bildirgec.org

maltoferfol

11 yıl önce üye olmuş, 33 yazı yazmış. 513 yorum yazmış.

Çocuk Masalları…

maltoferfol | 12 April 2012 17:15

Ellerimden tutup, kendi etrafında dönmeye başladığında,
gördüm, gerçekten gördüm Dünyanın döndüğünü…
Çocuk masalları anlatmasaydı eğer, kim inandırabilirdi ki Dünyanın döndüğünü bir çocuğa…
Denizlerin üzerinde yürüyen devasa insan sürüleri, tek gözlü korsanlar bir denizi kaçırırken karadan, kim bir oyun olduğunu anlatabilirdi ki masal olmasaydı…

Her masal bir şakanın gerçekliğini barındırmıyor mudur içinde…
Sadece minimize edilmiş birçok yaşanmışlık…
Eli yüzü düzgün insanların tek gözlü gönül gözleriyle etrafı kana buladığı savaş alanını andıran yüz ifadeleri…

LATİFE…

maltoferfol | 29 December 2010 12:01

Eşşek şakası sanıyoruz hayatı…
Sen kuyruğundan çekiyorsun, ben kulağından…
Sen katır tepti sanıyorsun, ben karga seslendi…
Sen Aşk’ta tökezliyorsun, ben sözde lafta…
Sen ve ben kapana kısılıyoruz…
Sen peynir koyuyorsun kapana, ben laf ebeliğini alıyorum…
Sen kedi kovalıyorsun, ben fare oyunu…
Sen Aşk’ı çizgilerde sanıyorsun, ben kahramanları Aşk sanıyorum…
Sen kapıyı kolluyorsun, ben zili çalıp kaçıyorum -Tıpkı çocukluğumdaki gibi-
Sen toza buluyorsun gerçeği, ben dumanla boğuyorum…
Sen yalanla başedemezken, ben gerçekle yüzleşiyorum…
Sen yıllık iznini kullanırken yaşamda, ben doğum iznine çıkıyorum…
Sen babalık hakkını savunuyorsun, ben annelik…
Senle biz bir şakanın kurbanı bile olamıyoruz…
Gerçek rehin almışken hayatı…
Gerçek tokat gibi çarparken yüzüne, sen şakanın gözbebeklerinde hipnoz olmuşsun…
Sen ateş pahası sanıyorsun şakayı, ben beleşe getiriyorum gerçeği…
Sen beş kuruş etmez diyorsun, ben beş kuruş fazlasına kırmızı alıyorum…
Sen sanıyorsun sürttük, ben diyorum ürktük…
Sen şaka yapmaktan korkuyorsun,ben gerçek sanmaktan…
Sen sinema oynuyorsun açık gişe, ben gölge oyunu beyaz perde de…
Sen kulaktan kulağa söylüyorsun, ben elden ele dolaştırıyorum…
Sen ve ben baştacı ederken şakayı,ayaklarımızın altına alıyoruz gerçeği…
Sen göz kulak olurken, ben el ayak oluyorum…
Sen köstek olurken gerçeğe, ben destekliyorum şakayı…
Sen doğa üstü olaylara inanıyorsun, ben batıl inançlara…
Sen bir körün ayaklarına odaklanırken, ben bir topalın gözlerinde duraksıyorum…
Sen sevmeden sevişirken gece boyu, ben sevişmeden seviyorum…
Sen başkalarının elleri ile dolaşırken hayatı, ben kendi ayaklarımın üstünde birleştiriyorum ellerimi hayata…
Sen gerçekten şaka yapıyorsun, ben şakacıktan inanıyorum gerçeğe…
Sen selvi boylu, ben al yazmalı…
Sen ulu orta sererken rezillikleri, ben köşe bucak kaçıyorum…
Sen sarraftan geçiniyorsun, ben arafattan…
Sen günahlarını bozduruyorsun, ben sevaplarımı satıyorum…
Eşşek şakası sanıyoruz hayatı
Ve,
Eşeğin gözlerinde saklıyoruz gerçeği…
Senle Ben…
Biz Gerçekten Şakayız…

Maltoferfol…

18.12.2010

Ateş Toprağa Düşünce Sustu…

maltoferfol | 23 December 2010 10:44

Kanı çekilmiş bir bedenin, iri gözleri ile baktı ölüme…
Soğuk nefesini giyindi Aşk…
Ürktü ölümün siyahından, beyaz kefenine sarıldı…
Toprağın ağırlığından korkup,suyun derinliğine sığındı…
Ateş ile kucaklaşıp, alev ile yüzleşti…
Aşk ne küle döndü mahşer yerinde ne de suya dönüştü…

Maltoferfol…

12.12.2010

CENNETbahçesi CEHENNEMateşi…

maltoferfol | 22 November 2010 14:13

Züleyha’nın -geceye inat siyaha bürüdüm- düşlerini…Yıldızlar serpiştirdim, bir inci ekledim gökyüzünün en gözucu yüksekliğine ve bıraktım kendimi pamuksu bulutlardan yeryüzüne..Toprağın kokusunda damla damla ıslattım benliğimi ve sırılsıklam soyundum geceye…
Yusuf’un güzelliğinde -aşk kokmalı her nefes,aşka üflemeli- bir tüy bırakmalı kanadından busesine konmalı gülün kokusu,sinmeli değidiği tene gül kokan gülüşü…Zamansız olmalı ama zamana sığmalı aşkı…
Züleyha’nın -bir peri masalı gül dipinde bekleyen- masalı ya hayat çizgisi avuçlarında uzuyor ya aşkla kesişiyor yolları…Bir koku yaylıyor huzurla hüznün keskin birleşimi İğde ağaçlarının dikenlerinde kan revan içinde değil gül kurusu açıklığında ki rengi… Dokunduğunda kanatlarına sen kokuyor parmak uçları…Her öznede sen yüklemsen ben nedensiz tamlanan ve tamlayan eklerim bir cümleye nasılsız kimsesiz bir sözcükte…Bir varmış bir yokmuşla başlar bütün sevdalar ve ile karşılaşır tüm çıkışlar açıklamalar bir isimin bir seste yükselişine tanık olur semada… Bir nefes üflüyor kulağıma bir Sur çığlığında Yusuf…
Yusuf’un gözünde -bir huzur var yumuşacık bir bakış kaybolduğum bir sıcaklık bir tını ıssız ama güçlü kadife sesiyle yüreğimde- birçok ışıltı gökyüzünde karanlığın içinde… Huzurla hüzün sıvışmış ay karanlık geceye ,gecede Yusuf’la göz göze kör şeytan asasıyla itelemekte Züleyha’yı…Ateşin kuyusunu boynuzuyla kazmakta…
Züleyha’ya -saçlarını savurduğunda geceye sen kokuyor gece- Dokunuşunu düşündüğünde saçlarına, korkuyor saç tellerinin kırılmasından…
Düşününce o anı -son an olmasından- tırsıyor gecenin sessizliğinden sensizliği siniyor üzerine…
Yusuf’um -dön yüzünü yüzüme hüznüm yok ellerinde- ılık nefesini değdir tenime dokun sol yanımdaki acıya, hisset acımı, yokluğundaki yanmayı bırak avuçlarıma…
Züleyha’nın -nasıl aydınlanıyorum bakışlarında parmak uçlarımda dolaşıyorum- yüreğinde Yusufçuklar uçuşuyor mutluluktan… Dudaklarında bir nefes buse hazırlığında, hayran olduğu gökkuşağı rengine bürünüyor tutku…Kırmızı büyülüyor zifirikaranlığı… Anımsadığı pembemsi silüetin gözden uzak olan gönülden ırak oluşunu unuttuğunda süslemedim harfleri adın düştüğünde dudaklarıma allayıp pulladım Aşk’ı isminde…
Yusuf’um -yıldızlar geceye eşlik ediyorken sen neden eşitlemiyorsun günü ışığı aydınlatıyorken kararmış bakışlarımı sen neden geceye açıyorsun gözlerini…Asilliğinde birleşiyor ismim kutsal bir mabette taçlandırıyorum hissettiklerimi senle buluştuğum tahtta ayyaklarım yerçekime ters düşüyor…Terseliniyor göğün yedikat altına sesleniyor göğün yedikat üstüne…Hiç korkmadım yüksekten yükselmekten,hiç kısmadım gözlerimi rüzgara karşan alevin miline…Huzurla yükseldiğim gökyünde hüznü alçattığım yüksekliğe uçuyorm seninle..
Züleyha’nın dağınıklığında -avuç içlerimi öpsün dudakların içine çek kokumu yüzüne sür yansıyan mutluluğumu- Savrulan saçları derli toplu sana gelişimde bırak sende kalayım ruhumla…Gezdir ruhunu tüm bedenimde Huzur dudaklarının arasından sıyrılsın geceye…İz bıraksın dudaklarım bir bıçağın kesiğinde… Dudak aralığında kalsın soluğumuzun kesildiği anı seyre dalsın gözlerim gözlerimde yaktığın ateşi söndürme…
Yusuf’un utancıyla -bir kıvılcım yükseliyor cehennemin dipinde- saman alevinin keskin kokusu yayıldığında bir anlık mutluluk hatırlanıyor, cennet kapısının anahtarıyla kitleniyor teslimiyet… Yanıyor, yakıyor boğazını, boğuluyor nefsinde ama neffesiz kalmıyor kovduğunda kör nefsini…Bir huzur karanlığın içine göz gezgdiriyor ve hissediyor varoluş amacını tüm dokunuşlardan uzaklaşıyor…
Züleyha’nın kurtuluşu -kuşatılmış bir nefsin kanatlarını kırıyor,sığınıyor hasretle kuşanmış bir tapınağa- Bir el uzaklığı mesafesindeki kör kuyulara sesleniyor:Yusuf Yusuf… Dudaklarında bir ses kulağında bir fısıltı…Bir melek ismini ismime işliyor…
Yusuf’
un -dudaklarında sürgün yazgım- Alevinde ateşe verilmiş düşlerin heyecanı is kokulu külle çırpılmış bir aşk tene mahkum ediliyor… Unutulmaz ilk gününe karşı gelen gece… Sessizce sokulduğumda yanına, dudak kıvrımlarımdaki izi sürdüğümde kaburgana -varoluşumu hatırlattığında- adım adım sürünmekse sırat köprüsünden geçişim, cennetin kovulmuş meleklerini korkutacaksa düşüşüm, sesimin derinleştiği kuyuna inerim ve susarım cehennemin kapısında…
Züleyha’nın ölüm -eksikliğimi örüyorum senli gecelerde ilmek ilmek çoğalıyorsun içimde- uykusunda hayra yormalı senli düşlerini…Ben Cehehennem Ateşinin körükleyicisi sen Cennet Bahçesinin misk kokusu…
Her ikiside keskin nefesli…

22.11.2010

MÜZİK KUTUSU…

maltoferfol | 29 October 2010 15:36

Bir çift kediyi canlandırırsın gözünde,bir kadınla bir erkeğin Mart ayında çiftleşmesini sergiler kusursuzca gözlerinin önünde…Bir boyacı sandığında saklıdır tüm renkler…Fırça darbelerinde gizlidir renklerin ustalığı…En ücra yerlerine bulaşır her dokunuşunda rengarenk ve renkler müzik kutusundan seslenir…Bir minare ilişir gözüne, gökyüzünde buluşur gözlerinin mavisi, kavuşmanın duası açılır avuçlarında…Deniz gelir o anda aklına ve ayaklarında hissettiğin serinliğin mavisi gözlerinle buluşur tekrar tekar bir damla gözyaşında çoğalır denizler…Gecenin siyahı gözlerinin kapanışında anılır ve yıldızlar karanlığı aydınlatan sokak lambalarına kayar bir anda…Zifiri değildir artık duygular ve duygulu bakışlar…Güneş gelir aklına kısarsın gözlerini, sarısı düşer ayçiçeği tarlalarına…O ara dağ dağa kavuşur insan insana hasret kalırya geniş düzlüklerin çölde serapları hatırlatan susuzluğunda…Rüzgar yetişir yankılanan sesine, gerçeklerin çıplaklığı ile serildiği dağ eteklerine düşer gölgen ve susar o anda çoban çığlıkları…Yükselir kuzunun kaptırıldığı sürülerde kurt ulumaları gökyüzüne…Kor ateş düşer yüreklere…Kırmızısı sarıya karışır gri bulutlar göğün yüzünde asılı kalır…Ne mavi anılır gök gürültüsünde ne de güneşin aydınlık yüzü…
Gecenin karanlığındaki yıldızlar alevin gerçek adı oluverir…Sessiz bir günde güneşin ayla dansı izlenir…Gökkuşağı belirir çetin geçen kışların ardından nisan yağmurlarında…Çoğu zaman mevsimler karışır bir ressamın tuvalinde…Al mora düşer,kızıl siyaha bürünür,mavi sarıya karışır yeşili içinde saklıdır…Tüm renkler sislidir pusuda bekleyen avcı gibi…
Ve…
Ava giden avlanır bu mevsimde…

Maltoferfol…

ÇIKMAZ SOKAK…

maltoferfol | 02 September 2010 10:04

Sayısız sokaklar geçiyorum…
Binlerce adımlar bırakıyorum geride…
İzlerin gölgesi kaldırım taşlarında…
Hissedilenler ise bir adım uzaklıkta…

Kırıntısız -kılı kırk yararcasına-
İlerliyorum…
Kaybolmak istercesine sokaklarda…
Kalabalığın dağınık kalacağı tenhalara kaçıyorum…
Adın sessizliğe konmuş, çıkmaz sokakta…

İlerliyorum…
Bir uçurumun kenarında bozuluyor sessizlik…
Dalgalar eşlik ediyor, martılar çığlıklarıyla
geri dön diyor…

ÜNLÜ bir TABLO

maltoferfol | 23 August 2010 11:02

Hadi seviş benimle

Loş bir oda(da)…
Güneşle bezenmiş kızıllığın ortasına fırlatılmış bir tuval…
Palette biriktirilmiş –müebbet günahların bekçileri– asil renkler…
Tensel bir arzunun izleri resmedilen…
Ve parmak uçlarını andıran sabırsız –bekleme salonunda bekletilen ziyaretçiler gibi– fırça darbeleri…

Dokun gözerimdeki anlama, biraz siyah çal –soğukkanlı katilin mahalli– gözbebeklerime…
Ve ansızın –içindeki şehvetin rengi sızsın kadehten-bir ışıltı ekle bakışlarıma
Alıkoy kendini – bir günahı suça azmettirmekten– bir anda dudaklarıma dokunmaktan…
Ve sustur acıya renk veren kırmızıyı…
Dokun saçlarıma –hapsolmuş duyguların firar edişini– izle omuz hizama inişinde…
Hatırla –özgürlüğe hasret kaçışında– duyumsadığın kokuyu…
Ve yaklaş!
Boynumun uzunluğunda bitir sözcükleri – hücre cezasına çaptırılmış nefesimde– koyu bir gölge düşür sevgime…
Durma!
İlerle göğüs boşluğumda dokundur –sentetik bir fırçada çıplaklığa– yumuşak geçişlerini…
Ve durakla karanlığın derinleştiği –susuz kalan kuyuya sarkışta
çukurda…

Bitti Ritim…

maltoferfol | 09 August 2010 10:34

Bir çift el…

Sol elinle çekiyorsun derinden, sağ elim avucunda…
Bak izle hayat çizgimi, geçmişimi özümse, geleceğin(d)e hasret kokumu çek içine…

Sağ elinle itiyorsun, sol avucun yüreğimde…
Bak dinle;
bir melodi iliştir kulağına,
içi çığlık çığlığa sen…

İzin ver…
Neler yaşatacağım, neler yaşanacak izle…

Âhil İle A’zeb…

maltoferfol | 24 July 2010 16:01

Erkek’lerin Aşk’ı
Bacak arasında başlıyor…
Akabinde;
Erkek’liğinin boşalmasıyla son buluyor…
Ve
Aldığı hazzın tatminkârlığında anılıyor,
A’zebin Aşk’ı…

Kadın’ların Aşk’ı
Göğüs kafesinde başlıyor…
Akabinde;
Kadın’lığın rahminde bir can buluyor…
Ve
Bir kalp atışında duyuluyor,
Âhilin Aşk’ı…

Erkeğin üretkenliğinde,
Ve
Kadının doğurganlığında,
Süreç devam ediyor…
Tıkır tıkır işliyor
Aşk…

Maltoferfol…

PARADİGMA COŞKUSU

maltoferfol | 08 July 2010 20:27

“Soy beni her damlamla çırılçıplak.
Oluşturdun ruhumda bitmeyen bir taslak.
Yetmez ki kalemlerime açılan bu yaprak.
Sen dök üstüme gene de toprak, toprak…”

Öpüşüyorum aralıksız,
Toprağın dinmek bilmeyen yağmuru içine alması gibi…
Islandığı anda ortalığı kaplayan sarhoş edici kokusunu içime çekmek gibi…
Böyle var oluyorum işte nefesinde…
Yağmurun sesine karışan sesimde…
Sessimi bastıran,
Okyanusun kalbinde…