Ünlü Fransız yazar Andre Gide kendisine yıllar önce sorulan “En büyük Fransız şairi kimdir?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:”Ne yazık ki, Hugo! Victor Hugo!”
Victor Hugo
Hugo bugün, Fransız olmanın ötesinde insanlığın evrensel duygularını dile getiren sayılı yazarlar arasında yer alıyor. Yaşarken söylediği şu sözlerle de, bulundu çoğrafyayı ve zamanı aşarak bütün dünyayı kucaklıyor:”Ben şimdiye kadar mevcut olmayan bir partiyi temsil ediyorum: Uygarlık partisi. Bu parti yirminci yüzyılın partisi olacaktır. İlk önce Avrupa Birleşmiş Milletlerini meydana getirecek, ondan sonra da Dünya Birleşmiş Milletleri’ni.”
Victor Hugo 28 Şubat 1802 günü üçüncü erkek çocuk olarak dünyaya geldiğinde o kadar cılızdı ki, onun değil yazar olmak, yaşayacağına kimse inanmıyordu. Aile ortamı da Hugo için oldukça sağlıksızdı. O daha doğmadan önce anne baba arasındaki ilişki neredeyse bozuktu.Babası Leopold Hugo, Napoleon‘un ordusunda önce binbaşı, sonra general olmuş, imparatorluğun ordusuyla ülke ülke dolaşıyordu. Küçük Victor zaman zaman, annesi ve kardeşleri ile Paris’ten ayrılarak babasının peşinden gidiyordu. Ama anne ve babanın bitmek bilmeyen kavgaları sanki onlarla birlikte yolculuk ediyor, bu renkli geziler kavgalarla son buluyor ve Paris’e dönüyorlardı.
İletişim araçlarının olmadığı bir çağda, bu geziler Victor için büyük bir sanştı. İleride yazacağı ölümsüz yapıtların oluşumunda bu geziler de etkili olacaktı. Beş yaşında İtalya‘yı gördü. Onu asıl etkileyen, 1811’de gittiği İspanya‘ydı. Madrid‘de Prens Masserano’nun sarayına yerleştiklerinde küçük Victor büyülendi. Gelecekteki yapıtlarından biri olan “Hernani” dramının ilk tohumları düşüncelerine orada yerleşmeye başladı. Burada babası onu soyluların gittiği yatılı bir okula gönderdi. Okulun hademesi, kamburdu. “Notre Dame’ın Kamburu” romanındaki Quasimodo karakterinin oluşumunda bu hademe Victor Hugo için bir ilham kaynağı oldu.Çocukluk dönemindeki üç öğretmeni, gelişiminde önemli rol oynadı. Victor’un eğitimiyle yakından ilgilenen annesi Sophie, okuma tutkunu bir kadındı. Yakınlarındaki bir kıtapçıdan, sürekli kitaplar kiralanırdı. Rahip Lariviere onu, Latin dili ve edebiyatıyla tanıştırdı. Feullantines sokağındaki evlerinin bahçesinde, kardeşleri ve gelecekteki eşi Adele ile doyumsuz oyunlar oynardı. Bu bahçe onu ilk kez doğanın gizemleriyle tanıştırdı.
Adele Hugo
Anne ve babası ayrılma kararı aldığında Victor 13 yaşındaydı. Çocuklar babanın velayetine verildi. Aile içindeki iniş çıkışların yanı sıra, Fransa’da yeni siyasi gelişmeler yaşanmaktaydı. İmparatorluk çökmüş, Fransa restorasyon dönemine girmişti. Babası, Victor ile kardeşini Paris’te Cordier Pansiyonu’na yatılı olarak verdi. Ardından Lous-le Grand Lisesi‘ne devam ettiler. Burada Victor’un edebiyata duyduğu ilgi, yaşamına yön verecek bir tutkuya dönüştü.İki kardeş tiyatro temsillerini yönettiler. Victor’un şiir denemelerini öğretmeni Felix Biscarrat yüreklendiriyor ve yönlendiriyordu. O dönemde Chateaubriad’dan çok etkilenen Victor, şöyle diyordu:
“Ya Chateaubrian olmak isterim ya da hiç.”Böylesi ateşleyici bir istekle yoluna devam eden Victor, 1817 yılında Fransız Akademisi’nin açtığı şiir yarışmasında ilk ödülünü aldı. Ardından bir gecede yazdığı “IV. Henri’nin Heykeli’nin Dikilmesi” adlı yapıtı ona, Toulouse Edebiyat Akademisi’nin en büyük ödülü olan “Altın Zambak”ı kazandırdı.
Onu yüreklendiren bu başlangıçtan sonra, kardeşiyle birlikte “Muhafazakâr Edebiyat” adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Dergi krala bağlılığı savunmaktaydı. Aldığı ödüller ve çıkardığı dergi sayesinde adını farklı çevrelere duyurmaya başladı. Bu arada maddi sıkıntılar yaşamaktaydı. Berry dükünün ölümü üzerine yazdığı şiir, Kral XVIII. Louis‘in dikkatini çekti ve ona küçük bir aylık bağlandı. Ekonomik sıkıntıları biraz olsun hafiflemişti.
Çocukluk arkadaşı Adele ile evlilik gündeme geldiğinde parasızlık yine karşısındaydı. Aileler, düzenli bir gelirleri olmadığı için evlenmelerini istemiyorlardı. Bu engel onun daha çok çalışmasına neden oldu. Yaşamı yoksulluk ve sıkıntılı olduğu denli, bir anlamda da zengindi. Bu sıkıntılar gün gelecek, “Sefiller”in kahramanı Marius’un kişiliğinde ete kemiğe bürünecekti. 1821 yazında annesini yaşama veda etmesi, evlenmeden önce onu bekleyen acı bir süpriz oldu.
İlk şiir kitabı olan “Odlar ve Çeşitli Şiirler”i Adele’e ithaf ederek 1822 yılında yayımladı. Kralcı görüşleri yansıtan bu kitap kralın dikkatini çekti ve ona aylık bağladı. Ayrıca kitabın satışı iyi gelir getirmişti. Artık Adele ile evlenebilecekti.
İlk romanı olan “İzlanda Han’ından” 1823’de yayımlandığında, romantizm hayranı bir çevrenin dikkatleri üzerindeydi. ünlü gazeteci ve yazar Nodier ondan övgüyle söz ediyordu. Romantik görüşlerini ilk belirtileri, “Odlar ve Badlar” adını verdiği şiir kitabında ortaya çıktı. Çoşkulu ve parlak imgelere yer verdiği şiirlerde, kralcı görüşlerden uzaklaştı.
Charles_Nodier
Charles Nodier‘in öncülüğünde her pazar toplanan bir grup sanatçı, romantizmin ilk öncüleriydi. Bu toplantılara dönemin yazarları, eleştirmenleri, şairleri, müzisyenleri, ressamları katılmaktaydı. Hugo da düzenli olarak bu toplantıları izliyordu. Manzum oyunu “Cromwell”i 1827’de yayımladığında, önsözü büyük ilgi uyandırdı. Gerçek bir romantik olrak adını duyurduğu önsözde, Hugo şunları söylüyordu:”Kuramları, şiir sanatlarını, sistemleri yakalım. Sanatın yüzünü örten bu eskimiş sıvayı sökelim. Nekurallar vardır ne de modeller.”Bir anda romantizmin lideri olmuş, evi genç sanatçılarla dolup taşmaya başlamıştı.Hugo gittikçe artan ününde, 1883’te tanıştığı genç oyuncu Juliette Drouet‘nin önemli bir role sahip olduğunu düşünüyor ve şöyle diyordu:
Juliette Drouet
“Derinden derine duyumsuyordum ki, benim gerçek eşim sensin; Bu yeryüzünde sensiz yaşayamayacağım gibi, sen olmadan ebediliği de yakalayamazdım.”“Marion de Lorme” oyununu yazdığında Hugo, bu kez övgüyle değil, sansürle karşılaştı. XIII. Louis’yi olumsuz bir karekterde gösterdiği için oyunun sahnelenmesi yasaklandı. Tiyatro sansürünü sert bir dille eleştiren ve konuşma özgürlüğünü savunan Hugo, bu tavra “Hernani”yi yazarak yanıt verdi. Oyun sahnelendiğinde, gelenekçi klasik yazarlarla, romantizmin genç yazarları arasında kavga çıktı. Sonuçta kazanan “Hernani”ydi.
Fransa’da Temmuz Devrimi yaşanırken, Hugo ününü dahada arttıracak olan, 15’inci yüzyıl Parisi’ni anlattığı “Notre Dame’ın Kamburu”nu yazıyordu. Hugo bu dönemde ilk siyasi şiirlerini de yazmaya başladı. “Ruy Blass” adlı oyunu sahnelendiğinde, çok büyük saldırılara hedef oldu çünkü, bir kraliçe, bir uşağa aşık oluyordu. Buna karşın oyun aylarca sahnede kaldı. Oldukça verimli geçen bu yıllarda, Hugo yalnız Fransa’nın değil, insanlığın evrensel sorunlarına da eğiliyordu.
Fransız Akademisi’ne girmek Victor Hugo’nun en büyük isteklerinden birisiydi. 1841 yılında bu isteği gerçekleşti. Fakat onu derinden sarsacak bir acı beklemekteydi. Yeni evli kızı Leopoldine, Seine Nehri üzerinde eşiyle yaptığı bir gezi sırasında boğuldu. Bu büyük acıyı daha çok çalışarak dindirmeye çalıştı.Fransa’da 1848 Devrimi ile Hugo, önce Kurucu Meclis’e, ardından Yasama Meclisi’ne girdi. III. Napoleon yönetiminin iktidara gelmesiyle, Hugo’nun yaşamında yeni bir sayfa açıldı. Yönetime karşı çıkışları nedeniyle 12 yıl sürecek olan sürgün cezasına çarptırıldı. Sürgün yaşamını çalışmalarında ödün vermeden sürdürdü. 1859’da Louis-Napoleon, yurttan kovulanlar için genel af ilan ettiğinde Hugo bu affı redderek şöyle dedi:“Ceza vermeye hakkı olmadığı gibi bağışlamaya da hakkı yoktur.”
Sürgün yıllarında “Küçük Napeleon”, “William Shakespeare” adlı yapıtları birbirini izledi. 1840’lı yıllarda yazmaya başladığı “Sefiller”i tamamladı. Önce Brüksel’de, ardından Paris’te basılan “Sefiller”, büyük ilgi uyandırdı.
William Shakespeare
Avrupa ülkelerinde birbiri ardına çevirileri yapıldı.Hugo, 1871’de üçüncü Cumhuriyet ilan edilince ailesiyle birlikte Paris’e döndüğünde, kendisini çok büyük bir kalabalık karşıladı. Her yerde adı ve resimleri dalgalanıyordu. Hugo, Ulasal Meclis üyesi seçildi ama daha sonra bu görevinden istifa etti. Paris’in içinde bulunduğu ortamdan etkilenen Hugo, 1793 yılı devrimin anlatan tarihsel romanı “Doksan Üç”ü yazdı. Yayımlandığında büyük ilgiyle karşılanan roman on dile çevrildi.
Ömrü boyunca bir arı gibi çalışan Hugo, şiir, tiyatro, roman, tarih, felsefe, siyaset, dallarında pek çok konuya değindi. Denemediği hiçbir edebi tür kalmadı. Ünlü İngiliz yazar Oscar Wilde onun için şöyle diyecekti:
Oscar Wilde
“Shakespeare ve Hugo her konuyu tükettiler. Günahta bile özgün olunamaz artık. Anlatılmamış hiçbir duygu kalmadı…”Hugo tüm bunların dışında usta bir marangoz, iyi bir ressamdı. Büyük çoğunluğu mürekkepten oluşan 3500 civarında resim yaptı.Yaşı ilerleyen Hugo, 1868’de eşi Adele’i, 1871 ve 1873’te de iki oğlunu kaybedince, Juliette ile aynı çatı altında yaşamaya başladı. Fakat bir süre sonra Juliette’i de kaybetti.Victor Hugo, Juliette’den iki yıl sonra 22 Mayıs 1885’te yaşama veda etti. Vasiyedindeki isteklerinin kimileri şöyleydi:”Yoksullara elli bin frank bağışlıyorum. Mezarlığa yoksulların cenaze arabasıyla götürülmeyi arzularım. Tüm kiliselerim ayin ve dualarını reddediyorum. Herkesin benim için dua etmesini diliyorum. Tanrıya inanıyorum.”Hugo için hükümet ulusal bir tören düzenledi. Yoksulların cenaze arabasıyla Pantheon’a taşınan Hugo’ya, bu son yolculuğunda iki bin kişi eşlik etti.
yorumlar
ellerine sağlık.güzel bir yazı.
sağol massay.
sefiilerin her iki cildinide okumayanlara şiddetle tavsiye ederim hayata başka türlü bakacaksınız
victor hugo boss
aaa latino gelmiş. hoşgelmiş.
blackberryden yazıyormuş, şarzım bitebilirmiş, elektrikler de kesikmiş,
24blackmamba24, “tüm zamanların en büyük sanatçısı” ifadesi sizin mi yoksa birileri mi bu ünvanı vermiş Hugo’ya ?
Güzel bir derleme, yersiz bir başlık olmuş.Eğer tabii bir alıntı ise orası ayrı. Yoksa kim belirliyor tüm zamanların en büyük sanatçısı olduğunu?Hayır birileri belirliyor olsa bile kim seçiyor Hugo’yu onu da bilmek isteriz?
Benim asıl başlığım Tüm Zamanların En Büyük Fransız Sanatçısı idi, üzgünüm ki kontrol edilme aşamasında değiştirilmiş.
Peki “tüm zamanların en büyük fransız sanatçısı” ifadesi size mi ait birilerinin Hugo’ya verdiği bir ünvan mı?
Bana ait…
:))
Ne oldu Exorientelux, bir sorun mu var da?
Tabii ki ünvan verebiliriz, istediğimiz kişilere..Gönül kimi severse güzel odur..
Bir sorun yok kesinlikle :)) Hani uluslararası bir kurul tarafında mı bu paye verildi diye merak ettim zira Hugo bence de usta bir yazardır fakat Dostoyevski’ye bu paye daha çok yaraşır (en büyük fransız sanatçısı payesi değil tabii :))Hem bu ifadenin size ait olmasına sevindim, böylece “Tüm zamanların en büyük yazarı: Dostoyevski” adlı yazımı yazabilirim :))
:))
sefiller,doksanüç ihtilali,bir idam mahkumunun son günü, korkunç yıl , taş yığını… büyük usta gerçekten müthiş yazıyor haklısın blackmamba…..
Şatobriyan hayallerimdeki yemektir..
Tüm zamanların en iyi fransız sanatçıları sıralamasında ilk 10a girebilir, diyelim konuyu tatlıya bağlayalım.
hugo dedemiz gercekten etkileyici eserlere sahiptir.. rahmetli guzel yazardi..
gerçekten de büyük bir yazar.fakat şunu da unutmamak lazım günümüz dünyasında iyi bir yazar eskiyegöre çok daha zor;
bakışlarınbir bakışın kudreti bin lisanda yokturbir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur…bir bakış bir aşığa neler neler anlatırbir bakış bir aşığı saatlerce ağlatır.bir bakış bir aşığı aşkından emin edersevişenler daima gözlerle yemin eder…victor hugo
tüm zamanların en iyi yazarı unvanına ben de Dostoyevski’yi aday gösteriyorum. hatta, tek geçerim diyeyim.
ihtlaller ,yokluk,savaşlar,reformlar bunların hepsinden etkilenen ve bu duyguları muhtesem bir şekilde anlatan bir dev..teşekkürler yazı için …..
Bugün “İdam Mahkumunun Son Günü“nü bitirdim, güzel yazı, teşekkürler..!
güzel konuya değinmişsiniz teşekkürler.Şapkat-shirtpromosyon t-shirtpromosyon ürünleripromosyon
teşekkürler güzel konu.kadınkadın güncelkadınlar hakkında güncel bilgiler