inanmak eylemi bilginin olmadığı yerde olur.bu cümlem yanlış anlaşılmasın.örneğin, bir odadayız tavanda bir ampül olduğunu görüyoruz, ‘tavanda ampül olduğunu biliyorum’ deriz. tavanda gördüğümüz bir ampül yok ama ortalık aydınlık, bu kez ‘tavanda ampül olduğuna inanıyorum’deriz..’tavanda ampül değil, başka bir şey olduğunainanıyorum’ diyenler de olabilir..’tavanda ne olduğu beni hiç ilgilendirmiyor’ diyenler de.bu yüzden insanlar yüz yıllar boyunca bilmedikleri öğelere ‘tanrı’ diye inandılar, ta ki güneşin güneş, ayın ay, yıldızın yıldız olduğu bilgisine erişenedenk..durmadan tanrılarını bilime kaptıraninsanoğlu en sonunda bilimin erişemeyeceği uzaklıkta bir tanrı yarattı..olmayan, görünemeyen, dokunulamayan, yalnızca hissedilen birtanrı.birilerinin ‘yok’ dediği bir kavrama diğerleri ‘var’ derse, bu yok diyenlerin canını pek sıkmaz. ama birilerinin ‘ var’ dediği bir kavrama diğerleri ‘yok’ diyorsa, bu var diyenler için kabul edilmesidaha zor, ürkütücü bir duyumdur..bu nedenle din adamları çoğunlukla bilim adamlarına korku ile bakmışlar, böylelikle din ile bilim arasındaki uçurum gitgide artmıştır.en ilkel zamanlardan günümüze kadar var olan bütün dinler, var oldukları zaman dilimi içerisinde, toplum yapısını iyileştirici geliştirici, iyi niyet temelli öğeler taşır..haberleşmenin olmadığı, insanın insandan bihaber yaşadığı dönemlerde , sayısız yörel inanış biçimi var iken, günümüzde din sayılarının azaltılmasıyla birlikte, toplu inanışa geçilmiştir. dinler bu çoğulculuk ve yayılmacılıkanlayışı ve hatta politikası ile, öz güzelliğini yitirmiş, tarih sahnesinde savaş nedeni bile olmuştur..hoşgörü kaybolmuş, farklılığatahammül azalmıştır.yörel ibadet biçimlerinin genelleştirilmesiyle tek tip insan modeli türemiş, insanlar kendi coğrafyalarına, kendi yaşayış biçimlerine vekendi bedenlerine uygun olmayan dinlerin tesiri altına girmiştir..örneğin, enerjisi az ve çevik olmayan bir bedene dağ sporu yaptırmak o bedeni zorlar, fakat enerjisi fazla olan kuvvetli birbeden için dağ sporu uygundur.ibadette tıpkı bunun gibi insan bedenine uygun olmalıdır..insan herşeyden önce kendi bedenini tanımalıdır..insan sakız çiğnereyek dahi ibadet edebilir dersem birçok insan bana kızabilir.dinlerde insanın doğadan uzaklaşmasıyla birlikte, doğadan,tapınaklara, kiliselere, camilere..vs, taşınmış ve inanç ‘histen,hissetmekten’ uzaklaşarak, bir öğreti ve nihayetinde bir dogma halini almıştır.din adamları peydah olmuş, ve öğretiler insan elinde niyete göreşekillenmiştir.mevlanın elinde, dilinde bir hoşgörü bahçesine dönüşürken, bazı din adamları kendini tanrılaştırma eğilimine gitmiş,hatta öyleki insanları dinden çıkarma yetkisini kendilerine hak saymıştır.inanca en kötü şekli günümüz insanı vermiştir.ahir zamanlarda,dinlerle var olan cennet- cehennem inanışı, dini maneviyattan uzaklaştırarak ,ödüle götüren ve cezadan kaçıran maddesel bir yoladönüştürmüştür..bugün dahi etrafımda gördüğüm birçok inançlı kimse günah ve sevabı birbirinden katı çizgilerle ayırmış, insanların cennete mi cehenneme mi gideceklerine karar verecek kadar kendilerini ilahlaştırmışlardır..mütevazi inanç çoktan kaybolmuştur.insanlar dini anlamaktan öte, dinin taraftarları şeklinde bölünmüşlerdir.böyle kimselerin futbol taraftarından pekte bir farkı yoktur..sadece seyircilerdir.dinin kural uygulayıcısı olmuşlar fakatdinin temelinde yatan manayı çoktan es geçmişlerdir. buna örnek olarak, ramazan ayı boyunca kutlamalar haline dönüşen iftargeceleri örnek verilebilir.birkaç saat süren açlık hissinin binbir çeşit lezzetle son bulmasıyla, aç insanlar anlaşılamaz..açları anlamak kafi değildir.onlara yardım edilmelidir.tanrı ölmedi, doğmak için, herkesin, herşeye sonsuz sevgi duyacağı, herkesin sonsuz sevgiyi hakedeceği günleri bekliyor..tanrı işteinsanın içinde yeşerecek bu sonsuz, sınırsız sevginin ta kendisi.iyiliğe giden tek yol, sevgiden geçer..o zaman dünya bir cennete dönüşecek!
yorumlar
merhaba, hafif ahalisi..ben geldim ve işte yazımda gelmiş.
burada bahsettiğin karmaşa aslen bir olguya yok diyenlere aittir. çünkü bir şeyin yokluğunu ispatlamak her yeri derinliğine kadar incelemekle mümkün olur ki bu kadar büyük bir kainatta bu imkansız. ama varlığını ispatlamaksa bir yerde onu göstermekle yeterlidir. bunun içindir ki din alimleri her baktıkları varlıkda allah’ı görürken, felsefeciler hayatları boyunca hezeyan ve septisizmle yo(ğ)rulup durmuşlardır.
bu da yine dinin değil tatbikçilerin kabahatidir. zira tüm din ve peygamberlerin geldiği zamanlara bakarsak insanlık kaostadır. din aslında hemzaman olanlarına bir aydınlanma vermiştir. lakin sonra bu dinler bazı sapık boyutlara çekilmiştir. şimdilerdeki intihar bombacıları gibi.
kendi dinimi(islam) ele alacak olursak aslında dediğin yanlıştır. çünkü ibadetler isim olarak aynı olsada uygulama olarak farklılık arzedebilir. örneğin namaz bir beden ibadetidir, fakat gücü yetmeyenler bunu oturarak da kılabilir. hatta yatarak, hatta kafası bile oynamıyorsa gözleriyle kılabilir. hatta aklıyla. çünkü farzdır. orucunda buna göre kolaylıkları vardır. bu mevzuda hadisde vardır. “kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız…”
mekana yayılma insanın doğasında vardır. hem mevlanayı mevlana yapan yine din değil midir? sapkın bazılarının faaliyetlerine bakarak olumsuz hükmetmek doğru olurmu ki. örnek verecek olursak. ateşde ormanları yakıyor, araba kazalarında insanlar ölüyor. o zaman ateşi ve arabayı da kınayalım değil mi?not: yazdıklarım, yazdıklarına cevap niteliğinde gibi görünsede öyle değildir. sadece yazıklarının bendeki yansımasıdır. bunları sana dikde edilmiş hükümler olarak algılama. sadece şahsıma ait görüşler olarak algıla. hatta bu sardettiğim sözler dini bile bağlamaz. çünkü bu mevzuda da bilgim sağlam değildir…
din demişken;fırından yeni çıkan yeni dinler
mevlanayi mevlana yapan Sams-i Tabriz’e hissettigi derin gay askidir. Mevlana’nin en buyuk ogretisi budur; insani ve hayati IHTIRASLA sevmek ve simsiki baglanmak insana yakisan bir erdemdir. Ama anlayan var mi, baska mesele.
Türkçe meali: “Atlayın bakalım koçlarım oltama. Ben biraz eğlenmek istiyorum. Kutsallara ve cami duvarına işeyip şöyle biraz şamata yaşamak istiyorum.”Ben de bu oltalarının etrafında dolanıp hiç ısırık almamaya çalışıyorum. Sadece yemin üstüne işeyip arkamı dönerek uzaklaşarak gelecek temaşayı uzaktan seyre dalıyorum. Ama birazdan köpekbalığı Ser-Hus gelirse seni oltan ve teknenle birlikte suya indirir. Merak etme Cli.Temaşaya devam..
bu arada hoşgeldin; “absence of sense” 🙂
@clicia xgeçmişe günümüz gözüyle bakınca ve öyle yorumlayınca bakın ortaya çıkan işte budur..gay’den kastettiğiniz nedir?..mevlananın ‘penisimi hangi anüse sokayım’ kaygısımı..bedeni hazları böylesi reddeden birine böyle bir yakıştırmayı nasıl uygun görüyorsun..böyle bir bilgiye nerden erişiyorsun..mevlana senin tabir ettiğin biçimde ‘gay’ ise, bunu sadece kendisi ve arkadaşı biliyor olmalı değil mi? ne için böyle karalamalara bukadar kolaylıkla kanıyorsun..kaldıkı mevlana üzerine konuşulacak onca şey varken, tutup onun cinsel tercihlerinden bahsetmek sence de biraz garip değil mi?
asiti kaçmış kola, çok teşekkür ederim..:)hoş bulduk.
Sems-i Tabriz hakkinda biraz arastirma yaparsan ogrenirsin. Tabriz-in, ikisinin bir yil kapanip derin bi ask yasadigini kaldiramadigi soylenen Mevlana oglu tarafinda olduruldugu soylenir. Neden gay olmasi seni rahatsiz etti acaba? neden onun Sems’i ne kadar yuc ebir sevgiyle sevdiginden, asikindan kul oldugundan bahsetmiyorsun da, gay oldugu sana dokunuyor? Bence sen onu sor kendine once.
mewlana nın duyduğu aşk bir şeye aşık olmaya duyulan aşk gibi gelio çok incelemedim ama okuduklarımdan o kadarını çıkardım… kime olduğu tartışmalı olsa bile müthiş bi aşk olduğu kesin…
clicıa x, insanların kendi bedenlerini, kendi organlarını nasıl kullandıkları beni ilgilendirmez..mevlana solak deseydin anca bukadar üzerinde dururdum..gay olmak kötüdür demiyorum..ben diyorum ki mevlana denildiğinde aklına gelen bir bu mudur?.bu senin mevlanaya ne kadar uzak olduğunun göstergesi..mevlana insana aşıktır, cinsiyet ayırt etmez..ama onun aşkını bedensel zevk ile sınırlandırmak koca bir ayıptır..
ne biliyorsun , sen de iddia edemezsin ne olmadigini. ama biraz hayati bilen insan bal gibi anlar, ne demek istedigini. sizin bu kutsal sembol tartismama tabunuzu anlamiyorum. amma geri kafalisiniz.
clicıa x söyler misin mevlananın gayliğinin neresini tartışacağız?..yahu neyi böyle bir iddia için kaynak gösterebilirsin?.böyleyse bile bu iki kişiye özel değil midir?..sen neye nasıl inanmak istiyorsan ona öyle inan, ama seninle aynı lazımlığa etmeyen kimseleri geri kafalı olarak suçlayamazsın..yazıyı okudun mu sen, aklın fikrin hep mevlana da mı yahu?
en az yobazlar kadar tehlikelisin!
eet mevlana derken yazıya yorumu unutmusumbi çok kısmı haklıinanca en kötü şekli günümüz insanı vermiştir.ahir zamanlarda,dinlerle var olan cennet- cehennem inanışı, dini maneviyattan uzaklaştırarak ,ödüle götüren ve cezadan kaçıran maddesel bir yoladönüştürmüştür..bu kısmı daha bi haklıyanlış hatırlamıyorsam bu da mevlana nın bir sözü yada yunus emre nincennetini isteyenlere verbana seni gerek seniinananların bu tip inanmasını tercih ederdim
‘cennetini isteyenlere verbana seni gerek seni’insan ürperiyor okuyunca..yorumun için sağ ol sekoci.
?..yahu neyi böyle bir iddia için kaynak gösterebilirsin?kaynak mevlana uzerine doktora yapan bi arkadasta mevcut bende yok. ama acip bakarsan tum “bati” dunyasi rumi’nin ozel hayati hakkinda gayet ilginc seyler soyluyor, toleransinin da tercihlerinden dolayi oldugunu dusunmek cok da yanlis degil bence…
clicia x demek istediğim şu, bunlar yüzyıllar öncesinde, kapalı kapılar arkasında gelişen bir ilişkinin, gizliliğini sebep göstererek , gay demek yetersiz olur, bu iki kişiden biri çıkıp böyle bir şey olduğunu açıklamadıkça..alevilerde gizli ibadet yaşayışları dolayısıyla mum söndü düşüncesiyle lekelenmiştir bunu unutma..arkadaşının ya da batı dünyasının kaynak diye sunduğu, bir çıkarsamadan öte değildir.kesinlikle yanlıştır denilemeyeceği gibi, mutlak doğrudur denilemez.androjen kimlik sahibi insanlar, her zaman daha şeffaf ve daha uysaldırlar..mevlana mevlevisini okuduktan sonra ben, tüm dünya zevklerinden kendini soyutlamış bir insanın, bir erkeğe olan aşkını hisler bazında kabul etsem dahi, cinsel eylem bazında kabul edemen.mevlanayı sapkınlıkla suçlamak haksızlık olur..amacım kimseyi yüceleştirmek değil, ama ne olur böylesi değerli insanlara biraz olsun sahip çıkalım.
Clicia sana sadece gülünür, ben de sadece gülüyorum sana.))) Senin bir paranoyak, bir provakatör olduguna tamamen kanaat getirdim. Artik sana cevap bile yazmak istemiyorum. Cünkü inan, buna bile deymezsin…
absensc esen hal agaylikle “lekelenmek” “sapkinlik” kelimesini ayni cumlede kullanacak kadar homofobik ve hayat gorgusuzu isen, bence tartismana gerek yok. sen once kendi korkularinla yuzles ondan sonra Rumi gay miydi degil miydi tartismaya kalk.
daha once bu konular tartisilmistiMEVLANA’NIN BİLİNMEYEN HAYATI ÇOK TARTIŞILACAK
clicia x, kim gay? ben anlamadım?
yok yok anlamayacak,dur bakalım birkaç şekilde daha deneyelim..kaç kez dedim, bir kez daha derim..bir insanın gay olması kötü değildir..ama bir insanın gay olmadığı halde gay olarak anılması kötüdür.leke olan budur.ben şimdi tartışmanın tam da burasında çıkıp clicıa x lezbiyendir dersem, işte bu lekedir…mevlana bedenini koyacak bir delik peşinde olamaz..bedensel haz meraklısı olamaz, ama bir erkeğe aşık olabilir..benim okuduklarımdan anladığım budur.kaldı ki öyle olsa bile, bu onun değerinden tek bir parça alıp götürmez..
Ya tamam Clicia. Dediğin gibi kabul et sen. Mevlana senin kafanda bu imge ile belirsin. Kimsenin itiraz ettiği yok sana. Mesela meclislerin gizli oturumlarında grup seks yaptıklarına inan. Bunun için oturumu gizlediklerini vehmet. Hatta insanların kapılarını kapatıp hane içi mahremiyetlerinin kökenini ensest ilişki ile ilişkilendir. İstediğin gibi algıla sen. Gördüğün gibi insanlar hayata senin baktığın gibi bakmıyor ama.
clica x, kaynak dediğin bu mudur?..bir de tartışmayı kişişelleştirip durma..senin ayarı bozulmuş ağzından çıkacak lafları dinleyecek değilim..benim gördüğüm hayat değil mevzumuz..sataşmadan anlat derdini.
yarın öbür gün birileri de senin hafifte yazdıklarını kaynak diye sunarsa şaşırmamak lazım demek..
* Bedenin yüzüne bakma, o bozulup yok olur. Ruhun yüzüne bak ki o hoş ve sevimlidir!Divan 1893
clicia x e kalırsa bütün divan şairleri,sufiler, evliyalar da şarapçı, nefsi sefa sahibi insanlar. çünkü hepsi metinlerinde meyden, aşktan bahsederler!
neyseki ona kalmıyor:)..bu arada benim yazının üstü mevlananın kocaman gölgesiyle örtüldü.
Absense of sense, ismini gercekten cok uygun secmisin, YOU HAVE NO SENSE, you MAKE no sense.”insanın gay olmadığı halde gay olarak anılması kötüdür”kafadaki celiskiye bak. ..bir insanın gay olması kötü değilmis, oyle anilmasi kotuymus. Hem cinsel tercihin onemi yok diyor, hem de gay diye anilmak kotu diyor. Anlasilir gibi degil.”..bedensel haz meraklısı olamaz, ama bir erkeğe aşık olabilir”vay canina… sen nereden biliyorsun acaba? hele bu devirde, bu kadar hayat salagi olunur mu, cik kabugundan ve dunyanin nasil isledigini bir ogren bence. Mevlana da etten bir insandi, bedensel haz duymak, hele asik oldugu insanla yasamak, en buyuk sereftir, erdemdir, ask bedensel ve ruhsal butunlugu iceren bir kavramdir, birinden otekini ayirirsan buyusu bozulur.ama hayattan anlamayan sen gecmis bizi tuhaf platonik bir ask vaazi veriyorsun da veriyorsun, ustelik yazdiklarimin icerigiyle tehdit de ediyorsun, senin bu ANDROJEN diye tabir ettigin insnalarin sonu norotik bozukluklarla biter cunku insanlar sevgiyi dokunarak yasarlar, sevgisiz bir hayat ruh hastasi, yamuk hayat goruslu yapar insani. Rumi gayet saglikli bir ask yasamis bunuda insanalara tasimis oldugu icin herkesin sevgisini kazanmis.
clicia x : ne yaparsın biz de artık tutar bütün aşıkları tımarhaneye tıkarız senin kafanlabütün padişahlar, sultanlar, haremleri sayesinde karı düşkünü çılgınlar, saray sanatçıları (hattatlar, şairler) oğlancı sapıklar, şarapçı sarhoşlar, afyoncu keşler, mutasavvıflar sapık gayler, yeniçeriler hem karı düşkünü hem oğlancı sapıklar, halk zaten haşhaşilerin önde gidenleri başka kayda değer vasat bişey var mı acaba geçmişimizde sana göre?mahmut hüdayi, eyüp sultan, akşemseddin, şeyh edebali vb hakkında tezi olan arkadaşların yok mu, onlarla da aydınlatsaydın bizleri?Şaraptan bahsetmek için şarap içmek gerekirmiş! hadi ordan be, budalalığın lüzumu yok. Aşktan bahsetmek için de karıların üzerinden kalkmamak gerek değil mi? Bu kadar dangalaklığa diyecek bişey bulamıyorum…Tasavvuftan, divan edebiyatından zerre haberdar olmayıp sallamak ne kadar kolay.hey gidi münevver şahsiyet ışığın kavurdu küle çevirdi bizleri burada.Hadi divan edebiyatı engin derya kafan basmaz en azından İskender Pala dan bir damla değdir o kokuşmuş dimağınaabsence of sense: yazın için üzgünüm. burada genelde yazıların başına gelen bir olay, görüyorsun insanın elinde olmuyor bazen bazı densizler böyle şeyleri açıp konuyu saptırabiliyorlar
Mey degil kara cahil onun adi NEY.Bizim ickimiz bardakla, siseyle, meyhane de icilmez,insanin yaptigi üzüm sarabi degildir sarabimiz,avam olan senin gibi serseriler bunu anlayamaz,senin gibi kara cahillere ancak gülünür be aymaz..
Dengenin agir basan tarafi,cel x de oglancinin has-i, ben gibi parlaklar gozdesi ,kolej diskolari da en ugrak mekanidir, Tercih de son kerte. mevlana tedris i mesai yapmis Sams-i Tabriz ile cok mu???
Arkadaslar, bunu bir kac defa aciklamaya calistim. Fakat bu hanim ya anlamiyor, ya da anlamak isine gelmiyor…Tasavvuf da mürit, önce Mürsidine asik olur. Cünkü O’nda yaratani müsahede eder. Esas aski Mürside degil, Yaratanadir. Yani mürit, Mürsidine akseden gercek manayi hisseder. O, manaya asik olur. Mürsidine askla sevkle sarilir. Bu hanimin bahsettigi, gaylik diye iddia ettigi olay sudur: Hz. Mevlana, Hz. Sems’i bulunca O’nda bu manayi görmüstür. Aylarca bir oda da kapali kalip, gercek Yaratanin askina mazhar olmustur. O, günlerde dahi bu mesnetsiz söylentiler cikmis, avam takimi bu olayi anlayamamistir. Günümüzde de bunun gibi avamlar hala geveler dururlar. Bilindigi gibi Mutasavviflar gerek siirlerin de, gerekse yazilarin da saraptan, sarhosluktan anlatirlar. Yine avam takimi bunu da anlayamaz, üzüm sarabi sanar. Onlarin bahsettikleri ask, ve mana sarabidir. Onlar Allah’a olan askla sarhos olup, kendilerinden gecerler. Avam bunu bilmez siseyle, bardakla icilen saraba yorar. Daha uzun yazmak istemiyorum. Arif olan anlar diye umut ediyor saygilar sunuyorum…
NEbilim, kendi kafanda nasil bir fantezi oldugunu buraya dokmus savurmussun. Ben hic bir zaman tasvirlerimde bu kadar grafik, bu kadar haddini bilmez seviyeye getirmedim ve kimseye “sapik ” da demedim, o senin fikrin, bu soylediklerin tamamen senin hayal urunun.Yahu ickinin tadina bakmadan hakkinda NASIL siir yazilacagini , lutfen hafif ahalisene bir anlatsana, nasiloluyormus ogrenelim.Sevgiliye dokunmayan asklar, icki icmeyen sarhoslar, mantikla bagdasan bir sey mi, bu nasil bir hayat gorusu, hangi tuhaf mentalitenin kurbanisiniz anlamak mumkun degil. Ustelik “sarabi icmis, sevgiliyle sevismis” diyen birine budala, dangalak diyecek kadar seni vahsilestiren nedir cok merak ediyorum.Son derece YOBAZ olman mi acaba…Neden bu kadar ANTI-HAYATsiniz ne alip veremediginiz var askla , sarapla???YA siz hafiften kaciksiniz ya de ben bir timarhanenin icine dustum; makaleci, kopanisti ve pliibebek kuyuda disinda akli basinda cevap veren bir tek insan yok burada.
Avamsin dedim dinlemedin. Salaksin, paranoyaksin dedim, yine dinlemedin. Bir numarali Provakatörsün dedim anlamadin. Daha ne demeliyim ki sana? Sen önce avam ne demek, kime denir? Arkadasin, tek dostun, yarenin google’den bir ara. Aslinda aciyorum bu zavalliligina. Hala bardaktan icilen insanin yaptigi ickiden dem vurursun. Inan bana seni ben bilgili biri saniyordum. Megerse senin bir ottan farkin yokmus. Madem bunlari bilmiyordun, ne diye Samanizm felsefesini savundun? Samanizm felsefede de buna benzer olaylar yasanir. Kusura bakma ama gercekten sen bir kara cahilsin. Ne mana biliyorsun, ne de madde. Bunu ayiramayan sen, nasil olurda Ateist olursun? Zaten bunu anlasan bir adam olur, iki de bir her bi seye karsi cikmazdin. Bak sana gercek bir dost tavsiyesi; sen git, bir ömür boyu saman ye dur, cünkü gercekten sen buna layiksin. Mana diyorum bilir misin bu ne demek? Iste bunun icin, bu gercegi anlamadigin, göremedigin, idrak edemedigin icin sen saman yemeye layiksin. Kuzum sen hic kitap okumadin mi? Diyelim ki Tasavvuf kitaplarini okumadin, okumuyorsun. Bari su bilmeden savundugun samanizm felsefeyi olsun birazcik incele. Aciyorum inan bu hallerine. Yahu Allah askina sen kimsin? Ne istiyor, neyi savunuyorsun? Insan bilmedigi bir seyi nasil savunur? Ne olur birazcik bir seyler ögren ot gibi yasama…
Zavalli bilmez asktan dem vurur,mecaz, sahte olan saraptan konusur,cahildir, safdir bilmediklerini savunur,bu kargasadan insaallah O’da kurtulur..Anlamaz, anlayamaz müsade yoktur,gözü, kulagi, bir de dimagi mühürlüdür,Yarab, bir insan bu kadar mi saf olur?lutfet Rabbim; bu kuluna imani ne olur..Ne söylerse bana söylesin kardesimdir,temizdir yüregi, kalbi, gönlü cok bellidir,ne söylesem O’na inanin icten degildir,ac gözlerini kulagini Rabbim ne olur..Seviyorum ben bu kulunu kardes gibi,sen de sev Allah’im; ac kulagini dimagini,bir tövbe ile yikar belki bu harci duvaribilinmez ki belki de kabul eder imani..
bence kendi haline bırakmalı, bunu tedavi edicek hekim doğmadı, ilaç üretilmedi. Cehaletin Bu Kadarı Ancak Eğitimle Olur.
clica xsen önce tartışma adabını öğren..durmadan saldırıyorsun, savurduğun öfke dolu sözlerin, arada kazalada olsa söylediğin birkaç doğru şeyi de alıp götürüyor..bir insanın gay olmadığı halde gay olarak anılması kötüdür, bir insanın zengin olmadığı halde zengin olarak anılması kadar..bir gay’a de gay olmadığını söylersen bozulur inan.bu devirde bu kadar hayat salağı olunur mu sorusu yüzüme çarpıp geri geliyor sana, hoop yakala..bilimsellikten bahseden sen , neleri kendine kaynak edilip ortalıkta atıp tutuyorsun, attıklarını da bir kendin tutuyorsun ama!..ben mevlananın kendi yazdıklarını okuyarak böyle bir şeye inanmıyorum…bak dikkat et inanmak istemiyorum demiyorum..inanmıyorum diyorum, soktun mu bunu, daracık dimağına?sende ne olur biraz olsun oku ne demiş mevlana nasıl demiş bir bak..bu kadar uzaktan bakmakla olmuyor bu işler, olmasıda beklenemez..
bak NONSENSE, tartisma adabini ogretme UKALALAGINA sakin girisme, boyle bir yetkiye yada ayricaliga sahipdegilsin. Burada herkese esit, anlamdiysan ogren, internet burasi; herkes istedigi gibi yorum yapmakta ozgurdur. Internet demek kaos demek, anarsist ortam demek anladin mi? Begenmiyorsan uslubu tartisma!!!”bir insanın gay olmadığı halde gay olarak anılması kötüdür, bir insanın zengin olmadığı halde zengin olarak anılması kadar”vay incilere bak sen! bu kadar alaksiz bir analojiyi nasil buldun, hayret.”mevlananın kendi yazdıklarını okuyarak böyle bir şeye inanmıyorum”yahu adam ack acik soyler miydi, senin gibi homofobikler tarafindan linc edilmek ister miydi, bir sor kendine.yukarida ne yazdim? bir arkadas mevlana uzerien doktora yapiyor yazdim, o kaynaklar olmasa herhalde kafadan ucmaz. Ac kendin ara internetten, hafif’ten , bu konu aha once tartisildi.ISin ilginc yani, hadi cahil cuhela takiminin onu putlastirmasini anliyorum da, yari aydin insanin da kafasindaki duvarlar cok korkutucu, neden bu kadar buyuk bir tepki verdigini anlamak mumkun degil.
sana birşeyler öğretebilmek ne haddime..kimseyi ilahlaştırdığım yok.sen insana yapmadığı şeyler istiflemekte beceriklisin..önce gay karşıtı, sonra homofobik, şimdi de putperest ilan edildim.cahillerin yaptığı kadar tehlikeli bu yaptığın..bütün duvarlarını yıkmışsın ama enkazı altında kalmışsın..ne güzel diyorsun ya adam açık açık yazacak değil ya diye..peki şunu neden yazmış olabilir sence?’ bedenin her türlü şehvetinden uzak durun, beden aldatıcıdır, ruha yönelin..’daha bunun gibi onlarca mısra koyabilirim önüne, ama bütün kitaplarını da buraya alamam..onun için mevlanayı biraz olsun anlamak istiyorsan önce okumalısın.bak bunu ben söylemiyorum..sen bütün söylediklerimi benim düşüncem gibi algılıyorsun..ben bedene önem veriyorum..sağlam bir ruhun sağlam bir bedenle geldiğine inanıyorum..sende öyle yapmaya devam et..misal şimdi uzan ve derin deriin nefes al..güzel bir salata ye, vucudunun, hassas yerlerine dokun ve kendini şımart..eminim algın biraz olsun açılacaktır.homofobik değilim..şu toplumda kaç kişinin gay arkadaşı vardır..benim birkaç tane var..hepsinin cinsel kimliklerini kabul ederken yaşadığı sıkıntıları, ve bunu ailelerine ve çevreye açarkenki zorluklarını biliyorum..bu toplum yapısında yaşadıkları zorlukların tarifi yok..onlar adına üzülüyorum.duvarları yıkmak senin yaptığın gibi olmaz clica x cim..yıkılan duvarlar altında kalmak olmaz..mevlananın felsefesini, mevlananın gayliğine bağlayacaksan, bu senin mevlanadan hiç birşey anlamadığını gösterir..insanlar gay olabilir, ama mevlana olmazlar.mevlana gibi düşünmek , onun gibi yaşamak erdem işidir..erdem nedir bilir misin?benim yazımda mevlanaya dair tek bir cümle var..tüm diğer yazdıklarım hakkında bir şey söylemek ister misin?
Yazdıklarım, senin gibi düşünceye sahip kişilerin geçmişimizle hesaplaşmak(!) adına ortaya koydukları zırvalıklardır.
Herşeyi materyalist mantığa dayandırmaya çalışmandan kaynaklanıyor asıl sorun. senin düşüncene göre kör birinin renklerden bahsetmesi mümkün değil, yıldızlara dokunmayan birinin yıldızların sıcaklığından, yanına varamadığından milyarlarca olan yıldızların yalnızlığından bahsetmesi mantıksızlık. materyalist düşüncenin artıkları söylediklerin.eroinin, uyuşturucunun insan beyninde meydana getirdiği zararları dile getirmek için eroinman olmak lazım senin dediklerine göre. o kadar mesnetsiz bir düşünce ki bilim bile çöküyor söylediklerinle.yani senin mantığına göre düşünecek olursak martı beyaz olduğu için püri pak bir yaratık öyle değil mi?
sen gibilerin söyledikleriyle aklı selim olunuyorsa ben kacıklığa eyvallah derim.
‘ bedenin her türlü şehvetinden uzak durun, beden aldatıcıdır, ruha yönelin..’ben boyle bir sey soylediginden emin degilim, bu sozlerinin ona ait olduguna dair bir fikrim yok. Ama bu kadar hosgorulu bir kisi idiyse, bedensel sehveti kullanarak Tanriya ulasma meselesi konusunu arastirmadigini hic ama hic sanmam! Bir insanin (eger varsa) tanriya ulasabilmesi icin onun yarattigina inandigi herseyi ama herseyi sevebilmesi gerekir, buna da, kendi ic guduleri dahildir. Eger kendini (vucut ve ruh) bilmiyor ve RED ediyorsan o zaman yaratani red ediyor olman gerekir! Ben Mevlananin Sams’tan bunu ogrendigini (kendini oldugu gibi kabul etme) tahmin ediyorum. Adamin bir evrensel hosgoru ve tolerans ikonu olmasini saglayan merhamet her seyden once kendini tanimakla, oldugu gibi kabul etmekle ve saygi duymakla baslar, buna HER TURLU IC GUDULER DAHILDIR.iste sirf bu yuzden, bu sozleri gercekten sarfettiyse aciklamasi soyle olabilir: daha Sams’i (ve dolayisiyla kendisini) tanimadan onceki bilincsiz halidir, vucudunu her muhafazakar cevrede baskiyla yetistirilen insnada oldugu gibi rahatsizilk duyarak yetismistir) ve kurtulamadigi sey ic gudulerinden dolayiduydugu nefret ve vicdan azabidir.BEnim anlayamadigim sey , genc nesiller rol modeli ararken neden kendilerine degil putlastirdiklari idollere bakarlar, Bob Marley, Che Guevera, Mevlana vs. Genc insnalara hayatla basa cikacak kudret genlerinde mevcuttur, olup gitmis kimsenin rehberligi bugunun sartlarinda fazla ise yaramayacaktir. Neden genclerin kendilerine guvensi ve hayattan bu kadar korkutularak yetistirildigini anlamak mumkun degil!
Tourage, MahdiThe Hermeneutics of Eroticism in the Poetry of RumiComparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East – Volume 25, Number 3, 2005, pp. 600-616Duke University PressMahdi Tourage – The Hermeneutics of Eroticism in the Poetry of Rumi – Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East 25:3 Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East 25.3 (2005) 600-616 The Hermeneutics of Eroticism in the Poetry of Rumi Mahdi Tourage Michel Foucault writes that in societies that made use of ars erotica, secrecy served the purpose of amplifying the truth that is drawn from pleasure and the importance of a master in transmitting it in an esoteric manner. He writes that the need for secrecy in sexuality was “not because of an element of infamy … but because of the need to hold it in the greatest reserve, since, according to tradition, it would lose its effectiveness and its virtue by being divulged.” It is no surprise, then, that secretive traditions often find in eroticism an apt metaphor for the expression of their esoteric concepts. In the same vein as ars erotica, secrecy enhances the mystical enterprise and elevates it to the level of esotericism. It is imperative that something of the secret be revealed, because secrecy is not the same as concealment. A secret that is fully concealed might as well not exist. However, a total revelation would make the secret meaningless, just as in eroticism consummation equates with termination, for eroticism is the deferral of consummation. Thus the constitutive element of secrecy and eroticism is the communicative interplay of disclosure and concealment. In many…
Tum mistiklerin sehvet-tanri iliskisini arastirdiklarini dunya alem biliyorsa,Tum dunya Rumi’nin Farsca eserlerini okuyup bu erotik diyorsa,Ama Turkceye cevrilmis Mesnevi yi okuyanlar cinsellikten uzak, platonik bi Rumi goruyorlarsaBu iste bir sakatlik var demektir.Bunu ancak ve ancak Mevlana eserlerini, sansursuz olarak okuyabilmis insanlar cevap verebilir.Benim anlatmaya calistigim sey, Mevlana’nin gay gay olmadigini, bedensel zevkleri disladigini konusunu israrla savunmaniz nasil mumkun oluyor ya dadokunmadigi sevgiliye, icmedigi saraba atfedilen erotik, ihtirasli siir yazan “muhafazakar, tutucu ” yazarlar nasil olabiliyor.bunu kafanizda hayatin gercekleriyle nasil bagdastiriyorsunuz anlayamiyorum.
clicia x in verdiği kaynak anladığım kadarıyla; mevlananın dizelerindeki erotizmin altındaki sırrın ifşasına ilişkin bir çalışma.mesnevide yer alan hikayelerdeki cinsel içerik bir sır değil, bunu herkes biliyor ve hatta bir çoğu sırf bu müstehcen anlatımdan dolayı mevlanayı reddediyor.mesnevide müstehcenliğiyle meşhur bir hikaye var şehvetin sonu diye.burada bir kölenin eşşekle cinsel münasebetini kıskanan evin hanımının aynı işe girişmesinden dolayı eşşeğin tenasül organının şiddetinden can vermesinden bahsediyor. aklı cinsel tatmine meyilli şahıs bu hikayeyi porno olarak nitelendirebilir. hikayenin içinde başta şehvete kapılmanın neticeleri olmak üzere, bir işin ustalığını bilmeden yapmanın feci sonundan da bahsedilir. erdem sahibi insan bu hikayeden nice dersler çıkarabilir; bir şeyin çoğuna tamah eden başına ne geleceğini hesaplamadan o işe girişebilir vs.bu hikayeyi okuyan sıradan birisi orada sözü edilen eşşeğin organının alametinden dem vuruken öze inen başka biri şehvete kapılmanın feciliğinden söz eder çünkü metin,ikisini de dile getirir.mevlana hikayelerinde hep akılda kalıcı uç noktaları seçmiştir. bu uç noktalar da elbette can alıcı olması bakımından cinsellikle ele alınmıştır. gel gör ki bazıları hikayenin özünden ziyade hikayede metafor olarak kullanılan cinsel öğelere takılmıştır. bir söz vardır hani; insanın fikri neyse zikri de odur diye.mesnevide cinsel öğelerin metafor olarak kullanılması, özünde anlatmak istenenleri gölgeliyor diye nitelendiriyorsa o da bunu diyenin ahmaklığıdır.herneyse! clicia x in verdiği kaynağın mevlananın eşcinsellikliğini kanıtlayan bir eser olmadığına ve cinsel içerikli mısralarla bezeli hikayelerin özünde ne yattığını araştırdına eminim tabi okumak lazım.clicia x, rumi ve erotizmi kitabın adında görünce kafadan sallamış kendi görüşlerine bir mesnet olarak.clicia x vblerine bir tavsiye mesneviyi okumaya başla, tabii eşşeğin tenasül organının alametine kapılmadan. neyse…işte bu da türkçe bir bağlantı, hemi de sansürsüz.benden bu kadar gerisi lafı güzafa kaçar artık.
clicia x, rumi ve erotizmi kitabın adında görünce kafadan sallamış kendi görüşlerine bir mesnet olarak…ben yukarida “iste bu kaynak rumi gay diyor” dedim mi! kaynagin verdigi abstract’da oyle bir ibare geciyor mu! bu kaynagin rumi’nin sehvetle olan ilgisini arastirdigini gostermek icin koydum! (buradaki saftirik bir insnalara gostermek icin)Olmayan seyi oldu diye gosterme yetenegini anti kadin partisinin icraatlerinden mi ogrendiniz?sen lafguzarin onde gelenisin, burada verdigin grafik tarifler icin tesekkurler, hic olmazsa rumi’nin hic de saf biri olmadigini, dunya aile gayet ilgili (buraya yazan kafadan bacakli yorumcular gibi hayat gorsununun kisitli olmadigini) ispat etmis oldun.
Bu link defalarca verildi, Iran’da odul kazanan bir kitap, akademik olmasa bile bazi seyleri kendinzi tabu yaptiginizi anlarsiniz belki:ÖZEL HABER! ‘Mevlana esrar içerdi, eşcinseldi!’ İran’lı kadın yazardan şok kitap!MEVLANA’NIN BİLİNMEYEN HAYATI ÇOK TARTIŞILACAKSonsuz Kitap Yayınları tarafından yayımlanan “Kimya Hatun” adlı kitap tartışmalara neden olacak gibi görünüyor. İranlı kadın yazar Saide Kuds, uzun araştırmalardan sonra kaleme aldığı kitapta Mevlana’nın üvey kızı Kimya Hatun’un hayatını anlatırken, aynı zamanda Mevlana ve Şems’le ilgili tartışılacak iddiaları da göz önüne seriyor.Kimya Hatun, annesi Kerra Hatun’un Mevlana ile evlenmesi sonucu Konya’ya, Mevlana’nın haremine yerleşiyor. Her şey güzel giderken ortaya Şems adında bir adamın çıkmasıyla tüm Konya çalkalanmaya başlıyor. Mevlana ile Şems halvete kapanıp haftalarca kimseye görünmeyince hakkında fetvalar bile veriliyor. Kitabında Mevlana ile Şems arasındaki ilişkiye “Minberlerde onun (Mevlana’dan bahsediliyor) esrar kullanmaya başladığı, İran ve Bağdat’taki hangahlarda görüldüğü gibi eşcinsel eğilimleri olduğu ve nihayet şer’i kuralları ayaklar altına aldığı ve bidat çıkardığı anlatılmaya başlanmıştı.” şeklinde değinen Saide Kuds, Kimya Hatun ile 2006 Pervin Etesami Edebiyat Ödülü’ne de değer bulunmuş. İşte kitapta yer alan olay yaratacak cümleler…“Kulaktan kulağa Şeyh’in mecnuna döndüğü söyleniyordu. Bu tabir, halkın Şeyh için kullandığı en nazik tabirdi.”Şems Mevlana’yı kısa süre terk ettiğinde…“Halvetgahına birileri girecek olsa bakıyor ama onları tanımıyordu. Tek başınaydı, dışarıyla ve dışarıdakiyle bir ilgisi yoktu. Ne onlarla bir işi vardı ne de konuşmayı gerektirecek bir ilişkisi. Yanmış yüreği ve iştiyak ateşinden odada kendisi için bir ateşgede inşa etmişti ve yirmi dört saat onu tavaf edip duruyordu. O ateşgedenin etrafında o kadar dönmüş, o kadar ayaklarını yere vurmuş ve o kadar yanık gazeller okumuştu ki nihayet ayakları tutmaz olmuş ve olduğu yere çakılıvermişti.”“En sonunda Şems’i buldukları ve onu dönmeye razı ettikleri haberi geldi. Maşukun sevgiliye, “Seni böyle bırakıp gittiğim için çok üzgünüm. Biliyorum, sen bunları hak etmeyecek kadar yüce bir insansın” diye yazdığı mektubu, parmaklarını üzerinde gezdirerek okuyan Mevlana, bu mektubun ondan geldiğini anlamış, öpüp koklayarak başının üzerine götürmüştü. Böylelikle biraz kendine gelebilmişti. Aynı zamanda saniyeleri saymaya başlamıştı bile. Fakat bu sefer endişe ve korku değil, daha farklı bir intizardı onunki.”“Sürekli ya birilerinin gönlünü almaya çalışıyor ya gerçek sevgilisi ve can-ı cananına şükrünü eda etmek için alnını secdeye koyuyor ya da döne döne şiirler okuyordu: Küçelere su serpin zira ki yar geliyor…”Din adamlarının bu satırlara ne yorum yapacağı merak konusu!…ÖZEL HABER – Tunç Erden Yakar / Guardianturk.com
Mevlananın gayliğinden başlayıp devam eden görüşlerinin ardından o kaynağı göndermen doğal olarak mevlana-gay yaklaşımına bir dayanak olarak bu kaynağı seçtiğini gösteriyor. aksi durum ise gay-mevlana yaklaşımında tıkandığın noktadan sonra mesnevideki cinselliği öne çıkararak konuyu saptırıp sıyırma girişimindir.yani olmayan şeyi olmuş gibi göstermem gibi bir durum söz konusu değil senin olayı saptırma girişimin söz konusu.
Hayir anlamadigim sey, surada tartistiginiz sey, Rumi’nin Sams’i nasil derin bir sevgiyle, olesiye ihtirasla sevmesi degil, yok sen ona gay diyemezsin yok onlar platonikti yok esegin cinsleorgani vs gibi. BIR TURLU SEVGIye odak olamayan sakat insanlarsiniz kanimca. Bak adamin nasil sevdigini anlatiyor, kendini yok sayarcasina, bu tutkuyu konusacaginiza, imrenip saygi duyacaginza, “yok o gay degildi” ‘de takiliyorsunuz.
Tamam iste, ona gore Sams (ruh ve vucut olarak) o ebedi sevginin bir parcasiydi! benim anladigim budur. Sams yuzunden Tanri’ya asik olmustur Rumi, hala dank etmedi mi!
Clicia x gerçekten tutarsız, hasta bir ruha sahip olduğun kanısına vardım.Konuya mevlananın gayliğinden başlıyorsun, çıkamayınca mesnevideki erotik içeriğe sarılmaya çalışıyorsun bakıyorsun oda olmuyor bu sefer hızı dinmez bir kıvırmaya başlıyorsun:
diye.mesneviyi okumadan mevlanayı ve mevlananın aşkını, kişisel gelişim sürecini, sunduğu evrensel sevgi ve tolerans tabularından dem vurup üstüne üstlük Mevlana’nın :İikiniz de birbirinize o kadar layıksınız ki. Sizi sizden başkası için düşünemem.Siz öyle bir bütün olun ki, gül ile gül kokusu gibi,süt ile şeker gibi olun.Birbirinize anlam ve değer katın.O kadar içi içe ve uyumlu olsun ki bu evlilik, sizi birbiriniz olmadan düşünemesin hiç kimse�diyerek Şems ile evlendirdiği kızı kimyanın güya sözlerini referans alan ve içinde mevlana hakkında eşcinsel rivayetler barındırdığına inandığın bir romanla olayı kapatmaya çalışıyorsun.bu kadar tutarsız ve ahmaklığından sonra, kendime çizdiğim çizgileri aşmamak, bir daha tek kelimeyle dahi olsa saçmalıklarına cevap vermemek adına bu tartışma dahi diyemeyeceğim çocuk atışması kıvamına getirdiğin bu ortamdan uzaklaşıyorum.
Ya bunun üzerine durulacak bir yanı yok. İnsanlar istediği gibi algılar istediği şeyi. Clicia’da bunu vurguluyor sadece. İnsanlar herkesi kendisini ölçüt alıp düşünür. Mesela normal cinsel tercihi olmayan eşcinsel bir insan, tasavvufda bir müridin şeyhine olan muhabbetini ona karşı duyduğu cinsel ilgiye yorması doğaldır. Aynı şekilde babasına/yada annesine karşı sevgisinin kökenini de muhtemelen ona karşı duyduğu cinsel arzuya yoracaktır.Böyle düşünülmesi gayet doğal ama bu durum Mevlana Hazretlerini alakadar eden ve ciddiyeti olan bakış açısı değildir. Sadece bu gibi bakış açısına sahip olanı ilgilendirir.
Doğruyu söylemek gerekirse anlamsız tartışmadan yazıya yüzeysel bakarak geçmiştim. Ama sevgili Proksima sağolsun sayesinde tekrar baştan sona okudum ve gerçekten de faydalı bir yazı olduğunu görüyorum. Hoşgeldin yeniden ABS. Ve de ellerine ve zihnine sağlık..
@proksima, anthro ve nebiliim, yorumlarınızdan ve yazıya kattıklarınızdan dolayı teşekkür ederim.@nebiliim, eşek hikayesini ben anlatacaktım ama zaten var olan yanlış anlaşılmaları perçinler diye korkmuştum..sen yazmışsın teşekkür ederim..@clicia x, hiç mevlana okumadan bu kadar çok şeyi nasıl diyebildin?..bütün saydığın hakaret dolu sözlerini astım boynuna..taşı ki ,yükünü bil..en kısa zamanda mevlana üzerine bir yazı yazacağım.
Anthro elbette dogru tesbit yapmis, herkesin Mevlana hakkinda farkli gorusu olma hakki vardir, sen onu kutsal put yapip taparsin, ben onu tarihin cok ilginc bir karakteri olarak incelerim. burada fasizan soylemlere, grafik eylemleri tasvir etmeye gerek yoktu! Ama ustune alinanlar neredeyse bir diz refleksi verdiniz, cunku OMG-IDOLUNUZE GAY dendi! bu sadece ve sadece sizin kisisel korkularinizin, kendinize olan guvensizliginizin, kimliginizi bir din adamiyla tanimlama ihtiyacinizin gostergeci oldu… Hic biriniz, “olabilir de olmayabilir de,onemli olan sevmek ” DIYEMEDINIZ. Neymis ? demek ki Rumi’nin onca eserini okumak size bir sey ogretmemis. Tolerans ve sevgiyi gercekten bilmiyor, anlamiyorsunuz.Ama on yil sonra birileri cikip Rumi gercekten gay di diye ispatlanirsa bu soylediklerimi unutmayin!O zamana kadar jeton duser belki. … ya da tabulariyla taslasmis bir bunak olursunuz.
Herşeyden önce yazar arkadaşım ellerine sağlık!Bu kelimeler ile anlattığın konu okadar saf ve masum bakış açının, algılamanın verdiği rahatlığı katarak yarattığın üslubun şık durmuş.Herşeyden önce seni anlatıyor sonra tartışmaya açıyor bu yazı ile konuşmak gibi (bir nevi bilinç altı fonetiği gibi).Tebrik ediyor saygılarımı sunuyorum…KÜÇÜK NOT: Asla sana bunu bilerek yapıyorsun demedim yazın bunu da anlatıyor, işte asıl bunu anlatmış olman ayrıca hoş. Bunu kendine ve arayışının mantığına olan güvenin gayri ihtiyari getirisi diyebiliriz ki masumiyet budur!
Sevgili kardesim, bu yazina bastan sona katiliyor, seni yürekten tebrik ediyorum. Bu firsati bize vermeyenleri de siddetle kiniyorum. Söylediklerin bastan sona dogrudur. Sanki dilime tercüman olmusun gibi, zihnimi okumusun gibi bu tezine kalpten katiliyorum. Seni tekrar tekrar tebrik ediyorum. Böyle bilgilendirici yazilarinin devamini bekliyor, tesekkür ediyorum. Bu yazini ne kadar övsem anlatmam, kelimelere sigdirmam mümkün degil, tek kelime ile harika yazmissin…
bomba gibi gelmişsin:=) ewheh süper yazı eline sağlık absence…
Clicia, lütfen yeter artik. Bak yine mevzuyu esas yazinin konusunu degistiriyorsun. Bak Mevlana ile ilgili bir yazi yazdim senin iddiana cevap verdim oraya bak…
xnicox, bestloser ve wassago, çok teşekkür ederim beğeniniz ve anlayışınız adına.@wassago, masumiyet, içinde olmalı ki onu bu kadar kolay tanıyabiliyorsun.çok sağ ol.@clicia, plato’nun aşkını nasıl tanımlıyorsun merak ettim.ama sormaya da çekiniyorum bir yandan:)
🙂
yazıyı yazdığımda dinler üzerine biraz konuşulur sanmıştım..clicia yazıyı başka diyarlara taşıdı.din ve dil bütünlüğü üzerine de birşeyler yazmak istiyorum ama önce, inancı ve bilgisi olan kimselere bir soru yöneltmek istiyorum.hz adem ve havva hangi dili konuşuyordu? konuştukları dil bugünkü dil yapısı kadar zengin mi idi, yoksa evrimleşmemiş, insan dili gibi küçük ses birleşimleri miydi?inanılanı ya da din kitaplarında var olan bilgiyi merak ediyorum.bir diğer sorum şu, adem ile havvanın çoçuklarından türeyen insanlığın, ensest ilişkiler sonucunda, sakat, ve bu manada adem ve havvaya kıyasla geride olan (geri zekalı) kimseler olduğuna mı inanılıyor..bir diğeri, tüm diğer türlerinde, örneğin, at, eşek, börtü böcek, tek bir-dişi erkekten mi çoğaldığına inanılıyor?..
öncelikle absence, tanıdığımız absence’sin değil mi?ikincisi ben bu yazıdan mümkün olduğu kadar kaçtım. çünkü canını sıkarım senin diye korktum. baktım buna hazırsın o zaman eyvallah!yazı sevelim sevişelim tadında olmuş. hele giriş cümlene şidddetle karşıyım. örnek olarak ampülü göstermen falan bence hiç ama hiç olmamış. tamamiyle popüler eğitim üzerinden yazmışsın. yani kalıpların dışına çıkmamışsın. bilgi inancın karşısında değildir, neden olsun ki? bilgi bu anlamda çok tehlikelidir. bilginin olduğu yerde inanç olmaz diye bir şey yoktur. sadece bilgi inancın şeklini değiştirir. bu aynı zamanda tehlikeli bir şeydir. bu yüzdendir günümüzdeki din karmaşası. bundan 100 yıl önce böyle şeyler yaşanmıyordu. daha mı inançlıydı insanlar? daha mı cahil, gözü karaydı? neydi? son derece doğal herşey yaşanıyordu. bilgiyi sen de metalaştırma yolunu seçmişsin. ben inancın özüne dönmesi yani saf olması gerektiğini düşünenlerdenim. katıksız olarak inanılmalı. hal böyle olursa belki din de amaç olmaktan çıkar.
bu çok ampirik bir önerme olmuş. yani akıl yürütmeyle bu sonuca ulaşmışsın. sen direkt dinin karşısına bilimi koymuşsun. bunu burada yeterince yapanlar var. oysaki ben oluşum, yaşayış anlamında farklı olasalar bile karşıt değillerdir diyorum. tanrıya inanıp da rasyonel olan bi sürü kişi vardır. inanç kötü bir şey değildir. inancın bokunu çıkaran insanoğludur. bu noktada sana katılıyorum. ama hiçbir şey de bu kadar masum değildir. masumiyetin kaybolduğu bir çağda geri dönüş de yoktur. (wassago’ya dedim)son olarak tanrı öldü. bilinmeyen bir tanrı yerine kendi tanrılarınızı yaratın diyen niçe abimin ellerinden öperim.
nevdalist, evet, bildiğiniz absence-ım.yazıya yorum yapman çok sevindirdi..bu yazıyı üzerine neler söylenecek acaba diye düşünürek yazmıştım, ve tabiki her zaman her türlü karşıt fikre hazırım..nevdalist sanırım yazı yeterince uzun değil, yazmak istediklerimin özeti, hal böyle olunca eksik taraflar zihinlerde istenildiği biçimde yorumlanmaya müsait..öncelikle şunu söylemeliyim, hiç bir zaman bilgi inancın karşısındadır demedim.bilgi inanca tezat olarak işlemez, bilim kendi işine bakar, merak eder, sorar yanıtlar, verdiği cevaplar ise yüzyıllarca dini etkilemiştir..inancın özüne dönmesi konusunda hemfikirim, amam önce inancın özü nedir, bunu bir bakmalıyız değil mi?nedir inanma güdüsü, nerden gelir..ben bunu şöyle açıklamaya çalıştım, insanlar yüzyıllarca merak içinde yaşadılar, kendilerinden uzak diyarları, yıldızları, semayı, yerin altını, etrafı..bu merak önce onları inanmaya sürükledi, sonra ise, bilime..hatta öyleki, günümüz dünyasının bütün din kitapları en ince detayına kadar irdelenip, çeşitli kombinasyonlarla, bilime ayak uydurma çabasına girdi..bilim dünyası keşfediyor ve ardından din dünyası,’ ama bakın bu rakamları, şu yazıları şöyle şöyle incelersek aslında bunların hepsi Kuran’ da yazıyor’..zorunluluğunu hissediyor.yazık ki ne yazık.yineliyorum, bir şey biliniyorsa, biliniyordur.ama burdada gerçek bilgi karmaşası açığa çıkar..bilinmiyorsa, inanılıyordur?..nerden biliyorsun sorusunun bir cevabı olmalıdır, amam neden inanıyorsuna, bir cevap bulunmak zorunda değildir.inanç içsel bir durumdur.tanrı öldürülmüştür belki de.(şimdilik bu kadar diyebildim, döneceğim)
@nevdalist yazının hiç bir yerinde inanç kötü, bilim iyi, bilim kötü, inanç iyi demedim..sadece geçmişten günümüze bakmaya çalışıyorum, ne kadar yapabiliyorsam artık..bilim de dinde insanlığın kontrolünden çıktı..evet, bilmide ilerledik, insan ömrü on yıl uzadı, ama ne oldu, nufüs kalabalıklaştı, bir yerde sıtmadan ölecek onlarca insanın ölümlerine engel olabildik, ama nufüs artışıyla aç insanların ölümüne engel olamadık..kanserli insanlar tedavi edildi, belkide ölmeleri gerekirdi, çiftleşmeye devam ettiler, ve kanserin bir taşıyısı oldular, genetik yapısı bozulmuş bir insanlık meydana çıktı..dediğim gibi bilimin artıları üzerinde dururken, belkide, akıl ve vicdanımız arasında, çok hassas bir terazi oluşturmak gerekir..herşeyin yozlaşması nufusün bu denli kalabalıklaşmasıyla başladı..ve inanç elbet iyidir, ibadette ona keza, günde beş kez namaz kılan insanlar, günde beş kez semah dönen insanlar, ateş etrafında dans ederek şarkılar söyleyen insanlar.(ibadet şekli her ne olursa olsun)..vs, bilgisayar başında oturan, klayve ile yarışan insanlardan, çok daha şanslıdır..
genetik deformasyonla, hastalikla vicdanin zerre alakasi yok. tum turler gibi insan turu de degisen cevre sartlarina uyamayip yok olacak. insan gibi organizmalar asiri derecede spesyalize ettikleri (fonksiyonlari dalli budakli)icin uyum olamayacak. ama mesela bakteriler daha birkac milyar yil kalir bu gezegende ama insna kalmayacak.bunun ne bilim ne de vicdanla ilgisi yok. bilim de vicdan da insani seyler. hayat ve yoklugu, evren, hepsinin ustunde seyler.ayrica klavye basinda hayatini kazanan insanla aates etrafind donen/namaz kilan karsilatirmasini anlamadim. klavye hapishanesine mahkum olmus ekmek parasi kazanmak zorunda oldugu icin mi aciyorsun? ibadet nedir ya, fiziksel ibadetin bilincli bir egzersizden ne farki var? insan, ayni insan.
clisya ya katılıyorum… dinleri icad eden insanlık aynı zamanda bilimi de icad ediyor… ve bunların bir üst kavramı daha var biz hala kendi yarattığımız iki türün birbiriyle anlayış içerisinde geçinmesini beklioruz… olay çok daha derinlere inebilir.. ama dinler üzerine söylenebilcek her şey 30 asırdır söyleniyor….
@cliciax, değişen çevre koşullarına insan ayak uyduramacak,ama bakteriler daha epey kalır bu gezegende derken pek haklısın..ama benim vicdanı devreye soktuğum kısım, kanser tanınmalı mıydı, iyileştirilmeli miydi, yoksa kanser hastaları ,kendi kaderine (dini anlamda değil) mi bırakılmalıydı?..ya da sıtmadan binler ölmeli miydi, yoksa bilim gelişip, sıtmaya derman olmalı mıydı..tüm bunlar üzerine konuşmak yersiz belkide, birşeyler oluyorsa, olmak zorunda olduklarındandır sanırım..klayve örneği ile, günümüz, çoçuklarının ve bizlerin, internet dünyasına olan babğımlılığını, teknoloji bağılmlığını dile getirmek istemiştim.ibadetin bilinçli bir egzersizden hiç bir farkı yoktur..seni sabah erkenden kalkıp, egzersiz yapmaya iten bir güç mevcutsa içinde ,kalkıp erkenden spor yapabilirsin..@sekoci, otuz asırdır ben hiç birşey söylemedim:)..bırakta biraz konuşayım.(haklısın)
konuş tabiki absence… bu da aynı ibadet gibi bişe seni iten hiç bişe yok.. daha genişletmek istersek kimse konuşmaya çalışmasaydı şimdi kimse konuşmuyor olurdu.. ilk konuşmayı ortaya atan mahlukatın ceremesini şimdi kulaklarımız çekmiyor olurdu… kanser ve bakteriler de değişimden kaçınamıyor ki gördüğümüz üzere…kişisel düşüncem kesinlikle bir yaratıcı var… ama ortada gözükenler kadar basit değil hiç bir şey… belkide ölmemizin nedeni ona olan merakımızdır.. şimdi ben ölümsüz ve ölmeyecek olduğumu iddaa edebilirim kimse aksini ispatlayamaz biri gelip beni öldürene kadar… şimdiye kadar ortaya çıkan bütün dinlerde bunlardan ibaretti.. toplum dini yani bence… hala bence diyerek konusuyorum bak… evren insan yapımı deil ama din insan yapımı dolayısıyla din yada bilim evreni açıklayamaz… bir yaratıcı var… ama nerde ne şekilde ve neden sorularını ona kimbilir ne zaman sorabileceğiz.. hala bence
hem sen hala benim tımarhane mi okumadın mı bakimmm…
absence, ekşi sözlükte inanmakla ilgili çok güzel bir cümle var. gerçekleşmesinin kimileri için çok kolay kimileri için çok zor olduğu bir eylem diyor. benim çok hoşuma giden bir cümle oldu. bu zorluk ve kolaylığı toplumsal belirliyor. insanlardan uzak bir yerde mesela bir dağ başında doğmuş olsaydın belki bu sorulara da ihtiyaç duymayacaktık. çünkü korktuğumuz tek şey karın yağıp yağmayacağı olacaktı. inanç sorgulanabilir bir şey değildir. insanlara neden tanrıya inanıyorsun gibi saçma bir soru sorulmaz, ya da inancın kökeni önemli değildir. duruma ve şimdiye bakmak gerekir. aynı şekilde ailedir senin inanç durumunu belirleyen. belki belli bir yaştan sonra bunu değiştirebilirsin, ancak genelde bu zordur. velhasıl şunu demek için debeleniyorum. hep bir kalıplar içinde kendimizi buluyoruz. tıpkı kimlik, ülke, ulus vs. gibi. bu kalıplar ile barışmak gerekir.sen bilim iyi din kötü gibi bir cümle elbetteki kurmadın. ama kalkıp bilim üzerinden daha doğrusu bilgi üzerinden dogmatik olan bir şeyi açıklamaya uğraşıyorsun. bu bana garip geliyor. biri dogmatik diğeri öğrenilmiş bir şeydir.ekşiden başka bir cümleyle bitireyim. bu da çok hoş. ölümlü olduğumuzdan inanıyoruz. ölümsüz olsak bilirdik.
herşey onu anlatırken, görememek ne acı;allah bes, baki heves.mevlanayı Mevlana yapan,yunusu Yunus yapan O’dur.çekirdekten koca ağacı halketmiştir.bilim herşeyi izah eder belki fakat, bu allah’ın yokluğunu göstermez. bu allahın herşeyi bilimi ve sebebiyle beraber varettiğini gösterir. çünkü allah inanmayanlara da inanmamaları için fırsat(!) vermiştir. çünkü cehennemi de boşuna yaratmadığını söylemektedir…
cehennem dinini senin gibi hurafelere dayandiran batil insanlarin sacmaliklarini dinleyerek yasamaktir.
@nevdalist ‘inanmak, umud etmektir’.ben en çok bunu sevdim.’hakkı halkta sevmek’, yine mevlanadan sevdiğim bir düşüncedir..insanın sevgi ile yaşaması için, tanrıyı sevdiği gibi insanı sevmesi gereklidir.@sekoci, okudum, ama deteylı bir yorum için, biraz bol zamana ihtiyacım var.(çok yoğunumda bu ara)
Bu kavga niyedir anlatsin biri bana,var midir sanirsiniz senlik benlik hala?tevhidin ilk kelimesi degil midir ki la?mesnevi’de anlatir bunu Hz. Mevlana..Manasi; bir sey yoktur ondan baska,inkarci, yok diye yirtinip cirpinsa da,bu yol bile sasmaz, cikar Hz. Allah’a,anlatir bunlari bir bir Pir’im Hz. Mevlana..Din, ilim, bilim aractir sadece bu yolda,ulasirsin imanla, temizlikle Hz. Rahmanaermek istersen, sende bu alemde vuslata,ne diye tartisirsin? Biraz Mesnevi okusana..Ben sandigin et, kemik gidecek topraga,sonra da gercek ben’in cikacak ortaya,görecegiz bunlari hepimiz, testiler kirilinca,anlatir bunlari bir bir Mürsidim Hz. Mevlana..
bu yazılanlardan sonra inancı değişen var mı?
best soruyu anlamadım..ne demek istedin?
Ben best. Clicia benim üzerimde 3 seans daha uyguladım mı ben ateist olucam. Aramızdan birini seçtik, bir kutsal bakire kurban edilmesi gerekiyomuş. O da ben oldum.Olay budur yani..
benim inancam daha da artıyor doğrusu. bana iyi geldi.epeydir üzerimdeki ülpet külünü attım bu sayede.
birde batıl inançlar vardır.
hoşgeldin… yazının bir kısmına üzülerek de olsa katılıyorum.dinin birtakım menfaatler için kullanılması tabi ki de yaşanan bişey.ama bu dinin sorunu değil insanların iğrençleşmesidir.din insanların hayatını oluşturan en önemli olgulardan biri olduğu için çok işine gelmektedir bazı mahlukların.bu din yerine başka bişey de olabilir.örnek verme yerine sizlere seçim dönemindeki propagandaları hatırlatmakla yetineceğim…bilim-din ilişkisine gelince,islam ve müslümanlar ki ben her ikisinin de aslından bahsediyorum,asla dine karşı olmamışlardır.bir hadis bunu çok güzel açıklıyor: ilim çinde de olsa gidin alın.ve kur’an-i kerimde de allahın üzerine yemin ettiği birkaç şeyden birisi de kalemdir, ilk ayetin “oku” olması da zannımca bişeyleri açıklığa kavuşturuyor…güzel bi gözlemleme sizinki ama peygamber efendimiz (sav) hayatını okumanızı tavsiye ederim, yalnız okuyacağınız kitabın kapsamlı olması islamiyetin ayrıntılarını daha iyi kavramanıza ve ihtiyacı hissetmenize,getirdiği güzellikleri görmenize daha çok yardımcı olacaktır…ve “clicia x” ‘i de daha seviyeli bi şekilde eleştiriye ve yorum yapmaya davet ediyorum.her bildiğin doğru olabilir ama her doğru her yerde söylenmez.veya her şekilde söylenmez.hakkında bahsettiğin zat öyle arkadaşına kullandığın tabirlerle hitap edeceğin veya hakkında istediğin gibi düşünce isnad edebileceğin birisi değil…uzak coğrafyaların insanları anladı Mevlanayı da hala bizler anlayamadıysak yazıklar olsun bize, hatta yazıklar olsun demicem,zaten yazık etmişizdir kendimize…
“her bildiğin doğru olabilir ama her doğru her yerde söylenmez.veya her şekilde söylenmez”vay canina! sana mi soracaktim her soyleyecegimi??neden soylediklerim seni rahatsiz ediyor? sus diyecegine onu sor kendine bakalim ukala.
tabi ki bana sormayacaksın ama kime veya neye soracağını veya hangi kriterlere göre konuşacağını bilmeyen birisine yanlış bir davette bulundum galiba…davetimi geri alıyorum,davetiyeye yazık olmasın…ve sana bir ata sözü, tabi ki bunu da ukalalık saymazsan: birisine demişler (ne olduğunu sen tahmin edersin artık) hadi marifetini göster bakalım, o da yatmış çamura yuvarlanmış…
aah cok komik. internette on abuna nasil kendini ifade edecegini ogretmey ekalkma. senin yaptigin camurda yuvarlanmak oldu.
slovak asıllı katolik bir arkadaşımla konuşuyoruz..onca zamandır yerleşmiş inançla soruyorum..nasıl oluyorda, papazlarınızın sizi, günahlarınızdan arındırdığına inanıyorsunuz diye?papazlar bizi affetmiyor, bizi affeden tabikide tanrı, papazlar sadece yol gösterici oluyor diyor.peki neden doğrudan tanrıdan af dilemiyorsunuz diyorum..cevaben, bir insanın kötü birşey yaptığında, bir günah işlediğinde onu kabullenmesi zordur, kabullendikten sonra başka birine anlatması daha bir zordur, anlatması kabulünü pekiştirir, yani gerçekten papazın karşısına çıkıp bunu söyleyebiliyorsa , farkındalığı artmıştır diyor..ve ekliyor, kötü birşey yapmak ve bunun farkında olmak yeterli değildir, yaptığının telafisi şarttır.papaz bunun için yapılması gerekenlerde yardımcı olur, papazlar iyi bir din eğitimi aldıkları gibi, sosyoloji ve psikoloji eğitimide alıyorlar..böylelikle, hatalarının doğru bir şekilde telafisi için bir tür terapi yöntemi uyguladıkları diyor..aynı günahla papazın affını isteyen insan sayısı çok azdır diyor..çünkü yapılanlar tekrarlanmazmış..bizim ohh günah işleyip işleyip af gğnah çıkarsınlar ne alaa diye kücümsediğimiz inanışın altında böyle bir temel barındırması ne güzelmiş sahiden..
Din üzerine söz söylemek.. öz öylemektir.Öylemenin oylamadan farkı hikayenin hakikattan farkına benzetebiliriz. Fakat hakikati hikaye etmek kadar hikayeninin hakikatını da bulmak zordur…Eh yöntembilimle bir derece.. en azından yazdığının kendi kurgun olduğunu ayırt edersin.Bu düz yazılarla günlük dil ve bilim üzerindefelsefe ve hikmet ile din ve hak üzerine konuşanlarla “dalga” geçmek hoşuma gitmez.. Çünkü onlarla bu konuları konuşa konuşa “yazar” olmaktan çekinirim. Çünkü bu yazar takımıinsanların beynini azar azar doldura dolduraonları kendi kendilerine düşünemez hale getirirler. Sonra attıklarını etraf tutunca kendi kurduklarını “Gerçek” olarak görmeye başlar ve böyle yazarlar dahi güme gider.. ettiklerini ve ektiklerini bulurlar… aaa.. ben bunu niye yazdım.. yoksa ben de mi yavaş yavaş yazar oluyorum ya?
hayir. sadece sacmaliyorsun.
olmuşsun epey..tüm anagramlarını ölçsek, bir gram etmeyecek, görüntü çok da bir ağırlığı yok gibisinden.
her türlü dinin bozucu, herşeyi ve insanları bölücü olduğu aşikar..ilerleme olarak, iyileştirici olarak paketlenmesi ambalajın içindeki pazarlama malzemesinin niteliğini değiştiremez. Hatta ambalajı ne kadar iyi ise içindeki o kadar karşıtıdır.Bu işlerle uğraşan mistikler de dahil herkes bu pazarlamanın aracı olmuşlardır veya o hale getirilmişlerdir.Yunus Emre’nin çok çarpıcı bir ifadesi var:İster idim Allahı, buldum ise ne olduAğlar idim dünü gün güldüm ise ne olduBütün soruların özünde tek soru var: gerçek nedir?Size Jed Mckenna’nın iki kitabını önermek istiyorum:1- Aydınlanma Çılgınlığı2- Yanlış Aydınlanma Çılgınlığı
Her türlü dine bozucu muamelesi yapmak, talihsiz bir açıklama. Bozgunculuk; dinlere değil, insanlara mahsus bir kavramdır.Bu arada, insanların nice sorularının içinde geçen “gerçek nedir” endişesini; yine bir insan tarafından yazılan 2 kitabı referans göstererek giderebilmek çılgınlık olur sanırım…
İster idim Allah’ı buldum ise ne olduAğlar idim dün ü gün güldüm ise ne olduErenler meydanında yuvarlanır top idimPadişah çevganında kaldım ise ne olduErenler sohbetinde deste kızıl gül idimAçıldım ele geldim soldum ise ne olduÂlimler ulemalar medresede buldusaBen harabat içinde buldum ise ne olduİşit Yunus’u işit yine deli oldu hoşErenler manisine daldım ise ne oldu
Yunus insandı, bizdendi, çelişirdi kendinle, yazardı…Dağlar ile taşlar ileÇağırayım Mevlâm seniSeherlerde kuşlar ileÇağırayım Mevlâm seniSular dibinde mâhiyleSahralarda âhû ileAbdal olup yâhû ileÇağırayım Mevlâm seniGök yüzünde İsâ ileTûr dağında Mûsâ ileElindeki asâ ileÇağırayım Mevlâm seniDerdi öküş Eyyûb ileGözü yaşlı Ya’kûb ileOl Muhammed mahbûb ileÇağırayım Mevlâm seniBilmişim dünya haliniTerk ettim kıyl ü kâliniBaş açık ayak yalınıÇağırayım Mevlâm seniYûnus okur diller ileOl kumru bülbüller ileHakkı seven kullar ileÇağırayım Mevlâm seni
@booceek, kitap tavsiyeleri adına teşekkür ederim..fırsat bulduğum zamanlarda ilgileneceğim..şairin, çok hoşuma giden bir sözü aklımda;okuduğun kitap benim kitabım,ama öyle berbat okuyorsun ki,senin gibi oluyor.gerçeğe kendimizi, içine doğduğumuz koşulları, katmadan bakabilirsek, gerçek kelimesinin anlamını dahi bilmeden, o zaman onu görebiliriz..yazı, dil ve kitaplar çok yeni..gerçek ise, varoluşun başlangıcına dayanır..gizem kendini koruyor.dinlere nasıl baktığın onlara ne anlam yüklediğinle ilgili..aslolan yine de niyet..çok daha iyisini tek başıma düşleyebilirim evet..
(:
Bu süpemiş absence. Paylaşıma teşekkürler…
rica ederim pelitas, benimde çok sevdiğim, son derece anlamlı dizeler..iki satıra nasıl yüklenmiş bunca anlam.
Dini yaratanlar insanlar olduğuna göre yorumunuza katılıyorum. Yani dinlerde sorun yok yaratanlarda var değil mi? Örneğin, dinazorlara ait bir dini kaynak elimizde bulunmuyor -üstelik kendince bir kıyamete uğramalarına rağmen. Oysa türümüze ait çokça var ve oldukça iddialı ve kavgacılar. Demek ki sorun dinde değil ve buna katılıyorum.İkinci yorumunuza katılmıyorum. Bu kitaplar hiçbir şeyi gideremeyecekler.. sadece bir perspektif – o da belki – verebilirler. Bu kitabı yazan kişinin hiçbir önemi yok ayrıca. Bir öğretisi de yok. Yüce bir kişi de değil.Sorunun ( gerçek nedir?) – cevabını size hiçkimse ve hiçbir kitap da veremez.. Anladığım kadarıyla -çünkü tam olarak anladığım söylenemez – bu bir çabayla elde edilecek ve şu andaki kavramlarımızla dile getirilebilecek bir şey de değil. Fakat sorunun özü çok önemli ve hiç olmazsa düşünmeye değer.
(:
Ben, dinleri insanlar yaratır demek istemedim. Dinler yaratılmıştır, insanlar sadece yaşar demek istedim.Günümüzde rutin bir hadise olan bozgunculuk; insanların vasıfları doğrultusunda şekil alan bir kavramdır. Hiçbir din buna müsade vermez ve tanıklık etmek istemez. Sonuç olarak sorunu din de değil, kendimizde aramalıyız diye düşünüyorum…
benim gerçeğim, benden öte birşey değil sanırım..zira, ben olmadığımda, hiç bir gerçeğin, varlığının, benim varoluşum açısından bir önemi olmadığını düşünürsek eğer..ama yine de gerçeğin olması için, benim seninle birlikte varolman gerekir..benim anlam bulmam adına sana ihtiyacım vardır..gerçek, gerçek, gerçek..karşımıza çıkan anlam kaymaları..sorunun özü diyince, insanların ilk neye neden gerçek dediklerine bakmalı..gerçek kelimesinin kökenine.
Dinler insanlarin uydurdugu gercekdisi, tutarsiz peri hikayeleri.
Sorunu “dinde değil de kendimizde aramalıyız”a katılıyorum. Bu şu anlama gelir: söz konusu olan din değildir, kendimiz olduğumuz sandığımız ya da edindiğimiz bakış açımızdır. Yine de, tartışmak istemesem de dinin kendimizin yarattığı bir fenomen olduğunu, onu yorumlayışımızın kendi sorumluluğumuzda olduğunu inkar etmemeliyiz diyebilirim. Sorunu dine ya da başkasına yüklemek yerine – sizin çok doğru söylediğiniz gibi – kendimize almamız gerekir. İlerlememiz ancak böyle mümkün olabilir belki de… Aksi takdirde bize sunulanı düşünmeden kabul etmiş oluruz ki, bu da sadece dine değil herhangi bir görüşe göre de koşulsuz itaat etmemiz anlamına gelir ve bu bir dini veya felsefeyi ancak küçültebilir..O halde yapılacak olan ne? Belki de doğru olarak bildiğimiz herşeyi masaya yatırıp onu sorgulamak..Bu, en azından neye inandığımızı saygıdeğer kılmaya yarar. Mesela şöyle :” ben bana söylenenleri araştırdım ve bir sonuca vardım. Bu sonucun tüm sorumluluğu bana aittir. Bundan dolayı içinde yaşadığım toplumu, ailemi vb hiçkimseyi suçlayamam veya onurlandıramam; bu seçimim her neyse bana aittir”Biraz daha basite indirgemeye çalışayım. Nasıl oluyor da belli bir coğrafyada yaşayanlar müslüman diğerleri hıristiyan veya budist oluyor. Yanıt çok basit: Ne öğretiliyorsa o oluyorlar. Yine çok basit bir soru, etrafınızdaki bir müslümana sorun Kuran’ı türkçe olarak okumuş mu? Anlamış mı diye sormuyorum, okumuş mu? İncil’i ve diğerlerini de okuyup – ki hepsi aynı – ben bu dini seçiyorum demiş mi?Absence’nin yorumuna gelince, “gerçek” için bunu bildiğini iddia edenlerin gerçeğe ulaşmadıklarını sadece söyleyenler olduğunu söyleyebilirim.Esasen gerçeğin ne olduğunu bildiğini söyleyenler onu asla tanımlayamamışlardır/tanımlamamışlardır. Sadece ne olmadığı konusunda yorumları vardır. Ve anladığım kadarıyla “onlar”ın “çoğu” bu konudan bahsetmemişlerdir.Yani magazin kısmında olmayı tercih edemeyecek kadar yok/hiç olmuşlardır.Sorularla başlamak lazım belki. Cevaplar ancak sorular sorulduğunda gelebilir..Örneğin, bu yaşandığı sanılan kepazelik nedir? Bu sidik yarışı!? Ben biliyorum en çok ben..Benim dinim, ulusum, ahlakım, aidiyetim, sorumluluklarım? Övülenmutluluk nedir? Sevgi nedir?Ve aslında en özünde “Ben neyim, kimim?!Kolay değil bu soruları sormak en azından bunu yazan için. Ama tembellik de etmemek lazım gerçeği bulmak yolunda.. Arınmak, çözülmek,sadeleşmek gerek belki de. Film değil bu, hikaye hiç değil. Ama bu çok zor ve bedeli çok pahalı – sanılan birşey. Her şeyi terk etmek ve onun içinde yaşamak zor bir seçenek. Ve bu esasında bir seçenek bile değil..
Gayret, az kaldi. Asacagiz tum dinleri askiya ve atacagiz uzerimzideki prangalari. Hafifleyecegiz!Gecmisin tuhaf bir manevi krizi olarak tarih gececek hersey. Cunku herseyin ama herseyin foyasi cikti ortaya. Insan denen maymunun manipulatif oyunlari bunlar iste. Hersey belli oldu artik kafamizda.
(: ya sen?
(: gece gece iyi oldu bunları okumak, komedyen olacak insanlarsınız, buralarda harcanıyorsunuz. Al birini vur ötekine.
seni de allahin carpmis sacmaliyorsun
(: bilmukabil.
“İNANMAK EYLEMİ BİLGİNİN OLMADIĞI YERDE OLUR.”Yazı bu tümce üzerine kurulduğundan; bu yargı yanlış ise ona bağlı cümlelerde çorap söküğü gibi dökülür.Evet, bilgi / ilim “şuhud”a, inanç / iman ise “gayb”a dayanır.Fakat bu demek DEĞİLDİR kiiman ve gaybın bilgiye ilişkin hiçbir bir yönü yoktur.Bu nedenle yukarıdaki imanı ilimden yoksun kılan yargıya aldanıpimanı işaret-siz /göstergesiz saymak yanlıştır.ve gabyı delalet-siz / görüngüsüz sanmak doğru değildir.Elbette ilim yorum (1) ve imanda (2) gözlem içerecektir.Fakat ilim veriden (3) ve imanın ilkeden (4) ibaret görmek yanlıştır.Günlük dil bu dördünü karıştırırsa yapacağı şey çorbadır.Bunu aklın yüzüne ve gözüne bulaştırır.Bu günlük dilin yetersizliğini gösterir.Üstelik dine ilişkin konuşmak ile tanrıya dair konuşmakta birbirinden farklıdır. Örneğin Deist’elerin dini yoktur fakat tanrısı vardır.Yazı, başlığı olan dinden çok Tanrıdan bahsediliyor..Ben bu yazıyı tutmuş değilim fakat bana tutuşturulmuş onun için yazıyorum.Bunun için 122 ahkamı okumak zorunluluğu duymadım. Bu nedenle kısaca geçeceğim.Kanımca arama üzerine söz söylemek DİN,bulmak üzerine söz söylenirse konu TANRI olur.Konuya insandan yaklaşarak şu tasnifi yaparım:1. Aramayanlar.2. Arayanlar.3. Aradıklarını bulamayacaklar.4. Aradığını bulanlar.5. Bulduğunu olanlar.Elbette bulduğu olmak, hâşâ TANRI OLMAK anlamınıza gelmez.Bu düz yazının yetersizliğini gösterirDoğru ve gerçeği, aramak ve bulduğu iyiliği ve güzelliği olmak..kolay bir şey değil.Çünkü hakikati hikaye etmek kolay olmadığı gibihikayenin hakikatini bulmakta zordur.Bu zorluğu yenmek için yontembilim dediğim bir dile getirme yolu buldum. Gerek yöntembilimin biçimine gönül verecekler ve gerekse içerikli olan insan, evren, tanrı gibi konulara ilgi duyanlar için yahoo guruplarında öbeklerimle bir tartışma zemini açtımYukarıdaki 5 katlı sıranın ortasındaki 3. kattaki“ARADIKLARINI BULAMAYACAKLAR.” Tümcesi dikkat çeker: Aradıklarını bulamayacaklar. Çünkü bulduklarını arıyorlar. Bulamadılar diye geçmiş vakiyi söylemedim bulamayacakları gelecek imkanını belirttim.Çünkü inanç dışında kesin konuşmayı sevmem.Bulamayacaklar, çünkü;Bilmek hatta bilmeyi bilmek yetmez. İstemek hatta istemeyi istemek gerekir.Bu yüzden arayışları, derecesine göre sözdedir, gösteriştir ve yalandır.Şunu demek istiyorum aramak; bilmeyi ve istemeyi içerir.Tanrı’yı bulmak ve bilmek herhangi bir nesneyi ve kimseyi bulmaya ve bilmeye tamamen benzemez. Nesneyi geçelim. Bir kimseyi tanımaya onun tanıma irademiz yetmez, onun da bize kendisini tanıtması lazım. Bizim onu tanıma istencimiz kadar onun da kendini tanıtma özgürlüğü vardır. Demek Tanrı Tanımayı, sadece bilgi konusu haline getirmek daha kökünden yanlış bir başlangıç, özünden sapa bir girişim.Kaldı ki insanın bilmesi istemesinden ayrılmaz.Seçme sadece bir idrak / izlenç konusu değil aynı zamanda bir irade /istenç konusudur.“Seçme” / ihtiyar söz konusu olunca sadece duyulabilir, düşünülebilir ve istenilebilir dünya söz olmaz. Aynı zaman sevilebilir ve duygulanabilir bir dünya da devreye girer. Bu dostluk ve düşmanlık ilişkilerini de çağırır.Hasılı narı ile nuru arayanlar boşuna yoruluyorlar. İman, Koca Taftazani’nin tanımıyla: “Kulun cüz-i ihtiyarisini sarfından sonra Allah’ın kalbine ilka ettiği bir NUR’dur.”Hasılı inanç konusu, bütün bunları ANLAMANIN üstünde bir olay.İnanan, yani imkan vucuba geçen bütün bunları dile getiremeyebilir. Fakat inancı bu anlatılanları içerir bu yüzden o gönlünde O’nun taşıdığı için bütün bilenlerin üstündedir.Sanırım yazar dinin üstünde duracağını insanın üzerinde dursa ve kendi gönlüne baksa daha parlak şeyler de söyleyebilir.
Turkiye’nin tumu imam oldu anlasilan. NE basibos memleketimvar benim. Anlasilan bu komur-makarna-un-seker yardimiyla karni doyanlarin bolca vakti oluyor ve hepsi bir teoloji uzmani kesiliyor. Su bir gercek ki burada harcadiginiz imamcilik enerjinizin milyonda birini vatanin sorunlarini cozmeye harcasaniz Turkiye bu kadar yoksul, yoksun ve yalniz olmazdi.
yazıda doğrudan tanrıya söylenmiş bir şey yok..yazı, dinler ve inancı kapsar..dinler derken, birkaç yüzyıllık yazılı-kitaplı dinleri değil, en ilkel tiplerden, totem inanışından, yunan mitlerini..vs içine alır.niçin insanlar bir hayvanın gücüne ve kudretine inanmışlardır, ona biat etmişlerdir, güneşe tanrı diye tapmışlardır..mısır tanrılarıda neyin nesidir, yunan mitolojisinde, adem ve havva yok mudur?, isanın doğumundan bu yana gerçekten 2000 yıl mı geçmiştir..evet,inanmak içsel bir gücü gerektirir..ama öyle birşeydir ki, birşeye inanmak ötekisine inanmak önünde bir engel teşkil edebilir..
hem kel hem fodul yahu (:
Artık ikinci, üçüncü elden kavramayacaksın hiçbir şeyi,ne de ölülerin gözlerinden bakacaksın onlarane de kitaplardaki hortlaklardan besleneceksin,Benim gözlerimden de bakmayacak,benden de bir şeyler öğrenmeyeceksin,Her yönden dinlemeli ve kendi benliğinden süzmelisin.- Walt Whitman –
Dünyanın her on tarafında, yalnızca tek bir gerçek var.Açık seçik gördüğümüzde, büyük öğretilerin hepsi aynı.Kaybedilecek ne var?Elde edilecek ne var?Birşeyi elde edersek, zaten zamanın başlangıcından beri oradadır o.Bir şeyi kaybedersek, yakınlarımızda bir yerlerde saklanıyordur.Bak, cebimdeki bu top: ne kadar değersiz olduğunu görebiliyor musun?Ryokan
“Dinleyin!İşte aydınlanmak için tüm bilmeniz gereken şu: Oturun, çenenizi kapayın ve bulana dek kendinize neyin gerçek olduğunu sorun.Başka bir deyişle, gidin uçurumdan atlayın.Uçurumun kenarına gidip de atlamak konusunda tefekküre dalmayın. Atlamak konusunda kitap okumayın. Atlama sanatı ve bilimini incelemeyin. Atlamak için bir destek grubuna katılmayın. Atlamaya dair şiirler yazmayın. Atlamış olan başka birine yaltaklık etmeyin.Sadece atlayın.”Jed Mckenna
Bir çekirgem daha oldu..Atlayın diyor 🙂
Absence of sence;“yazıda doğrudan tanrıya söylenmiş bir şey yok..yazı, dinler ve inancı kapsar..dinler derken, birkaç yüzyıllık yazılı-kitaplı dinleri değil, en ilkel tiplerden, totem inanışından, yunan mitlerini..vs içine alır.niçin insanlar bir hayvanın gücüne ve kudretine inanmışlardır, ona biat etmişlerdir, güneşe tanrı diye tapmışlardır..mısır tanrılarıda neyin nesidir, yunan mitolojisinde, adem ve havva yok mudur?, isanın doğumundan bu yana gerçekten 2000 yıl mı geçmiştir..evet,inanmak içsel bir gücü gerektirir..ama öyle birşeydir ki, birşeye inanmak ötekisine inanmak önünde bir engel teşkil edebilir..”yazmış.“Din” deyince, içine inanç konusu ve tanrı kokusu olan her şey girer. Yazara katılıyorum:İnsan bir “nesne”yi ya da “kimse”yi koşulsuz ve kusurlaştırdı mı dinin sahasına girmiş demektir. İnsan bir “kavram”ı ya da “ilke”yi salt ve tartışılmaz hale getirdi mi tanrı ortaya çıkmış demektir. Bu pek ala bir sanrı da olabilir. Hurafeler ile mu’cizeler birbirinden kolayca ayırt edilemez.Tanrı, bir cins isimdir, “tanrı” yazdım.Nesneler, kimseler, kavramlar ve ilkeler gibi tanrılarda bir addır.Tanrılar adı üstünde çoğuldur. Eğer tanrı biricik ve tekil varlık insanın kendini yansıtması da olabilir ki en tehlikelisi de budur.Bu sapıklık insanın kendini ve benini koşulsuzlaştırması ve kuralsızlaştırmasıdır.Çok tanrı ve tek tanrı… böyle sanrılar arasında yansıma ve yanılsamadan fazla bir fark yok. Kavramsal oyunlar, düşünce tuzakları ve dilin esrikliği.. duygunun ve dileğin abartıları.. özlemlerin dışa vurumu.. beklentilerin umutları.. ussallaştırmalar.. Savunma mekanizmaları.. Ama artık Hazreti madde öldü.. kutsal nedensellik yasasına itiraz edebilme gücümüz doğdu.. Belirsizlik yasası ile determineye karşı çıkıyor.. özdeşlik ile özgürlüğün canına okuyabiliyoruz.. En geniş yasaların istatistik yasalar olduğunu söylemeye cesaret edebiliyoruz…İlkel denilen insanlarında bizim gibi soyutlama yapabilen insanlar olduğu onların tabulaştırdığı, kutsallaştırdığı, yasaklaştırdığı “nesne”lerin aslında soyut bir simge olduğu ortaya çıkıyor. Hatta bu gün bile çoğu kimse Müslümanların kabeye, Hinduların ineğe ve Satanistlerin güneşe taptığını sanır. İşin özünü bilenler bunun böyle olMAduğunu anlar.Eğer ben dahi İslamiyetle şereflenmemiş olsaydım.. ya ineğe tapardım ya da güneşe.. ancak bu tapışım yaşam ve güç nesnelerinin kendilerine değil onlara olan minnet ve müdarem için olurdu.. Çünkü inek ve tüm canlılardan, bitkilerden ve hayvanlardan yararlanıyorum.. teşekkürümü kime ifade edeceğim ? Sevmeyince güzelliğin, şükretmeyince ni’metin ne değeri kalır ki ?Eğer sevgimi yüceltecek ve yükselteceksem.. talebim, arzum, maksadum bulunduğum yerde kalmaz ma’budum olur.Ben insanım, bütünüm, tümüm.Toplam yönelimimin bir hedefi olmalı..Ben sadece sevgi varlığı değilim ki.. bir taraftan korku dahi duyuyorum.. geçmiş fırsatlarımı ve birikmiş kazanımların gibi gelecek tehlikelerim ve öteki özlemlerimde var.. Bunları nasıl güvenlik ve esenlik altına alayım. Bura için olmasa dahi dünya için, geçici vatanım için dahi ekmek, özgürlük, dil, düşünce ve barış ile kuracağım bir cennetim var. Doğum gibi ölümünde benden bir talebi var.. O zaman güneşe dönerdim, geleceğimin feyyazına.. gerçi şimdi on milyarlık ömrü olduğunu söylüyorlar 250 bin yıllık 20 dönüşünü tamamlamış galakside 20 yılı daha kalmış.. Ama ben eskiden onu hiç ışığı hiç bitmez ve ocağı hiç sönmez sanıyordum. Dünyayı sonsuz ve güneşi ölümsüz sanmıyordum.. o da ölecek.. Elektrik ve doğal gaz faturalarını öderken Belediyeye müdare eden.. borcundan ve haczinden korkarak sürekli ödemesini aksatmayan bir adam güneşin bende bir faturası ve hatırası olduğunu düşünmeden yaşayabilir mi ? Elbette korkmadan yapamam ve tasalanmadan edemem…Bir kudsi hadisde Cenabı Hakk, “Ben kulumun zannı üzereyim, kulum beni nasıl bilirse ona öyle muamele ederim.” Buyurmuş.Bir kısmı onu Hâşâ inek gibi edilgen uşak telakki ederse öyle muamele eder.. Bir kısmı onu hâşâ güneş gibi yakıcı bir despot kabul ederse ona öyle muamele eder.. Bu ne anlama gelir ?Tümcedeki adlar burada ona dilediğiniz anlamı yükleyebilirsiniz. İsterseniz çeviri gölgelemesinden arınmasını istiyorsanız Arapça sına bakabilirsiniz. Fakat dilin örtüsünden ve düşüncenin örgüsünen nasıl kurtulacaksınız ?Ben şöyle düşünüyorum:Onun celal ve cemali gibi iki karşıt şuunatını şuurunda terkip edemeyenin iş’ar ettiği sanrılar.. sahte tanrılardır. Korku ve umut arasındaki dengeyi yitirip inekçiler gibi sevgiyi saltlaştırma ve O’na sahte dost olmak ne kadar yanlışsa.. O’nu hâşâ bir despot görerek sizin korkunuzdan ve onun acımasızlığından ürettiğiniz umutsuzluk ve çaresizliğe yapışıp, O’na düşman kesilmekte o kadar yanlıştır. Cennete kendinden yer biçip ve sonra bu arsayı parselleyerek başkalarına da onun anahtarını satmaya çalışanlar kadar.. Baki Cennetinden kuşkuya düşüp dünyaya cennet yapmak için savaş ateşlerini yakanlarda Cehennem odunu olacak ödevler yapıyor ve ödünler alıyorlar. Denge ve uyumu yitiriyorlar.Tüm bunlar kesrete LÂ ve O’na İLLA dememekten doğuyor.Akıl sorumludur, fakat bir o kadar özgürdür.Akıl dayatır fakat kalb yaratılış ve buyruluşun deneyimini de yapar.İşte başta başımdaki akıl olmak üzere tüm kesreti terk etmek VE gerçek “Tanrı”yı arama ve bulmak ise BULDUĞUNU talk ederek salt varlığa ulaşma ve erişme benim, kendimin ve insanın doğum ve ölümümün bir fonksiyonu, olduğunu düşünüyorum.Yoksa anlam ve amaç dünyam, tamamen hiçe söner ve boşa döner. O çökünce mekan ve zaman kadrolarının varlığı nasıl ayağa kalkabilir ki ?İşte doğunun varlık için YOKLUGA ve batının yokluk için VARLIĞA dönmesi ya da hindin ineği ve çinin güneşi saltlaştırması marazi hastalıklar ve dalali sapmalar…Zaten DOĞUDAKİ bu tür ahlaki öğretilerin geçmiş dinlerin kalıntısı ve anısı olduğunu son araştırmalar gösteriyor. Hatta daha yakında Yunan Filozofu SOKRAT’ın bir nebi olabileceğini ileri sürüyor Ord. Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN.. Gerçekten okuma yazma bilmeyen yani Ümmi olan İLK BİLGE’nin sözleri ve düşüncelerin öğrencisi PLATON tarafından yazıldığı bilinir. Kendisinin çok tanrılı topluma usta ve yapıcı dediği TEK TANRI’ya inandırmaya çalıştığı için Baldıran Zehiri ile idamı meşhurdur.Fakat nebilik bir İDDİA’dır. Bu iddia ve davetin bilinmesidir asıl olan. Bu sav ve çağrının olağanüstü olaylarla yani mucizelerle desteklenmesi gerekir. Ve bununda tarih tarafında sözlü ya da yazılı kaydı ve aktarılması gerekir. Böyle bir veri olmadığı için ya da böyle bir verinin olduğunu bilmediğimiz için bu düşünceyi, şahsen, doğru bulmuyorum.Ararız: Doğruyu, gerçeği, iyiyi, güzeli, yetkini, yararlıyı..Ararız; doğumun anlamını ve ölümün amacını..Aramak; bilmek ve istemektir, sevmek ve saymaktır..Aramak gereksinimleriniz ve hatta ölümümüzün üstündebir yöneliş ve yaklaşış ve yakalayıştır.Tutarız ya da tutamayız.Buluruz ya da bulamayız.Ama bunun için atlamak ve atılmaktan başka çare yok.Ölüm seni buluncaya kadar sen onun üzerine yürü..Belki bu bir fırsatın olur.. neden hep tehlike görürsün.Hem atıl kalan akıl, idrak ve iraden hareketsiz oluppaslanan ve çürüyen makineler gibi çöplüğe atılabilir.Bunun “ad”ına ve “at”ına Cehennem diyorlar.Bu Unimano’nun dediği gibi YOKLUK cehenneminedüşmekten daha yüksek bir varlık ve ışık…Ancak yinede Cenabı Allah, bizi ve sizi onun içine düşmekten korusun.Not: Korkarım bu yazılar beni içerikli “yazar”lığa yönlendiriyor. Bu da biçim davam olan http://www.yontembilim.com reklamımı ve propagandamı tehlikeye atıyor… Gerisin geriye atılmaktan korkuyorum…
Dönüp hayvanlarla yaşayabileceğimi düşünüyorum,öyle sakin ve kendine yeten varlıklar ki.Durup onları uzun uzun seyrediyorum.Hallerinden endişe duymuyor, şikayet etmiyorlar.Geceleri uyumadan günahları için ağlamıyorlar karanlıkta,Tanrıya görevlerini tartışıp beni usandırmıyorlar,biri bile doyumsuz değil,biri bile bir şeylere sahip olma çılgınlığına kapılmış değil,biri bile bir diğerinin önünde diz çökmez,ne de binlerce yıl önce yaşamış kendi türünden birinin önünde,Şu koca dünyada biri bile saygın ya da mutsuz değil.Walt Whitman
Yeterince uzun zamandır alçak düşler gördün,artık gözlerindeki çapağı yıkayacağım,kendini, ışığın göz kamaştırmasına alıştırmalısın ve yaşamının her anına.Yeterince uzun zamandır elinde asayla çekingence yürüdün sığ sulardaartık cesur bir yüzücü olmanı istiyorum,denizin ortasına dalıp, yeniden çıkarak, başını sallamanı,bana, bağırmanı, gülerek saçlarını dağıtmanı.Ben sporcuların öğretmeniyim,kim ki benim sayemde göğsünü benimkinden daha geniş şişirir, benim göğsümün genişliğini kanıtlamış olur,kim ki öğretmenini yok etmeyi öğrenir, benim yöntemimi en çok onurlandıran odur.Walt Whitman
Farklı yorumlar gelebilir ;ama insanın bir aklındaki fikri vardır kağıda geçirilmeyi bekler, bir de kağıdındaki fikir vardır belki zamanla değişir. Bu yazı benim hem aklımdaki hem kağıdımdaki fikirle o kadar örtüşmüş ki beğenime engel olamadım! Yine de sadece ben olduğum için değil; bölümlere böldüğün yazıda bu bölümleri yazıya yedirmiş, konuyu tek elde tutmayı başarmış, akıcı bir dil kullanmış olduğun için ellerine sağlık, kaleme geçirilmeye değen bir yazın oluşturmuşsun.
teşekkür ederim zeit geist. sağ olasın.
bence bu ifadeler biraz fazla genelleme olmus,bilim ilerlemeden de ,insanlar gunese yıldızlara degil, gorunmeyen dokunulmayan,yalnızca hissedilen tanrıya inandılar
en azından boyle insanlar vardı, romanın kendi icindeki din savasını dusun,isevilerle putperestlerin savası
bastaki sozlerine katılıyorum,ve bunun ortadan kalkması icinde elimden geleni yapıyorum.ama sondaki sozler,oldukca genelleyici olmus,sonucta sana verilen seyleri tatmakta dini inanctır,bunun yadırganacak bir tarafı yoktur
o aclık bir kac saat surmez, sen de bilirsin ki son saatlere dogru aclıktan basın bile donebilir:)ama sonunda sana verilen guzellikleride tatmak inancın geregi,tabi abartmamak sartıyla,
bir kere cami veya mescit islamın dogusundan beri vardır:) mesela peygam mescidi olarak bilinen mescidi nebevi,klisilerde eskiden beri vardır,hatta put perestler bile tapınakların icinde ibadet ederlerdi,mesele mescidi aksa, kabe bunlar kutsal kitaplara gire binlerce yıl onceden beri zaten vardı,arkeolojik bulgularda bunu destekler
bu paragraftan ancak bu anlam çıkarılabilirdi. tebrik ederim.
islamiyetin doğuşu dediğin ne zamanki, şurda birkaç yüz yıl evvelli, daha eskilere bak derim ben..
hic bir insan cennet ya da cehennemi dusunerek dine girmez bence, ve bu butun dinler icin boyledir,ama gunah sevap kavramı,aslında yaratıcıyla bag kurmanın aracıdır.mesela din iyilige tesvik eder, ama bu iyiligi yaratıcıya yaklasmak icin kullanmanı ister,gunaha ve savaba bu acıdan yaklasılabilir
orta doğu ve balkanların en saçma savlarından biri.
abs tamam, kabe,ibranilerin kutsal tapınagıydı, musanın M.Ö 3000(1500de olabilir) de yasadıgını dusunursen İbrahim belkide 5000 de yasadı, yani M.Ö 5000 bile kabe vardı, benim bildigim ibrahimden once de vardı
bunu yunus yada rabia okursan gorursun,ya da washington post inancla ilgili tartısma bloglarına gir bu savı cok gorursun hristiyanlardan
senin bildiğine göre ingilterede eczane yok. o yüzden senin bildiklerin konusunda biraz durup düşünmek lazım.
ya da kabeyi bırakın mescidi aksa Hz suleymandan beri var, yani binlerce yıl oncesinden beri
manson eczane olayına bana ingilterede yasamıs arkadas soyledi ilaclar hastenen hemen veriliyor,ve eczane yok demisti
washington yazdı diye saçma bulamam diyosun yani.
photonnn aslında hastane bile yok biliyor musun..hatta gittim gördüm ingiltere diye bir yer bile yok..
washington yazmıyor, oradaki blogta tartısan hristiyanlar, ama bizim yunus ta ve rabia da da bu cok islenir
photon her duyduğuna inanma
ayrıca cehennem ve cennet inancı ibadeti tetikleyen çok ciddi bir güçtür.washington pozttaki arkadaşları bilmem rabia dediğin ilk kadın evliya olan rabia tul adevviye ise adı üzerinde evliya! o seviyedeki bir insanın neler düşündüğünü anlamam mümkün değil.ben kendi bildiğimi anlatıyorum burada. ve kendi inandığımı.
sanırım oradaki eczane yapısı saglık ocagı gibi,eczanede doktor var, ve analizler yapılıyor,benim kastım buydu
dogru ibadeti tetikler,zaten kitapların onemli kısmı onlardan bahseder,ama dine girmede ne kadar onemli tartısılır
ya bilmiyorsun madem sallama demek istiyorum kabalık saymazsan. avrupanın birçok yerinde olduğu gibi ingilterede market eczane var ve evet boots gibi bazı zincir eczaneler bünyelerinde doktor bulundurma çalışmaları yaptı ama temelde muayene birimi yine hastane.sağlık ocağı gibi ne demek? sağlık ocağında eczane ve doktor bulunmuyor. şaşıracaksın ama bu da türkiyeden bir haber. eczane ile sağlık ocağı ilişkisi yakın olmalarından öteye gitmiyor.la havle.
cennet cehennem inancı islam dininin bir parçasıdır. bunları düşünmedem islama girdim gibi birşey söz konusu olabilir mi? dini öğrenmeden içine balıklama atladım anlamına gelir bu.kullandığın cümle çok iddialı. insanlar cennet ve cehennemi düşünür ve islamı tercih edenler için konuşuyorum hayatlarını yaşarken buna göre davranırlar. cennet cehennem umurumda değil demek bile dine karşı bir tür küfür.
biraz tasavvuf oku anlarsın,bu bir surectir,dine girerken seni cok cezbetmez cennet cehennem fikri,ama dine ısındıktan sonra cezbeder,