceğin otobüse binip gülen gözleriyle 51 numaralı koltuğu ve onun sahibini aradığını… Ama olmadı. Kimse gelmedi. Otobüs tekrar hareket etti. Hayalperest kişilerin yaptığını yaptı o da; yeni bir hayal kurmaya koyuldu.