“GERZEKLİK” SONRADAN EDİNİLEBİLİR.
Türkiye’de kaynağını bilmediğim çok ciddî bir ”gerzekleştirme ve çaresizleştirme” hareketi var. Portakalın, tahılların ve baklagillerin nerelerde yetiştiğini öğretmeye çalıştığımız gençlere daha önemli ilkeleri öğretmiyoruz. Bu yüzden hayat içinde yalpalayıp duruyorlar. Son zamanlarda gerek gençlerle gerek yetişkinlerle yaptığım sohbetlerde, ülkemizde bazı şeylerin ciddî anlamda öğretilmesi gerektiğine karar verdim. Aşağıda vereceğim ilkelerin doğuş yerleri farklı bilimsel veya sosyal alanlar olabilir. Fakat bu ilkeleri herhangi bir alanda çalışan herkesin öğrenmesine ve uygulaması gerektiğine bir eğitimci ve vatandaş olarak inanıyorum.İşte her okulda öğretilmesi gereken ilkeler:
1. Herkesin hayatta kişisel bir misyonu olmalıdır: Her insanın iyi bir yanı, kendisine, ailesine ve içinde bulunduğu topluma yararlı olabileceği bir yandan da maddî ve manevî anlamda tatmine ulaşabileceği bir yeteneği-becerisi vardır. Bunu bulmalı ve kuvvetlendirmelidir. Bu da “kişisel misyon” anlamına gelir. Herkesin fakında olsunalr veya olmasınlar kişisel bir misyonu vardır, fakat sorun bunu farkında olmamaktır. Misyonunu bilmeyen birisi, rüzgârın önündeki yaprak gibi savrulacaktır.2. Fırsat maliyeti teorisi öğretilmelidir: Bir şeyi seçtiğiniz zaman başka şeyleri reddetmiş olursunuz. Diğer seçenekleri reddetmenizden doğan kayıplar da seçtiğiniz şeyin maliyetine eklenir. Sözgelimi 2,5 YTL aldığınız ve günlük olarak tükettiğiniz sigaranın aylık maliyeti 75 YTL değildir. Çok ama çok daha fazladır. Yabancı bir dil öğrenmek veya bir beceri geliştirmek yerine akşamları televizyon seyretmeyi veya internette amaçsızca sörf yapmayı seçiyorsanız, bundan beş yıl sonra da hayatınız çok farklı olmayacak, şaşırmayın.3. Satış sanatını herkes bilmek zorundadır:Herkes satış yapar. Satış yapmadığını ve satış yapmayı sevmediğini söyleyenler bile, günde 12 saatini işverene daha iyi fiyatla satmaya çalışırlar. “Elinizdeki değerle, karşınızdaki insanın ihtiyaçlarını birleştirmek” olarak tanımladığım satışı herkes bilmek zorundadır. İstediğiniz kadar başarılı ve becerikli olun, “satış yapmayı” bilmiyorsanız, işiniz zor. “Satış yapmak” çok önemli ve gerekli bir beceridir. “Ben satış yapamam” diye hava atan çalışan kişilerin bankaya girdiklerini ve kendilerini sokakta kredi kartı satarken bulduklarını hatırlarsınız.4. Tüketicilik öğrenilmesi gereken bir alandır:Siz haftada 3-4 saatinizi alışveriş geçirirseniz ve konuya çok kafa yormazsınız. Ama şirketler 24 saat buna kafa yorarlar. Bir sürü duygusal ve yasal tuzaklar kurulur. Gücünüzü ve sistemi farkında olun. Size sadece indirim değil, ekstra kazançlar veren şirketleri tercih edin; Alışverişinizde kalite ve maliyet dengesi esas olmalıdır. Dikkat: Fiyatı düşük ürünler, masraflı olabilir.5. Fiyat başka maliyet başkadır: Sadece fiyatı düşük diye bir hizmeti veya ürünü almayın. Size çıkaracağı maliyete bakın. Fiyatı yüksek bir ürünün maliyeti düşük, fiyatı yüksek olan bir ürünün maliyeti düşük olabilir. Size ilk bakışta ucuz gelen şeylere kuşkuyla bakın.6. Her şeyin bedeli vardır, hiçbir şey bedava değildir:Birisinin gençlere bunu söylemesi gerekiyor. Havalı, arabalar, güzel elbiseler, kredi kartınızın verdiği bonuslar, cep telefonları ve evlenmeyi planladığınız eş; hepsinin maddî veya manevî bir değeri vardır. Etrafınıza toplanan insanlar, size duyulmasını istediğiniz saygı ve güven, bunların hepsi de bedel ister. Kazara hazır bulsanız da, sonradan ödeme yapılır, ödeme yapamazsanız, icra gelir. Bunlara sahip olmak kötü değildir; ödemeyi dürüstçe çalışarak da yapabilirsiniz. Fakat çoğu kişi, bedel ödemesi gerektiğini farkında değilmiş gibi davranmakta.7. Para, sihirli değnek değildir, kullanmayı bilmek gerekir: Para, yönetim bilgisi gerektiren bir kavramdır. Kazanması kadar yönetilmesi de bilgi gerektirir. Birden gelen para, kullanım kavuzuyla gelmez. Ağır gelen paranın kullanım kılavuzu vardır. Bugün 100 YTL’yi en verimli şekilde nasıl kullanacağınızı bilmiyorsanız, yüz milyarı da nasıl kullanacağınızı bilmezsiniz.8. Girişimcilik, sermayeyle ilgili değildir, tavırla ilgilidir: Pek çok kişi, “şu kadar param olsa, iş kurarım” vs gibi sözler ederler. Girişimciliğin parayla değil tavırla ilgili olduğunu bilmekte yarar var. Sözgelimi, simitçi bir girişimcidir, “girişmek” için para bekleyen kişi girişimci değildir.9. Dürüst insanlar için para, “olmazsa olmaz” bir değerdir: “Para önemli değil, mühim olan insan olmaktır” sözü doğru olmakla birlikte yanlış bir bağlamda ele alır. Para, en çok dürüst insanlar için gereklidir. Para sorunu çözülmedikçe, her zaman ayak bağıdır. Bu gerçekten kaçmak yerine, kendi işiniz yanında farklı bir sektörde yan gelirler elde edebilirsiniz. “Konu-komşu ne der?” sözü dürüstçe kazanılan para için anlamsızdır. Bu düşünce tarzı, konu-komşunuzla aynı kaderi paylaşmaktan başka bir işe yaramaz.10. Yoksulluk ve parasızlık, çok masraflıdır:Parasızlık, eğitimle, sosyal hayatla ilgili bir çok fırsatı kaçırmanıza sebep olur. Kendinizle ve ailenizle ilgili bir çok fırsatı yeterince paranız olmadığı için gözünüzün önünden geçip gider. Taksitler, hayatınızı kaplar. “Geçinmeyi hedefleyen geçim zorluğu çeker” ilkesi çok önemlidir. Hayatta da böyledir, çünkü her zaman hedeflediğinizden daha azını elde edersiniz.11. Bir şeyi hedeflemek başkadır, hayal etmek başkadır:Gençler, hayal etmekle hedef koymayı karıştırırlar. Hayal kurmak da güzeldir. Ama bir şey hayal ettiğiniz için değil, hedeflediğiniz zaman gerçekleşir. Çünkü hayal kuranlara yardım etmeyiz, hedefi olanlara yardım ederiz. Ben de bir eğitimci olarak sözgelimi “İngilizce öğrenmeyi hayal edenlere yardımcı olamıyorum. Ama hedefliyorsa yardımcı olabiliyorum. Çünkü hedef koyan kişi, harekete geçmek zorunda kalır ve harekete geçenlere sıra dışı destek ve yardım gelir.12. Yarınınızı bugün yaptıklarınız kurar:Bir çok genç ve yetişkin bunu farkında değillerdir. Büyük hayalleri vardır, ama bugünü bu hayale göre yaşamazlar. Sözgelimi, bundan iki yıl sonra İngilizceyi öğrenmiş olmak için bugün konuyla ilgilenmeniz gerekir.13. İletişim, müstakil bir beceri haline gelmiştir:İletişim, herkesin ilgilenmesi gereken bir alandır ve zaten ister-istemez içinde olduğunuz bir alandır. Bu konuda ustalaşmanız gerekir.14. İletişim yapmak başka, anons yapmak başkadır: İletişim sonuç almaktır. Anons yapmak ve sonuç almak başka şeylerdir. Ne acıdır ki işlerimiz hem çoğalmış hem de daha çok ayrıntı kazanmıştır. “Az zamanda çok ey yapalım” derken bir çok şey eksik kalmaktadır.15. Girişimciler, hata yaparlar: İş adamları ve iş kadınları, sanatçılar, kısaca girişimci olan herkes, hata yaparlar, iflas ederler. Bugün başarılı olan bir çok kişi hata yapmış, iflas etmiş veya darbe yemiştir. Fakat Türkiye’de dar gelirli olan ve dar gelirli olmaya da karar vermiş olan kesim, hata yapmak yerine aynı yaşamı sürdürmeyi kutsarlar. Hatasız hayat, donuk, sönük ve bereketsizdir.16. İnternet, sihirli değnek değildir:Bilgiyi değil, interneti önemsiyorsanız, mektubu değil zarfı önemsemiş olursunuz. Hedefsiz bir kişiye internet dâhil hiçbir şeyin yararı yoktur. Batıda internetten daha çok kitap önemsenir. İnternetten önce de bilgi vardı. Kişinin bilgisayar ve internet düşkünlüğü bilgiye olan düşkünlüğünü göstermez. En iy internet kullanıcıları bilgiyle önce kitaplarda tanışanlardır.——————————————————-www.radyocu.com
yorumlar
bu yazı üzerine ahkâm kesmek olmaz , şuracığa teşekkürlerimi sıkıştırayım 🙂
alkışama bunları öğretmek için bunları benimsemiş yemiş yutmuş kazığı varsa acısını sonuna kadar hissetmiş öğretmenler gerekir…öğretmenleri eğitmeden bu meseleler yine hava civa olur…
iyi güzel de bunları yazan şahıstan zamanı geldiğinde bilinç beklendiğinde nasıl oluyor da hiç oralı olamayıp tam tersi olgulaşmamış bir düşünce yapısına sahip olduğundan kendisini öyle kabul etmemiz gerektiğinden dem vurur halde buluyoruz ben onu anlamiyorum. ya o tarafta bir sorun var ya da bu tarafta.
Be goodie,rica ederim hemen yıkıp atmışsınız beni.Sizinle uzlaşamamış olabiliriz. Ben deneyimlerimi paylaşıyorum. Hepsini başardım demiyorum ki. Paylaşmak için kusursuz olmak gerekiyorsa, yazmayı bırakalım. Ne dersiniz?Clicia,acele, tepkisel ve “şunu bi rçürütüm” havasında yazmışsınız. Detaylı cevap yazmayacağım size. 🙂 Hiç mi gerçek payı yok yazdıklarımda yani. Ben bu ilkeleri vermezsem başkaları verecek. Ben çocuğumu eğitmeyeceğim, medya veya başkaları onu kendi halinde bırakacak mı? Herkes satıyor zaten, ben işportacı olsunlar demedim ki.Siz yazıyı iyi okumamışsınız. Okuyun önce, açık kalplilikle. eleştirmek için değil. Nasılsa eleştirirsiniz, önce bir anlayın.SaygılarSaygılar
Selamlar Clicia,”edinilmiş gerzekliğin” kurbanlarından biri olarak özür diliyorum. Size yorum yaptıktan sonra bir yere gidiyordum. Yolda kendime kızdım. “Senin bütün maddelerini okumuş, üşenmemiş, yorum yapmış, senin verdiğin cevaba bak!” dedim.Yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Şimdi daha dikkatli olarak okuyorum. “Edinilmiş gerzekliğin” bir yanı da negatif bakmaktır. Tekrar teşekkür ediyorum, tekrar özür diliyorum.Sanırım size cevap verme hakkım var:Erdem bahsinde size katılıyorum. Fakat yukardaki maddeler, sadece kapitalistlerin değil her insanın bilmesi gereken şeyler.Yazdıklarım, sadece ekonomik şeyler değildir. Değer bilmekten kastım sadece ekonomik değer de değildir.Yıllarca eğitim vermiş ve bir kaç yıldır piyasada çalışan biri olarak “erdem ve değerlerini” korumak isteyen bir insanın daha uyanık olması gerekiyor. Benim söylemek istediğim budur.Dünyanın gerçeklerine göz kapattığı için sefil olan çok erdemli insan var ve buna çok üzülüyorum.Benim yazdıklarımla sizin yazdıklarınız temelde çatışmıyor. Belki inanmayacaksınız, erdemli insanların bu kuralları öğrenmesi lazım. Çünkü çok eziliyorlar ve hırpalanıyorlar.Çocuklarıma gelince, sanatçı ruhlu ve erdemli olmaları için her şeyi yapıyorum. Ama kurtlar sofrasında da “nazlı ceylanlar” gibi süzülemezler. Bu dünyadan da haberleri olmalı.Bloglarımı incelerseniz, kapitalist olmadığımı ama artık iyi i nsanların sömürülmesinden bıktığımı anlarsınız.Anlamayana erdem yok, hangi dili anlıyorsa o!Saygılar
Hatalarımı seviyorum, çünkü hatalarımın bedellerine benden başka kimse katlanmadı .
Bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Önümüze hep başarı öyküleri sürülerek mevcut konumumuzda mutlu olup olmadığımız sorgulatılıyor. Neden sayıları daha çok olan başarısızlık öykülerini duymuyoruz? Duymak mı istemiyoruz? Bize duyurmak mı istemiyorlar?
ya işte böyle radyocu birine bir şey der sonra çıkıp bir tur atar ulen ben neden öyle dedimki noktasına varır gelir benim o kadar yazdıklarımı okuyup cevap vermişsiniz ben bunun üstüne size neler neler demişim gibilerinden incele incele cebe bile girer. hayır sonra mesela bir duş alır soğuk su yukardan foşş diye birden bire gelince kan damarları beyne giden kan falan filan çeşitli değişiklikler gösterir o an da o zamana kadar yazdıklarının arkasında durmaması gerektiğini anlar hemen ıslak ıslak çıkıp hafife koşar eveleeeeer geveeeleeer sonra da radyocu ne diyosun allasen ya şu dediklerini bi kendin oku dediğimiz zaman kaşlarını birleştirip ben çocuksu bir insanım hayatı böyle algılayabilip böyle mutlu oluyorum size ne siz de herbişiiye karışıyorsunuz despotsunuz diktatörsünüz dediği bile olmuştur. farkındaysanız bu yorumda radyocunun asıl yazısından hiç bahsedilmemiştir. zaten bu özelliklere sahip bir kişi tarafından yazılmış o denli uzuun bir yazıyı okumaya benim gönlüm elvermemektedir.evli olduğundan bahseder evlilik müessesinin ne kadar ulu ve çabaya değer bir şey olduğundan uçkur peşinde koşan erkeklerin pis çocuk olduklarından kadınlara saygılı anlayışlu bir çerçeve çizer. düşünseniz böyle bir adam ve karısı ne kadar güzel vakitler geçirip paylaşıyorlardır hayatı. ilk akla gelen şey bu olur değil mi? ama bu güne kadar yazılanları bir gözden geçirirsek bu süper anlayışlı tek eşli romantik erkek kendi yazdıklarına hiçkimseden tek bir yorum gelmeden yine kendi yazdığının altına ama ama neden o kadar da uğraşmıştım kimseler tek kelime bir yorum yazmamış gibissinden serzenişlerini ekleyecek kadar kendini çocuksu ve yalnız görmektedir. demekki buradan anlaşılıyor ki be_goodie nin her fırsatta belirttiği gibi aşk kural tanımaz imzaymış yeminmiş bakmaz. hele hele aman da aman böyle nefis şahane bir erkek tiplemesi çiziyor olmanız süper tatminkar bir ilişki yaşayabilmenizi sağlamaz. koca bir örnektir kendisi. zaten durum bu kadar basit olsaydı bunları anlatan kurslar olurdu her erkek 3 günlük bu kurslara katıldıktan sonra bütün kadınların sevgilisi olabilecek kıvama gelir ve hayatının sonuna kadar mutlu olurdu. bütün bunlar doğru olsaydı kötü karakterler kadınlar tarafından hiç çekici bulunmazlardı. bu yapılanlar leyleklerin peynir gemisini yüklemesine benzer ama en azından leylekler uçarlar siz ancak biraz yürüyüş yapıp eve geri gelirsiniz. arada duş yapıp ansal farklı bir farkındalık yaşarsınız. bütün bu yazılanlar reklam kokuyor mike alsınlar şu arabayı elinden artık. duşa kabinlerde yeni bir tasarım çıkmış hem zemine hem de yanlara eklenen küçük aparatlar sayesinde istediğiniz zaman tam duşun altında durduğunuzyerde baş aşağı amuda kalkmış bir halde durabilmenizi sağlıyormuş öyle bir duş almak da acaip farklı farkındalıklara gebeymiş bilim adamları araştırmış ben onların yalancısıyım.bu arada herşeyi geçip radyocunun bu etrafına faydalı olmak ne olursa olsun birilerine iyi bir şeyler öğretmiş olmak isteği ve arzusu da takdir görmesi gereken bir özelliktir. bir kültür ateşesi toplumun bir neferidir kendisi çok şahane keşke bütün erkekler onun gibi onun gözlüklerinden bu hayata bakıp onun görebildiği şeyleri görebilse.
Akraba evlilikleri ve otistik beyin yüzdemiz azalmadikca hatta yok olmadikca bizler lak lak yapalim buyrun bayanlar beyler….yazin yazin cok zevkli oluyor kelamlarini okumak….
Neoturk,evet bence okullarda ve üniveristelerdealanında başarılı olmuş,doktorlar,işadamları,din adamları,satıcılar vs. kısaca acı çekmiş insanlar da ders vermelidirler.Yorumun için teşekkür ediyorum.Agentforistanbul, yorumun için teşekkür ederim.Togepi, yorumun için teşekkür ederim.Ortaya İlginç bir konu atmışsın. Cevap vereyim kendimce: Ben başarı hikâyelerini okurum,çünkü onlarda başarısızlıklar da vardır. Sonunda istediğine ulaşmış birinsanın hayatında başarısızlıklar da bulunur. Diğer hikayeleri okumam,çünkü onlar da başarı yoktur veya çok azdır. Ayrıca zeten başarısızlık hikâyeleri bir şekilde kulağımıza gelirler.Be_Goodie,sana da teşekkür ediyorum. Neredeyse yazım kadar cevap yazmışsın.Yani özür dilemek de kabahat oldu ya. Ben sana daha ne diyeyim? 🙂 Burada riya yapmak bana ne kazandırır? Hayatımı buradan aldığım maddi veya manevi primlerle idare eden birisi değilim.”Reklam kokan” demişsin; Tasında balı olan reklam yapar; aldatmasın kimseyi yeter. 🙂 Bak hafif.org da reklam gelirleriyle yaşıyor. Biz de düşüncelerimizi yazacak bir site bulabiliyoruz. Ne güzel. (Tabii sana göre bu da hafif.org’a yağcılık oluyordur şimdi.:))Be_Goodie,şunu anlamalısın.Mutlu evliliğin şartlarından birisi eşinizin sizin “okurunuz” olması değildir. Bilmem ne dersin. Eşimle bunları zaten konuşuyoruz. Ben daha çok insanla paylaşmak istiyorum. Sence sakıncası var mı?Kadınların kötü karakterleri çekici bulduklarını ben de bilirim.Evlileri de çekici bulurlar,serserileri de vs. Fakat hayatlarını kiminle geçirmek istedikleriyse başka bir konudur. İkisini karıştırmamalısın derim. :)Burada kimseye reçete vermiyorum, güzel insan.Sadece paylaşıyorum. Son tahlilde, ben de hayatı çözüp bir kenara koymuş değilim. Yürüdüğüm yolda topladıklarımı burada paylaşmaya çalışıyorum. Siz kabul ederseniz paylaşım olur.Son paragrafın için ayrıca teşekkür ederim.Zez, sana da yorumun için teşekkür ediyorum.Saygılarımla
ben sadece yaziyi okurken de yorumlari okurken de buyuk zevk aldigimi soylemek istiyorum ve yorumlarda yaziyi yazan @radyocunun da yaziya elestirisel gozle bakan @be-goodie ve @clicia x’in de yorumlarinda katildigim noktalarin oldugunu soylemek istiyorum. bu da dogrunun tek olmadigini bir kez daha ispatlamis oluyor..
ah be radyocu eşinin senin okurun olması gerekmiyor ve hatta olmadığının da farkındayım bunu nasıl bilebiliyorum acaba sen söylemeden de hiç düşündün mü?bak sen ortalarda yavaştan utanmasan bir hayat koçluğu olayına girdin gireceksin ve işte bu durum varya aah aah ben sadece eğleniyorum ama eğlenceyi bir kenara bırakıp bir ele alınırsa yazık olur sana ve bu koçluk durumuna. koçları da keserler boynuzlarını apartmanların girişlerinde bir ağaç falan varsa asarlar uğurdur zarttır kem gözdür falan diye. ben sana alttan şunu sölüyorum sen kendi hayatına bir bak onunla ilgilen evliliğinle bütün evlilklere genel olarak bakan o harlkülade erkek tiplemesinden bir çık spesifik olarak sadece kendi evliliğinle ilgilenmeye başla çünkü morukcan ben burdan öyle kokular alıyorum ki senin bilinçaltın ve belki de bir çok şey artık o yaşadığınız şeyin belirli bir rütine bağlanmaya başladığını ve sizin buna karşı koyamayıp bunu kabul etme aşamasında olduğunuzu görür gibiyim. hah bak burda tabiki de bu senin ve sizin bileceğiniz becerebileceğiniz veya beceremeyeceğiniz yani tamamen sizinle ilgili bir konu yani buraya kadar yazdıklarıma bile bunlar seni ilgilendirmez diyebilirsin. zaten ilgilenmiyorum da ama senin gibi biri buralara gelip bana hayat koçluğu yapmaya kalkarsa cevabım malesef bu olur. ve ve hayat koçluğu gibi bir otoritenin gerçek olamayacağına inanan ben bir de senin gibi özellklere sahip olan birinden bu konuyu becerebileceğini düşünmüyorum. özelilklerin pis kaka değiller sadece tarzın buna elverişli değil. ve her seferinde bu tip konularda ahkam kesersen ben de dalgamı geçerim çünkü afedersin tekrar söylüyorum bunlar senin bilinçaltı reklamların bunu ister kabul et ister etme. bak sana hemen bir senaryo yazayım küçücük dedigim gibi bir senaryo gerçek olacak demiyorum; bu etrafına iyilik güzellik tek eşlilik bilinci dağıtırken birileriyle bir bayanla tanış olacaksın. azar azar yavaş yavaş (belki de o da evli veya bir ilişki sahibi olacak) hatta hatta artık konuştuğunuz konular arasında ikinizin sürdürdüğünüz iki farklı ilişkinin tarafları olarak nasıl da ortak eksiklikler yaşadığınızı konuşmaya başlayacaksınız tabi bunlar küçücuk nüanslar dahilinde olacak dedimya yavaş yavaş sen onun ağzındaki sözü alacaksın bazen de zaman gelecek o senden çok yaşayacak tam da senin düşündüğünü söylerek. hafif bir sırıtma ve anlayışlı gözlerle yazışacaksınız o kadar cuk oturacak ki durumlarınız. arada ben napıyorum böyle diye de sorduğunuz olacak kendi kendinize aman canım o da bir ilişkisi olduğu halde bazı şeylerin eksikliğini hisseden bir dost halini almış biri olacak işte noolmuş yani. sonra sen bu tek eşlilik propagandası yapan sen artık karşı koymaktan vazgeçeceksin o zaman anlayacaksın ki ulen benim baştan beri yaptığım şey karşı koymakmış istemeden istermiş gibi olmayı düstur edinmişim bunun etik olduğundan dem vurmuşum herkeslere bunu anlatmışım hiieeyt sikerim böyle hayatın izdırabını deyip sevgilim ben bu gece lise arkadaşlarımla buluşucam veya benzeri sebeple çıkıp yeni edindiğin dostunla dostluğun sınırlarını zorlayacaksın ve o sınırı yok edip bütün bu söylediklerin aksi olan şeyi yapıp havvanın verdiği elmanın tadına baktığında o güne kadar nasıl olmuş da kendimi o kadar kandırmışım diye düşüneceksin. hatta devam ediyorum sonra bu bir şekilde ortaya çıkacak allah korusun ve o tek eşlilik yalanına alet ettiğin eşin karşına çıkacak bunu bana nasıl yaptın diyecek. sen de eveleyip geveleyip bunu ben de anlayamıyorum oysa bak yazdıklarıma benne kadar da evlilik düşkünü tek eşliliğe inanan bir insanmışım bu yazdıkalrımdan da belli değil mi bak bi okusana o zamanında yazdıklarım diyeceksin. ama bu gün yazdıkların o gün bir işine yaramayacak.bütünbu yazdıkalrım hayır alakası yok bunların hiçbiri olmayacak diye cevap verebilirsin zaten öyle yapman gerekiyor. sorun bu değil dostum en içten dileklerimle tekrarlıyorum sen kendi hayatını ve evliliğini gözden geçir. ve benim kadar aşırı olamasan da gerçeklerin bir taraflarını ısırıp koparmalarına karşı koyarak yaşadıklarının gerçek olduğunu sanma sakın. kimseye de bu gibi öğütler verme yemezler.
Arrogante Hombre, yorumun için teşekkür ederim.Be_Goodie, Büyüksün. Yahu üşenmeden bu kadar yazıyorsun. Helal olsun sana. Sana bunca şeyi yazırdığım için bana da helal olsun.Saygılar
waayy be-Goodie , Radyocuya cok kisisel bir pencereden bakip yorum yazmissin analizine saygiliyim bencede Sayin Radyocu biraz egzantirik kayisinda kasinti yasiyor..kendisinin icinde minik dalgalar oluyor ama bunlari yasamasi gayet normaldir..illahki insan her inandigini yüzde yüz sapmadan yapacak diye bir kural oldugunu sanmiyorum…genis kavramlar vardir..Dünyayi severim demek icindeki vahseti ve sapikligida severim demek degildir…yada tek eslilige inanirim demek bu ilelebet böyle gidecek demek degildir..inanin bana her sabah baskalsarak uyaniyoruz…her 5 yilda yeme icme aliskanliklarimiz caktirmadan degisiyor,dilimiz baska seylerin kimyasina ihtiyac hisseder oluyor.degisim degisimle birlikte bizi yontuyor yani dünya agizimizdaki sakiz gibi oluyor bizim seklimizi aliyor ben asla asla dememeyi ögrendim..hayatin her anina dair.saygilar
zez guzel paralel seylerden bahsediyoruz aslolan cümle büyük konuşmamak. ve ben d eişte böyle büyük konuşan birilerini görünce elimde değil aklıma gelenleri yazıyorum. ben yazarım arkadaşlar sorun değil yazarım derken sıfat olarak değil eylem olarak yazarım saçmalarım da bazen haddimi de aşarım bir iki istisna dışında da aslında genelde de iyi niyetliyimdir neyse burda aslında bence güzel olan benim o kadar yazmam değil birilerinin o kadar yazılanı okumuş olması neden yalan söyleyeyim bazen ben bile uzun yazıları okuyacak zaman bulamıyorum bu böyle olduğu halde de uzun yazılar yazıyorum işte fırsatını bulursam. aslında radyocu ben bu sütunun ilk yazısını yani edinilmiş gerzekliği okumadım bunu belirttim galiba önceden de. benim lafım senin bu genel duruşun içindi ki sanırım yeteri kadar anlaşıldı saygılar efenim
Selamlar Zez ve Be_goodie ve diğer arkadaşlar,Zez saygılarımı sunuyorum. Beni hakikaten anlamışsın veya insanlara yaklaşımın genellikle böyle. Sadece hayattan derlediklerimi ve olgunlaşmaya çalışma sürecinde topladıklarımı sizlerle paylaşıyorum. Yoksa hayat koçluğuna soyunmuş değilim. Kaldı ki, hayat koçları da hatasız insanlar değildirler, hatalarından ders almayı bilenlerdir. İyi niyetle bir şeyler paylaşan kişilerin illaki “hatasız” olma iddiaları yoktur. Belki de “ben ettim siz etmeyin, zaman kaybetmeyin” tavırları vardır.Be_Goodie, sana da saygılarımı sunuyorum. İçtenlikle düşüncelerini paylaşıyorsun Bu benim için çok ama çok önemli. Seninle bir kahve sohbeti yapmak lazım. İyi atışırdık ve de keyifli olurdu. :)Bu arada “asla” demedim, yazılarımda kimseyi ayıplamadım. Ben eğitimci olarak sadece kişinin değil “olayın” sorun olduğuna inanırırım. Yazılarımın başlıklarında “kararınız şuysa, şunu öneririm” gibi şeyler vardır. Hiç bir yazımda hata yapmadığımı söylemedim. Dikkat ettiğinizde bunların gözlemlerim olduğunu görürsünüz. Kazık yemediğimi, hata yapmadığımı iddia eden tek satır yoktur. Nasıl olabilir ki?Esas olan paylaşımdır. Yazılarım iddialı gelebilir sizlere. Bu devirde, iddialı olmazsan dikkat çekmezsin, okunmazsın. Ben de okunmak istiyorum ve yazılarımın üzerinde düşünülmesini istiyorum.Çok üstüme gelmeyin. ben de kişisel yorumlar yaparım. Sonra iyi olmaz. :)Saygılar
Elbette üstadim esas olan paylasimdir..bende km lerce uzaktan bu paylasim hazzini alabilmek icin haffiteyim,ne büyük keyiftir ki burda sizler kivaminda arkadaslarin yazilarini okumak bilmedigim seyleri ögrenmek adina…ben mükenmel olayim yada mükenmeli bulayim aramiyorum..okumak ve ögrenmekten ..kendi kendimide arada tartmaktan keyif duyuyorum…yasam her gün bir kere daha ögrenmek,bir kere daha kesfetmek.affetmek,vazgecmek bir kere daha yasamak degilmi zaten.Saygilar Radyocu.
be-goodie valla bravooo… bu kadar yazı yazmak kolay olmasa ,yoksa yazarlık falanmı var. yaa varmı kitabın okuyalım
Bence de,bu kadar yorum yazıyor. Bir de kitap yakışır yani.Saygılar
be-goodie kelamlarini cok seviyorum cok oldugun gibisin harbiden güzel…saygilar benden efem.
Zez,bir insanın gerçekten kim olduğunu anlamak bana zor geliyor. Aslında daha yumuşak birisi olup da sert şekli yapmadığını nerden bilebiliriz? :)Saygılar
Radyocu,woman senseeeeeeeeeeeeeee diyelim kisaca sex i olsun efem :-))
Selamlar,woman sense kavramina saygi duyarim.Gerci bir yazar “kadinlar hissederler ama yorumlayamazlar” demis ama olsun. :)Saygilar
yeni sayılabilecek bir bilfiri olmasına rağman neden görmedim bilmiyorum ama kesinlikle haklısın radyocu. bende radyoculuk yaptım üniversite yıllarında :Pkonuyla alakası şu: ben radyocuyken (radyoda bir dönem takılmışken ) daha az para harcar, hem eğlenir hemde çalışırdım. cebimde para birikir, daha aktif günler geçirir, gündemden hep haberdar olur, normal insanlara göre daha efektif bir iletişim sergilerdim.ayrıldıktan sonra benzer çalışmaları sergiledim ancak bir insan hayatta mutlu ve başarılı olmak istiyorsa bunu gerçekten kendini eğitmeyi bilerek yapmalıdır. milyonlarca genç, üslubu bozuk, değersiz konular üzerinde o kadar çok enerji harcıyor, o kadar çok fevri davranışlarda bulunuyorlar , o enerjiyi boşu boşuna kullanıyorlar.eğitim şart, ama etkili eğitim şart. bunu yapmak için çok yol var ama istemek lazım. zira eğitilmemiş, cahil kalmış bir insan hayatı boyunca can çekiştiğinin bile farkında değildir…
Ufopilotu,yorumun için teşekkür ederim.Bu şarkıyı dinleyin. Süperdir. Sözleri çok güzeldir.Bruce Springsteen: Streets Of PhiladelphiaSaygılar
Mümin Sekman aklıma geldi o da öğrenilmiş çaresizlikten bahseder hemde güzel bir şekilde. Malesef bizim gibi ülkelerde çok var… ayrıca bana çok ilginç gelen bir tespittir ki , doğu kültüründe öğrenilmiş çaresizlik daha yoğun olmasına rağmen halk daha mutludur çünkü böyle olması gerekiyormuş demek der düşünür(inançlarında etkisi var tabi) ama batı kültüründe bireyin olayları kendi yönlendirebileceği inancı daha yaygındır, bundan dolayı daha çalışkandır ve öğrenilmiş çaresizlik durumu çok daha azdır, ancak birey daha mutsuzdur , değiştirilemeyen durumlarda kendini suçlar. böyle olması gerekiyormuş, böylesi daha hayırlıdır belki şeklinde düşünme tarzı yok.güzel yazı.
Merhaba GalanthusSenin ele aldığın konuda bir yazı yazdım. İnsanın hayatını tamamen kendi seçimleriyle oluşturduğu düşüncesine katılmıyorum. O düşünce bireyleri yalnızlaştırıyor. Her konuda kendilerini sorumlu görüp, kaldırılamaz bir yükün altına giriyorlar, sanki Tanrıyla yarışıyorlar. İlgilenirsen ilginç bir yazıdır. Öneririm.http://kisiselgelisimfelsefem.blogspot.com/2009/02/insanlar-sadece-secimlerinin.htmlSaygılar
Mümin Sekman’ın anlatımı nefis…
MALTOFERFOL,”kişisel gelişim” dedikleri alanda yerli yazarları okumuyorum desem!Türk sineması, Türk şiiri, Türk romanı ve Türk hikâyesi okurum. Tasavvuf okurum.Fakat yabancı dil, iletişim, satış ve düşünce oluşturma (opinion-making) konularında yabancıları okuyorum. Türk yazarların çoğu kıvırıyorlar! Beslendiği kaynakları açık etmiyorlar. Bir kaynaktan besleniyor hissi de vermiyorlar. Değerler sistemi karışık oldukları hissini veriyorlar. saygılar
Hiç farketmez RADYOCU diyebilirsin.Haklısında ayrıca düşüncelerinde.Ama ben beğendim.Saygılar.
bende dediğim gibi kişisel gelişim kitapları hakkında ön yargılıyımdır ama mümin sekmana biraz daha arkadaşımın tavsiyesi üzerine daha yumuşatılmış bir şekilde yaklaşmıştım…şimdi hatırlamaya çalışıyorum da tespitleri kendisininki gibi anlatmaya çalışıp çalışmadığını düşünüyorum da…genelde anlattıklarının asıl kaynağını bildirmişti…
yok abi yerli kişisel gelişim kitaplarında aynı şeyleri tekrarlamaktan öteye gidemiyorlar ne yazık ki… okumamak demeyelim de pay çıkarmamak daha mantıklı bence. ne tekim iyisiyle kötüsüyle tüm kitaplar okunmak için kaleme alınmıştır.hayat felsefem daha doğrusu okumayla ilgili felsefem”yerde atılmış bir kağıt parçası dahi bulsan önce oku sonra git çöpe at. boş olduğunu bile farz etsek şöyle düşün acaba buna neler yazılabilrdi diye düşün ve öyle çöpe at.!” budur benm.
bilmiyorum bence bu hayatta biraz kazık yemiş herkes bir kişisel gelişim kitabı yazabilir gibime geliyor, tabi küçümsemek istemiyorum onları…mümin sekman da benim ilgimi çeken bir kaç psikolojik deneye yer verilmişti , ilgimi çeker öyle deneyler…
saçma biraz kazık yemişlikle ne alakası var kişisel gelişim kitaplarının. okuyanlar da aa ben ne kadar çok kazık yemişim mantığıyla mı okuyacak o zaman.bu kadar basit değildir gelişim kitapları yazmak benim düşünceme göre de uzmanlık ister!
SEVDE837,çocukken ben de yerde bulduğum kâğıtları okurdum. Ama sonraları seçici olmaya karar verdim.:) Yerli yazarlarla bir alıp-veremediğim yok. Ama düşünce değişiminin ustaları mutasavvıflardır ve bu kavramları kendilerince markalaştıranlar da Amerikalılardır. Çok uluslu bir ülkedir ve her türlü çatışma yönetimini bilirler veya araştırırlar. E şimdi niye Türk yazarları okuyayım? Zamanım yok! Bir türk yazarının bu konuda yeni bir söylem oluşturması çok zor. Özellikle de belli bir ekolden beslenmiyorsa.
Ben kişisel gelişim kitapları okurum. Çok da yararlarını gördüm. Ama iletişim becerileirnizi geliştirin diyor. Okurun anlamadığı şudur: Şiir , roman, hikaye okumadan bu beceriler gelişmez. Kişisel gelişim kitapları, bunlardan edindiklerimizi kullanmak konusunda sistem verir. Yani sizde insanî bir birikim olması lazım. Öbür türlü içi boş “imaj” hastası tipler çıkıyor ortaya. Bu da üzüntü verici
🙂 seçici olmak iyidir tabi ama okumayı zaman kaybı olarak görmem kendimce.Mutasavvıflar bu konuda gerçekten usta olanlardır ki tasavvuf başlı başına bir bilimdir. Amerikalılar konusunda şahibelerim mevcut yine de iyi iş çıkardıkları alnlar var tabi.
SEVDE837,şu günlerde Amerika tıkanmış durumda. O karmaşayı yönetecek değerler sistemi yok. Çok bilgililer, ama bütün bu birikimi “bereketlendirecek-anlamlandıracak” bir şey bekliyorlar. O sebeptendir ki tasavvufa büyük bir ilgi var. Ortay açıkan bileşim çok ilginç olacak; takip etmek lazım.Saygılar
sevde şöyle ki insan deneyimlerinden de kişisel gelişim kitabı çıkartabilir ki bunun saçma örneklerini görüyorum bazen kitapçılarda. şöyle oluyor adam ben bunları yaşadım diye anılarını anlatmıyor dazengin olmak istiyorsanız;…kendinize birini aşık etmek istiyorsanız;…şekilde kitaplar çıkıyor, ve bunlar yayınlanıyor ve de aynı zamanda kitapçılarda kişisel gelişim kategorisinde yer alıyor.
işte sayın galantus bunun ayrımına varmak bize düşüyor yani biz bu işi henüz lağıyla yapamıyoruz.amerikadaki tıkanmışlık olumsuz yansıyor bence de tasavvufu takip etmek yerinde olacaktır!
Durun bi aklıma bir kitap konusu geldi: Süper(Kendini) Aldatmaya Son!Bir tane daha var:”3 günde süper bi İngilizce”Ya ne komik kitaplar var. Aslında okuyup-yararlanmak mümkün. Biraz da dikkat çeksin diye ilginç balşıklar atıyorlar.Fakat bugünlerde şu başlık daha çok tutar:”Sevgilinizi Kendinizden Soğutmanın Yolları!”:)
3 dakikada karşınızı tanımak diye bir kitap hediye gelmişti bana bir ara 🙂 dur eve gidince bakayım ne anlatıyormuş anlatacağım size:)sevgilimi niye soğutayım kendimden ya:) ama isteyenler olabilir radyocu 🙂
Sevgilimi Benden Nasıl Soğutabilirim?” adlı kitabın felsefesi, sevgilinizin, ilişkiyi bitiren kişinin kendisi olduğunu düşünmesini sağlamaktır. Ama işin sırrı gerçekten böyle düşünmesini sağlamaktır.Benim benim böyle bir kitaba hiç ihtiyacım olmadı, ama sanki bu kitap tutar-satar gibi geliyor bana.:)
o kadar emin değilim radyocu artık bu sırları herkes biliyor:) soğuttuğunuz sevgiliniz gözünüze bir anda çekici geldiyse onu geri nasıl kazanabilirsiniz konulu bir şeyler yazabilsen daha çok okunur sanırım, bir anda aşk doktoru ilan edilirsin:)
Bazıları ilişkileri kendileri bitiremez, o kadar güçlü değillerdir, karşılarındakine hertürlü, kötü davranışı sergiler ve kararları ona bırakırlar, bence bu bir kişiliksizlik örneğidir..Sağlam kişiliklere kucak açalım, kararlarımızı direk sonuç ne olursa olsun kendimiz verelim..Pişman olursak döneriz, dönülmeyecek yol yoktur, ne istediğini bilmek önemlidir, bu hayatta..
Galanthus,bazı şeyleri evet herkes biliyor, ama yazıya döken az. Diğer konuyu da düşünürüm.PillibebekKuyuda,yahu siz idealist bi rkişilik sergiliyorsunuz. Bu yomuyor mu sizi diye sorsam?Saygılar
aynı zamanda saygı duyduğum güçlü bir kişiliktir kendisi…
Yorulmak için zorlamak lazım..Ben çok rahatım Radyocum..Radyo dedim de bugün bir taksiye bindim, Adam Marc Anthony dinliyordu, tam ön koltuğun arkasına tv koymuş, süperdi, bir de beğenmediyseniz, film koyayim dedi..Ülkem çok çeşitli, gurur duydum..
PILLIBEBEKKUYUDA,ne güzel çeşit. Benim denk geldiğim çeşitlerin bazıları beni çeşitli ruh hallerine sokuyor.Beni de rahatlatan şeyler var. Am arahatlık bende emanettir. Çabucak geri alınıyor. :)HARITAMETODDEFTERI,eyvallah diyorum.
meslek liselerine ve MYO’na yönelik ilkeler yığını gibi görünse de tüm örgün ve yaygın eğitim kademelerinde öğretilmesi gerek.iyi bir yazı olmuş.
BITTERSWEET,teşekkür ederim. İlginç bir yorum.Saygılar