Hafif’e yazmak istediğim, bu amaçla yola çıktığım hiçbir konu gerçekleşmiyor. İlginç bir biçimde vazgeçip, başka bir konuya dönüyorum. Yine aynısı oldu. Yalnızlık üzerine, yalnızlığın fiziksel ve psikolojik anlamı üzerine yola çıktım. Sonra olmadı, iki paragraftan sonra her şeyi çöpe attım. Yerine birazdan okuyacağınız -yani okuyacağınızı umduğum- bu yazı çıktı.Kendinize “bu benim Çilem” dediniz mi hiç? Ya da hayat bana hep oyunlar oynuyor diye sormadınız mı? Bir gece mesela kalkıp bileğimi kessem çok kan akar mı demediniz mi? Sahi hiç mi ister ilahi bir güç, ister hayat, ister kader çilem bu olmamalıydı diye isyan etmediniz mi?Uzunca zamandır yazmıyorum. Yazmak gelmedi bir türlü içimden. Belki her şeyin bir zamanı olduğundan, belki artık yazıların gözden kaybolmasından. Bilmiyorum, bildiğim tek şey epeycedir çilehanelerin beni etkilediği.Bugün size yine bir hikaye anlatacağım. Kimi gerçek kimi yalan olan. Ya da gerçeğin yorumlanmış hali. Belki bu yazıyı okuduktan sonra 4 metrekarelik bir yere kapanıp, her şeyden uzaklaşmayı deneyeceksiniz. Belki de bu saçmalıktan nefret edeceksiniz.HalvetHalvet kelimesi Arapça kökenli bir kelime. Anlam olarak yalnızlık, inzivaya çekilme, yalnız kalma anlamlarına gelir. Halvet etmek, inzivaya çekilip, kendi sorularına cevap bulmak, insanlardan soyutlanmaktır. Bunun yapılışı için sessiz sakin bir yere ihtiyaç vardır. İşte halvete çekilinen bu yerlere Çilehane veya eski ismiyle Halvethane denir. Bu yerler küçüktür, tabiri caizse hücredir.Eskiden mağaralarda gerçekleştirilen halvet, daha sonra medreselerde, camilerde yapılan odalarda gerçekleştirilmeye başlanır.Hikayemizin başlangıcı Hz. Musa’nın ailesi ile Medyen’den ayrıldığı esnada başlar. Ailesiyle giderken Tur Dağı’nda bir ateş gören Hz. Musa, dağa gidip ateşi getirmeye karar verir. Hem ısınabileceklerini hem de dağda yaşayan insanlar varsa onlardan haber alabileceğini düşünür. (Kasas ve Taha Suresi’nde bu olay anlatılır.) Dağa vardığında bir ağacın kendisine seslendiğini duyar. Bu Hz. Musa’ya gelen ilk vahiydir. Tanrı ona bir ağaçtan seslenir ve 40 gün boyunca ibadet etmesini emreder. Hz. Musa 40 gün oruç tutup, geceleri de sürekli ibadet eder. 40 günlük bu süreden sonra Allah kendisine Tevrat’ı verir. Tasavvufta bu Tur Dağ’ında gerçekleşen mucizeler esas alınır. Aynı zamanda halvet olayının da böylelikle başladığı kabul edilir. Bu yüzden de insanlar belli bir çile dönemi yaşamalı, en azından belli bir dönem insanlardan uzak kalarak, bir riyazet hali, daha yoğun olarak ibadetini yapmalıdır. Bu süreç insanların tekâmül etmelerini sağlar. Tekâmül olgunlaşma, Kemâle ermedir. İnsanların arasına döndüğünde onları irşad etmeli, yani onlara doğru yolu göstermelidir. Bu anlamda çile tabiri kullanılmıştır.İmam-ı Gazali, İslam tarihinin baş alimlerindendir. Nizamiye Medresesi’nde rektördür. Kendisi 10 yıl boyunca insanlardan uzak kalır ve kitaplarını yazar. Daha sonra tekrar insanların arasına döndüğünde kamil bir mürşit olmuştur. Daha önce de büyük alim olarak kabul edilen Gazali bu 9- 10 yıl içinde kendini tamamiyle ibadete vermiştir.Tasavvufta çile insana lazımdır. Ham ruhları olgunlaştırdığı, insanları tekâmüle ulaştırdığı kabul edilir. Çile çekmeyenler hayatı anlamazlar, toz pembe görür. Kemale ermenin çok önemli bir aşamasıdır çile. 21. yüzyılda hayat aynı zamanda kendi çilelerimizi yaşatmıyor mu? Bu sorunun cevabı Hak yolunda, din uğruna çekilen çiledir. Yoksa düşündüğümüz anlamdaki acı değildir.Halvethanelerdeki 40 günlük süreye Çile denir. Bir rivayete göre çile kelimesi Farsça’daki “çehil” kelimesinden gelmektedir. Çehil ise 40 anlamındadır. Yani bu şekilde, çile denilerek tamamlanan süre ifade edilir. Başka bir rivayete göreyse çile bildiğimiz çile çekmek anlamında kullanılır. Çünkü 40 gün boyunca bir odada kalmak aynı zamanda çok zor ve bir üst mertebeye ulaşmanın simgesidir. Bu süreyi tamamlayanların, çileyi doldurmuş olduğu kabul edilir.Halvethanelere çilehane denilmesinin sebebi de budur. Bu çile çıkarmaya aynı zamanda “erbain çıkarmak veya erbaine girmek” de denir. “Erbain” kelimesi Arapçada 40 anlamına gelir.Tarikatlara göre bu çilehane süreleri değişir. Kimi tarikatlarda yeme içme olayı da asgariye alınır. Bir nevi bedende imtihan edilir. Takva filmini izleyenler bilecektir. Tarikat lideri çilehaneye çekilmiş ve 40 gün o odada kalmıştır. Şurada filmdeki tasavvuf öğeleriyle ilgili güzel bir yazı var.Halvete Girmek
Halvete veya Erbaine girmek tasavvufta şöyle gerçekleşir: Ramazandan 10 gün önce çilehaneye girilir ve ramazan ayı boyunca bu odalarda kalınır. Zorunlu haller dışında çilehaneden çıkılmaz. Hak ile konuşmak, kişinin kendi sorularına cevap bulabilmesi ve beden terbiyesi için çilehanelere girilir. Çilehanelerdeki en önemli ayrıntılardan biri de zikirdir. Zikir aslında Allah’ı anmaktır. İki türlü yapılır: Kalp yolu ve lisan ile. Çilehanelerde yapılan, kalp ile olan zikirdir.Konumuza tekrar dönersek, çilehanedeki kişi, aynı zamanda orucuna da Ramazandan önce başlamış olur. 10 günlük nafile orucu ve Ramazan orucuyla çilesini tamamlar. 40 günü tamamlayan derviş halvetten çıktığında mistik bir törenle karşılanır. Başka tarikatlardan insanlar da davet edilir. İlahiler ve dualarla dışarı çıkan kişi görevini yerine getirmiş, bir nevi kendi iç hesaplaşmasını çözmüştür. Aynı zamanda hoca, yani mürşid-i kamil, dergahındaki dervişlerden halvete girmesini isteyebilir. Böyle durumlarda aynı zamanda masraflar da şeyh efendi tarafından karşılanır. Osmanlı döneminde tekkelerin masraflarının karşılandığı ise bilinen bir konudur. Spekülasyon olmaması için kısa geçiyorum.İhsan Oktay Anar da kitaplarında halvet kültüründen bahseder.Eskiden çilehanelerdeki halvet bu şekilde olurken zamanla bu dinsel tören kaybolmuştur. Birkaç günlük çileler ortaya çıkmış, senenin başka aylarında da çilehanelere girilmiştir. Aynı törensel şeyler yapılmasa bile, Allah ile baş başa kalmak, sorularına cevap bulmak amacıyla hâlâ çilehanelere kapanılır. 20 gün boyunca çilehanelere kapanmaya Nısıf, 10 gün sürenine ise Urûb adı verilir.
Ek bir bilgi olarak Halvetiyye Tarikatı mevcuttur. İsmini Ömer Halveti’den alan bu tarikat Osmanlı dönemimdeki en büyük tarikatlardandır. Ömer Halveti’nin halveti; yani yalnız kalıp ibadet etmeyi çok sevdiği için bu ismi aldığı söylenir. Yine Ömer Halvetiye’ye dair başka bir efsane de, halvet için çekildiği ağaç kovuğundan kaybolduğu, 40 gün sonra ortaya çıktığıdır.Gelibolu’da fenerin yanında yıkıntı halde bir Çilehane, Kars’ın Kağızman ilçesinde Çilehane isminde bir okul, Ankara’da ise Çilehane isminde bir cami bulunuyor. Gelibolu’ndaki çilehanenin bir özelliği şu: Yazıcızade Mehmed-i Bican Efendi burada 7 yıl boyunca çile çekmiş ve “Kitab-ı Muhammediye” adlı dini kitabını yazmıştır. Bican Efendi’nin amacı hakka yakınlıktır ve ayrıca kendisi “ölmeden önce ölünüz, ölüm gelmeden ölüme hazırlanınız” sırrına ulaşmaya çalışmıştır. 7 yıl boyunca bir insanın bir odada kendi isteğiyle kalması ise bana inanılmaz geliyor. Böyle bir sabır nasıl gerçekleşir, aklım almıyor.Kitaptan alıntı:
“Meğer güllerde bir gün emr-i taktir oturmuşun Gelibolu’da sırra elini çekmiş idin cümle halktan dilinde zikir idi kalbinde zikir”.
Yine Hacı Bektaş-i Veli’nin de çilehanelere kapandığı bilinen bir şeydir.Mevlana, Tebrizli Şems ile tanıştıktan sonra birlikte halvete kapanırlar. Kimi kaynaklarda bu halvetin 6 ay sürdüğü yazar. Clicia olsaydı kan gövdeyi götürürdü diyerek sizi linke yönlendiriyorum:)Son bir bilgi: Aşık Mahsuni Şerif Nevşehir’de Çilehanenin yakınında kendisi için yapılan bir mezarlıkta yatmaktadır. Bu kendi vasiyetidir.
yorumlar
Haci Beştaş-i Veli nin ”Çilehanesi” ni gittim gördüm, içine girdim, korkunç bir yer..Hücre adeta..Mağara nın tam tepesinde bir delik var, a delikten geçtim, bütün günahlarımdan arındım..
Ama şişmansanız sakın denemeyin, takılır kalırsınız delikte, çevredekilerde çok günahınız varmış diyerek, takılırlar size..
neden, şişman insanlar da düşünülmez
Tasavvuf bedenin ve ruhun diyetini icap ettirdiği için. Bedenini ve ruhunu terbiye edemeyenlerin öncelikle o kut-u layemut makamına liyakatları gerekir çünkü.Nevdalist, yine nezih ve leziz bir yazı döktürmüşsün. Zihnine, yüreğine sağlık. Keyifle okudum..
Çilehanem benim iyiki varsın ya olmasaydın halim nice olurdu..”Şimdi hatırla ki, sen de bir zamanlar yokluğun karanlığında yitiktin. Unutulmuşluk toprağına gömülü bir tohumdun. Kimsenin adını bilmediği, hatırını saymadığı bir yetimdin.Hatırla ki, unutulmuşluğun toprağında Rabbin seni unutmadı. Rabbin seni sahipsiz de bırakmadı. Rabbin seni yokluk gecesinden varlığın ufkuna eriştirdi. Taze bir bahar gibi gün yüzüne çıkardı bedenini. Ete kemiğe bürüdü ruhunu.”Yazının sahibine teşekkürler varolsun..
ne olacak bu homoseksüellik iddiaları acaba ?
enfes,emeğiniz için teşekkürler.
Bizim burda Sümbül Sinan efendi hazretleri cammi var. Kendisinin çilehanesini görünce Allahım dedim birkaç rekat namazla kendimizi cennetlik sanıyoruz insanlar hayatlarını zikire adamış dünyayla alakalarını kesmiş etkilenmemek mümkün degil.
evet akadamik ya da bi başvuru kitabı değil muhakkak ama böyle bir tecrübeyi paylamasıda oldukça hoş…bilgilendiriciliği, pratiğinde nasıl olduğunu dışavuran bi kitaptı..
Yaşarken cul de sac halindeyiz zaten.Çilehane her anımız olmuş.
sevgili nevdalist nerden başlasam bilemedimderin bi nefes aldım evvelaaslında biraz teorisinde kalmışsın bu yazıda gibi geldi bana halvet durumunun.ki böyle olmasıda anormal bişi değil muhakkak…halvet durumu bi yolculuğun-basamakları olan bi yolculuğun- zaman zaman başında ya da sonunda bazense her basamağında kişinin yaşaması gerekliliğine karar verdiği ya da o kararın alındığı bi durum gibi gözükür ki öyledirde…ama kelimelrin ötesinden bunun yaşanılıp pratikte anlaşılması taraftarı olduğumu söyleme gafletinde bulunmayacağım.çünkü bi lider gereklidir böyle bir durumda ki lider bazen bir imam bazen bir ikon bazen bir kavram bazende saf inançtır bizler için…çok ince bir çizgi burda ayrır insanları toplumları birbirinden…tarikatlerin tarihçesi aslında cidi anlamda aydınlatır bizi bu hususta…neyse fazla dağılmadan toparlamaya çalışcağım ama işte dağılmamak elde değil…kişinin yolculuğuarınması…doğalına özüne dönmesi….evet halvet sırasındna yiyecekler içecekler sınırlı tutulur be bu sınırlama şeyh tarafından yapılır.çünkü esas olan nefsin kişini bedeni ve ruhunun kalabilceği en saf haliyle kalmasıdır…ki olması gereken bu değil midir aslında? bende burda hep takılı kalmışımdır…velhasıl kelam arınma ve öze dönüş… kişinin nefsi emmaresinden başlayamakta olduğu yolculuğa start verme…ama kişi tek başına karar verip kendini 40 gün bi odaya kapamakla halvete girmiş olur mu?ya da 6-7 ay?kişi olmayan aklını bile yitirebilir…ve kişi sadece oruç tuutp namaz kılıp zikir yaparak mı geçiri ordaki dakikalarınıbazen belkide bunları yapmasına gerek kalmazçünkü araçlar kalkar ortadan sadece o kalır…işte bura sanırım bir kültürün kanadı altından bir hakikat yolculuundan bahsetmekteyiz…bu hakikat sadece ilahi dinlerin doğru orantısında değil insanın yani ademin doğru orantısında bakabilceğimiz birşeydir…ki dinlerde bu yüzden yok mudur ?insana insanlığındna kopmamasını pratikte sağlamak için….sevgiler nevdalist…
bu halvet odalarında insan diğer ihtiyaçlarını nasıl görüyor?
akıldan dile bir yol olduğu gibidildende kalbe bir yol var demiş mevlanazikir deyince hep bu cümle gelir aklıma…
eski anadolu evlerindeki gibi taş ya da mermerden yıkanması ve de hacetlerini giderebilmesi için bölmeleri oluyor.ona göre hazırlanıyor çilehaneler.
ama halvet illa çilehanlerde yaşanacak bi durum değil tabikigünümüz mürid ve mürşidleri bir apartman dairesinden bile geçirebiliyorlar o ruh hallerini…
bir yazı yazdıktan sonra nedense yorum yapamıyorum. uğraşıyorum ama, olmuyor. bu yüzden sağolun, varolun; beni sizler yarattınız diyerek şımarıklığımı yapıp, tüyeyim:)))Gelibolu’daki çilehaneyi görmüştüm. yıkık olmasına rağmen, küçük olduğu belli. 7 yıl boyunca bir insan orada kalıyor. sadece banyo vs için çıkıyor. ister inanç, isterse başka bir şey deyin; farketmez. bu kimsenin gösteremeyecği bir sabırdır. işte bunu başarmış olmak bana olağanüstü geliyor. yani zoey, ( özlemişiz seni) bu dini boyutundan ziyade; insanların sabırları beni etkiliyor. inanç ne acayip, ne garip, ne korkutucu, aynı zamanda ne büyüleyici bir şey.benim bildiğimde tuvalet vs’nin odalarda olduğu, banyo, temizlik gibi ihtiyaçlar için kısa süreli çilehanelerden çıkıldığı.
denilebilir. hatta şöyle bir yazı var. burada çile olgusunun kısaca da olsa diğer dinlerde de olduğunu anlatıyor.
Nevdalist ben kaçırmışım heralde..
nevdalist, eline sağlık. bilgilendirme babında çok güzel olmuş.günümüzde halvet mümkün mü bilmem ama insanlar biraz “celvet” yapabilir.bir de uzlet var ama onu boşver…
işin dini boyutundan ziyade o boyutun araç olduğu kısmı üzerince yeterince vurgu yapamadım sanırım…yada dillendirme zırvalığı böyle bişi benim beceremediğimuzun derin bi mevzu sadece sabır kısmında daha fazlasına yorum yaptım ben çünkü daha fazlasını gördüm…gelgelelim şu zaruri ihtiyaç kısmınakimi çilehanelerin içinde bulduğu gibi -daha önceki yorumda dediğim gibi- elbette dışarıda çıkıp doğal ihtiyaçlarını karşılama durumu oluyordubu ikiside bilinmektedir…
Çilehaneden bahsederken Ahmed-i Yesevi Hazretlerini ve divan-ı hikmeti de anmak gerek diyelim ve analım vesselam. Dimağınıza sağlık.
Nevdalist, konu ve anlatımda son derece başarılı. Bize de bir küçük link düşer…
ne kadar uslu yorumlar yapmışsınız. konu tasavvufa yaklaşınca ister istemez bir aklı selim havası bürümüş ortamı. konuya gelince şehirlere kapanıp kalmışız zaten ömrümüz çilehanede geçiyor. artık insanoğlunun çilehanesi, yalnızlığı dağ başı kurt ini kuş yuvası oldu. dinlediği aradığı seste doğa ananın dinginliği. musa gibi ağaçtan gelir bize bu günden sonra ne gelecekse. yoksa apartman köşelerinde dışardan patatiiiiiiiiz diye bağırırken işportacı bulsan bulsan yeni küfürler bulursun heralde.
40 gün ya da 6 ay Çilehane ye kapandıktan sonra bu değirmen nasıl döner, bu insanlar geçimlerini nasıl sağlar ne yiyip ne içerler, çalışmadan..Yoksa hali vakti iyi olanlar için bir lüks müdür çile çekmek..
Çalar çırparlar, stok yaparlar bunlar. Sonra haram lokma ile inzivaya girip ibadet ederler.Öyle olmaz tabi ki, münzevilerin kimi dediğin gibi hali vakti yolunda insanlardır. Leonard Cohen’in bile Los Angeles yakınlarında bir dağdaki Zen tapınağında 5 yıl inzivaya kapanıp (o arada menejeri milyonlarca dolarını iç etmişti tabi) olayında olduğu gibi varlıklı olanları da olur. Ama zaten çilehaneye kapanan insanlar bazen söylendiğine göre yemez içmezler dahi, ayrı bir alemde yaşar. Bunlara inanılmasa bile jambon, havyar vesaire ile diğer insanlar gibi obezvari beslenmedikleri için 10 kişinin dünyevi masrafı kadar masrafları olmaz. Zaten dünyadan elini eteğini çekmiş insanlardır ve bu gibi münzevilerin masraflarını da bazen vakıflara hayır yapan insanlar, onların ibadetlerine yardımcı olarak ortak olmak şeklinde karşılar. Her insan bunlara tahammül edemeyeceği için de, az sayıda insan çilehaneye kapanır.
PBK; iş kadını olduğun nasıl belli? Hemen ekonomiyi sormuş. 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.Aslında sanatta, edebiyatta acı olgusuna bakmak lazım. Niçe abimizin öldürmeyen acı güçlendirir söü pek bi doğrudur.
nacizane fikrim; konu güzel, anlatım çok güzel. zaten nevdalist’in “vay be, pek güzel” demediğim tek bir yazısına rastlamadım.diğer yandan, okuduğumda konuya yaklaşımım sabah kafamı vurduğum mutfak dolabı kadar zonklattı beynimi. yanlış anlaşılmamak adına susmayı denesem de, sanırım mutfak dolabı ağır bastı.islam’da ibadet elbette önemlidir. ancak bir düstur vardır. dünya işlerini de sürdürmek. ekmek-biçmek, yardım etmek, vs. yani, bu dünyaya sadece ibadet için gönderilmedik. ibadet, bu dünyanın bir nevi şükrüdür. ancak daha önemli olan, şükrettiğimiz yaşamı yaşanabilir kılmak için çaba sarf etmek, ve bu yolda adım atmaktır. çilehanelere kapanıp yok olmak yerine, var olup bir işe yaramaktır. dolayısı ile, çilehaneler benim zihnimde çok da yerine oturamadı hiç..nevdalist, gecenin körü beni nerelere sürükledin bir bilsen.. fikrine, yüreğine sağlık..
bende puella gibi düşünüyorum,çilehanelerde,arınarak hakka yürüyüş,yaşamdan kaçmak gibi geliyor bana.bu bir lüks ve bu haklarını kullanan insanların,kök salmamış,fazlaca sorumlulukları olmayan,yaşamdan ellerini çekmiş,kendilerini hak yoluna adamış ,bu misyonu almış muhteremler olduğunu düşünüyorum.konu ve işleyişi akıcı,aktarımı güzel ,kutlarım.
cilehaneciler
Meksika’dan aramnıza katılan sanchez06; ben yorgun ve yaşlı biriyim. üşeniyorum, yorum yazamaya. kısaca no polimik, no haşhaş.
:))
POlemik ve hashasi ikilisi..yanlis anlasildim sanirim
şişmanlar geçemez. çünkü şişmanlık da günahtır.
şişman olmayı kimse istemiyor, o zaman şişman yaratılmakda günahtır.
şaka gibisiniz. akoni güzel cevap olmuş.sanchez06; doğrudur. kim birbirini anlıyor ki zaten, güzide yurdumda.
“şişman yaratan”ın “şişman olmadığı” da belli değil ama değil mi sayın akoni?ayrıca her zaman “Allah varsa ben derviş olayım” demişimdir.çileden korktuğumdan ötürü de bir türlü “inançlı taifesi”ne geçemiyorum.şikayetim yaradana!
Dogrudur dediginiz ne kuzum,karikatur eklenir polemik hashas tan bahsedilir, yanlis anlasilmasin derim kres muhabbetine cevirirsin.Kirik ya
Sisman olmak ne derece ve ne zaman gunah olmus. ironi varsa anlayamadim.cilehanecilerden birisi anlatirsa yeni bir bilgi ogrenmekten dolayi mutlu hissedecem kendimi
Şişman girip, çile çektikten sonra, zayıf çıkıyorsun üst delikten..
çok ilgimi çekti gerçekten. bence farkında olmadan hepimiz biraz kendi çilehanemize çekiliyoruz. hakikaten bu yazı beni etkiledi desem yalan olmaz.
Çile, 40 gün biryere çekilip, acı çekerek bitiyorsa, herşey düzeliyorsa, herkes razı olmalı..
Bu tip konular aslında belli bir dini birikimi olmayan bizlerin kafasını karıştırabilir. Ama yinede güzel bir ekleme emeğine sağlık @NEVDALIST…Çile odaları her önüne gelenin girişeceği bir durum değildir zaten. Şu an nasıl öss için odaya kapanıpta etüd yapıyorsa öğrenciler, eskidende ozamanın ilahiyat okulları olan Medreselerde, tekke yada zaviye dediğimiz dini mekanlarda, Bir Hoca yada “Şeyh” denetimi altında, çilehane denilen basık, dar ve loş ortamlarda, tefekkür ve nefis/ruh terbiyesi işlemine girermiş eski din talebeleri.O zamanlarda zaten kilolu insan yoktu, özellikle ruh terbiyesinde yemek olayı mümkün olduğunca kısıtlı idi, somun domates soğan vb. gibi klasik yemekler yenirdi. Bol hareket ve çalışma, zaten kilo almaya izin vermezdi.Girişin ve odanın dar olması, basık olması, insanı bir nevi mezar ortamı havasına sokuyordu. Sanki ölümün provasını uyguluyorlardı.”1 saatlik tefekkür, bir yılık ibadetten hayırlıdır” diye bir hadis var. Bu hadisin gölgesinden hareketlede bu işe girişilir.Burada komik, saçma yada garip bir durum yoktur. Tüm semavi dinlerde bu tip uygulamalar vardır. İnsanın kendini sınaması, dinlemesi, gizlice ibadet etmesi gayet doğal ve hatta gerekli bir durumdur.Ancak ince çizgi şudur; tamamen halvete yani uzlete çekilmek İslam dininde günahtır. Toplumdan uzaklaşamazsınız. Hristiyanlıktaki ruhban sınıfı gibi uzlete çekilemezsiniz. Bu yüzden 7 gün, 40 vb. gibi düreler tayin edilir.fazlamı yazdım ne? 🙂
Evet, güzel vurgulama. Tüm Peygamberler, belli sürelerde yanlız kalmışlardır.Kimisi balina karnında (Yunus a.s.)Kimisi hapiste (Yusuf a.s.)Ve bilmediğimiz niceleri…
buklet, kızmadım, rahat ol lütfen. aksine yanlışım varsa düzeltmenizden mutlu olurum. bloglar zaten bunun için var. yorumlarla beraber zenginleştiği için blog yazıyoruz.ben şu kitaptan okuyup, anladığımı yazmıştım. benim hatam başka kaynaktan da araştırmam gerekirdi. detaylı olarak araştırayım. teşekkkür ederim.alpkop, pek bir güzel yorum olmuş. tebrikler. yalnız küçük bir şeyi eklemek isterim. halvete tamamiyle çekilmek günah demişsiniz. ancak mehmet bican efendi 7 yıl boyunca Gelibolu’daki çilehanede kalmış. ki belki, bizim bilmediğimiz çok daha uzun süre kalanlar vardır. bu bağlamda nedense sürenin sorun olduğunu düşünmüyorum. 40 günde, oruç dolayısıyla 40.bunun dışında aslında bu yazıda bazı kelime oyunları var. tabii bunu beni reelde tanıyanlar anlayabildi. yukarıdaki yorumda da dediğim gibi, işin dini boyutundan ziyade insanlardaki bu sabır beni etkiliyor. ayrıca kelime anlamıyla gidince de etkileniyorum.kimbilir belki de acuistic’in yorumu gibi hepimizin kendi çilehanesi var.
Ahanda bu dünya benim çilehanem.Ama bazen aklımdan geçmiyor değil denemek,40 gün…Neden olmasın.Güzel yazı nevdalist.
Teşekkürler dostum
@NEVDALISTbelli bir süre yok tabiki halvetin. asıl demek istediğim; “artık toplumu ve insanları terkediyor, dağa çekiliyorum!” diyerek kendini soyutlamak, (budistlerde olduğu gibi) dinde haramdır. Aksi takdirde en üstün insanlar olan peygamberler kendilerini soyutlamak isterlerdi.Ancak dini eğitim ve disiplinde ise yanlızlık yukarıdada yazdığın gibi eğitim açısından önemlidir.Kişisel anlamda her insan aslında halvete çekilebilir. malum İtikaf diye bir sünnet ibadeti vardır, en az 10 gün boyunca bir camide sadece wc ve yemek ihtiyacı için çıkmak şartıyla, kapanmak suretiyle bir ibadet yapılır. İnsanın kendini dinlemesi, yoklaması ve ibadet etmesi için bir fırsattır. Kolay birleyde değildir aslında.
Detaylı araştıracağım dedim, ama verdiğim sözleri tutmadığım bilindiğinden; ancak bugüne kaldı. Yukarıdaki yazıda Musa peygamber ile ilgili bölümü yanlış daha doğrusu eksik yazmışım. Ben de kitaba aldandım. Belki o da kısaltma yoluna gittiğinden yanlışlık oldu. Düzeltir, özür dilerim. Şurada detaylı olarak olayın gerçekleşmesi mevcut.
O kitabı at Nevdalistciğim, tavsiye edeni de görme bir daha..Ayrıca araştırma yapman için, konu siparişi verebilir miyim..Senin kaleminle, kendime geliyorum doğrusu..
Dostlarımdan birisi çilehanede.An itibariyle.Merak ile bekliyorum.Kendisini.
PBK; istek parçanı alayım. Zor olmasın, torpil yap bana.Vanga, seni yakalamışken biraz daha detay alabilirsek çok mutlu olacağım.
Gül-i Rana:Sarı kırmızı gül anlamında kullanılan bir kelime:)Tasavvuf da ise; “Nefsini terbiye etmiş bir derviş. “Nasıl mı?Yemeden içmeden kesilen,kendini ilahi aşka adamış ve benzi sararmış sofunun bedeni sarıyı; kanlı gözyaşı döken gözleri de kırmızıyı temsil etmektedir. böylelilkle aslında sofular “gül-i rana”dır.
Bilgiyi beğendim teşekkürler.ilginç bilgiler – ilginç yazılar – ilginç sorular
İlgimi çekmedi desem yalan olur, teşekkürler 🙂komik videolar
Bilgi için teşekkürlerlenskontakt lensrenkli lenstorik lenstoric lens
bilgiler için teşekkürler.ilansahibindenemlakikinci elaraba