Herkes heyecan içinde bekleşiyordu. Genç yürekler coşku dolu, biraz da ürkek… Listeler asılmış dediler,kapılara yürdü herkes.Onlarca genç yürek; heyecanlı, meraklı , ürkek… Yarınları hazırlamaya başlayacak olan öğretmenler. Görev yapacak köy okullarını öğrenmek içindi heyecanları..Okullarını öğrenenler, haritaların başındaydı hemen. Yakın mı ? Uzak mı? Yolu var mı? Sorulara yanıt aranıyordu. Oradaki bir yetkili eğitimci (!) açıklamalar yapıyordu. O’na , senin işin zor be öğretmenim dedi…Genç yüreği burkuldu ama, yine de ters bir bakışla savuşturdu yetkiliyi. Gidecek, çalışacaktı hangi şartlarda olursa olsun.Şaşıyordu, bir ilçeden köyüne gidebilmek için bir hafta otellerde beklediğine. Köy uzak, gelen giden yok. Hatta ilçede köyün adını bilmeyenler var. Birkaç tanıdık edindi; otelci ,bakkal, lokantacı… Yakın bir beldenin insanlarını buldular O’na. Köyün yolunu öğrendi; yaya sekiz on saat… Razıydı. Valizi, kitapları, yatağı vardı…Bazen umutsuzluk sardığı da olmuştu. Dön geri derdi bir yanı,hayır yılmak yok derdi öbür yanı.idealist yetişmişti…Yakın beldeden tanıştığı biri misafir etti bir akşam. İyi ağırlandı, memnun olmuştu. İyi insanlara minnet duydu… Sabah bir hayvan bulundu, sahibi eşyaları yükledi hayvana. Gündeliğiverilecekti. Yol azundu, doğruydu, sekiz on saat…Tekrar şoktaydı… Köylüler , öğretmen geldiğini duymuşlar, muhtarın evini doldurmuşlardı.Küçüklerin heyecanı gözlerinden okunuyordu. gördüğü ilgi ve sevgi karşısında şaşırmamak elde değildi. Sevindi… Öğretmeni seviyorlardı. Bunuyaşlı bir amca hareketiyle kazımıştı beynine…Bir gün evvine vardığında; yaşlı amca, bastonuna dayanarak zorlanarak ayğa kalkıyordu. Ne olur amca rahatsız olma dediğinde:_ Evlat, ben senin için ayağa kalkmıyorum, öğretmenliğin için ayağa kalkıyorum demişti. Yanıt çarpıcıydı…Eğildi, elini öptü, o da yanaklarını…Sustular, susarak herşeyi anlatmışlardı…O yıl kış çetin geçti.Herkar yğışında yarım mertreden az olmazdı. İki bin beş yüz metre rakım dan ne beklersiniz ki… Türkü söyledi, toprak damlı okulun karını temizlerken. Ellerinde kürekler, minik öğrenciler de yanında…Komşu evde Hatice Abla , evin direğine bir çivi çakmış, elinde kirmen ip büküyordu. ipi çiviye bağlamış, her seferinde on onbeş merte gidip geliyordu. Okulun penceresinden izledi bir süre. Zor işti. Üzüldü Hatice Abla için. Ekmeğini pişirir,çamaşırını zorla alır yıkardı. Oğul bellemişti, o da onu ana… Anası geldi aklına, yemek yapışı, ekmekpişirmesi, çorap örüşü… özlemişti…Birden gözleri parladı. Buldum, buldum demedi tabi. ama çok mutlu oldu. Bir çıkrık yapacaktı. Akşam evde, resimler çizdi, planlar yaptı. Tatil sabahı; amcam…! diye seslendi, Hatice Ablanın eşine. Söyle yeğenim..! dedi o da.Hep öyle konuşurlardı ikisi. Seninle bir işimiz var dedi. Başım gözüm üstüne dedi, İlyas Amca. Resimleri gösterdi, planını anlattı. Tamam dedi İlyas Amca. Eli de işe yakışırdı. Çok bir malzeme de gerek miyordu. Duvarda asılı eski kalbur kasnağını aldılar. Araba tekeri haline getirdiler. Ortasından bir mil ile kolay dönmesini sağladılar. İki dikey bir yatay ayak üzerine sabitladiler. Yatay ayakta iğ takılacak yer ayarladılar. İğ ile kasnak arasına anası kiriş bağlardı. Kiriş olmadığındansağlam bir ip o görevi yaptı.İşte bir sanat eseri, ortadaydı çıkrık. İlk denemeyi yaptı, süper dedi. Hatice Abla heyecanlıydı. Bir iki acemilikten sonra oturduğu yerden ip bükmenin keyfine varmıştı. Köyün kadınları çıkrığı kullanmaya başladılar. Kürtçe birşeyler söylüyorlardı bana. Teşekkür ediyorlar dedi İlyas amca. Yaşlılar ve kadınlar türkçe zor konuşurlardı.Yıllar öncesinden kullanılmış, bilinmiş de olsaköye çıkrığı hediye etmek mucit havasına soktu onu. Mutluydu; iyiki ilçeden dönüp git memişti.Heee! Köyün adı mı? UMUTLU …