bildirgec.org

sekoci

11 yıl önce üye olmuş, 40 yazı yazmış. 186 yorum yazmış.

Uyku

sekoci | 11 March 2009 10:39

Uyumuyor. Uyumuyor.Başı yastıkta, ışık kendini yitirmiş.Bedeni tüm ağırlığıyla iç içe geçiyor.Sıkışıyor.Sıkıştırıyor ruhunu bedeni.Çıkmak istiyor,çıkmak. Orada olmamak.O olmamak.Başka bir şey olmak. Kitap okuyor.Deli gibi.Deli.Gibi yok.Sarhoş ama uyumuyor.Bir türlü.Bin türlü uyumuyor.Artık daha az alkol alıyor.Alkol daha çok.Ama ona daha az oluyor.Garipsemiyor artık alkolü beden.Ve zihin garipsemiyor.Kitap bitiyor.Güneş doğmuyor.Güneş ısrarla doğmuyor.Çıkmıyor yatağından güneş. Güneş üşümüş olmalı!

Asla..

sekoci | 16 July 2008 14:30

Bitkin, yorgun, hasta, sessiz, çıldırmak üzere cuma gecesi.. Kayıp, mutsuz, bulanık, sakallı ve akli yerindelik Cuma gecesi… Sonsuz duvarlar ve üstüne çizilen yol… yürümeden koşmadan uçmadan eriyen mesafe.. sorunlu, sorumsuz, anlayışsız, alkollü ve teorisyen.. umudunu yitirmiş son kuşunu öldürmüş, kanatlarını koparmış, mandallanmış elektrik direğinde yüreği
cuma gecesi.. Sonsuzlukta, başlangıçta ve sonuçta, doğanın o vurdumduymaz yatağında, metafizik evreninde ve tüm o diğer saçmalıklarda… Yalnız, kaygılı, havasız, sabırsız geceye hakim karanlıkta…Unutmuş ve yenilmiş ve sona ermiş ve çukurda merdivensiz, ipsiz, sapsız.. o denli boktan…. Cuma gecesi… umutsuz , hayalleri hücrede, düşleri karla kaplanmış yolsuz ve yolculuksuz , beklentisiz ve sona ermiş , parasız ,yeteneksiz, tipsiz , isteriksiz ve asla, yapraklar düşmeden, elindeki teri terletmeden ve sonra ne olacağını bilmeden ama asla ve asla, asla, asla, asla

sensiz değil……

Kötü adam..

sekoci | 15 July 2008 16:53

Yorulduğunda yoluna çıkıp birileri
dinlenmen gerekiyor demeyecek

Sanma ;
sandıklarından ibaret bir kılıf yaratacaksan…
boşluğun üzerine kapandığı vakitten erken başlayan varlığına tanrı minnet duyacak.. ki
yeterince düştüğün vakit hissedeceksin ne kadar yüksekte olduğunu…
süren yarışmaları seyrederken kaygısız gözlerle
kimi zaman onlardan biri olmalıydım diye düşünme!!
Neyi yapamadığını bilecek kadar güçlüsün sen…
Güçlüsün her bildiğini yapacak kadar..
Bırak kötü adamı oynatsınlar sana..

Mezarlık ziyareti..

sekoci | 11 July 2008 12:01

Usul usul yürüyorduk. Sağa sola dikilmiş ağaçlar sanki bizim yalnız kalmak istemediğimizi biliyorlardı. Yalnız kaldığımızda her şey eskiye dönebilirdi eskiden daha eski ye. Gerçeğin bi parçasının hep bizimle olmasından memnun gözüküyorduk. Seni ne kadar özlüyordum ve ne kadar çok istiyordum bunu fark etmeni ..Şirinlik taslıyordum sana belki anlık bir çekim oluşturabilmek için.. Kaçamak bakışlarım vardı gözlerince yakalanmayan. Hem yakalanayım istiyor hem yakalanmaktan korkuyordum. İlk şarkımızı dinliyorduk hüznümüzü sakladığımız gülümsemelerimizle..Gökyüzünde kanatlarıyla aynı adımları atan iki martı’ya benziyorduk bir elin bir elimde yürürken. Yağmurdan fazlasını dilemedik tanrı’dan. Bu kez dileğimizi yargılamadan nebula’ya kadar yükseltti bizi. Damlarken aşşağıya yağmurlarla canlı oluşumuzun son örneğiydik.Gerçeğe değdiğimizde birikti acımız. Şimdi de yağmurlar terkediyordu gözlerimizi.Başımız öne eğik yürümeye devam ettik parça parça yıllanarak. Sonra çıplak ayakla geçtiğimiz kayaların arkasındaki bir taşın önünde durduk. “Biz” yazıyordu taşın üstünde.. Sonsuzluğun rakamları altında… İkimizde de güç kalmamıştı artık diz çöktük ruhlarımızda… Gözlerinde yakalandığım soluksuzluğun ritmiyle hafif eğilip usulca öptüm o an…. “Bu ne?” dedin sinirli bakışlarınla…. Mezarlık ziyaretlerimizden biriydi gece karanlığının çöküşünü yansıtan… Orda artık yitirilmiş bedenlerimiz geceye inat ışırken ben saldırıyordum özlemle dudaklarımdaki dudaklarına….

2 Mayıs..

sekoci | 19 April 2008 10:14

1 Mayıs. Dünya işçi bayramı. Ülkemiz için pek bayram olduğu söylenemez ama.. Zaten işçilerle aram yoktur. Katılmazsam eksik hissederim sadece.. Ordaydım.. Çok fazla yoruldum ama heyecanlıydım. Biber gazı ve koşmak ve kaçmak hiç de iyi gelmiyordu aslında bana… Genellikle kaçıyordum. Daha korkaktım belki. Diğerleri o kadar kaçmıyordu. Joplarını yiyip geleceğe dair hayeller kuruyorlardı. Demokratik Halk Devrimi yada daha çok para… kimse bilemez… Ben öyle değildim. Ödediğimiz vergilerden bizi dövme yetkisi alan polisleri daha çok uğraştırıyordum. Zorluyordum. Vazgeçmiyordum. Taksim bizim olacaktı… 10 dakkalığına oldu da… Ne önemi vardıysa? Nasıl olsa her şey unutuluyordu. Basına yasak , köprüler tıkalı , İstanbul olağanüstü hal… Ve birileri ofislerinde evlerinde cips yiyerek bizi seyrediyorlardı. Halk işçisi…

İçsesin ve öykülerin…

sekoci | 19 April 2008 10:08

Bildiğini biliyorum…Ya da en azından anladığını…Ya da ne olduğunu hissettiğini… Ne kaçmak geçiyor aklından; ne de gözlerin açık; mücadele etmek. Hangisi doğrusu bilemiyorsun. Hoş; kimin doğrusu? sorusu bile nicedir gelmiyor diline. Kabul ediş değil bu aslında; belki biraz akışına bırakmak; belki biraz dingin ve sakin olmayı istemek..Ama yine de uykularının kaçtığı oluyor; hani bu sabah yağmur damlalarını camda izlediğin anlar gibi; bir bulanık bir net rüyalardan uyandığın da oluyor…

…..En çok neye üzüldüğünü bilemiyorsun…Yalanlara mı; doğrulara mı…Karar veremiyorsun…İçinde gittikçe kısılan bir ses var. Dursan dinlesen olmuyor; kulaklarını kapatsan ne fayda…İçsesin yankılanıp duruyor içinde …Bütün organlarına çarparak; en son gelip gözbebeklerinin ortasına yerleşiyor…Saklayamıyorsun…Hele de gün ışığında…Bakanlar görüyor, görenler duyuyor, içsesini; gözlerinin ortasından…

Erik Ağacı…

sekoci | 16 April 2008 19:45

Söyleyecek bir şey bulamamak ne kötü değil mi? Ne kadar sık bulamayız söyleyecek şeyleri. Yada ne kadar sık söylediğimiz şeylerin söylemememiz gereken şeyler olduğunu söyleriz. Ne kadar çok özür dilersek o kadar cesaretimiz artar o kadar yavşaklaşırız işte… Sıradan olmamak için çabalarken ne kadar sıradanlaşırız oysa. Geleceği yaratmak için geçmişten oluruz ve ne kadar kafamız karışır bu karmaşada biz ne yaptığımızı bildiğimizi iddaa ederken. İnatla ve ısrarla eleştirilmekten nefret ederken ne kadar çok eleştiride bulunuruz. Ve her ikisininde hiç bir şeyi değiştirmediğini ne kadar geç farketmeyiz. Yanlışın yanlış olduğunu anlamak ne kadar felsefik bir hüzün taşır irade için. Bu durumlarda susmayı tercih ederim genelde. Ve sustukça o kadar çok yalan söylerizki kendimize. Başkalarına söylenen yalanları tercih eder oluruz ve alışkanlık haline getiririz bunu…

Hastahane 17’si…

sekoci | 14 April 2008 19:15

Sabaha vuran güneş rahatsız ediyordu. Ve daha kötusu sadece bu değildi.. Terlemiştim ve demir gibi üşüyordum. Ter kokusu rahatsızdı. Ölmekten korkmam duş almaktan korktuğum kadar. Çıktım yataktan.. Isınma gereksinimini karşılayamamış sobanın bacasına sarıldım.. Gece boyu belki bin kez öksürmüştüm. Okul “zerdevat”larını giyinip tuvalete çıktım. Yüzüme baktım. Uyumadığımdan çapak oluşmamıştı yine de serçe parmağımla çektim göz altlarımı. Uyanmıştım “Günaydın”

Evet onlara günaydın… Servislere doluşacak olanlar “günaydın” Gece yatağında üşümemiş olanlar “günaydın” Okulda da mutlu olabilen yada en azından günü kurtaranlar “günaydın”..!!

Delirmeden önce…

sekoci | 10 April 2008 18:59

İnsanlara ihtiyaçlarından fazla sessizlik vermek en acımasız işkencenin oluşturduğundan daha devhasa bir hasar yaratıyor ruhlarda…

Çok konuskan biri sayılmam.. tanıdığınız üzere.. Ve sessizliği severim bilirsiniz ve bazen bilmek zorunda bile kalabilirsiniz(kibarca).. ve delirmeden önce bir işe yarayabilir..3 gündür çenemi ses çıkarmak için meşgul etmiş değilim… Diş fırçalarken yapılan hindi ve diğer kanatlı hayvanların taklitlerini saymazsak.. Aslına bakarsanız sesimi kullanmak zorunda kalana dek bunun farkında bile değildim.. Ve çoğu şeyin farkında olmayı sevmem.. mesela ; sevgilisinin onu aldatmasının farkında olmayı kim ister yada en yakın arkadaşınızın sevgilinize kurlarının farkında olmayı , bardağa yeni döktüğünüz sütü kedinizin yalamasının farkında olmayı yada ve en önemlisi delirdiğinizin farkında olmayı… Ben sevmem… Konuşamadığımın farkına vardım beni terkeden sevgilimin mutlu sesini telefonda dinlerken.. Ve bir dilsiz kız çocuğunun uğradığı tecavüzün dehşetini babasına anlatma sahnesini oynadım telefonun diğer ucunda olduğumu belli edebilmek için.. Terkeden kızın sadece burnu benim tüm vücudumdan fazla ses çıkarıyordu.. Yapamayacağımı doğduğumda anlamıştım ve çok geçti.. vazgeçtim. Oturup 10 cm’lik saç telinin her biri 1 cm den büyük olmamak şartıyla 15 parçaya bölünmesinin yararını araştırdım… Denedim.. Sonra 1 cm den büyük olmamak şartını etkisiz hala getirip 15’e bölmeyi denedim.. Başarısız… Düşünebiliyormusunuz..?(Okuduğunuza göre elbette evet olmalı yanıt.. diğerlerini kabul etmiyorum). İnsanlık asla Mars’a sıçamayacak.. Ama Marslıların dünyaya sıçmasını hayal etmekte özgürler..

Belki…

sekoci | 29 March 2008 15:26

Belki diyorum…
Geleceğim altın oluyor
Harikalar diyarı bir çift iplik olup düğümleniyor
sonra diyorum
Belki geliyor
insanlar doğar , iyi olan ölür
mavi ye siyah bulaşır
güneş açar , gökyüzü yaşanır
kelebekler uçuşur gökkuşağı düşer
falan filan…
belki yunuslar kanatlanır
okyanusların dibi aydınlanır
– şişe nin dibi hep aynı
Belki bir şiir – canı cehenneme
Belki aşk – iki kere canı cehenneme
hayatı yerine getirir.
Güneş parlar yeniden
kelebekler ölmek üzereyken
Motorlar susar , silahlar susar , orospular ve öğretmenler ve imamlar ve gardiyanlar…
belki ben susarım…
Hayat ayrıldığı kabuğuna girer
Rapunzel susar
Temizlenir dünya
hayat yaşanır… belki