bildirgec.org

darwin hakkında tüm yazılar

savaşmayıp sevişenler: bonobolar

admin | 16 February 2010 12:08

yürekli bonobo, saldırgan şempanze
yürekli bonobo, saldırgan şempanze

meğer insanlar şöyle ikiye ayrılırmış da haberimiz yokmuş: şempanzeler ve bonobolar. diğer bir deyişle sevişmeyip savaşanlar ile savaşmayıp sevişenler.

davranışlarımızın kökeni üzerine yaklaşımlarda çevresel faktörler dediğimiz yaşam koşullarımızın yanısıra evrimsel faktörler üzerinde de sıkça durulur. işte bu ikinci etkene ilişkin araştırma ve sunuşlar çoğunlukla şempanzelere odaklı yapılır. zira kendileri yakın akrabalarımız olurlar ve bu ilgiyi fazlasıyla hakederler. öte yandan, uzun süreler varlığından haberdar olmadığımız, bir yerlerde kendi mutlu ve mütevazi yaşamlarını süren başka akrabalarımız var. bonobolar var. onlarla tanışmamız çok yeni ve onlarla ilgili her keşfimizde başka bir yanımızı keşfediyoruz.

HUXLEY AİLESİ (dahiler)

admin | 02 February 2010 17:32

HUXLEY AİLESİ, yetiştirmiş olduğu yazarlar ve bilim adamlarıyla saygın bir İngiliz ailesidir.

THOMAS HENRY HUXLEY (1825-1895), Darwin Charles ‘in evrim kuramının en ateşli savunucularındandı. Biyoloji dalında yaptığı çalışmalarla bilimsel gelişmeye büyük katkısı olan Thomas Henry Huxley, denizdeki canlılar ve kuşlardan başka, jeolojik devirler boyunca dünyada yaşamış canlı varlıklar ve fosiller üzerinde de araştırmalar yaptı. Babası bir matematik öğretmeni olan Huxley Londra yakınlarındaki Ealing’ de doğdu. Londra Üniversitesi‘nde tıp öğrenimi gördükten sonra İngiliz donanmasında dört yıl cerrahlık yaptı. Donanmada çalışırken, Avustralya ile Yeni Gine arasındaki bölgeye gittiğinde, denizanası ve başka deniz canlılarını toplamaya ve incelemeye başladı. 31 yıl süreyle Kraliyet Madencilik Okulu’nda ders verdi ve bilimsel araştırmalarla uğraştı.

Evrim ve Özveri

massay | 06 January 2010 13:00

Darwin‘den beri evrim teorisi çok kuvvet kazandı. Diğer bilim dalları ile olan etkileşimi sonucu evrimi, Darwin’in hayal edemeyeceği bir berraklıkla görebiliyoruz.

Matematik ve istatistik kullanılarak bir toplulukta farklı bireylerin oranlarının zamanla nasıl değiştiğini anlayabiliyoruz.

Paleontolojinin
bulgularıyla canlıların son birkaç milyon yılda nasıl bir değişim sürecinden geçtiğini tahmin edebiliyoruz.

Genetik ise, yeni tiplerin oluşma mekanizmalarının en ince ayrıntılarını ortaya çıkarıyor.

Yakın yıllarda ise sosyobiyoloji, Darwin’cilerin bir yüzyılı aşkın süredir çözümleyemediği bir soruna yeni boyutlar kazandırdı.

Sorun, canlıların niye birbirlerine yardım ettikleri.

Darwin’in teorisine göre, her bir canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş verir. Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını bağıl olarak azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekir.

Oysa canlıların özverili olabilecekleri (oldukları) bilimsel gözlemlerle kanıtlanır.

Balarıları, kovanlarına saldıran bir hayvanı sokmakla intihar etmiş olurlar; çünkü sokma sırasında iğneye bağlı bir takım iç organlar yırtılıp gövdeden sökülürler.

ZÜLFÜ LİVANELİ “Türkiye’nin büyük dönüşümüyle ilgili tahminler”

| 09 November 2009 10:11

Zülfü Livaneli, başlıktaki yazısında, Türkiye’nin büyük bir dönüşümden geçtiğini ve bunun ne yönde olduğunu okurlarıyla paylaşmış.

Özetle, Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi olacağını, toplumun muhafazakar, kalitesiz ama zengin bireylerden oluşacağını.
Önümüzdeki yıllarda, gökdelenler ve alışveriş merkezleriyle, lüks mağazalar ve lokantalarla dolu, yabancı şirketlerin orta doğu merkezlerinin bulunduğu, bu günkünden daha zengin bir ülke olacağımızı.
Bir çeşit Dubai ya da eski Beyrut.
Öte yandan hızlanan bir cahilleşme, kültürsüzleşme, lümpenleşme süreci olacağını.
Her işin başına liyakata göre değil, tarikat ilişkilerine göre seçilmiş insanların geleceğini.
Alabildiğine muhafazakar ve Amerikancı bir ülke olacağımızı tahmin ediyor, daha doğrusu iddia ediyor…

Kadının toplumda değişen yeri ve rolü

bursk | 07 November 2009 15:42

Değişen toplumda kadının toplumsal rolü nedir ve nerden nereye gelmiştir? Geldiğimiz noktada, kadının konumunda tarih öncesi çağlardan bu yana niteliksel anlamda birbirine taban tabana zıt iki büyük değişimin yaşandığını saptayabildiğimizi söyleyebiliriz. Zıtlıklar, söylence ve inanışlara olduğu gibi yansıdılar. Değişimin miladı İÖ 3000’li yıllardı. İÖ 3000 öncesinde kadın, ekonomik ve toplumsal işleyişte büyük roller üstlenmiş, önemli değerli, saygın, sözü geçer ve tanrıçalığa yükseltilmiş sevgili bir varlıktır; sonrasında ise yere düşmüş bir yıldız. Toplumsal üretimden dışlanmış, değersizleşmiş, saygınlığını yitirmiş; üstelik bir de ilahlar dünyasından kovulmuştur. Peki bunlar nasıl olmuştur?Isı yükselişinin ardından geçen beş-altı bin yıl sonra Yakındoğu olarak bilinen bölgede yaşayan şanslılar, tarımsal üretime başladılar. Özellikle Mısır ve Mezopotamya’ da gelişimin hızı alabildiğine boyutlanmıştı. Buralarda ortaya çıkan oluşumlar, diğer bölgelerde daha sonra beliren sistemlerin prototipleri oldular. Dolayısıyla kadının konumuna ilişkin değişme ve gelişmeleri tüm boyutlarıyla yansıtan veriler, Yakındoğu’nun prototip yaşamları içinde ayrıntılı bir şekilde bulunmaktaydı. Böylece İÖ. 6000 sonrası için veri edinme merkezi bu bölge oldu.Paleotik (Yontma Taş) Çağlarda kadının konumuna bakacak olursak; örneğin Alt Pleotik Çağ’daki insanlar yaşadığı dönem boyunca yiyeceğini ortaklaşa elde etti ve tüketti. Dişileri, fiziksel ve büyolojik yapı farkı ve doğurgan nitelikleri nedeniyle, av etkinliklerinde sınırlı bir rol üstleniyordu. Buna rağmen toplumu oluşturan bireyin dünyaya gelişine aracılık eden dişi, bu rolüyle “yaşamın devamını garantileyen bir kimlikle” algılanmış ve kimliği ona büyük değer kazandırmış olmalıdır. Çünkü ilkelin sezgi gücü, türün devamı açısından, bireyin tek başına bir “hiç” ancak topluluğun “herşey” olduğunu söylemektedir. Kadın doğurgan yapısıyla toplum içinde önemli bir yere sahipti, ancak değerinin kaynağı yalnızca cinsel işlevi değildi. Erkeğin getirdiği eti işliyor ve onun avı ele geçirmesinin rastlantılara bağlı olduğu koşullarda, topladığı ürünler topluluğun beslenme sorunun çözümünü ciddi bir biçimde güvence altına alıyordu. Orta Paleotik’ de ise “Neandertal” adamı için kadın oldukça değerli ve önemli bir varlıktır. Mağara resimleri ve taştan yapılma figürler ona olan ilgiyi kanıtlar. Üstelik bu dönemde kadın toplayıcılıkta uzmanlaşmış bir anadır. Bu ona meyve cinslerini, yabani tahılları,mantarları çok iyi tanıma fırsatı vermiş ve yaralanan erkekleri için gerekli olan ilaçları bilmesini sağlamıştır. Üst Paleotik de ise verimlilik simgesi varlığı ile ana ve ata rolü onu farklı bir işlevi daha üstlenmeye götürmektedir: Tanrıçalık.Kadının tam anlamıyla yükselişi ve anaerkil düzenin doğuşu Mezolitik(Orta Çağ) Çağ’ a denk gelir. Mezolitik evrenin başlangıcı günümüzden on iki bin yıl önce, Würm Buzulu’nun sona erdiği bir döneme denk gelir. Bu dönemde önceki çağlardaki özellikleri daha belirginleşti.(doğurganlık,toplayıcılık..)Tarımın icadının ve anaerkil düzenin yapılanmasının gerçekleştiği ve günümüzden altı-yedi bin yıl önce başlayarak Endüstri Devrimi’ne kadar uzanan bir süreci kapsayan Neolitik (Yeni Taş) Çağda ise tarımın mucidi kadındı. Toplayıcılıkta bitikinin yaşam döngüsünü izleyen öğrenen toplayıcı kadın, tohumu barındıran başağı ne zaman ve ne kadar kesmesi gerektiğini öğrenmişti. Öğrendiği bir diğer şeyde başakların tümünün kesilmemesi gerektiğiydi. Çünkü kalan tohumlar yeni bitkinin oluşumunu sağlamaktaydı. Burada dikkat çekilmesi gereken diğer bir husus kadın ve toprak özdeşliğiydi. “ Toprak bizim annemiz, gök bizim babamız. Gök toprağı yağmurla döller ve yer bitki ve tahıl verir.bu inanış tarımla ilgili pek çok inanışın ana temasını oluşturur.” Ayrıca bu dönemde kadının çok yönlü etkileri de olmuştur. Buğday ve arpayı işleyen, ekmeği yapıp yemeği pişiren, onları saklamak için çömleği de icat eden kadındır. Üstelik hayvanların evcilleştirilmesininde çok etkin rol üstlenmişlerdir. Çitlerin arkasında tutulan ve kadınlar tarafından beslenen hayvanların bir süre sonra yavrulayarak çoğaldığı gözlenince hayvancılık ve evcilleştirme doğmuştur. Ancak hayvancılığın sürdürebilmesinde erkeğin gücüne ve emeğine duyulan gereksinme, erkeğin de toplumsal alanda önemini yükselten bir faktör olmuştur. Bunun yanında, bu çağda kadın, sevilen, sayılan, koruyucu, üretken, merhametli ve aynı zamanda büyülü güçler taşıyan,toplumun atası bir tanrıçaydı. Kadın artık göklerdeydi ve Erken Neolitik dönem sonuna dek bu konumunu sürdürdü.Geç Neolitik Çağ’ da ise anaerkil düzenden ataerkil düzene geçiş başlamıştır ve alyapısal değişimler kendini göstermiştir. Bu konuda en önemli göstergeler Sümer’ den sağlanır. Sümer tarihte gelişmenin dinamiği olmuş pek çok ilke imza atmış bir delta uygarlığıdır. Saban, tekerlek, çömlekçi çarkı, çivi yazısı, yelkenli tekne ve ilk yasa metinleri onların ürünleridir. Bu ürünlerin hepsi önceki yaşam biçimlerini temelinden sarsmış, yepyeni oluşumların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Burada belirtilmesi gereken ise bu aletlerin erkekler tarafından yapılıp üretildiğidir. Önceki çağlarda kaba taşları yontan ve av işlerinde kullanalar ya da bakıra şekil verenler onlar olduğundan, bu aletleri de onların bulması kaçınılmazdı. Bu durum onlara yeni ekonomi içinde önemli bir güce dönüşme fırsatı verdi. Üretim etkinliğinde kadının ve erkeğin üstlendiği rollere dair deiğişimler böylece başlıyordu. Erkek sabanı icat etmemekle kalmamış, aynı zamanda değerli aletini öküze de koşmuştu. Öküze koşulmuş sabanın gerisindeki erkek, kadının çapayla sürebileceğinden çok daha büyük bir alanı işlemekteydi. Toprak verimli, aletler gelişkindi. Sonuçta beklenen verim elde edildi ve üretim artışı gerçekleşti. Böylece toplum,varlığını erkeğin emeği ve üretip mülkiyetinde bulundurarak kontrolünü de elinde tuttuğu aletler üzerinde gelişmeye başlamıştı. Aynı durum çömlek ve dokuma tezgahı konusunda da geçerliydi. Bu örneklerden şu yargı çıkartılabilir: “ Kadının el işi, erkeğin “mekanizma endüstrisi” karşısında yenilmeye mahkumdu.” Nitekim bir süre sonra, ekonomik yaşamda emeğiyle öne çıkan erkek, sosyal yaşamda da nüfuz ve etkisini artıracak ve yeni koşullara uygun, baskın bir güce dönüşecektir.Geç Neolitik’ e kadar sosyoekonomik yapı içerisinde üstlendiği rol bakımından erkekten daha önemli bir pozisyonda olmasına, itibarının yüksekliğine, hatta tanrıçalaştırılmasına rağmen, kadının erkekle eşit haklara sahip olduğunu belirtmiştik. Baskıyı, otoriteyi temsil eden bir cins değildi kadın. Ancak Geç Neolitik’ in yeni ekonomik yapısı içinde beliren olgular, erkeğin yalnızca emeğini ortaya çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda onu baskın ve otoriter bir güç olarak da ortaya çıkardı. Üstelik erkeğin egemen olduğu sosyoekonomik yapılanma içinde üretimin ve paylaşımın niteliği eşitlikçi ve komünal olmaktan uzaktır. Nitekim yeni yapılanmada erkek, kadını alabildiğine ezerek aşağılamış, özgürlüğünü elinden alıp toplumsal konumunda büyük bir altüste yol açmıştır.Yeni düzenin, insan onuru ile bağdaşmayan yeni düşünüş biçimlerinin bir kısmı kadınlarla ilgiliydi ve bu düşünüş biçimi içinde kadına biçilen değer, onun ikincil ve aşağı konumunun kendisi ve toplum tarafından kabulünü garantilemekteydi. Ancak değişim,doğanın ve tarihin diyalektiğinin gereği olan evrensel ve süreğen bir olgudur. Her bir değişim başka değişimleri de tetikler ve böylece yavaş yavaş geçmişin üzerinde yeni yapılanmalar belirir. Kadının toplumsal konumundaki aleyhte değişim, dönemin altyapısal gelişme ve değişmelerin bir sonucuydu. Sonraki süreçte devam edegelen diğer gelişme ve gelişmeler bu sonucu da değiştiricek, kadın açısından yeni yapılara uygun düşen ilişkiler ve düşünüş biçimleri oluşturacaktır. Önceki yapıların inatçı unsurlarının, yeninin kararlı yürüyüşü karşısında aşınarak çatlaması ve yerini yeniye bırakması kaçınılmazdır.

Değişim mi Evrim mi?

tekin61 | 20 October 2009 12:56

Darwin insalığın maymundan türediğini söylememişti. Canlı hayatın tek hücreliden başlayarak milyonlarca yıl içerisinde evrimleşerek farklı türleri oluşturduğunu ortaya atmıştı. Onun ardından gelen biliminsanları insanın soyunun evrimleşmiş bir maymundan türediğini ortaya attılar.

Bugün ise bilimsel tabiriyle “homo sapiens” olan bizlerin önce “homo habilis” ardından “homo erectus” türlerinden evrimleştiğimizi iddia ediyorlar. İspatlamak çok zor! 3 milyon gibi bir geçmişten bahsediyorlar ki o zamandan bu zamana fosil bulmak nerdeyse imkansız!

… Ve Bilim Teknik Darwin’ i kapak yaptı!

kaankisisi | 08 June 2009 13:28

Başbakanlık’ a bağlı Tübitak‘ ın yayınladığı Bilim ve Teknik Dergisi‘ nin editöryası, geçtiğimiz mart ayında, kapak konusu olan Darwinizm ve Evrim Teorisi‘ ni son anda yaptığı bir değişiklikle dergiden çıkarmış, konu gerek medyada, gerek bilim dünyasında büyük sansasyona neden olmuş hatta yer yer siyasileştirilmişti.

Darwin‘ in doğumunun 200, Evrim Teorisi’ nin ortaya atılmasının 150. yılında bütün dünyadaki popüler bilim yayınları dahil olmak üzere bir çok yayın kuruluşu ve internet sitesi Evrim Teorisi ile yakından ilgilenirken, Bilim ve Teknik’ in bu sansürü için bir çok şey yazıldı çizildi…

Darwinizm Temelli Aborjin Soykırımı

nacak | 06 June 2009 10:10

Aborjin, Avustralya kıtası, Tazmanya ve çevre adalarda yaşayan yerli haklara verilen ad. Aborjinler, dil ve yaşam biçimi açısından ortak yönleri olan ancak topluluğa göre farklılıkları da barındıran geleneksel toplulukları ifade ediyorlar.

Güney Avustralya’da Noongar, Batı Avustralya’da Yamatji, Güneybatı Avustralya’da Nunga, Viktorya’da Koori, Tazmanya’da Palawah kabileleri, Aborjin topluluklarından bazıları.

2001 verilerine göre Avustralya’da bulunan yerli kabilelerin %90’ını Aborjinler oluşturmakta. Toplam Avustralya nüfusunun %2.5’ine tekabül ediyor bu rakam. Aborjinlerin Güneybatı Asya’dan Avustralya kıtasına geldikleri düşünülüyor. Fakat buna dair elde bilimsel bir kanıt yok. Avustralya yerlilerinin en yoğun yaşadığı bölge sahil kısımlarıydı. Özellikle Murray Gölü vadisinde yoğun şekilde yaşamaktaydılar.

Aborjin kültürü doğa ağırlıklıdır. Avustralya‘da birçok müzede ve galeride Aborjin sanat eserleri ve kültürü hakkında bilgi edinmek mümkün. Adelai’de bulunan Tanzanya Aborjin merkezi bunlardan biri.

Aborjinler hakkında birçok kitap da yazıldı. (A.P. Elkin – Avustralya Aborjinleri, Kathie Walker, Sally Morgan – My Place)

Aborjin mitolojisinde, mit kahramanlarının çoğu hayvanlardır. Dreamtime (düşzamanı) mitolojik temalardan birisi. Dreamtime mitolojisinden bir örnek.

bilimadamlarından şok açıklamalar: “evrim karşıtlarına kapak olsun!”

sramana | 28 May 2009 18:15

baktım ki evrim konusu ilgi çekmekte, e bu önemli haberlerin daha önce bildirgeç’te hiç yer almadığını da ayrımsayınca hemen bunu yetiştirip yazayım dedim.

hayır, sanılanın aksine en büyük evrim karşıtlarından harun yahya’nın, charles darwin’in türkiye’deki uzak torunu olduğu falan ortaya çıkmamış; yahut meşhur evrimbilimciler, biyologlar veya paleontologlardan birisi durduk yerde çıkıp “ahan da size kapak olsun” dememiş. ancak bunlardan çok daha önemli iki keşfe önemli imza atmışlar.

bu keşiflerden bir tanesi, kanada’da bulunan bir fosile ait. buna göre fok ile onun karadaki atası arasındaki ayakları üzerinde durabilen kayıp halka bulunmuş. aslında bulunan 20-24 milyon yıllık bu iskelet, fok, denizayısı ve morsların dahil olduğu pinniped türüne ait en eski bir fosil imiş. araştırmacılardan natalia rybczynski’nin dediğine göre pinnipedlerin atası olan canlının karada yaşadığının bilinmekte olmasına karşın karadan denize geçişin nasıl olduğu konusunda bu dört ayaklı fok fosili oldukça aydınlatıcı fikirler vermekte. bu taşıllaşmış mahluka bilim adamları, eskimo dilinde fok anlamına gelen puijila ile kuramın babasının adından müteşekkil “puijila darwini” adını verdiler. bu fosil New York Doğa Tarihi müzesinde sergilenecek.

darwin kapağı (!)

denizkar | 22 April 2009 15:01

Bilim & teknik’in darwin kapağı skandalından sonra (ki hatırlatmaya gerek bile duymuyorum eminim bütün bildirgeç okurlarının aşina olduğu bir konu) Türkiye’de okunabilecek güzel bir Türkçe bilim dergisi kalmadığı için üzülüyordum ki tam bu sırada ntv bilim yayın hayatına başladı. Hiç şaşılmayacak şekilde de ikinci sayısının büyük bir kısmını darwin dosyasına ayırdı (ki bence keşke darwin kapağı ile çıksalardı). Hem hala güncel olan bu konuya değinmek hem de beğendiğim bazı alıntıları sizlerle paylaşarak güzel bir “darwin kapağı (!)” bildirisi hazırlamak istedim.

ingiliz doğabilimci charles darwin'in 1880'lerde w.w.ouless tarafından yapılan yağlı boya tablosundan. rischgitz / getty images
ingiliz doğabilimci charles darwin’in 1880’lerde w.w.ouless tarafından yapılan yağlı boya tablosundan. rischgitz / getty images

Öncelikle derginin okur mektupları köşesinden bir alıntı yapmak istiyorum:

“çeşitli internet sitelerinde ntv bilim dergisinin darwin kapaklı sayısının çıkacağını okudum. Defalarca çökertilmiş bu düşüncenin ve insan fıtratına aykırı bu görüşün derginizde yayınlanacak olması ihtimali bile inanılır gibi değildir. Eğer böyle bir şey olursa kendim başta olmak üzere, ntv’nin bütün bulunduğunuz sektörlere boykot gösterip çevreme ve elimden geldiğince herkese bu durumu anlatıp size tepki göstermeye davet edeceğim. Ümit ediyorum ki yapılan haberler gerçek dışıdır.” –furkan doğan-

Ntv bilim’in bu güzide bilimsever okura cevabı ise şöyle:

“haberler gerçek dışı değildir (yine de, kapak konusu değil dosya konusu olarak düzeltelim), fakat darwin’in “defalarca çökertilmiş” olduğu gerçekdışıdır. (dosyamızdaki yazılara bakınız lütfen.) okurumuzun yaklaşımı ise bilimdışıdır, ama belki daha önemlisi hoşgörü dışıdır, beğenmediği gerçekleri yok sayma işidir.”

Darwin dosyası kapsamında orta doğu teknik üniversitesi biyoloji bölümü öğretim üyesi prof.dr.aykut kence ile bir söyleşi yapılmış ve burada “yaradılışçı mitler” ve “yaradılışçı yanlışlar”dan bazılarına yer verilmiş.