reha erdem
reha erdem

Filmde bir Allah var bir de: Reha Erdem
Kahraman ÇayırlıKamera ayak hizasında kayar: Yerler tahta, tüyleri dökülmüş eski bir halı. Bir makara. Kalın et rengi çoraplı, plastik terlikler içinde bir çift kadın ayağı. Sonra, eski stil alçak topuklu bir terlikten çıkmış, öncekilerden daha ince çoraplar içinde bir başka çift kadın ayağı. Çoraplardan biri delik ve orta parmak hafifçe ortaya çıkmış. Bir martı. Martının yanında bir tek narin çıplak ayak… Neyir: Sırrı Bey’in çorbasını yedirdiniz mi? Nükhet Seza:…Ya da diğer bölümleri tümden kiraya verip… Bir süre için tabii… Parasıyla tamamlatsak planı, diye geliverdi dün aklıma. Eskimiş antika eşyaların yanında, az da olsa, plastik-melamin nesnelerin gözüktüğü bir ‘salon-alle à manger’. Duvarlarda saatler -fazlalığı göze çarpacak miktarda-, aynalar, fotoğraflar, Venedik’i hatırlatan bir peyzaj, ‘çöllü develi’ bir diğeri, camlı bir çerçevede ‘Yakub ve Kuyu Başında Yusuf’ resmi…Kimilerince başyapıt sayılan, kimilerince de bir türlü anlaşılamayan ilk filmi “A Ay” işte böyle başlar (Nisan Yayınları, filmin senaryosunu yayımladı)… Ailesinin ölümünden beri halalarıyla yaşayan ergen bir kız olan Yekta’nın öyküsü, nitelikli müzikler ve çarpıcı çerçevelerle kazınır zihinlerimize. 1988 yılında yaptığı bu ilginç filmin ardından reklâm yönetmenliğine başlar (1990dan itibaren). Sektörün aranan ve iyi kazanan yönetmenlerinden biri olması fazla sürmez. Reklâm filmleri ve diğer çalışmalarıyla edindiği maddi kaynakla Kaç Para Kaç(1999)ı çeker. Yazar Feride Çiçekoğlu’nun deyişiyle “para nedir ki” temalı filmidir, yönetmenin. Filmde “para” sözcüğünün onlarca kez tekrarlanışı, doğrular Çiçekoğlu’nu. Taner Birsel ve Bennu Yıldırımlar’ın başarılı oyunculuklarıyla anımsanan “Kaç Para Kaç”, sıradan bir yaşama giren 450 bin doların, minik bir suçu kocaman bir trajediye dönüştürmesini keyifle anlatır. Derken 2004’te “Korkuyorum Anne” gelir (filmin ismi önce “İnsan Nedir ki”dir sonra değiştirilir). “Korkuyorum Anne” ise insan üzerine naif ve sıcak bir film. “Zıt kutuplardaki insanların bile birçok ortak yönü vardır”, “sıradan bir köpek, bir dolu insandan daha sadıktır” gibi samimi mesajlar verir film. Peşinden 2005 yılında da Beş Vakit: Ezan seslerinin yaşamı parçalara ayırdığı köydeki üç çocuğun büyüme sancıları üzerinedir yönetmenin son filmi.

reha erdem
reha erdem

Akademisyen-yazar prof. dr. Ahmet Makal’a benzer görünüşü. 1960 yılında İstanbul’da doğar, Reha Erdem. Galatasaray Lisesi’ni bitirir. Ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde 3 yıl tarih okur. Sinema okumak üzere Fransa’ya gider 1983’te. Paris VIII Üniversitesi’nde Sinema ve Plastik Sanatlar Bölümü’nü bitirir. Üç kısa film çeker Fransa’da.Her oyuncunun mutlaka çalışmak istediği, sineması oyuncular tarafından ayrı bir yere konan birkaç yönetmenden biridir. Sette hem çok disiplinli hem de çok samimi. En çok etkilendiği iki yönetmen, Tsai Ming-Liang ve Gus Van Sant’tır.

reha erdem
reha erdem

Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığı bir söyleşide “auteur” bir yönetmen olduğunun altını çizer, sinemasında “doğallıktan” haz almadığını, “yapay” ya da “yeniden üretilmiş” bir dünya kurguladığını anlatır.Galatasaray Lisesi Festivali’nde yaptığı söyleşide bir genç kendisini tanımaz. Erdem, gence yaklaşır “söyleşi içerideydi değil mi?” diye sorar. “Evet. Reha Bey az sonra burada olacak, siz buyurun, oturun” yanıtını alır. Kısa boylu kıvırcık saçlı adam (Reha Erdem), hiç bozmaz durumu, içeri gidip oturur. Daha sonra içeriden bir kişi, gence yaklaşıp “pardon söyleşi ne zaman başlayacak? Reha Bey sıkılmaya başladı” deyince genç, kırdığı potun farkına varır.

korkuyorum anne
korkuyorum anne

Filmlerinde karakterler hep bir şeylerden korkarlar. Büyümekten, paradan… Zamandan, mekândan bağımsızdır filmleri. “Kaç Para Kaç”ı izledikten sonra çok insan şaşırır, bu (film) ne, “A Ay” ne diye? Yönetmen de ona şaşırır! Onların hepsi sevdiği bir sinemanın, montaj sinemasının, ürünleridir. Kendi içinde ritmi arayan, hepsi belli bir yerden olmaya çalışan filmlerdir. Bunlar birbirinin devam filmleridir, Erdem’e göre. “Bu filmlerin hiçbiri diyelim ki pop müzik değil, ama hepsi elektronik müzik içinde. Ama kimisinin melodisi fazla, kimisinde kuru ritimler var” der sonra.Bugün ama gündelik bugün olmayan bir zaman o. Her zaman aslında. Bütün filmlerimde yapmaya çalıştığım şey, der zaman kavramı için de.“Kaç Para Kaç” filminde vapurda kovalamaca sahnesi ve ardından vapurdan atlama sahnesi vardır. Bu sahneler için Beşiktaş İskelesi’nin olacağı yere bir mendirek monte eder ve böylece oyuncu Taner Birsel’in kaçışını üstün bir görsellikle yansıtır sinema perdesine.

kaç para kaç
kaç para kaç

Bir söyleşisinde İstanbul’u epeyce övdükten sonra “Ankara’da film çekemem” der. Film çekerken güler yüzlü ve neşelidir. Reklâm çekerken pek de güler yüzlü olduğu söylenemez, gergin olur çünkü. Reklâmda hesap verilecek bir kişi, savunulacak bir durum vardır. Oysa “filmde bir Allah var bir de biz” diye açıklar durumu.Yeni isimler yetiştirir. Çünkü Erdem’i heyecanlandırır gençler. Bu yüzden Bilgi Üniversitesi’nde bir dönem ders vermeyi kabul eder. Bir de montaj ağırlıklı küçük bir atölye çalışması yapar. Zaten haftada beş-altı kısa filmci gelir fikir almak için. Çoğuyla konuşur, geri çevirmez heves edip yanına gelen genç sinemacıları.

hayat var
hayat var

Reha Erdem filmlerinde neyin peşinde? Aynen “Beş Vakit” filminde olduğu gibi kendisiyle mücadelesi de kendi zamanını oluşturmak, dışarıdaki zamana uymamak için. Dört filminin de ortak noktası buradadır. Hep kendi zamanını yaratmaya, bulmaya çalışan insanları anlatır. Dünyanın bize dayatmaya çalıştığı bir zaman kavramı var. Zaman çok değerli bir şey çünkü zaman paradır diye bir dayatmadır gidiyor. Hemen her şeyden sıkılırız ama saatlerce yararsız bir şey yapabiliriz… Bütün bunlar ruhumuza işler ve bir ürün haline getirir hepimizi. Kendi zamanını kurmak büyük bir laf, kimsenin öyle bir özgürlüğü yoktur. İşte Reha Erdem de bunun peşinde.Sürekli yeniliklere yorar kafasını. Alfred Hitchcockla karşılaştırılabilir bu bakımdan. Express dergisinde yazdığına göre Metis Yayınları’nın “karga”sını çizen kişidir. Hatta yayınevinin kurucularından olduğu da söylenir.

beş vakit
beş vakit

Çoğu Galatasaray Liseli gibi Hülya Avşar sevgisine sahip. Okul arkadaşı yönetmen Kutluğ Ataman gibi Avşarla çalışmak ister. Hatta yeni filminde rol alması için teklif götürür. Avşar kızı da yeşil ışık yakar bu öneriye.

a ay
a ay

Ölene kadar sette kalası var. “İnşallah kafam Portekizli Manoel de Oliveira kadar taze olur da çekerim. 98 yaşına geldi, hâlâ çekiyor” der. En sevdiği, gıpta ettiği yönetmendir, Oliveira. Portekiz kültürünü, sinemasını çok sever. Erdem’e göre Portekizliler, dönerler sırtlarını Avrupa’ya, okyanusa karşı… Bu tavır edebiyatlarında, sinemalarında da vardır. Lizbon’a bir kez gider. Fransızlardan sonra en çok kitap okuduğu, film izlediği kültürdür Portekiz’inki. Orayla ilgili bir projesi dosyada durur hâlâ….