Darwin‘den beri evrim teorisi çok kuvvet kazandı. Diğer bilim dalları ile olan etkileşimi sonucu evrimi, Darwin’in hayal edemeyeceği bir berraklıkla görebiliyoruz.Matematik ve istatistik kullanılarak bir toplulukta farklı bireylerin oranlarının zamanla nasıl değiştiğini anlayabiliyoruz.Paleontolojinin bulgularıyla canlıların son birkaç milyon yılda nasıl bir değişim sürecinden geçtiğini tahmin edebiliyoruz.
Genetik ise, yeni tiplerin oluşma mekanizmalarının en ince ayrıntılarını ortaya çıkarıyor.Yakın yıllarda ise sosyobiyoloji, Darwin’cilerin bir yüzyılı aşkın süredir çözümleyemediği bir soruna yeni boyutlar kazandırdı.Sorun, canlıların niye birbirlerine yardım ettikleri.Darwin’in teorisine göre, her bir canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş verir. Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını bağıl olarak azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekir.Oysa canlıların özverili olabilecekleri (oldukları) bilimsel gözlemlerle kanıtlanır.

Balarıları, kovanlarına saldıran bir hayvanı sokmakla intihar etmiş olurlar; çünkü sokma sırasında iğneye bağlı bir takım iç organlar yırtılıp gövdeden sökülürler.

Çoğu küçük kuşlar, kartal gibi yırtıcı bir kuşun yaklaştığını görünce çığlıklar atarak içinde bulundukları sürüdeki diğer habersiz arkadaşlarını uyarırlar. Kuş sürüsü havalanarak kaçar; ama bu arada saldırganın dikkati de çığlık atan kuşa çevrildiğinden o kuşun parçalanması olasılığı da artar.Özveri olgusunu açıklamanın klasik bir şekli, bunun grubun veya türün çıkarına olduğu, özverili bireylerden oluşan toplulukların bencil bireylerden oluşan topluluklara kıyasla evrimde daha başarılı olacağıdır.Ancak bu teoride belirtilmeyen nokta özverili toplulukların bu özelliklerini nasıl koruyacaklarıdır.Öyle bir toplulukta belirecek tek bir bencil bireyin, kendisini feda etmeyeceği için bir sonraki kuşaklara bencillik özelliklerini daha yüksek oranlarda aktarabilmesi gerekir.Bir diğer belirsiz nokta da, eğer evrim topluluk düzeyinde oluyorsa, bu topluluğun boyutlarının ne olacağıdır.Aile mi, sürü mü, tür mü, yoksa sınıf mı?Aynı anda birden fazla seviyede evrim olsa bile, çıkarlar çelişince sonuç ne olacaktır?Canlılarda görülen her tür sosyal davranışın biyolojik temellerini araştıran sosyabiyoloji, evrimdeki ölüm kalım savaşına genler seviyesinde yer aldığını savunur.Sosyobiyologlarözveri olduğunu açıklamak için “yakınlık derecesi” kavramını kullanırlar.Bir canlıdaki genlerin ne kadarı bir diğer canlıda bulunuyorsa, aradaki yakınlık derecesi de o olur. Böylece, örneğin, bir canlı ile babası (veya anası) arasındaki yakınlık derecesi de ortalama %50’dir.Çünkü kardeşlerden birinde bulunan bir genin öbür eşinin döllemiş olan eşey hücresinde (sperm veya yumurta) bulunma olasılığı %50’dir.Şakacı bir biyolog, bir zamanlar, iki kardeşi veya sekiz kuzeni uğruna kendini feda edebileceğini söyleyerek özverinin altında yatabilecek olan kalıtsal çıkarlara işaret eder.(2 kardeş= %50 yakınlık derecesix2=%100)(8 kuzen= %12,5 yakınlık derecesiX8=%100)Kartal tarafından öldürülme pahasına sürüdeki diğer kuşları uyaran küçük kuş da aslında kendi genlerini kurtarmaktadır.Sürüde bulunanlar arasında kardeşleri ( %50 yakınlık derecesi), kendi yavruları (%50 yakınlık derecesi), kuzenleri (%12,5 yakınlık derecesi) ve onunla aynı genleri paylaşan başka akrabaları bulunabilir. Kendisi (%100 yakınlık derecesi) ölse bile, eğer ölümü ile yeterli sayıda akrabası kurtulacaksa bu karlı bir alışveriş olacaktır.Sosyobiyologlar, sosyal canlıların böyle ince çıkar hesapları yapma yeteneğini geliştirerek evrimsel bir üstünlük kazandıklarını savunurlar.Bu tür yarar-zarar analizlerinin içgüdüsel seviyede yapıldığını gösteren en güzel nitel (kalitatif) gözlemler karıncalar üzerine yapılmıştır.

Karıncalar ve balarılarının diğer hayvanlardan çok farklı bir üreme biçimleri vardır. Kraliçenin ürettiği yumurtalar eğer döllenirlerse, kısır dişi işçi arılar oluşur, döllenmezlerse erkekler oluşur.Dişiler yuvanın bütün işlerine koşarlarken, erkeklerin kraliçeyle çiftleşmekten başka bir işlevi yoktur.Erkekler döllenmemiş yumurtalardan oluştuğu için onlarda bulunan genlerin sayısı dişilerdekinin yarısıdır. Bundan ötürü yukarıda bahsi geçen yakınlık dereceleri bu tür böceklerde başkadır. Kızkardeşler arasındaki yakınlık %75 iken, annelerin kız çocuklarına olan yakınlığı %50’dir.

Dolayısıyla, işçilerin kendileri gibi olan yeni kızkardeşler üretmesi için kraliçeye hizmet etmeleri, kendilerinin üremelerinden daha avantajlıdır. İşçilerin kısır olmasının sebebi buna bağlıdır.Bu ilginç üreme mekanizmasının doğurduğu sonuçlardan asıl ilginç olanı, kızkardeşlerin birbirlerine %75 yakınlığına karşın, dişi işçilerin erkeklere olan yakınlığının %25 olmasıdır.Kendi genlerini mümkün olduğu kadar çok sayıda gelecek kuşaklara aktarmak isteyen işçiler için dişi-erkek oranı 3’e 1 olmalıdır.Gerçi kraliçenin kalıtsal çıkarları bu oranın 1’e 1 olmasını gerektirir. (hem oğulları hem de kızları ile olan yakınlık derecesi %50’dir.)Üreyen kraliçe arı olmasına karşın yumurtalara ve lavralara bakan işçilerdir. Kraliçe eşit sayıda erkek ve dişi yumurtlasa bile, işçilerin erkek yavrulara, dişi yavrulara yapılan bakımın sadece 3’te 1’ini yapmaları kendi çıkarlarına olacaktır. Erkek yavrularını bakımsızlıktan ölüme terketmektense, kraliçe işçilerine boyun eğer.İki Sosyobiyolog, binlerce karıncayı sayarak 20 değişik türdeki erkek-dişi oranını belirlerler. Buldukları oranının 1’e 3 olması, canlıların kalıtsal çıkar hesapları yapabileceklerinin şimdilik en kuvvetli kanıtıdır.Sosyobiyologlar, hayvanlarda görülen pek çok davranışın kalıtsal kökenli olduğunu iddia ediyorlar.Ancak, insanlardaki davranışların temellerinin de biyolojik olduğu öne sürülünce siyasi ve felsefi yönden hassas konulara girilmiş oluyor.Örneğin, din, devlet gibi toplumsal kurumlara bağlılık eğiliminin kalıtsal çıkar hesaplarına dayalı olabileceği fikri çeşitli çevrelerde sert tepkilere yol açıyor.Ya da karşıt görüştekiler sosyobiyolojiyi, kültür olgusunu yeterince önemsememekle suçluyorlar.Basit canlılarda davranışlar kalıtsal olarak aktarılsa dahi insanlarda davranışların büyük bir bölümü öğrenme yoluyla aktarılıyor.

Ayrıca sosyobiyoloji, henüz deneysel kanıtları çok az olan, desteksiz pek çok fikir ortaya atan bir teori. Yine de insan psikolojisinin evrimi konusunda ilginç önerilere sahip.Sosyobiyologların iddialarına göre, diğer sosyal canlılara kıyasla daha çok evrimleşmiş olan insanda, yukarıda bahsi geçen yakınlık derecesine dayalı özveri olgusuna ilaveten, daha esnek çalışan ikinci bir özveri mekanizması gelişmiştir.Karşılıklı yardımlaşma, böyle bir ortaklığa giren bireylerin gelecek nesillere yeni genler aktarma olasılıklarını arttırır.”Oyun bozanlar” (yardım alıp karşılığını vermeyenler) ve “kendi bacağından asılanlar” (yardım kabul etmeyenler) uzun vadede eleneceklerdir. “Hilekarlar” (yardım alıp sonra karşılığını veriyor gibi yapan fakat aslında vermeyenler) ise bu oyundan karlı çıkarlar.Bunun sonucu olarak insanoğlu hileyi fark etmek, hile yapabilmek ve hilekarlığı gizleyebilmek için karmaşık bir psikolojik yapı evrimleştirmiştir.Gücenme, suçluluk, minnet, acıma, ahlak gibi duygular, karşılıklı yardımlaşma ile arasındaki çelişkinin ürünleridir.Aldatmaca yeteneğinin en evrimleşmiş hali ise kendi kendini aldatmadır; çünkü o zaman “hilekar” yalanında çok daha inandırıcı olur.Yine tekrarlamakta fayda var; sosyobiyolojinin özellikle insanlarla ilgili iddiaları ile ilgili hiç bir deneyi yok.Şimdi sosyobiyolojinin taraftarları ile ona karşı çıkanlar kendilerini haklı çıkarmak için pek çok çalışmalar yapıyorlar.Emin olun ki, sosyobiyolojinin bugün bize aşırı gelen bazı iddiaları çürütülse de, kanıtlansa da, ilerdeki yıllarda psikoloji, sosyoloji ve diğer sosyal bilimlerin çehrelerinde önemli değişiklikler olacak.Fiziğin kimyayı, kimyanın biyolojiyi açıklamasından sonra şimdi de biyoloji sosyolojiyi açıklamaya çalışıyor.(Time, 1 Ağustos 1977’den bir başlık)”Er veya geç, politika bilimi, hukuk, ekonomi, psikoloji, psikiyatri ve antropoloji hepsi de sosyobiyolojinİn dalları olacaktır”
Kaynak:1-Science Digest2-Evrimde Olgu – Can Bruce