bildirgec.org

hafifmesrep

11 yıl önce üye olmuş, 6 yazı yazmış. 64 yorum yazmış.

insanlar ne zaman zombileşir

hafifmesrep | 09 November 2009 17:22

SOLDA ERSİN SALMAN SAĞDA CEM TOPÇUOĞLU
SOLDA ERSİN SALMAN SAĞDA CEM TOPÇUOĞLU

O bir şair.
O bir duayen.
O bir reklam adamı. Unutulmaz reklam kampanyalarının arkasında kalan.
O bir fikir babası. Kristal elmayı o yarattı.
Reklamın sokak çocuğu” adlı kitap onun için yazıldı.
Emekli oldu. “Artık sakal bırakmak zamanı, lafımın dinlenme zamanı ” diyor.
Ersin Salman.
Ona göre “kişinin markalaşması” deyimi “insanların zombileşmesi” gibi sevimsiz şeyler çağrıştırıyor.
“Bu çilekeş dünyanın, insancıklarının pazara sürüldüğü koca bir alışveriş merkezinden farklı olmasını istiyorum. Aksi halde herkesin poposundaki “barcode”lara bakmak gerekirdi.”
Bu cümleler profesyonel deformasyon gibi algılanabilir. Yaşamın geri kalanının çöp konteynırlarına atılarak ifşa edilmesi diye düşünülebilir.
Amacım bu gel-gitlerden ziyade Ersin Salman’ın Doğan grubu dergilerine müştereken verdiği bir röportajdan kısa bir kesiti paylaşıp sizinle, kişisel müşahade tecrübe edebilmek.

  • “GENÇ KİŞİLERE ÖNERİLER.
  • Ayda en az üç kitap oku.(roman, şiir, öykü, gezi)
  • Ayda en az dört kez sinema, iki kez tiyatro, iki kez klasik müzik konserine git.
    ( Bir süre sonra bunları iki misline çıkarabilirler. Mesela Murat Belge, o kadar işinin arasında ayda en az altı yedi kitap okuyor. Ben ne yazık ki sadece üç kitap okuyabiliyorum. )
  • Yerli ya da yabancı, hiç TV dizisi izleme
  • Haberlere sadece haber kanallarından bak. %80 ine inanmamak şartıyla.
  • “Azzz sonraaaa” diyen kanalı hemen atla.
  • Yüksek sesle, bağıra çağıra, işaret parmağını tehdit eder gibi sallayarak çığıran hiçbir politikacıya yüz verme, oy da verme. Sakin sakin konuşan, hem konuşan hem de dinleyen, yumuşacık, insan gibi, marka olmayan insanları sev, onlara ver, gerekirse oy da ver
  • Durmadan aşık ol. Bu hep aynı insana da olabilir, sakıncası yok
  • Camiye, sinagoga, kiliseye gitmeyebilirsin. ama oralara gidenleri küçümseme.
  • Her türlü ayrımcılığa karşı ol
  • Seksist olma
  • Vicdani retçileri koru
  • Rakıya sudan önce buz atma.
  • Kaldırıma izmarit atma
  • İzmarit balığı yiyeceksen, önce tulum çıkar. Ve tavası güzel olur bu meretin.
  • Doğru olmayan bir vaade, karşındaki bir kere kanar. İki veya daha fazla kanıyorsa ya aptaldır, ya düşman. Kandırma, kanma
  • Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Suna Kan, Ömer Kavur. Dost ol bunlarla. Aynı yatak odasında uyuyacak kadar. Başının üstünde değil, ucunda yerleri olsun.
  • Neruda, Brecht, Bach, Chaplien vs. gavur deyip geçme
  • Edebiyatla, sanatla, kültürle, müzikle, sinemayla, bilimle uğraş. dövüş. Mesela kimyager ol, iyi demirci ustası ol, çok iyi aşçı ol.
  • iyi ol. Lütfen “marka” olmaya çalışma. Bu çalışmanın sonucu “marka tuzağı” olmaktır zira
    KAYNAK: celebrity brands

Rasyonel düşünce

hafifmesrep | 06 November 2009 16:20

Doğduğumuzda çok az duygu destekli isteğimiz vardı. Acıktığımızda biraz süttü esas olan. O zamandan beri, yaşamımızı fiziksel olarak sürdürmemizle hiçbir ilgisi olmayan yüzlerce duygu destekli istekle programladık kendimizi. Bu bağımlılıklarımızın çoğu, duygusal olarak kendimizi bağladığımız çeşitli rollerin oynanması olan sosyal bir danstı sadece. Duygu destekli bir bağımlılık modeli ya da beklentisi, hep yanımızda taşıdığımız ve birisi patlatmasın diye sürekli koruduğumuz şişmiş bir balona benziyor.

Egomuz, güvenlik korkularımızı, duygulu arzularımızı ve güç öfkelerimizi harekete geçirerek bizi hatalı biçimde korumaya çalışırken, rasyonel düşüncemiz de egomuzu desteklemekte üstüne düşeni yapmak için çalkalanır durur. Neden “haklı” olduğumuza, başkalarının ise neden “haksız” olduklarına dair nedenler bulur. Kimlik bulmamızı sağlayan, kendimizi özdeşleştirdiğimiz çeşitli roller ve oyunlardaki “başarı” modelini yaşamımıza yardımcı olmak için plan yapar ve yönetir. Aslında gelişimimizle, yaşadığımız tüm korku, üzüntü ve öfkelerin, yaptığımız boş danstan kurtulmamıza yardım eden – dünyanın bize sunduğu – dersler olduğunu idrak etmeye başlarız.

Dünya oynadığımız çeşitli bağımlılık rollerinin mekanikliğini kavramamız için fırsatlar sunuyor. Herhangi birinin yaptığı ya da söylediği bir şey için duyduğumuz her yabancılık, huzursuzluk, sinirlenme hissi, yaşam oyunumuzu bilinçli olarak oynamadığımızın bir kanıtı.

Egomuz ve rasyonel düşüncemiz, dünyanın nasıl olması gerektiği ve çevremizdeki insanların nasıl davranmaları gerektiğine dair belli bir yolun olduğunu söyleyen haşin bir programla çalışıyor, işi doğru yoluna koymak rasyonel düşüncemize bağlı.

demokles’in kılıcı

hafifmesrep | 23 October 2009 11:19

M.Ö 4. yüzyıl.
İtalya/ Sicilya Adası, Antik Yunan çağında bir koloni devleti olan Syracusa’nın kralı Dionysos, kralların kralı diye tanınır.
Öyle ki;

  • Sırf müzik yarışmasında Apollon‘a oy vermediği için Apollon tarafından kulakları eşek kulağına çevrilen Midas, Dionysos’a yaptığı bir iyilikten dolayı itibar kazanır. Böbürlenir. Dionysos, bu iyiliğine karşılık Midas’a vereceği hediyeye bir türlü karar veremez. Midas’tan hediyeyi bizzat kendisinin belirlemesini ister. Midas, Dionysos’tan bir dokunuşla herşeyi altına dönüştürebilme gücünü kendisine vermesini rica eder.
    Gücü aldığında öyle heyecanlanır ki, deli gibi gördüğü herşeye dokunmaya başlar. Etrafındaki tüm canlılar altına dönüşmüştür. Bakar olacak gibi değil, Dionysos’a gücü geri alması için yalvarır.
    ” Senin bu güce sahip olmayacağını biliyordum. Güç sana sahip oldu.” der Dionysos ve gücünü geri alır.

İnsan feromonları

hafifmesrep | 14 October 2009 11:39

İletişimsizlik, insanlar açısından çağın sorunu olarak kabul edilebilir. İletişimde kullanılan sözcükler duyguların ve isteklerin anlatılmasında her zaman yeterli değil. Yeterli olmamanın yanında, sözcüklerin uygun şekilde bir araya getirilmemesi de yanlış anlamalara yol açabiliyor. Oysa böceklerde ve birçok canlı türünde, “sözcükler” nedeniyle yanlış anlaşılma sorunu yok. Bir balarısının, diğerini üzecek sözcükler söylemesi de zaten pek olası değil. Böceklerin iletişiminde, büyük oranda kimyasal maddelerin rolü var. Onlar, duygularını (varsa eğer) ve isteklerini özel kimyasal maddeler kullanarak birbirlerine iletiyor. Yaşamlarını bu özel maddeleri kullanarak yönlendiren böceklerin iletişimsizlikten kaynaklanan sorunları da olmuyor.

Hayvanların çiftleşmek, gelişmek ve yavru bakımı yapmak gibi türe özgü özelliklerini kokuların ve feromanların nasıl etkilediği bir süredir araştırılıyordu. Örneğin; karıncaların tek sıra halinde yürümelerinin sebebini düşündünüz mü? Karıncalarda, yuvadan çıkan ilk bireyin belirli aralıklarla feromon bırakması, ardından gelenlerin kolayca takip etmesini sağlar.
Feromanlardan insanlar da nasibini amış durumda. Yaşamın çeşnisi olan kokuların, ergenlik devresini hızlandırdığı, kadınların menstruasyon dönemlerini kontrol ettiği yolunda kanıtlar elde edildi. İnsanda koku ve feromonlar üzerindeki araştırmalar daha çok kadın erkek davranışları ile ilgili. Örneğin;

GİZLİ SUİKASTLAR

hafifmesrep | 07 October 2009 10:54

ATİLLA AKAR
ATİLLA AKAR

Araştırmacı gazeteci yazar Atilla Akar’ın ilk “Gizli Suikastlar / Şüpheli ölümler” adlı kitabını okudum. Bu kitabı okumam diğer kitaplarını da okumama sebepti.
Kitapta Atilla Akar, kırk tane ölüm vakasını ele alırken bu ölüm vakalarının gizli suikast şüphesi taşıması kitabın konusu oluşturuyor. Bu ölümlerin çoğu “normal ölüm” denilerek üzeri örtülmeye çalışılan, ünlü ve önemli insanların ölümleri.
Kitapta yer alan ölüm vakalarına örnek olarak şu isimleri verebilirim.
Vali Nevzat Tandoğan, Enver Paşa’nın Kardeşi Nuri Killigil, İlahiyatçı Yaşar Kutluay, İhtilalcı ve MHP ideologu Dündar Taşer, Petrol Araştırmacısı Raif Karadağ, MİT Müsteşarı Bahattin Özülker, Kaçakçı İbrahim Telemen, MİT’çi Turan Çağlar, Rauf Denktaş’ın Oğlu Raif Denktaş, Bekir Çelenk, Tuğgeneral Zeki Durlanık, Eski Maliye Bakanı Adnan Kahveci, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Orgeneral Eşref Bitlis, Alparslan Türkeş, MİT Görevlisi Ertuğrul Berkman, Susurluk Raportörü Akman Akyürek, Susurluk Komisyonu Sözcüsü Bedri İncetahtacı, İskender paşa Cemaati Lideri Prof. Dr. Esat Coşan, Vali Recep Yazıcıoğlu, Su Profesörü Ali İhsan Bağış, Askeri Kripto Uzmanları, ASELSAN Mühendisleri, TAİ vakaları, Isparta’ya Düşen Atlas Jet Uçağı, Hrant Dink cinayetiyle bağlantılı ölümler.
Bir suikastın gizli suikast olması için suikastın sadece hedefteki kişinin yok edilmesi amacıyla yapılması gerekir. Duyulması istenmez. Oysaki açık suikastlar, herkesin bilmesi istenen ve herkesin gözü önünde yapılan türde öldürmelerdir. Genelde toplumda zıtlaşma, sansasyon, dehşet veya kaos duygusu oluşturmak için yapılırlar.

Butto suikastı açık suikasttı
Butto suikastı açık suikasttı

Ayrıca açık suikastlarda tabanca, tüfek, bomba gibi saldırı silahları kullanılırken, gizli suikastlarda zehir, hastalık yapıcı muhtelif mikrop yüklemeleri, kaza, intihar süsü verme gibi metotlar kullanılır. Muhakkak bu metotlarda da iz ve delil bulma ihtimali vardır. Ama bu ihtimal, tabanca veya bunun benzeri saldırı silahlarıyla aynı değildir.
Gizli suikastlarda kullanılan yöntemler, tarih boyunca gizli servisler tarafından bir bilim olarak değerlendirilmiştir. Bunun için kendi içlerinde, toksikologlar (zehir bilimciler), kimyagerler, doktorlar, mühendisler barındırmışlardır. Akla gelen her şey suikast aracı olabilir. Ancak zehir en çok tercih edilendir.
Gıda ve içeceklere zehir katmak, zehirli spreyler, zehirli diş macunları, zehirli Kürdan, zehirli kitap, zehirli yüzük, zehirli iskemle, zehirli ustura veya jilet, zehirli sigara veya puro, zehirli şemsiye, zehirli eldiven, zehirli mendil, baca veya şofben zehirlenmesi, egzos zehirlenmesi, zehirin kullanım alanlarına verilebilecek en iyi örneklerdir.
Bu örneklerin haricinde kalp krizi geçirtici ilaçlar, sağlık bozucu mikrop kokteylleri, mikrodalga veya radyoaktif şualarla kişinin bedensel varlığı hedeflenir. Ayrıca intihar, araba, motosiklet, uçak kazası süsü verme yöntemi de uygulanır. Örneğin, Prenses Diana’nın otomobil kazası gibi ölümü.
Gizli suikastların ortaya çıkarılamamasının nedenini Atilla Akar şöyle açıklar:
Ortaya çıkarılmazlar, çünkü her biri devlet içi olsun uluslar arası olsun bir odağa ve hesaba oturtulur. Çeşitli hesaplarla kimse bunları karşısına almak istemez. Dolayısıyla örtbas edilir veya bilinir ama dar bir çevrede kalıp, sineye çekilir. Acı ama gerçek budur. Ayrıca açık suikastlar gibi göz önünde yapılmadığı için çözülmesi için kamuoyu baskısı da oluşmaz. Kaldı ki bu ülkede açıkta işlenen onlarca cinayet de çözülememiştir. Sadece aileleri biraz ses çıkartır o kadar. Maalesef bir tür devlet zaafından söz edebiliriz belki bu noktada…
Bu tür konulara ilgi duyanların Atilla Akar okumasını tavsiye ederim.
Hatırlatmak isterim. Eğer okumaya başlayacaksanız sonu gelmeyecektir Akar kitaplarının.
Her şeyin açığa çıkacağı günlere ulaşmak için açık bir gün yaşamanız dileğiyle.