İnsanın hayatında birkaç şarkı, birkaç şiir, birkaç film vardır…Beynine kazınan…“Chocolat – Çikolata” filmi benim için bunlardan biri oldu izlediğim günden beri.Hayır hayır! Johnny Depp oynuyor ve hatta muhteşem uzun kumral saçlarıyla inanılmaz yakışıklı falan diye değil:) Ya da Juliette Binoche hem kendi güzelliği hem de yaptığı çikolataların güzelliği ile büyülüyor diye de değil…Filmde bambaşka bir şeyler var beni bu dünyadan bir süreliğine de olsa alıp götüren…Bu filmi ilk “hocam”la izledim, sinemada…Hocam derken, eski ev arkadaşım ve benim kadar ruh hali değişken bir deli kadından bahsediyorum. Biz sadece bir film izleyeceğiz sanarak gittik sinemaya, aldık biletlerimizi, yerleştik bir güzel koltuklara…Ne olduysa o 117 dakika içinde oldu…Bunca yıl sonra hala birbirimize “Ne filmdir ama ya!” dedirten filmi izleyip, arızaya bağlamış bir modda çıktık sinemadan. (hala da toparlandığımız söylenemez).Film bir anne ile kızın öyküsü. Çikolata kaplı bir öykü bu…Anne, kendi annesiyle de aynı serüveni yaşayarak büyümüş. Kızıyla beraber bunu sürdürmek amacıyla kasaba kasaba geziyor. Kuzey rüzgarları onlara “gitme vakti” dediğinde toplayıp bavullarını başka bir yere gidiyorlar…Filmde geldikleri kasaba tutucu denilecek kadar dindar bir kasaba…Korkunç bir belediye başkanı ve iletişim kurulması neredeyse imkansız insanlar…Juliette işi biliyor ama…Kendinden emin, sunuyor çikolatalarını…Birkaç cesur insan dışında ilk başlarda kimseyle dostluk kuramasa da yenilgiyi kabul etmiyor.Savaşının en alevli yerinde bir tekne yanaşıyor kasabaya…Johnny Depp…Ben bu noktada objektif olamayacağım Nasıl bir sahnedir, nasıl bir adamdır, siz izleyin, siz değerlendirin diyorum.Aralarında “dostluk” adı altında başlayan aşk filmin ikinci yarısına renk katıyor…Filmi ve sonunu anlatmayacağım. Lütfen izleyin. Kolaylıkla bulabileceğinize eminim.Ben bu yazıyı filmi anlatmak için yazmıyorum aslında…Bu filmi her izlediğimde bir küçük bavul toplayıp “gitmek” isteğini çok güçlü hissettiğim için yazıyorum…Kuzey rüzgarına bırakıp kendimi, gitmek…Bilmediğim bir yere yerleşip, orada tanımadığım insanların içine girmek. Her biri ayrı bir hikaye olan hayatlar görmek, yaşamak, tanımak..Ve sonra tekrar “gitmek”…İmkansız diye bir şey yoktur…Buna inandırıyor kendimi ve bir gün belki diyorum…Belki de hiçbir zaman…Olsun.Hayali benim içimi ısıtıyor işte.Sanırım ruhumun bir şekilde asi bir yanı var. Ya da belki de bu sadece yaşadığımız ezici zorunlulukların, zoraki seçimlerin kaçınılmaz sonucu…Her neyse…Lütfen izleyin filmi…Yanınıza da mutlaka bir paket en sevdiğiniz çikolatadan alın:)
yorumlar
Hürriyete DoğruGün dogmadan,Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,İçinde bir iş görmenin saadeti,Gideceksin;Gideceksin iri pınarların çalkantısında.Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;Sevineceksin.Ağları silkeledikçeDeniz gelecek eline pul pul.Ruhları sustuğu vakit martıların,Kayalıklardaki mezarlarında,Birden,Bir kıyamet kopacak ufuklarda.Deniz kızları mi dersin, kuşlar mi dersin;Bayramlar seyranlar mi dersin, senlikler cümbüşler mi?Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mi ?Heeey!Ne duruyorsun be, at kendini denize;Geride bekleyenin varmış, aldırma;Görmüyor musun, her yanda hürriyet;Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;Git gidebildiğin yere.Orhan Veli Kanık
cuk oturmuş derler ya kop, işte öyle olmuş bu şiir şimdi…çok sevdiğim bir şiirdir…”teşekkür ederim” 🙂
linet???ben hayal mi gördüm, yoksa gerçekten burada harika bir yorumun vardı da uçtu mu sonra???
Kimse beni duymuyor sanki, istemiyorum diyorum istemiyorum. Herşey üzerime geliyor, onca yaşanmışlıktan sonra yeni birşeylere başlamak istiyorum. Beni dinlemiyorlar, yada sesimi duyuramıyorum. Etrafım sarılmış, sanki herkes düşmanım. Düşmanlarım aslında sevdiklerim, beni sevenler, en yakınlarım.Hepsinden kaçmak istiyorum. Hiç bilinmeyen bir yerde, kimliksiz, adsız, sıfatsız yaşamak istiyorum. Güzel, akıllı, başarılı, mutlu bu kavramların olmadığı, olsa da kimsenin umursamadığı bir diyara göç etmek istiyorum. Ne kadar az farkındaymışım kendimin, ne kadar değersiz buluyormuşum kendimi hep başkalarının adımlarını takip etmiş, kendimi tüketmişim. Şimdi farkına varıyorum ki bana da ayak uydurabilirlermiş ama ben ayak uydurmayı tercih etmişim, bu tercih beni yok etmiş. Şimdi ufacık bir zerrem var karşı koyan gittikçe büyüyor, serpiliyor. Takip eden değil, takip edilen oluyorum. Sürüklendiğimi sanırken, ben kendi isteğimle sürükleniyormuşum. Neden bu kadar geç uyanış hayal kurmayı kendime yasak etmişim. Mutsuzluk en yakınım olmuş, otomatik hareketlerle görevlerini yerine getiren maske takıp dolaşan, her ortama her olaya ayrı farkında olmadan oluşan maskeleri ve davranış şekilleri, sonra isyan isyan…Nereye gidiyorum diyen bir ruh, burda ne arıyorum diyen. Sonra sensiz yok olacağına seni inandıran insanlar, onlar yok olmasın diye yokolan sen. Vicdanının sesi bırakıp gidememek.Kalıyorum yapılsın şenlikler, kutlamalar kalıyorum. Evet sizin istediğiniz oldu ama kalan eski ben değilim, bambaşka biri sizinle kalan …
hayal değilmiş..linet, çok güzel. sağol.
Ya şu filmi öve öve bitiremediler bir tek ben mi izleyemedim yani?Üzüldüm yahu
film baba film…@kop,şiir yasağı kalktı mı?
yemişim şiiir yasaanı
koza68, çok “baba” hem de..
hadi kavga edin. bir benim yazımda didişmemiştiniz, renk olsun:)şaka yapıyorum, sakın ha!
@kop çok asabi gördüm seni hayrola?
nerden gördün asabiyetimi arapatım kişneyenim
@kop önce gözlüğünü tak sora kişne
taklitçi kozalak başka kelime bulsana, hazırlopçu hırsız, benim ettiğim kelimeleri bana yollama, kıreyatif ol biraz
@arapatı tepsin spoş tırmalasın seni emi,ne halin varsa gör kıreyatif sende
çikolata yiyin geçer siniriniz:)pamuk gibi olursunuz pamuk.
oruçluyuz bacım
hadi ordan hadi, git kendine iğne yap, hemşireni ısır, çorbanı içerken üstüne dök
piki piki
allah kabul etsin koza68.iftardan sonra ye o zaman:)
tiki tiki, kuki kuki, çok yeme midene oturur
çikolatanın en en babası gelmiş böylesi yenmez mi hocam
çilek diabetim var ya:)))))
nereden gelmiş? :)))uzaklardan (!) mı koza?
hımmm sorma taaaa hindistan dolaylarından esmer çuku sorma çilek sormaaaaa
kıçını tepsin senin o esmer çuku (!)
:))
ikisi bir muhteşem gider tabiki de……
Bende filmi izlemiyenlerdenim. Gözümde canlanıverdi anlattıkların.Çok hoş gerçekten kendini rüzğara bırakıp nereye atarsa orda yeniliklerle yaşamak.Keşke yapabilsem bende.Ayrıca Orhan Veli’ye bende bayılırım. Şİir çok yakışmış yazıya kopanist sağol.
inan6666:) gerçekten de şu yorum tutma olayı olmalı ya:)))kırk kere tutardım bu yorumu:)tavsiye ettiğin filmi bulur da izlersem komplekse girmem gibi bir risk var mı inan???hani varsa, ben hiç almayayım:)tamam ben seni görmedim bilmiyorum, tanımıyorum bile!
çilek:))yazını geç fark ettim pardon:((ben tatlı sevmem,çikolata hiç sevmem, ciddiyim..o filmi gözden kaçırmıştım, seyredeyim bari:)) ama yanında çikolata yemeden!:)
sen bile çikolata yemek isteyeceksin mak:) emin ol:)ya da en azından benim gibi “gitmek” isteyeceksin değişik bir yerlere..hayatının anlamını, bir yere ait olup olmamayı sorgulayacaksın…ben seni biraz tanıdıysam, kesin geçecek aklından bunlar.seyret, sonra yaz düşüncelerini. bekliyorum.
”Chocalat” Fransızca değil, İngilizce değil, İtalyanca değil hangi dilde yazdın anlayamadım Çilek….
çilekçe
Teşekkürler Kop..
rica
PBK!!!süpersin…Ben nasıl yapmışım bu hatayı??Özür diliyorum arkadaşlar. Başlığı yanlış yazmışım: CHOCOLAT olacaktı. Filmin orjinal adı bu.Utandım. Uyarı için teşekkürler pbk.
çileğim; br izleyeyim bakalım, hayatımda bir kereye mahsus yerim belki bu tatlı tuzağı:))bu arada; kop süpersin ÇİLEKÇE!!!!pbk, dikkatin de harika! ben de görmüştüm ama, dedim ki çileğim ingilizceyi su gibi içmiş bir şahıs olayda başka bir nükte, bir espri vardır diye düşünmüştüm, ama dikkatlisin maşallah:))
yok Çilek niye utanasın, ben hangi dilden olduğunu anlamak istedim, çikolataya çok büyük zaafım var çünkü..=)Farkındaysan yurtdışında ki bir anımı anlatmıştım..okuma yanlışlığımla ilgili..Mak, en son şekilde yazılışı Fransızca sanırım =)
evet fransızca:)
🙂
cukulata ask`a karisinca tadindan yenmez….efendim..aci cili biberiyle aci kakounun mükemmel karisimi…ile yapilmis bir cukulata, süper bir fransiz öpücügü kadar lezizdir… lalalalalalalalalacukulata canavari zez:-))
filmde de vardı bu tarif zezim:)acı biber koyuyor hatun çikolataya…ve muazzam şeyler oluyor sonra insanlara:)))anlatmayayım neler oluyor…fransız öpücüğü gibi diyelim, gerisi hayal gücüne kalsın herkesin:)))
tatlim cok konusmak büyüyü bozar. eylem- de bereket vardir.vesselam..zinhar ,aci biberlicukulatanin üstüne cuku icat edilemedi…lalalalalalalalaala :-))
Schokolade, cikolata, cukulata, chokolot ulen kac ismi var bunun.. herkes baska yazmis. Neyse ben bu adina ne deniyorsa iste onu hic sevmem. Sevenlere karismam afiyet olsun. Ama ne diye severler onu da pek anlamam. Ha yemem mi.. yerim ama ayda yilda bir. Dünyada hic shokolade olmasa üzülmem aramam. Nerde benim Türk lokumum nerde gavur icadi cikolata, shokolade, schoko, chokot, vs, vs…
Geçen gün sefgilimle seyrettik filmi. “ayyyy bak ne şeker dimieeee” nidaları arasında. Efendim dayıyolar size hristiyan felsefelerini, gavurlar aralarında kapışıyorlar, kendi reklamları oluyor, siz de yiyosunuz!şunu bilin ki (uzun zaman aralarında yaşamış biri olarak söylüyorum, güveniniz; ) hristiyanlık müslümanlıktan çok daha katı bir dindir. Her mezhebinin farklı ve birbirinden müsamahasız yaptırımları vardır. Günümüzde bu kadar ‘biliniyor’ olması, bu kadar fazla raklamı yapılmasından mütevellittir. Bu kötü bir şey diye söylemiyorum; zira ‘inançsızlık’, insanın yaşabilecei en kötü şeylerden biridir. İsterseniz evdeki masaya inanın, ama bir şeye inanın. Tabii inanırken sorgulayın. Neyin ne olduğunu bilin.
film direkt olarak mormonlara gönderme yapıyor.
* filmde 2 yerde verev şekilde 7 şerli ve (mirror olarak) karşılıklı dizilmiş 14 mum görseli var. Şuna bir bakın. (ahanda siteyi de vereyim)* filmde -en sonda Binoche’nin bir düğmeden ışıkları kapatması hariç (ki eminim onu da birileri bu söylediklerimi söyleyemesin diye koymuşlar; ) hiçbir yerde elektrikle çalışan bir alet gösterilmemiş. Mormonlar teknolojinin her çeşidine karşıdır.* çok ‘prensipli’ olan belediye başkanının şapkasına dikat edin; bir de şuna bakın.* filmdeki ana karakter olan, ve misyonu ” (çikolata aracılığıyla) millete mutluluk dağıtmak” olan kadının (juliet binoche) orijini hristiyan değil, yerli (native) ; tıpkı pokohontas gibi; yani bir hristiyanın gözüyle bakıldığında “Allahsız” (kaldı ki binoche filmde kiliseye gitmiyor).* ne hikmetse bunlar bir yere gelirken kırmızı cloak (şapkonlu pelerin) ler giyiyorlar.Not: Bu maddede linkini verdiğim sayfada diğer kültürlerde ne manaya geldğine de bakmanızı tavsiye ederim (sağ taraftan).* ana karakteri baştan çıkartan herif (johnny depp -ki kendisini acaip taktir ederim) bir marangoz! Düşünün bakalım tarihte en ünlü marangoz kimdi (?)* Filmde bu “mutluluk misyonerleri”, kuzey rüzgarları başladığı zaman ayrılıyorlar. Bir araştırın bakalım şu kuzey rüzgarlarını.* filmdeki küçük fransız köyünün mimarisine bir göz atın, şununla kıyaslayın.Hatırladıklarım bu kadar vesselam. Şimdi bir daha seyredin filmi, öyle konuşalım.
dur bi tane daha hatırladım:juliet johnny’e envayi tür çikolata ikram ediyor “bu senin en sevdiğin” diye, johnny hepsinin güzel olduğunu söylese de hiçbirisinin “onun en sevdiği” lmadığını belirtiyor. Daa sonra anlıyoruz ki muhterem marangozumuzun en sevdiği sıcak çikolata imiş. Ne kadar basit değil mi? hepimiz içiyoruz halbuki…bi tane daha var, juliet ohnny’nin tamir ettiği kapının gıcırdadığını söylüyor bir yerlerde. yani “sonuçta hepimiz insanız, hatalarımız var, onun kadar mükemmel olamayız” demeye getiriyor olabilir mi acaba?(bence sktiredin bu filmi, gidin komplo teorisi’ni seyredin 🙂
EUQON (sayın herşeyi bilir üyemiz) filmden hiç hoşlanmamış belli. Ama ben yukarıda yazdıklarına katılmıyorum. Filmin misyoner amaçlarla yapılmadığına eminim. Eğer öyle olsa idi, bir şekilde mormonların yaşam şekillerine karşı başka bir mezhep alternatif olarak sunulur, ya da karşılaştırılır, ya da bir şekilde sempatik tanıtılırdı. Ama filmde böyle tek bir sahne bile yok. Aksine Juliett’in ateist olduğu filmin başında vurgulanıyor.Benim filmden algıladığım çok daha iyimser açıkçası. Film dönemin ve kasabadaki Hıristiyanların dinlerini detaylı olarak sunuyorsa, ki öyle, bu filmin başarısıdır bana göre. Tüm detaylar (14 mum gibi) verilmiştir. Öyle olması da gerekir.Ancak film EUQON’un bahsettiği gibi “sevgilisinin “ay ne şeker dimiiee” nidaları arasında seyrettiği” son derece basit, aptal romantizm dolu bir film değilYazıda da bahsettiğim gibi, filmi ilk izlediğimde de sonrasında da hep şu geçti aklımdan: “Aidiyet duygusu ne kadar önemli? Bir yere bağlı olmak, hayatını yerleşik yaşamak mı daha iyi yoksa gitmek istediğinde gidebilmek mi?”..Filmin içinde aşk da var, doğru. Dini olgular da var. Ancak hiçbir dini mezhebin “iyi olan budur” şeklinde desteklenmediği de çok açık. EUQON bunu nereden çıkarttı anlayamadım açıkçası.Aksine, katı dini kurallarla yaşayagelmiş bir kasaba halkının mutsuzluğu, uyuşmuşluğu, yorgunluğu, iletişimsizliği, sevgisizliği ve açlıkları var filmde. Ve bir gün çıkıp gelen kadının insanların sorunlarının üstüne gidebilmelerini sağlaması var.Sevgilinle bir daha film izleme bence EUQON. Hasta etmişsindir onu da kesin.BU arada senin hatunun tepkileri gerçekten “Merhaba ben Merveeaa…” gibi mi??? Yoksa ilk cümlenle filmin sadece “mervelerce” beğenileceğini mi söylemek istedin?
Bu misyonerler sen bilmezsin çilekciim. Her şeyi kullanırlar. “Aaaa bedava veriyolarmış biz de bi incil alalım”derken yanında bi belgesel verirler, sonra bir bakarsın milleti eğmir gölünde yıkayıp vaftiz etmişler, ruhumuz duymaz. Gene yanlış anlaşılmasın; her dine saygım var, benim söylemek istediğim sadece neyin ne olduğunu bilerek yaşayalım. Filmde evangelistlerle mormonlar birbirlerine atıp tutmuşlar, sonuçta ikisi de hristiyan mezhebi. mislüman mahallesinde satılan salyangozu alacaksan sümüklü olduğunu da bileceksin.
🙂 olur.
alakası yok, hatunum bir tanedir. onu lafın gelişi söyledim.
allah aranızı bozmasın euqon usta. yane sevgilin ile. bu çukulatalı filme de uyuz oldum şimdi. gidip seyredeyim bare.
Alooo!!! çilek!!! bu film neler yapmış bakayım; hani çikolata faydalıydı, bak sevmemekte haklıymışım:)))euqon şunu demek istemiş olabilir, en azından ben öyle anladım; adamlar din propagandalarını hollywood endüstrisi içine öyle bir yerleştirmiş durumdalar ki, bazı filmlerde tek bir cümle ya da bir tek diyalog, kimi filmlerde de destansı ve ağdalı anlatımlarla ama illaki bir yönlendirme veya istemesende bilgi vermeye çabalayan bir çaba içindeler.ben tüm brezilya dizilerinde sevgilisine kavuşamayan marianna hatunlarının hep yataklarının ayak ucunda yerde oturup meryem anaya bir buçuk saat dua ettiklerini ve bu bölümlerin dizinin oldukça yüksek bir periyodunda kısıtlanmadan verildiğini anlayamaz, aslında anlar (!) sinir olurdum… ya da hep bir kilise vardır gidilen vesaire…ama çileğim şu açıdan çok haklı;bu filmin tüm dünyada estirdiği romansı kimse inkar edemez, bütün sinema dünyası bu filmi bu açıdan ele aldı, TÜM SEVGİLİLERİN DE BU AÇIDAN FİLMİ SEYRETMELERİ VE SEVGİLİLERİNE SARILMALARI GEREKMEKTEDİR. ÖNEMLE DUYRULUR……………:))
üzgünüm :))
EUQON, tamam o zaman.sen de hatunun için birtanesindir eminim:)makaleci, son cümlene tam destek veriyorum:)dejavu, peki:)
Evet filmi bende izledim. Tam çikolata tadında.Çok güzel bir film.Herkese tavsiye ederim.Bende CD si var ilk fırsatta tekrar izleyeceğim.
tuttumm..
linet; seni pek bir eylemci gördüm..:)
çok mu belli oldu:))
çok mu belli oldu:))
iyidir, iyidir .. devam …:)
Ne günlerdi be
linetim canım, tutasın mı geldi bu yazıyı yeniden? :)))seviyorum seni:)bu arada, çikolata filmini geçtim, geçenlerde Johnny Depp’in “Don Juan de Marco” sunu izledik…daha da birşey diyemiyorum…offf diyorum…izleyin diyorum…muhteşem diyorum!
Valla ne yalan sölim o günleri ben de cok özledim. Kimler geldi kimler gecti diye bi sarki var ya iste öyle bir sey. Aha bu da bi sarki dimi:)