Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir…gider gelirdi..Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi…


Bu yazı benim çok sevdiğim, dönüp dönüp tekrar okuduğum bir yazarın sizin nezdinizdeki izleklerini görmek için yazıldı. Benim onu okurken hissettiğim duyguları başkası da hissediyor mu? Yoksa bana has bir şey mi sorusuna cevap bulmaya çalışıyorum. Ayrıca sizin de onunla kısaca da olsa tanışmanız da etkendir.12 aralık 1928 yılında Kırgızistan’ın Talos kasabasının Şeker köyünde doğmuştur. Kim bilir belki de bu yüzden bütün kitaplarında hep zor doğa koşulları, uçsuz bucaksız bozkırlar vardır. Zor bir çocukluk geçirmiş. Kitaplarında çocukluğunun izlerini aradığını anlatıyordu, bir yazıda. Kendisi ilk önce veterinerlik okumuş. Daha sonraysa edebiyat okumayı tercih etmiştir. Elveda Gülsarı kitabının kahramanı bir attır. Bu at üzerinden betimlemeler, sorgulamalar yapar. Veterinerlik bilgileri kitaplarındaki hayvan sevgisinde ortaya çıkar. Bir şekilde insanın hayvanlarla olan bağı umudu işaret eder. Beyaz Gemi’de yeniden görülen marallar umudu simgeler. Küçük çocuk her şeyin daha güzel olacağına inanmaya başlar.Kırgızca ve Rusça yazar. Kitapları 150 dile çevrilmiş ve dünyanın birçok ülkesinde sıkı bir biçimde takip edilen bir yazardır. Oysa kitaplarında ağırlıklı olarak kendi coğrafyasını, doğasını, insanlarını anlatır. Yani yerelden evrensele ulaşmayı başarmıştır. Bunun sebeplerinden biri ağırlıklı olarak insani öğelere yer vermesi ve hep acı olmasıdır.Bu yazıda ağırlıklı olarak Türkiye’de de tanınan 3 kitabı üzerinden bu incelemeyi yapıyorum. Birincisi filmi de çekilen Selvi Boylum Al Yazmalım. Genç kamyon şoförü İlyas, köyde gördüğü Asya’ya aşık olur. Beraber şehre gelirler. Ancak sorunlar başlar. Asya şehirde mutlu değildir. İlyas patronunun şehirli, modern sevgilisinden etkilenir. Velhasıl ayrılırlar. Kadın daha sonra iyi bir adamla tanışır. İlyas’ı sevmesine rağmen çocuğu için iyiyi seçer.İkinci kitap Beyaz Gemi: Kahramanımız bir bozkırda yaşayan okula yeni başlamış olan bir çocuktur. Kitap boyunca çocuğun ismi geçmez. Sadece çocuktur. Saflığın, umudun yalnızlığın çocuğu. Bozkırda ondan başka çocuk yoktur. Zaten toplasanız 6 kişilerdir. Bu yüzden dedesinin ona aldığı okul çantasıyla konuşur, çocuk. Şöyle der:

Bizi azarlayacaklar, sen sakın korkma. Bana herhalde bir şamar vuracaklar. Olsun, buna katlanırım. Seni kaldırıp yere atarlarsa sakın korkma. Sen bir çantasın, bir yerin çizilmez, incinmez.

Sonra okula yazılır, çocuk. Okula gitmek için uzun bir yol kat etmesi gereklidir. Dedesi her sabah ve akşam onu atın sırtında okula bırakır. Dede tasviri pasif, iyi yürekli, temiz, saf ve iyilikseverdir. Bu yüzden de hep ezilir, hep horlanır. Çocuk dedesinin bu halini gördükçe ağlamak ister, acı çeker. Bu acıyı göstermemesi gerektiğini de bilir. Kaçar gider tank ismini verdiği bir kayaya, orada suyla konuşur. Orada ağlar. Dedesinin hikayeleri hayal dünyasını geliştirir. Bu hikayeleri bazen çantasına bazense kayaya anlatır. Beyaz bir gemi geçer onların oradan. Çocuk onu bırakıp giden tekrar evlenen babasının balıkçı olduğunu öğrenince hayallere de başlar.“Bir balık adam olsam, babama ulaşsam” der. Kitap da çocuğun balık adam olurum diye yüzmeye çalışması ve boğularak ölmesiyle son bulur. Kitabın sonuyla ilgili Aytmatov çok eleştiri yer. Bu kadar duygusuz bir biçimde kahramanı öldürmekle suçlanır. Verdiği cevap ilginçtir.

İyi kötün karşısında yenilmez. Ölümden başka çocuğun çıkış şansı yoktu. (Beyaz Gemi syf: 166)

Gün olur asra bedel: romanın kahramanı Yedigey isminde biridir. Yine saf, herkese iyilik yapmayı düşünen bir kimlik karşımıza çıkar. Uçsuz bucaksız bir yerde tren istasyonunda çalışır. Karlar altında, elleri donarak trenlerin üzerindeki karı atmasını anlatır. Hiç yüksünmez bundan, kaçmaz, hile yapmaz, aldatmaz. Çok sevdiği arkadaşı Kazangap’ın cenazesini vasiyeti üzerine mezarlığı götürülürken başlarına gelenleri anlatır. Romanda yine efsanelerin, görülen kurda biçilen anılmalar, umut vardır.Ortak Özellikler
1- Hep bir kader vardır. Bu kader ağlarını ördüğü vakit koparıp atmak çok zordur. Ne Selvi Boylum Al Yazmalım’da ki Türkan Şoray da bilir; şehirli kamyon şoförünün onu beğenmeyeceğini. Sonuç beğenmez, ondan utanır ve gider başkasıyla beraber olur. Ya da Yedigey kaderin onları bu ucsuz bucaksız Sarı- Özek’e attığına inanır. Dayanmak dışında elinden gelen bir şey yoktur.
2- Sınıfsal ayrım, taşra kent ilişkisi hep vardır. Taşra’da yaşayıp şehre kaçmak isteyen bir kahraman mutlaka bulunur. Bu kiminde Orozkul kimin de farklı bir isim alır. Şehir kötü, taşra iyidir. Şehir kalabalık, taşra yalnızlıktır. Şehir çetrefilli taşra ise saftır.
3- Kitaplarında mutlaka bir efsane vardır. Beyaz Gemi’de Maral Ana efsanesi, Gün Olur Asra Bedel’de ise….. efsanesi. Bu efsanelerle bozkırda yaşayan insanlartın hayal dünyasının da nasıl olduğunu anlatır. Uçsuz bucaksız bir coğrafyada geyiklerin hayallerini kuramayacaksın da neyin hayalini kuracaksın.
4- Başrollerde hep çocuklar vardır. Ya çocuğun şekillendirdiği bir hayat ya da ailenin şekillendirdiği çocuk. Bu yüzden de şu soruyu hep sorar: “Sevgi nedir? Sevgi emektir” Cengiz Aytmatov bu cümleye sonuna kadar inanır. Bu yüzden dedeyle torun arasındaki emeği en ince ayrıntısına kadar anlatır. Yaşlı adamın çocuğu okuldan almak için çırpınışlarını, soğukta beni beklemesin deyişlerini hatta bu yüzden hor görülmesini. İlginç olan bu ilişkilerde kadın yoktur. Yani bir anneyle çocuğunun ilişkisinden ziyade bir babayla çocuğunun ilişkisini veya dedeyle torunun ilişkisini anlatır. Kitaplarında kadınlar hep ezilen, horlanan kaba tabirle hayatın sillesini yemiş insanlardır. Bu kadınlar bir şekilde kaderlerini değiştiremezler. Bir şekilde dayak yedikleri kocalarını bırakamazlar. Çünkü gidecek yerleri, yapacak seçimleri yoktur.
5- Aytmatov edebiyatı muhafazakardır. Kitaplarında aşk vardır, ancak asla cinsellik yoktur. Aşk da hep en saf haliyle karşımıza çıkar. Kadınlar taşralıdır. Taşra kadını da dayanıklı, çalışkan, utangaç tasvirlerle karşımıza çıkar. Klasik kadın öğretisi yoktur. Kadınların güzelliklerine dair pek bir vurgu yoktur. Güzellikten ziyade yine iyilik veya kötülük kavramıyla açıklar. Özellikle Cemile kitabında bu daha da belirgindir. Başrolde kadını kullandığı tek kitabıdır, diyebiliriz.
6- Aytmatov’un bütün kitaplarında bir iyi ve kötü vardır. Bu iyilik ve kötülüğün sebeplerini de anlatır. Beyaz Gemi’de ki enişte Orozkul kötüdür. Çünkü çocuğu olmaz, bunun hıncını ve acısını eşini döverek çıkarır. Dede Mümin iyi kalpli, temiz, saf bir adamdır. Kızının kendisine bıraktığı torununa küçük öyküler anlatır. Yine karşımıza çocuk ve yalnızlık çıkar. Aynı zamanda kitaplarındaki coğrafya hep uçsuz bucaksız, dağ başı yani bozkırdır. Bozkırda yaşamaksa her babayiğidin hakkı değildir. her şeyden önce zorlu bir doğadır. Doğayla baş etmek ise fiziksel bir kuvveti getirir. Bu fizikselliğe sahip olmayan ufak tefek, güçsüz insanların yaşaması da zordur. Doğa bir şekilde elemine eder, bu insanları. Kitaplarında iyilik ve kötülüğü bu kadar irdelemesinin sebebi belki de gerçek olan tek şeyin insan olmasıdır.
Velhasıl Cengiz Aytmatov edebiyatı başlıkta da yazdığı gibi kaderdir.