bildirgec.org

mevlana hakkında tüm yazılar

Kişisel Gelişimde Mevlana Yöntemi

Sweettears | 11 January 2012 12:46

Son yılların en popüler kişisel gelişim konularının başında gelen “Farkındalık” yöntemi ülkemizde de geniş yankı buldu. Tüm dünya bu uygulamaları hayatına uyarlıyor ve büyük başarılar sağlanıyor.
Reem Nöropsikiyatri Merkezinden Kişisel Gelişim Uzmanı Oğuzhan Korkmaz tamamen kendi geliştirdiği “Mevlana Yöntemini” anlatıyor.
Budist öğretiler yerine artık Tasavvuf öğretileri konuşuluyor

Tüm dünya artık kişisel gelişimde tasavvuf öğretilerini uyguluyor. İngiltere’de ve Amerika’da en çok satan kitaplar tasavvuf öğretilerini içeriyor. Aslında Mevlana gibi büyük alimler bize günümüzde çok konuşulan farkındalık ve kuantum yaşam sistemini yüzyıllar önce anlatmış.

Mevlana’nın Seyr (İzleme) Yöntemi

Düşüncen konuşmana, Konuşman hareketine, Hareketin kaderine yansır. Güzel düşün, güzel yaşa.
(Mevlana)

Seyr (İzleme) adı verilen bu öğretileri kişisel gelişime “İzleme Uygulamaları” çatısı altında uyarladık ve güncel örnekler ile geliştirdik. Ortaya bir eğitim sistemi çıktı. Nefesini İzleme, hareketleri izleme, kendini izleme, doğayı ve çevreyi izleme, insanları izleme, düşünceleri izleme ve duyguları izleme adı altında ana başlıklar halinde toplanan bu uygulamalar 5 seans halinde toplam 7,5 saatte danışanlara sunuluyor ve onlara ödevler veriliyor. Her bir izleme uygulaması sırasıyla yapıldığında 2-3 ay kadar kısa bir sürede hayata bakışımız kendiliğinden değişiyor ve yeni düşünce sistemimiz zihnimiz tarafından alışkanlık olarak kabul ediliyor. Düşünce sistemimiz sürekli olarak olumsuzlara ve sahip olmadıklarımıza odaklı olduğu için bu sistemi değiştirmenin tek yolu kendimize tarafsız bir gözle bakabilmek ve dışarıdan başkasının gözünden kendimizi izlemekten geçiyor.


Olumlu Düşünmeye Yönelmek
Kardeşim sen düşünceden ibaretsin,
Geriye kalan et ve kemiksin,
Gül düşünür gülistan olursun,
Diken düşünür dikenlik olursun (Mevlana)

Odaklandığımız konuları izleyelim. Acaba olumsuzluklara mı odaklanıyoruz yoksa istediklerimize mi? İstediklerimize odaklanmamız isteklerimize ulaşmamızı kolaylaştıracaktır.

Zihnimizde sürekli istediğimiz düşünce olduğunda, yerde bulacağımız bir broşür ya da sokaktaki bir tabela bile bizi istediğimize götürmek için yardımcı olabilir. Aklımıza birden bir fikir gelir ve onu uygulamaya başlarız. Bu fikirde bizi isteğimize götürür. Fakat hayatımızdaki dikenlere (olumsuzluklara) odaklandığımızda o broşür veya tabela hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

Elif Şafak

admin | 21 March 2011 13:26

Daha önce yedi roman yazan, Türk Edebiyatı’nın en kısa sürede en çok satan kitabı “Aşk” ile adını dünya çapında duyuran ve her kitapta yeni bir dünyayı keşfetmeyi amaç edindiğini söyleyen Elif Şafak, ülkemizin en çok okunan ve dolayısıyla en çok tartışılan isimlerinden biri.

Nuri Bilgin ile Şafak Akayman’ın kızları olarak (Bilgin o sırada felsefe doktorasını yaptığı için) 25 Ekim 1971 tarihinde Fransa, Strasbourg’da dünyaya gelen Elif Şafak, kısa bir süre sonra anne ve babasının ayrılma kararı alması ile annesinde kalmaya başladı. Hala Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı olan Bilgin’in İzmir’e dönmesi yüzünden uzunca bir süre babasını görmeyen Elif, Bilgin’den sekizinci yaş gününde gönderdiği tebrik kartına dek haber alamadı. Diplomat olan annesi Şafak ile yaşayan Elif, ilkokula İspanya, Madrid’de başladı; Amman’da devam etti. Bu okulda okuyan tek Türk olan Elif, ilk zamanlarda oldukça zorluk çekti. Daha sonradan anlattığına göre Şafak, okuldaki en iyi arkadaşı Hint Kiran’mış ve Mehmet Ali Ağca‘nın Papa’ya suikast düzenlediğinin ertesi günü okula gitmekten çekinmiş.

Ne olursan ol yine gel!

kaleidoskop | 29 November 2010 11:22

Sultanahmet camiinde bir sabah namazı sırasında Mevlana hazretleri görünür. Görenler hayrete düşer. İnsanlar namaz sonrasında etrafında toplaşırken bir yandan da kendi aralarında konuşup dururlar. Olayı duyanlar akın akın gelip camiye doluşur. Daha öğle vakti olmadan cami çevresi onbinlerce insandan oluşan bir mahşer yerine döner. Kendi halinde outurup mırıldanan Mevlana hazretlerine kimse cesaret edip de bir şey soramaz.
Sonunda biri çıkar, hürmetle Mevlana’nın elini öper. “Efendim” der, “Hoşgeldiniz”. Hepimiz sizin için geldik.
Mevlana hayretle, “Neden geldiniz ki?” diye sorar.
Kişi: “Siz demiştiniz ya, ne olursan ol yine gel!”
Mevlana cevaben: “Evet, ben birçok beden görüyorum ama, ruhlar neden yok?”

Birçok kavramın içini boşalttığımız gibi Mevlana’nın sözünü de değiştirdik. İşimize – kolayımıza geldiği biçimde…
O gel dedi, biz yürüyerek, otobüsle, uçakla, takım elbiseyle, parfümle, marka ayakkabıyla, çok işlevli cep telefonuyla gittik. Eh, tüm hayatımızı MADDEye göre planladık ya! GEL deyince sadece mekan değiştirme olarak anladık.
“Ne olursan ol gel!” sözüne bakıp, olduğumuz gibi gittik. Faziciliği, zinayı, dedikoduyu, gıybeti, yalanı, iftirayı iç cebimize, banka kasamıza koyduk. Çünkü döndüğümüz zaman yine ihtiyacımız olacak.
ÖYLECE GELDİK İŞTE, OLDUĞUMUZ GİBİ!

TANBURAM REBAB OLDU

lavinya76 | 27 May 2010 16:02

eski bir rebab
eski bir rebab

Rebab dinlemeyi sever misiniz?

Son zamanlarda günün yorgunluğunu atmak ve ruhumu dinlendirmek için sık sık dinlediğim bir enstrüman. Çok eski bir müzik aleti olmasına rağmen ben yeni keşfettim diyebilirim.

İlginç bir yaşam öyküsü var rebabın. Yüzyıllar boyu şarkı sözlerine, şiirlere ilham kaynağı olmuş bu enstrümanın diğer adı da rubab. Kelime kökeni olarak Farsça bir sözcük ve “küçük yaylı çalgı” anlamında kullanılıyor. Bir zamanlar Türk müziğinde yadsınamaz yeri olan rebab,
18. yüzyıla kadar müziğimizin vazgeçilmez bir enstrümanı imiş. 18. yüzyıldan sonra Avrupa’dan gelen “sine kemanı” sayesinde pabucu biraz dama atılmış ama Mevlevi dergâhlarında önemini korumaya ve tasavvuf müziğinde kullanılmaya uzun yıllar daha devam edilmiş. Hatta Mevlevi dergâhlarında sıkça kullanılması nedeniyle kutsallık atfedildiği bile olmuş.

Rebabın kökeni meselesi ise oldukça karışık. İlk olarak Süleyman peygamberin rebab çaldığını söyleyen de var, bu müzik aletini Farabi’nin icat ettiğini de.

Mevlana ve Konfüçyüs’den sıkıldım artık

uuuucar | 18 May 2010 09:46

Konfüçyüs
Konfüçyüs
Mevlana
Mevlana

Mevlana’nın sözlerini ezberleyerek, söylediğim herşeye Mevlana‘nın sözüyle yanıt veriyordu.İlk başlarda çok da önemsemedim,mesneviyi yeni okuduğu için fazla etkisinde kaldı diye düşündüm.Sonra baktım ki bu etkiden bir türlü çıkamıyor, hatta Mevlana‘nın sözlerinin yanına Konfüçyüs‘ün sözlerini de ekleyerek çekilmez bir hal almaya başlıyordu.Facebook‘da, Twitter‘da sürekli onların sözünü yazıyor,onlara hayran oluyor, hatta bu da yetmezmiş gibi onların fotoğraflarını profil fotoğrafı yapıyordu,kayışı kopardı yani.Ben bunlarla alay ettiğimde de, bilgece bakışlarıyla onların sözlerini yüzüme tükürüyordu.Tabii zamanla ben de öfke budalalığının pençesine kapılıp bağıra bağıra;”Mevlana ve Konfüçyüs sadece nostaljidir,bugünün dünyası için hiçbir önemi yoktur o sözlerin,sadece o günün insanlarını anlamak için okursun onları,özünü anlamak,hatırlamak için.Ama sen bugünden kopup o günün insanı gibi yaşamaya çalışıyorsun ve bunu da aptalca bir şekilde, zikindirik arkadaşlık sitelerinde gösteriyorsun.Çevrene bir bak;televizyon,internet,bilgisayar,iletişim şekilleri,insanların beklentileri,ilgi alanları,değer yargıları,seks,giysiler,eğlence anlayışları hatta soluduğumuz hava bile farklı.Onlar boş boş oturup dağa,bayıra bakarak bir şeyler söylemişler.Kendi dönemlerindeki insanlardan tek farkları; onların kendi sözlerini yazmış olmaları,onları yazarken de muhtemelen kafaları güzeldir.Sen her sabah nefret ettiğin işine gidip, içinden küfürler ettiğin müdürünün karşısında el pençe divan durarak Mevlana yada Konfüçyüs’ün sözlerini benimsiyorsan aptalsın.Artık karşıma geçip onlar gibi konuşmaya çalışma,kendi dönemine ait kendi sözlerini kullan,sıkıldım artık senden” dedim ve karşımda gözyaşlarıyla şaşkın şaşkın bana bakırak odaya gitti.

Simyacı – Paulo Coelho

majesty s infinity | 25 April 2010 13:54

Paulo Coelho, bu kitabı yazarken neyi ilham olarak seçmişti kendisine, bilmiyorum. Ama yazdıkları okuduğunuzda size yabancı gelmiyor. Sanki sizinle ilgili olanı bir yabancının gözünden izliyor gibisiniz. Karşınızda ilk olarak duyulan korkuyu, daha sonra alışmayı ve size duyulan sevgiyi bu kadar güzel anlatabilen kişi çok azdır.

GEL…

kahvekokusu | 03 January 2010 13:02

Öyle bir zamanda gel ki yeter dediğimde yetmeyeceğine inansın kendi sesim. Bezirgân birikmişliklerin çoğalırken heybende, bereketli tövbeleri unutmuş olsun dilim. Beşik gibi sallanan bir nümayişin son secdesi olsun sahte imana… Biriktirdiğim hınçlarımı dudaklarına bıraksın asil debdebelerim…

Filistin’in, Kudüs’ün sapana sarılan çocuklarınca büyüsün kaderim. Bosna’nın yitik devrikliğine dirensin işkencelerine ket vuran beynim ve Çölemerik’in ve Amid’in ve Dersim’in yalnızlığıyla içerlesin sana bir kez daha terk ettiğin kimliğim.

Mevlâna

admin | 01 December 2009 09:37

Mevlâna sen Şarkın Belh şehrinde doğan,
Anadolunun Konya şehrine konan,
İlahi sırrı Şemsi Teprizi’den alan,
Sevginle aleme sensin ışık tutan,

Hazreti Allan’ın emrini bilen oldun,
Sen Hakk’ın sevgili ılu bir kulu oldun,
Hz. Peygamberin sünnetini bildin,
İnsanlığın yaşantısına yön verdin,

Dergahından zikir, feyiz alanlara,
Ey pîrim bizleride al dergahına,
Mesneviyi okuyup hak verenlere,
İnsanlığa dostsun seni bilenlere,

Misallerinde Hakk’ı bildiren oldun,
Semayende sağ elin Hakk’a açmış oldun,
Sol elinide asağıya dönük gördüm,
Hakk’tan aldığınıda halkına dağıttın,

Hayalleri gerçekleştirmek üzerine…

aydinkalayci | 24 August 2009 16:03

Mevlana der ki; “Hayaller hakikate açılan kapıdır.”

Hayaller olmadan projeler, projeler olmadan da hayatımıza güzellikler katacak çalışmalar, ilmi araştırmalar vb. sözkonusu olamaz.
İnsan olmanın gereği, “insan düşünen bir varlıktır” tanımlamasının oluşabilmesinin başlangıcı insanın aklını kullanmasıyla başlar.

Türkçemizdeki deyimiyle hayal meyal denir ya… Önce belli belirsiz olan olgunlaşmamış düşünceler zihinde belirmeye başlar. Sonrasında bu sisli bulutlar içindeki gibi olan düşünceler kağıt kalem üzerinde projelerle belirmeye başlar. Sonrasında ise harekete geçildiğinde gerçekleşebilme durumuna ulaşır.