Tarikatların oluşumu İbn Arabi döneminde başlamıştır. İbn arabi gibi insanlar (el Cili hocası) Hint ve Yunan felsefelerinden etkilenerek yaşadığı topluma kendi inançlarını yaymaya çalışmışlardır. bınu da İslam ile bağdaştırmaya çalışarak islam dışı tasavvuf ve tarikatların oluşımuna zemin hazırlamışlardır. maaalesef bunuda islam dinin bir gereği, inanışı gibi göstererek topluma yaymaya çalışmışlardır. Özellikle kendilerini keramet sahibi insanlar gibi göstererek (gaybı bilme,aynı anda iki yerde bulunma, insanın kalbini okuma vb.) tamamen İslam’a ters düşen hatta küfre kadar götüren söz ve eylem içinde olmuşlardır. özellikle Vahdedi Vücud anlayışı yani herşeyin Tanrı oluşu gibi felsefi düşünceleri tamamen küfür içermektedir. bu anlayışla neye ibadet ederseniz edin tanrıya ibadet etmiş sayılacağından Firavun’un dahi mümin (inanan) olduğu gibi Kuran’a zıt bir düşünceye sahip olmuşlardır.Bu nedenle bütün dinler onlar için aynıdır.tanrıya ibadet ederler ve cehennemde azap görmüyeceklerdir.Bunların uzantısı olarak bazı şehler peygamberliğini ilan etmişler bazılarıda daha da aşırıya giderek gaybi bilgileri direk Allah’tan aldıklarını, gece rüyalarında peygamberle görüştüklerini, namaz kılarken aynı anda iki yerde olduklarını söylemişlerdi. hatta daha da ileri giderek peygamberlerden daha üstün olduklarını söyleyip gaybi bilgileri Allah’tan aracızız olarak aldıklarını peygamberler ise Cebrail (as) aracılığıyla aldıklarını söylemişlerdir.

Günümüzün şeh ve şıhlarıda Allah’u alem pek farklı değillerdir. İslam adına hareket ettiklerini söyleyenler İslam’a en büyük haksızlığı yapanlardır.bu nedenle oluşumlarına ve eylemlerine pek bazı güçlerce dokunulmaz. onlara göre zaten pasifleştirlmiş ve yönlendirilmişlerdir. Şeh veya Şıhhı kontrol altına almak demek ona bağlı olan birçok insanı kontrol etmek demektir. (wikipedia’dan alıntıdır) İster Nurcusu olsun, ister Nakşisi, dertleri ortaktır.. Şeriat.. şeriat ne demek derseniz ; anayasa yerine Kuran’ın “rehber” olarak bellenmesi, bilimin verileri ve hukukun ilkeleri yerine dinsel kuralların geçerli olması, din ve devlet işlerinin ayrı değil bir olması, yani her yerde dinsel kuralların geçerli olması, aklın ve bilimin öncülüğünde sınırsız araştırma ve eleştirme özgürlüğü yerine, İslami öğretiler gereği sorgulamadan-araştırmadan kayıtsız koşulsuz iman etme, farklı görüşleri yok sayma, özgür bireyler yerine “kul” olma, yani Arap ülkelerinde olduğu gibi, bilimsel hiçbir keşfin olmadığı bir ortamda yaşamaya mahkum olma, herkesin ve özellikle de kadınların katı baskılar altında tutulması demektir, yani bilimsel karanlık, kültürel karanlık demektir..Günümüzde pek çok vakıf aracılığı ile gizliden bu yolda neferler yetiştirmek üzere insanlar etki altına alınıyor.. devlet üniversitelerinin içine kadar işlemişler..Ticari operasyonları olduğu için ürünleri bile satılmaktadırBu cemiyet ile tamamen ticari bir operasyon ile tanıştım. binanın ana girişinde ayakkabılar çıkartılır. duvarlarda devasa arapça yazılar bulunur. içerisi Türkiye Cumhuriyeti’nin şimdiye kadar görmediği karanlık tipler ile doludur..çember sakal,sarık,cüppe,şalvar ne ararsanız vardır ama kadın ve kadınla alakalı hiç bir şey yoktur.tabi internete giren makinaların denetleyen ISA sunuculardaki efsanevi arşivler dışında..maazallah günaha girmeyelim.Tarikatlar ile ilgili Prof.Dr Şerif Mardin in yorumları..Bu da Hayrettin Karaman adlı bir dindar vatandaşın Laik düzen yorumu..Bu da sevgili Ata’mın yorumu : ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. en doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır..