Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir…gider gelirdi..Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi…
Bu yazı benim çok sevdiğim, dönüp dönüp tekrar okuduğum bir yazarın sizin nezdinizdeki izleklerini görmek için yazıldı. Benim onu okurken hissettiğim duyguları başkası da hissediyor mu? Yoksa bana has bir şey mi sorusuna cevap bulmaya çalışıyorum. Ayrıca sizin de onunla kısaca da olsa tanışmanız da etkendir.12 aralık 1928 yılında Kırgızistan’ın Talos kasabasının Şeker köyünde doğmuştur. Kim bilir belki de bu yüzden bütün kitaplarında hep zor doğa koşulları, uçsuz bucaksız bozkırlar vardır. Zor bir çocukluk geçirmiş. Kitaplarında çocukluğunun izlerini aradığını anlatıyordu, bir yazıda. Kendisi ilk önce veterinerlik okumuş. Daha sonraysa edebiyat okumayı tercih etmiştir. Elveda Gülsarı kitabının kahramanı bir attır. Bu at üzerinden betimlemeler, sorgulamalar yapar. Veterinerlik bilgileri kitaplarındaki hayvan sevgisinde ortaya çıkar. Bir şekilde insanın hayvanlarla olan bağı umudu işaret eder. Beyaz Gemi’de yeniden görülen marallar umudu simgeler. Küçük çocuk her şeyin daha güzel olacağına inanmaya başlar.Kırgızca ve Rusça yazar. Kitapları 150 dile çevrilmiş ve dünyanın birçok ülkesinde sıkı bir biçimde takip edilen bir yazardır. Oysa kitaplarında ağırlıklı olarak kendi coğrafyasını, doğasını, insanlarını anlatır. Yani yerelden evrensele ulaşmayı başarmıştır. Bunun sebeplerinden biri ağırlıklı olarak insani öğelere yer vermesi ve hep acı olmasıdır.Bu yazıda ağırlıklı olarak Türkiye’de de tanınan 3 kitabı üzerinden bu incelemeyi yapıyorum. Birincisi filmi de çekilen Selvi Boylum Al Yazmalım. Genç kamyon şoförü İlyas, köyde gördüğü Asya’ya aşık olur. Beraber şehre gelirler. Ancak sorunlar başlar. Asya şehirde mutlu değildir. İlyas patronunun şehirli, modern sevgilisinden etkilenir. Velhasıl ayrılırlar. Kadın daha sonra iyi bir adamla tanışır. İlyas’ı sevmesine rağmen çocuğu için iyiyi seçer.İkinci kitap Beyaz Gemi: Kahramanımız bir bozkırda yaşayan okula yeni başlamış olan bir çocuktur. Kitap boyunca çocuğun ismi geçmez. Sadece çocuktur. Saflığın, umudun yalnızlığın çocuğu. Bozkırda ondan başka çocuk yoktur. Zaten toplasanız 6 kişilerdir. Bu yüzden dedesinin ona aldığı okul çantasıyla konuşur, çocuk. Şöyle der:
Bizi azarlayacaklar, sen sakın korkma. Bana herhalde bir şamar vuracaklar. Olsun, buna katlanırım. Seni kaldırıp yere atarlarsa sakın korkma. Sen bir çantasın, bir yerin çizilmez, incinmez.
Sonra okula yazılır, çocuk. Okula gitmek için uzun bir yol kat etmesi gereklidir. Dedesi her sabah ve akşam onu atın sırtında okula bırakır. Dede tasviri pasif, iyi yürekli, temiz, saf ve iyilikseverdir. Bu yüzden de hep ezilir, hep horlanır. Çocuk dedesinin bu halini gördükçe ağlamak ister, acı çeker. Bu acıyı göstermemesi gerektiğini de bilir. Kaçar gider tank ismini verdiği bir kayaya, orada suyla konuşur. Orada ağlar. Dedesinin hikayeleri hayal dünyasını geliştirir. Bu hikayeleri bazen çantasına bazense kayaya anlatır. Beyaz bir gemi geçer onların oradan. Çocuk onu bırakıp giden tekrar evlenen babasının balıkçı olduğunu öğrenince hayallere de başlar.“Bir balık adam olsam, babama ulaşsam” der. Kitap da çocuğun balık adam olurum diye yüzmeye çalışması ve boğularak ölmesiyle son bulur. Kitabın sonuyla ilgili Aytmatov çok eleştiri yer. Bu kadar duygusuz bir biçimde kahramanı öldürmekle suçlanır. Verdiği cevap ilginçtir.
İyi kötün karşısında yenilmez. Ölümden başka çocuğun çıkış şansı yoktu. (Beyaz Gemi syf: 166)
Gün olur asra bedel: romanın kahramanı Yedigey isminde biridir. Yine saf, herkese iyilik yapmayı düşünen bir kimlik karşımıza çıkar. Uçsuz bucaksız bir yerde tren istasyonunda çalışır. Karlar altında, elleri donarak trenlerin üzerindeki karı atmasını anlatır. Hiç yüksünmez bundan, kaçmaz, hile yapmaz, aldatmaz. Çok sevdiği arkadaşı Kazangap’ın cenazesini vasiyeti üzerine mezarlığı götürülürken başlarına gelenleri anlatır. Romanda yine efsanelerin, görülen kurda biçilen anılmalar, umut vardır.Ortak Özellikler
1- Hep bir kader vardır. Bu kader ağlarını ördüğü vakit koparıp atmak çok zordur. Ne Selvi Boylum Al Yazmalım’da ki Türkan Şoray da bilir; şehirli kamyon şoförünün onu beğenmeyeceğini. Sonuç beğenmez, ondan utanır ve gider başkasıyla beraber olur. Ya da Yedigey kaderin onları bu ucsuz bucaksız Sarı- Özek’e attığına inanır. Dayanmak dışında elinden gelen bir şey yoktur.
2- Sınıfsal ayrım, taşra kent ilişkisi hep vardır. Taşra’da yaşayıp şehre kaçmak isteyen bir kahraman mutlaka bulunur. Bu kiminde Orozkul kimin de farklı bir isim alır. Şehir kötü, taşra iyidir. Şehir kalabalık, taşra yalnızlıktır. Şehir çetrefilli taşra ise saftır.
3- Kitaplarında mutlaka bir efsane vardır. Beyaz Gemi’de Maral Ana efsanesi, Gün Olur Asra Bedel’de ise….. efsanesi. Bu efsanelerle bozkırda yaşayan insanlartın hayal dünyasının da nasıl olduğunu anlatır. Uçsuz bucaksız bir coğrafyada geyiklerin hayallerini kuramayacaksın da neyin hayalini kuracaksın.
4- Başrollerde hep çocuklar vardır. Ya çocuğun şekillendirdiği bir hayat ya da ailenin şekillendirdiği çocuk. Bu yüzden de şu soruyu hep sorar: “Sevgi nedir? Sevgi emektir” Cengiz Aytmatov bu cümleye sonuna kadar inanır. Bu yüzden dedeyle torun arasındaki emeği en ince ayrıntısına kadar anlatır. Yaşlı adamın çocuğu okuldan almak için çırpınışlarını, soğukta beni beklemesin deyişlerini hatta bu yüzden hor görülmesini. İlginç olan bu ilişkilerde kadın yoktur. Yani bir anneyle çocuğunun ilişkisinden ziyade bir babayla çocuğunun ilişkisini veya dedeyle torunun ilişkisini anlatır. Kitaplarında kadınlar hep ezilen, horlanan kaba tabirle hayatın sillesini yemiş insanlardır. Bu kadınlar bir şekilde kaderlerini değiştiremezler. Bir şekilde dayak yedikleri kocalarını bırakamazlar. Çünkü gidecek yerleri, yapacak seçimleri yoktur.
5- Aytmatov edebiyatı muhafazakardır. Kitaplarında aşk vardır, ancak asla cinsellik yoktur. Aşk da hep en saf haliyle karşımıza çıkar. Kadınlar taşralıdır. Taşra kadını da dayanıklı, çalışkan, utangaç tasvirlerle karşımıza çıkar. Klasik kadın öğretisi yoktur. Kadınların güzelliklerine dair pek bir vurgu yoktur. Güzellikten ziyade yine iyilik veya kötülük kavramıyla açıklar. Özellikle Cemile kitabında bu daha da belirgindir. Başrolde kadını kullandığı tek kitabıdır, diyebiliriz.
6- Aytmatov’un bütün kitaplarında bir iyi ve kötü vardır. Bu iyilik ve kötülüğün sebeplerini de anlatır. Beyaz Gemi’de ki enişte Orozkul kötüdür. Çünkü çocuğu olmaz, bunun hıncını ve acısını eşini döverek çıkarır. Dede Mümin iyi kalpli, temiz, saf bir adamdır. Kızının kendisine bıraktığı torununa küçük öyküler anlatır. Yine karşımıza çocuk ve yalnızlık çıkar. Aynı zamanda kitaplarındaki coğrafya hep uçsuz bucaksız, dağ başı yani bozkırdır. Bozkırda yaşamaksa her babayiğidin hakkı değildir. her şeyden önce zorlu bir doğadır. Doğayla baş etmek ise fiziksel bir kuvveti getirir. Bu fizikselliğe sahip olmayan ufak tefek, güçsüz insanların yaşaması da zordur. Doğa bir şekilde elemine eder, bu insanları. Kitaplarında iyilik ve kötülüğü bu kadar irdelemesinin sebebi belki de gerçek olan tek şeyin insan olmasıdır.
Velhasıl Cengiz Aytmatov edebiyatı başlıkta da yazdığı gibi kaderdir.
yorumlar
Bazı eserlerinde aşırı bir rus hayranlığı ve övgüsü görülür, gerçi bunun nedeni yaşadığı ve en önemli eserlerini verdiği dönemde ki rus baskısı da olabilir, yeni eserleri ile tanışamadım henüz…
eserlerinden yukarıda bahsettiğiniz “Gün Olur Asra Bedel” adlı romanını ortaokulda okumuştum.o zamanki baskısı ile romanın başlığını “Gün Uzar Yüzyıl Olur” diye yayımlamışlar idi. bir ortaokul çocuğu için hayli durgun gelebilecek bir kitaptı. yazarın dili temiz olmasına rağmen o durgunluk yüzünden kitabı çok zor okuduğumu ve hatta zorlanarak bitirdiğimi de hatırlıyorum. ama hafızamda bıraktığı kadarıyla sonraları tren istasyonları; hatta bir adım ileri gideyim; Anadolu’nun taşra istasyonları bende hep acayip bir içten hava ile karşılanıyormuşum hissi yarattı. tren istasyonları üzerine çok notum vardır. takıntı kaldı sanırım.
Kambur dağlardan inmişim, kambur dağlardanKambur deve üstünde hey kambur deve..Aç kapını ey bezirgan, kambur bezirganGel içelim seninle hey, acı şaraptan…Küçükken “beyaz gemi” den çok etkilenmiştim. Geyik ana efsanesini benimsemek uzun sürmüştü.Teşekkürler Nevdalist
Yazınızda biraz daha açıklayıcı bilgiye ihtiyaç var gibi. Örneğin “ortak özellikler” başlığı altındaki 3. maddede bahsedilen “Maral Ana ” efsanesi nedir ? Bir açıklama veya bir link verseniz iyi olurdu.Ayrıca “… efsanesi ” nedir? Tabi herşeyi hazır bulmak yüzünden bunlar. Aslında biraz araştırmayla bulabiliriz belki ama yazıda bulunması da iyi olurdu. Ama tüm bunlar yazının emek verilmiş iyi bir çalışma olduğu gerçeğini değiştirmiyor.Teşekkürler…
ırmıkırmık;haklısınız, burada beyaz gemi incelemesi, şurada cengiz aytmatov ve mitoloji incelemesi var.aslında bu yazıya 3 edebiyatçının karşılaştırması olarak başladım. bir kırgız, bir türk ve fransız edebiyatçının ortak yönleri gibi bir şey düşünmüştüm. sonra cengiz aytmatov ile başlayıp 3’nü ayrı ayrı anlatıp bir de ortak noktaları vereyim dedim. tabii ki sıkılıp da “off yeter” demezseniz:)maral ana efsanesi beyaz gemi’nin çok önemli bir ögesi. efsaneye göre savaştan sonra yeryüzünde kalan iki kardeşi maral ana kurtarır. maral dişi geyik demektir. velhasıl bunlar büyür, evlenir çocukları olur. insanoğlu bir süre sonra tekrardan geyikleri avlamaya başlarlar. maral ana insanoğluna küser ve uzaklara gider. kitapta çocuk dedesi mümin’den hep maral ana’nın öyküsünü dinler. gün gelir dede geyik öldürmek zorunda kalır. çocuk geyiğin ölmesiyle bütün umutlarının da yok olduğunu düşünür. zaten balık adam olup, babasına ulaşmak tek dileğidir. suya atlar, yarısında balık adam olmadığını anlar. ancak çok geçtir, boğularak ölür.cengiz aytmatov efsanelerle bir şekilde umudu bağdaştırır. bütün bu efsaneler sadece hayal dünyasında kalmaz. dinleyip geçmez, kitabın kahramanları. bu efsanelere hayranlık duyar, saygı gösterirler.
içli.
kader yazgı
agentforistanbul a katılmakla beraber bu tür yorum yazarken genelde cengiz han a küsen bulut gibi kitaplar göz ardı edilircengiz hana küsen bulut gün olur asra bedel in rusya yıkıldıktan sonraki basılamamış yada eklenmiş kısmıdır ikisi beraber düşünüldüğünde pekte rus hayranlığı düşünülmezdiğer yandan “elveda gülsarı” da aslında at ile beraber eriyen biten örselenen gitgide çöken sistemdir.dönemin baskısı altında sistemi eleştiremediği için sistemin elindeki kuvvetli obje hedefte diye düşünebiliriz.neticede iğdiş edilen ve elden ele rüşvet olarak dolaşan gülsarı olmuştur bu bağlamda (çok entel dantel bir değim oldu bağlam ama başka türlü lafın ucunu düğümleyemedik)
Cengiz Aytmatov’u anlayabilmek için; önce küçük hikayelerini,sonra romanlarını okumak lazım bence.’Gün uzar yüzyıl olur ‘nefis bir roman , ‘Dişi Kurdun Rüyaları’ ise bir başyapıt….Hem çevreci ,hem de satırarası mesajları olağan üstü.Aytmatov’u inceleyen-hatırlatan Nevdalist’eteşekkürler…
ortaokullu 14yaşında bir kız çocuğu için aytmatov umut,inanç ve de iyi-kötü kıyaslamalarının esas adamıdır.ve de biraz kaderciyseniz ya da kader kavramı hayatınızda şiddetli bi şekilde yer edinmeye başladıysa bilin ki aytmatov orada bir yerlerde sizi beklemektedir.en azından benim için öyleydi…ama benim için en etkileyici eseri her daim dişi kurdun rüyaları olmuştur.içinde inanılmaz bir zenginlik barındıran bu kitap için ne desem az sanırım…bikaç hikayenin bu kadar güzel kesiştiği ve bu kadar naturel bir anlatımla kurtların dahi hayatlarına ortak olduğumuz böyle bi bileşim çok az eserde rastlanır diye düşünmekteyim.eğer hala okumadıysanız şiddetle tavsiye edilir…ve eğer başucu kitapları denen şeye inanıyorsanız o kitaplara bu kitabı da eklemelisiniz bence..dişi kurdun rüyalarına yazıda değinilmediğinden bu şekilde vurgulamak istedim.bu hoş yazının tek eksik tarafıydı bence…sevgi nedir?sevgi emektir…ne güzel bir filmdir ve ne güzel anlatır sevgiyi;hakikatini…bu bencil dejenere ve tüketici mahmurları bizler için kulağımıza küpe dahi olamamış ama gözlerimizi her izlediğimizde yaşartmakta olan bu film için basmakalıplaflar etmektense susmayı tercih etmek daha doğru olur sanırım…nevdalist müteşekkir kaldım…sayenizde tekrar o küçük kızı hatırladım…
“Özgürleşmek acı verir” Slavoj Zizek.Trajik bir farkındalıktan söz ettiğini söylüyor Zizek.“Psikanalizin bize öğrettiği şey, totaliter bir itaatin bize vazgeçmeyi ve acı çekmeyi öğretmediği, ama sapkın bir haz ve zevk ifratı sunduğudur. Bu hazdan kurtulmak acı verir. Özgürleşmek acı verir”, diyor.Rejim-toplumda bu. Bireylerin ikili ilişkilerinde de totaliter itaat aynı sapkın haz ve zevk ifratı sunar. Bundan kurtulmak- baş eğmekten vazgeçip sorumluluk yüklenerek başkaldırmak-düşünmek acı verir. Evet, özgürleşmek acı verir.Zizek’in söylediği bir örneği daha paylaşmalıyım:“İngiliz ahlak filozofu Bernard Williams, ‘emir’ ve ‘zorunluluk’ arasındaki farkı harika bir biçimde geliştirir. Pozitif emir mantığını – ‘bunu yapmalısın’ anlamında- başka bir emir mantığıyla, daha temel bir anlamda, ‘bunu başka türlü yapamam’ mantığıyla karşılaştırır. Birinci mantık idealin mantığıdır. Bunu yapmalısın ama asla yapamazsın. Asla idealini gerçekleştiremezsin. Oysa, ‘bunu başka türlü yapamam’ ise çok daha sarsıcı, radikal ve etik bir deneyimdir. Örneğin, Yugoslav isyancılar bazı Alman vatandaşlarını öldürdü ve Almanlarda bunun karşılığında olağan tepkiyi verdiler. O köyün etrafını sardılar ve bütün sivilleri öldürme kararı aldılar. Ama bir Alman askeri buna karşı çıktı ve ‘üzgünüm, ben bunu yapamam’ dedi. Sorumlu subay da ‘hiç sorun değil, sen de onlara katılabilirsin’ diye yanıtladı onu ve Alman asker de bunu yaptı.Görüldüğü gibi bir ideali izlemeyi denemek değil söz konusu olan. Köşeye sıkışmış olmanız ve başka türlü bir şey yapamayacak olmanız. Benim fedakarlıktan kastettiğim bu. Bu dürüst Alman askeri ‘benim için ne kadar uygun, güzel bir rol’ demedi. Sadece etik olarak köşeye sıkışmış durumdaydı. Başka türlüsünü yapamazsın. Politikada da aynı. Fedakarlık yapmış olarak üstlendiğiniz role gizlice aşıksanız ve beğenilmek arzusundaysanız, bu fedakarlık değildir. Fedakarlık korkunç, etik, var oluşsal bir çıkmaz; ‘ Başka türlüsünü yapamam’ dediğiniz bir durumda buluyorsunuz kendinizi”.Sayın @ nevdalist yazmamın nedeni “Bu yazı benim çok sevdiğim, dönüp dönüp tekrar okuduğum bir yazarın sizin nezdinizdeki izleklerini görmek için yazıldı. Benim onu okurken hissettiğim duyguları başkası da hissediyor mu? Yoksa bana has bir şey mi sorusuna cevap bulmaya çalışıyorum. Ayrıca sizin de onunla kısaca da olsa tanışmanız da etkendir.” demeniz.Aytmatov’u okumadım, ancak ortak bahçede anlatılan bütünlerden ve okunan farklı özetlerden, farklı yazarlardan hesaba katılan hissiyat, tahayyül, sezgi, düşünce ve yaklaşımların bana neleri çağrıştırıp düşündürdüğü beklenilen paylaşım olsa gerek.Beyaz Gemi’deki çocuk insandır. Hani şu içimizdeki iç geçirdiğimiz. Ne yüce sembollerdir okul yolunun uzunluğu, zorluğu, okul çantasına, adı tank olan kayaya ve suya konuşmak. Yürek kabarıyor…Ve çocuğun bir balık adam olmayı istemesi, düşlemesi ve düşünüp bunu gerçekleştirmeye çalışması pür insani fedakarlık olarak görünüyor bana. Evet, acı.Bir de “Randle P McMurphy” var hatırlarsınız: Memer bloku yerinden kaldırıp pencereden fırlatıp ‘dışarı’ çıkılabileceğine dair iddiaya giren ve “denedim” diyen – Guguk Kuşu– İşte yazdıklarınızın bende çalkantılarının mümkün mertebe özeti külliyatı.Yazınız çok güzel.Yazınız. Lütfen sıkıldım diyenleri hiçe sayarak yazınız. Zira “loneliness gets stronger when we try to face it down, but it gets weaker when we simply ignore it”: “The witch of Portobello”dan.Şahsınızın yalnız olduğuna değil kanaatim, sadece beni düşündüren bir ifadeyi paylaşmak istedim.Slavoj Zizek’ten alıntı Cogito dergisinin Yaz 2007, 51.sayısındaki aynı isimli söyleşidendir.(söylemeliyim, Aytmatov’un sözü geçen kitaplarını bir zaman, bir yerde elime alıp sayfalarının kokusunda, birkaç satırında kaybolmuşluğum var, ancak okumadım o zaman. Şimdi o kitaplar başka yerde ben başka yerdeyim. Başka türlü olamazdı.)Kişinin eylemlerini seçme hali var ve şimdi “kader değil” diyebilecek kadar bilmiyorum Aytmatov’u…Elinize sağlık, saygılar.
efenim ilk önce bir densiz gelmiş ona cevap vereyim, sonra tek tek tartışmaya devam edelim.hakikiinan6666; sen inan isen ben de Angelina Jolie’yim. hatta brad’im de hafif’te. onu sobeleyeceğim. (suziQ’e selam göndereyim) bunu iyi niyetle yaptığını düşünmek istiyorum. hani inan geri dönsün diye. ama böyle ucuz numaralarla değişen bir şey olmaz, sadece insanları sinirlendirirsiniz; o yüzden vazgeçin.suziQ yoksa sen mi yine bizi kafaya alıyosun? bak yapma çok rica ediyorum. habire klonlar türedi, iyice paranoyak oldum.arabeksi çok severim, yüz kez anlattım hafifçilere. ama bu su katılmış arabeks bana göre değil. o yüzden ne başım dik, ne eğik. şurada kendi çapımda değerli bulduğum şeyleri sizlerle samimi bir biçimde paylaşmaya çalışıyorum. ne başka bir amacım ne de çığrtkanlığım var.o yüzden çok rica ediyorum bırakın bu numaraları.
agentforistanbul; ben rus hayranlığını abartılı bir boyutta bulmuyorum, açıkcası.pilli pati; bir ortak nokta daha. trene atlayıp x yere gidip; trenden inmeden dönmüşlüğüm var. beni hep bu kitaplar mahvetti.dejavuu88; kitapta hatırlarsan maral ana’nın boynuzlarının kesildiği bir sahne var. her okuyuşumda hüzünlenirim.internet cafee; seni unutmuşum:)) düzelttim. bugün böyle kader hakkında uzun uzun yazıp, etrafa teşekkür saçasım var:)scyhte; aramıza yeni katılmışsınız, ne güzel. entel ve dantel olması önemli değil. yapılan her bir yorum aynı zamanda yazıyı bir katkıdır, çünkü.agrıculture; hakkaten dişi kurdun rüyaları olağanüstü güzeldir. aslında bütün kitaplarından bahsetmek lâzımmış. sıkıcı olur diye kısa tuttmuştum, benim hatam.zoey; gördüğün her bir dilencide ya gerçekten açsa sorusunu sorar mısın? ya da bir şeyler yanlış gidiyor der misin? kendinin bunu değiştirme gücünün olmadığını anladığında mesela, sol memenin altındaki cevahir sızlamış mıdır?mengu yincge; neden bu kadar az yorum yapıyorsunuz? çok teşekkür ederim, çok değerli bir katkı olmuş.
soruya cevap nezdinde bir şeylere demek gerekirse şunu diyebilirim; sanırım sol mememin altındaki cevahir her sızlaığında biliyorum ki bir şeyler hep yanlış gitmede dolaylı yollarla…bunu ölçümlerle, paronayak ruh halimle ya da ajite edilmiş varsayımlarla değil hakikisinden tezahür etmekteyim…hayata aytmatovun gözüyle bakmak ve ona o küçük kız kadar inanmak istiyorum hala ama bu durumun teoride kalması da her daim sol mememin altındaki cevahiri sızlatmakta…ama umut dersen o hala var…
gün olur asra bedel deki efsanesi mankurt ile ilgili olandı sanırım. (belki karıştırdım)bir tek o kitabını okudum ama yazıdan ve yorumlardan sonra tatilde okuyacağım kitaplara bir iki kitap daha eklemem lazım:) sağ ol nevdalist…
inan6666’nın hakikikinanipnesi ile hiç bir ilgisi yoktur. bir de utanmadan posta kutuma sızmış. yavşak.
pek enfes , pek ala..bilmedik ne çok şey var yav..selamlar sayın nevdalist..çok beğendim bu yazıyı..
Açıklamalarınız için çok teşekkür ederim,çok faydalı oldu.
nevdalist,”neden bu kadar çok içiyorsun?” diye bir alkoliğe sormuş ve “içebildiğim için!” yanıtını anlatılmaz bir nida ile almıştım. Bilemedim o yanıt kendinden miydi ya da başka bilip kendine mal ettiğinden mi. Ancak ben ilk ondan duymuştum.Tabii temize çıkmak isterim…kısaca yanıtsız bırakmak istemedim sualini ve anlayacağını düşünüyorum. teşekkürler
KaderTDK’ya göre yazgı/ alın yazısı. Yani ne yazılmışsa o. bana göreyse bizlere doğuştan itibaren çizilen çerçeve. hayatlarımız belirliydi, hepimizin. ailelerimiz bunları belirledi. bunun dışına çıkabilenler çok azdır. bu yüzden de insan öyküleri dinlediğimde mutu olurum. evet, başarmış yahu? bu çizilen çerçeve illâ kötü olmak zorunda değil. sonuçta her birimiz doğduğumuz toplumun özelliklerini taşıyoruz.kader cengiz aytmatov’un anlatmak istedikleridir, benim nezdimde. o kaderin yenilemez bir şey olduğuna inanır. dağ başındaki umutsuz, yalnız çocuğun bu makus kaderden kurtulma olasılığı yoktur. çünkü hayat çizilen yolda yürümeyi gerektirir. yaşamak kolaydır aslında, zor olan ölümdür onun kitaplarında. bana benzerlik olarak zeki demirkubuz’u hatırlatır. onun filmlerinde de hep bir iyi ve kötü vardır. genelde 3. sayfa hikayeleridir. okur musunuz mesela, 3.sayfaları? ya bu adam şimdi niye cinnet geçirdi, diye düşünür müsünüz? tek başına o mu suçludur mesela? eğer suçlu aranacaksa. ya da hakkaten bu kadar saf insanlar var mıdır? herkes yaşadığımız bu çağda kirlenmiyor mu?kader ne ağır ne zor kelime. inan6666 bir yazısında sağ kalmaya çalışıyorum, başka ahlakım yok yazmış. oysa yaşamak kolaydır, zor olan hep ölümdür.karar verdim, ben deliyim. fonda da tracy chapman çalsın.mengü yincge; anladım, haklısın.saat12; inanmıyorum, yazdığım bir şeyi beğendin. tüü tüü deprem mi olacak, ne olacak…
inan6666 demiş yaa “sağ kalmaya çalışıyorum,başka ahlakım yok” zaten ahlak bunu gerektirmez mi sağ kalmasını insan tarafının…eğer sağ kalma çabası varsa bir bünyede orda ahlaktan söz edilebilir…dostoyevski hep bunun derdinde değil midir zaten?ayrıca nevdalist erken karar vermişin delirmek zor zanaat…
nevdalist şu söylediğine inanmak aklımdan da geçmiyor gönlümden de. itiraz ediyorum “zor olan hep ölümdür” sözüne. hem de hep! olacak iş değil.kızdım şimdi! derinliğe, deliliğe itiraz ne mümkün, iyi bile. saygı duyarım.itiraz eder, hürmet ile şairin şiirini paylaşırım…“Elsa’ya şiirler”Sana büyük bir sır söyleyeceğimZaman sensin zaman kadındırİster ki hep okşansın diz çökülsün hepDökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarınaBir taranmış bir upuzun saç gibi zamanSoluğun buğulandırıp sildiği ayna gibiZaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerkenSensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibiAh bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanınBu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibiBu göz susuzluğundan sen yürürken odadaBense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğiniDaha beter seni kaçak, seni yabancı bilmektenAklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktanTanrım ne ağırdır sözcüklerAsıl demek istediğim buHazzın ötesinde sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün sevgimSen ki benim saat-şakağımda vurursunBoğulurum soluk alıp vermesenTenimde bir duraksar ve yerleşir adımınSana büyük bir sır söyleyeceğimHer söz dudağımda bir dilenen zavallıAcınacak bir şey ellerin için kararan bir şey bakışının altındaİşte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişimBoynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakça kalp kristaliKaba konuşmamdan gücenme benimBu konuşma ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadarSana büyük bir sır söyleyeceğimBilmem ben sana benzeyen zamandan söz açmayıBilmem senden söz açmayı bilir görünürümTıpkı uzun bir süre garda el sallayanlar gibi gittikten sonra trenlerBilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarınınSana büyük bir sır söyleyeceğimKorkuyorum senden korkuyorum yanın sıra gidendenPencerelere doğru akşam üzeri el kol oynatışından söylenmeyen sözlerdenKorkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum sendenSana büyük bir sır söyleyeceğimKapat kapılarıÖlmek daha kolaydır sevmektenBundandır işte benim yaşamaya katlanmamSevgilim.Louis Aragon
ifade etmeye çalıştığım şöyle bir şeydi: acı ve çaresizlik karşısında ölümü istemek çok normaldir, tıpkı bunu başaramamak gibi. o zaman ölmenin ne kadar zor bir şey olduğunu görürsünüz, yaşamanın ise ne kadar kolay olduğunu.bu çaresizlik itiraf filminde kendisini aldattığını düşünen karısına; “sadece itiraf et, ben de insanım; yoksa öleceğim” demek gibi bi şeydir. ya da beyaz gemi’de hiçbir şansı ve çıkışı olmayan çocuğun ölümü istemesi gibi. hatta biraz daha kişiselleştirirsek, ben ailemden çok sevdiğim biri öldüğünde hakkaten “lütfen öleyim” dedim. bu öyle garip bir acıydı ki! bir türlü geçmiyor, boğazınızı sıkıyor, yüreğinizi deşiyor. ama garip olan ölemiyorsunuz, bir şekilde o acıyı yaşamak zorundasınız. yaşıyorsunuz da….bilmiyorum ne derece açıklayıcı oldu, kastetmeye çalıştığım böyle bir şeydi.şairin dediği gibi su çürüdü.Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim.Yalnızca anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri.Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızanhavayla ışıkta… (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıyla yaktım, jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, küledip savurdum.Adımdan gayrısını bilmiyorum.ahmet telli
yazmak istediğim çok şey var ama toparlamak ne mümkün..richard bach’ın “pırpır” ındaki denizin altındaki kumlardki yollar bi yanda, matrix!te neo mimar ile konuşurken arka plandaki monitörlerdeki seçenekler bi yanda..ama yine de onca seçenek varken seçilen şık yine(kendince veya birilerince seçileceği bilinen) şık oluyor..mesela mustafa kemal’in atatürk olmaktan başka seçeneği var mıydı? vardı muhakkak..belki de hiç olmak istemiyordu.ama olaylar, yaşananlar veya yakın bir arkadaşının bir bakışı onu atatürk olmaya kadar götürdü.veya dosto yazmayacaktı hiç..ama aşık olduğu kadın yazdığı bir notu beğenince, onun tarafından beğenilmenin verdiği hazla bişeyler karalamaya devam etti.o kadın olmayaydı dosto diye birini bilmeyecektik belki..oldu mu bu yazdığım? hiç sanmam..
aytmatov benim tercih ettiğim yazarlardan değil. eserlerinde kullandığı yalın dil, köy hayatı, sadelik bir türlü hoşuma gitmedi. ben fransız ekolüyle eğitim aldığımdan mı hep fransız edebiyatını sevdim. onların kaosunu, bireyini, modernistliğini.aytmatov ile ilgili belki şunları ekleyebilirim. hümanist, insan sevgisi en ağır basan yazarlardan. kitaplarındaki kadınlar köylü kadınlardır. doğa koşullarına dayuanıklı, güçlü kuvvetli, kırmızı yanaklı, erkek gibi kadınlar. bu kadınların aşkına dair bilgi çok fazla vermiyor. cemile’de birazcık kadının hisslerine değinir. onda da çok fazla değil. üstten hafifçe özelinde kadın değil insan olarak yaklaşır. bence bu muhafakazarlığı asıl bu konuda tehlikelidir. kitaplarında kadın yok gibidir. bu kadınlar yaşamlarından mutlu, durumu olduğu gibi kabul eden, ne olursa olsun kocalarını bekleyen tipler. en fazla eline taş atıp, kafasını kırar. sonra dönüp yine benim kocamdır der. daha basitçe ifade edersem Aytmatov bana çok klasik ve sıradan geliyor.bu natürellik, epiklik beni hep rahatsız etmiştir. kırsal hayatın gereksizliği, yalnızlığı sanatçıyı tıkayan bir durumdur. bu yüzden de kitapları birbirine çok benzer. yaratıcılık yok, hep aynı şeyleri yazıyormuş gibi geliyor. çünkü kırsal hayat- köy hayatı tasvirleri haliyle tekrara düşecektir. kendisi de aynı yanılgıya düşmüştür. rus hayranlığı yoktur. yanlış hatırlamıyorsam cengiz han’a küsen bulutlar kitabında rusya’ya bayağı bir geçirmiştir.kıyaslayacağın 3 yazar kimdir? birinin orhan kemal olduğunu düşündüm. fransız edebiyatçı olarak ise kimin düşündün?
aytmatov- kadervedat türkali- yalnızlıkpaul nizan- fesatdiye düşünmüştüm.
@devinim71, fransız edebiyatından Aytmatov’a kıyaslanabilecek bir edebiyatçı sormuşsun.sanırım, Cengiz Aytmatov gibi eserlerinde doğayı ve insan karakter tasvirlerini güçlü kalemi ile yansıtmış bir fransız yazar da Balzac’tır. kendisinin sadece köy kökenli olması değil aynı zamanda güçlü hafızası sayesinde “romanın Shakespeare’i” sayıldığı da söylenir. Vadideki Zambak, durgun vadileri, dingin doğayı anlatırken aynı zamanda içinde fırtınalar kopan insan tasvirlerini de okurun hafsalasına adeta zımbalayan bir romandır.
çok uzun yazmışsın hepsini okuyamadım ama ilk mısraları okuduğumda demiryolları ve trenlere duyulan ilginin dorukta olduğu ve onların iz bırakmış oldukları anlaşılıyor. Ne hissettiğinizi merak ediyorum dediğinizde aklıma çocukluğunuzda tren istasyonuna yakın bir yerde oturduğunuz yada hayalleri,umutları olumlu düşünceleri trenler ve demir yollarıyla bağdaştırmış olabileceğiniz,etkili bir anınızdan dolayı bu satırlardan etkilendiğinizi düşünmüştüm.Sonradan yazarın kitaplarında çocukluğunun izlerini aradığını okudum. demekki yakın tahminde bulunmuşum.ben pek birşey hissetmedim.insanın aklına yolculuk trenler ve bitip tükenmek bilmeyen raylar geliyor.Paylaşımın için teşekkürler.
@nevdalist ablacığım bütün dünyanın yükü omuzlarında mı? yazılarını okuyunca senin çok acı çektiğin hissi uyanıyor. bu acılar gördüğün yaşlı amcada gördüğün küçük çocoukta gördüğün bir sürü kişide karşılık buluyor. mutsuzluğunun sebebi bu değil. sen hep başkalarını düşünmek zorunda mısın? boş ver diyerek geçip gidemiyor musun?kötü bir yorum oldu. okulda kütüphanede fırsat bulmuşken yazmak istedim. bana yazdığın her bir değişiklik bir çentiktir hayatında cümlene çok çok teşekkürler. çok etkilendim, herkese anlattım. kimse seni anlamasa bile benim anladığımı, denemeye uğraştığımı bil istedim.sevgiyle.
cevap yazayım mı yazmayayım mı, çok düşündüm. sonra yazmayınca alınganlık yaptığın aklıma geldi, bari kendi çapımda ahkam keseyim dedim.yazgı diyordu bir yerlerde. yazgıya karşı çıkmak gerekir diye de ekliyordu. nerdeydi hatırlamıyorum. film miydi, kitap mıydı? belki de atıyorum. arada atmasyon yapıyorum, itiraf edeyim.offf çok sıkıldım şu youtube ve sansür kavgasından. gelip kendi blogumda kusayım bari dedim.velhasıl suskunluk insanın hayatındaki her bir değişiklik, hakkaten bir çentiktir. olumlu veya olumsuz olması bir şeyi değiştirmez. bu aytmatov’un sultanmurat öyküsün’de şehire ilk defa giden bir çocuğun hayatı gibidir. çok basit aynı zamanda çok da ağırdı. hele bir daha şehire gitmezseniz bu saf, salt öz hayatınızın anlamı olur.
fire-nin tabana vurdugu onceki nesline nazaran Kendi neslininverdigi ozgun yazarlardan birisi, sifahi kulture ait bir toplum da yetismesi peyder pey eserlerinde on palana cikiyor okudukca..hersey bitarafa anlatimi kuvvetli bulmama ragmen bazi eserleri agirdir,ozellikle yine bazi kitaplarindaki depresyon hali beni kitaplarindan sogutmaya yetiyor..
mengu yincge teşekkürler. Sayenizde mükemmel bir şairi daha yeni öğrendim hatta neden daha önce hiç Louis Aragon okumadım diye de epey kendime söylendim.nevdalist o kitap ilk başta çok sıkıcı gelmişti, daha sonra betimlemeleri, bazı hayal ürünü detayları, yazarın anlatımını benimseyince aslında her satırın ne kadar duygu yüklü olduğunu anladım. Tekrar tebrikler yazı için..
iLLERiN HANi na kısmen katılmakla beraber ağır eserlerin gittikçe açılması okudukça meselenin içine dalınması aytmatovda hep dikkatimi çekmiştirbunu yanında her kitabında her hikayenin içinde anekdotlar küçük başka hikayelre bulunması ve sonunda bunların bir yerde toplanması hep ilginç gelmiştir bana .hatta gün uzar asra bedel de birbiriyle tamamen alakasız bir cenaze alayı ile uzay üssünün son cümlede (hatta nerdeyse son kelimede) bağlanması bayık giden hikayeyi kitap bittikten sonra bile heyecanlandırabiliyor bence
bu yazı, hafife her girdiğimde (ki son günlerde neredeyse hiç giremiyorum),yorum yapmam için beni kendisine çeken bir yazı..uygun zamanı bekliyorum, diyecek epey şey varken, şimdilik sadece ellerine emeğine sağlık diyorum.
dejavuu88 Aragon’u paylaşmaya vesile hafifteki bazı değer yazılardır ki ben de müteşekkirim.
Nevdalist, süper bi calima yapmisin. Ellerine, gönlüne, yüregine saglik. Ben, Selvi boylum al yazmalim’i en az üc defa izledim. Her izledigim de sanki ilk defa izliyormusum gibi heyecanlandim.Not: Bu yazini inan yeni görüyorum. Cünkü önsayfa yazilarina pek bakmiyorum. Biz serbest cocuguyuz ya… Yoksa önceden bu yaziyi tutardim…
Nevdalist, tesadüf ya da ne… sırasıyla kitap fuarında yaşadıklarım (önce “beyaz gemiyi aradım buldum aldım, sonra “foucault sarkacı”nı – u. eco-, server tanilli’yi gördüm ve heyecandan kalbim patlayacaktı, yanına gidemedim taa fuardan çıkana kadar.. ve sonra:”Ahmet Telli kitaplarını imzalıyor” afişini gördüm. gittim kitabını aldım “su çürüdü”. sesiszce imzalayışını izledim.mavi küçücük gözlerinin sıcak ışığına yandım. birkaç adım uzaklaşıp döndüm ve “anlaşılacak mı su çürüdü nasıl olur” dedim. gülümsedi ve “bu biraz kimya bilgimizle ilgili, su çürürse ne olur” soruverdi. bakakaldım. “isyan edesim geliyor hatta isme bile isyan ediyorum” sözleri dökülüverdi dilimden ve niye heyecanlanmıştım. benim için imzaladığı ve artık benim olan kitabının başına ne yazmıştı benim için okumamıştım bile. soruyu uzatarak tekrarladı, “su çürüse ne olur dünyada”? yüzüne yine bakakaldım. gülümsüyordu halen ve “ölürüz, hayat biter” dedi. “ben itiraz ediyorum, isyan ediyorum” dedim. o da “aynen, onun için yazdım” dedi.teşekkür ettim ve uzaklaştım. yanımdaki güzeller güzeli genç kız hatırlattı, “okusana ne yazmış sana “diye. kitabı açtım:Ahmet TelliSU ÇÜRÜDÜ…. arkadaşımasular dostluğu vesevgiyi çiçeklendirsindiye.imza ve tarihi 19.01.08 şeklinde yazmışdöndüm “çok teşekkür ederim çok güzel yazmışsınız”dedim (tutuyor bazan salaklığım).”peki birşey sormak istiyorum” dedim ve sordum “ölmek mi yaşamak mı zordur”? Yine gülümsedi ve cevap verdi…tekrar teşekkür ettim elini sıkarken.param bitti, tanilli’nin “yüzyılların gerçeği ve mirası”nı aldım,güzel genç kıza imzaladı ve onunla konuştu, ben süklüm püklüm, kredi kartımı yaktım, neredeyse bütün rilke’leri aldım ve behramoğlu’nun yanına dahi yaklaşamadım ahh!Şimdi aytmatov’u okumaya başladım, “beyaz gemi” tabii ki. ondan önce başka kitaplar okumam gerekti. ve kitabın ( ötüken neşriyat a.ş tarafından basılmış 15. basım:2007) 165inci sayfasında “beyaz gemi üzerine gerekli açıklamalar”(Cengiz Aytmatov tarafından) kısmını okudum. kitabı da okumayı bitirince tekrar yazacağım.neden daha önce bunları paylaşmadım? çünkü ele.(olan olur olduğuna varır 1991- londra’da yalnız olmak ,88-2000, zordu iki gözüm)…
Efenim sevgili mengü yincge; mektup gibi giriş oldu ama,,,çok ilginç bir tesadüf olmuş. Tesadüfleri seven biri olarak hakkaten nedense acayip mutlu oldum.Henüz kitap fuarı allahın dağına taşınmadan önce, Ahmet Telli ile tanışmak üzere gitmiştim. O dönem kasetleri vardı, kendi şiirlerini okurdu. Fonda Peter Gabriel çalardı. Şimdi kaset yok, youtube’dan dinliyorum. Zihnimde onu öyle bir canlandırmıştım ki, inanılmazdı. Velhasıl bir arkadaş aracılığıyla tanışmak üzere gittim. Ufacık tefecik adam. İlk hayal kırıklığım odur. Sonra ona şunu sormuştum: gidersen yıkılır bu kent şiirine istinaden, “kenti tekrar kurar mısınız?” adamcağız şaşırdı, bu kız herhalde deli okuyuculardan der gibi baktı. Ağır bir yapısı var, belki şiirlerindeki dinginlik de bu yüzden.—kenti yeniden kurmak dışında şansımız yokBen tabi, ısrar ettim. olmaz, yeniden kurmayın, o zaman bu şiirin ne anlamı kaldı gibi. Şöyle bir cevap verdi:—bu kurduğun kent farklıdır, ama.Yalınlık ve basitliği asla karıştırmamak gerekiyor. Yukarılarda devinim basit bulduğunu yazmış. Asla basit değildir, aytmatov. Yalındır, ama. Onun kitaplarında depresyon, mutsuzluk hali taşraya özgüdür. Taşrayı bilmeyenler sadece “of, ne zor yaşam” derler. Taşrayı bilenler ise “taşrayı yıkmak dışında bu ülke kurtulmaz” derler. Mesela okuduğum bir öykü geliyor, aklıma. Bir köyedeki sakat bir çocuğu anlatıyor. İsmi Cuma. Hangi anne oğluna Cuma ismini takar? İlk yanlışlık, gariplik oradan başlıyor. Çocuk sakat ve öğretmenler gününde köyün en meşhur şeyini getiriyor. Bir nar, öğretmenine en büyük narı getiriyor. Benim için hayattaki en büyük şey bu olay. Uzay’a gitmek vs. hikaye. Belki inanmıyorlar bana, ama insan öyküleri beni acayip etkiliyor.Bir dönem şair intiharlarına takmıştım. Şairlerin yalnız olduğunu bilmiyorlar mı, bu yüzden mi intihar ediyorlar. Burada yazdığım yazı çok az bir bölümüdür. Ben çok uzun zaman kafa patlattım. Onlar ölüyor, ben neden ölemiyorum? Onlar bileğini kesebiliyor, ben neden yapamıyorum. Oysa intihara şiddetle karşı biriyim. Ama ölmek için beklemek dışında çarem yok. Bu haksızlık değil mi? Hatta intihar eden şairlerden birinin ailesini buldum. Sadece nedenini sormak istemiştim. Arkadaşı mısınız? diye sorunca yaşlı babası her şey anlamını yitirdi.Velhasıl beyaz gemi’de çocuğun çantayla konuştuğu kısma ben çok takmıştım. Yiğenime sordum: o da 7 yaşlarında. çantanla konuşur musun? “teyze deli misin, çantayla konuşulur mu” dedi. Yani çocuklarda bir şekilde yaşadığımız çağda, saflığını kaybetmiş. artık her şeyi biliyorlar. değer onlar için bilgisayar, serdar ortaç anlamına geliyor. Ne kadar üzücü! Ne kadar acı!Bu sondaki cümleleri anlayamadım. Ahmet Telli’nin söyledikleri mi? İki gözüm ile ilgili de bir anı geldi aklıma, artık anlatmayayım.Öyle işte! Kaptırdım kendimi yazıyorum.
yok be sevgili Nevda, o son cümle benim. bilmiyorum aleni bir sebep de yine de biliyorum bir şekilde babından içimden geldi, tutmadım, tutmak istemedim kendimi yazdım. memlekete 12 yıl hiç gelmeksizin gurbette gurbeti yaşamak zordu. “iki gözüm” demekte yine sadece içimden geldi.
tutayım kendimi yazmayayım dedim, içim elvermedi. hem kitabı okuyunca yazacam da demişim…nevdalist önce durum şu:aytmatova eş koştum ruhumu diye şimdi kölesiyim. azad oluncaya kadar.zamanı varsa bu buymuş, yeri de yine şimdi de. naçar, sevdim mi seviyorum.benim dediğim benim dediğim bu hayatta, kime tatsız bir ses olsa da ki olmasın,bildiğim bu ve gittiğim yer kadar. ötesini bilen güzel der, eder. doğaldır, zordur….şekil verir. vurulacaksam gittiğim yerde ve kader bu ise benim için orada olacağım.ben kimseyim.sözüm kimseye.gel vur demem.orada savaşırım. başka türlüsünü bilmiyorum.sonra aytmatov şunları demiş -paylaşım manyağı oldum halla!-(önce): ” ‘Beyaz Gemi’de hiç bir zaman kötülüğün iyiliğie ağır basmasına uğraşmıyorum.amacım hayatın köklerini sağlamlaştırmaktır.bu kötülüğün en kabul olunmaz biçimiyle reddi oluyor ve kahramanım ölüyor.bunda başarılı oup olmadığımı bilemem. ancak şunu iyi biliyorum. zafer hiçbir zaman Orozkul’un değildir.eleştirmenler burada yanılıyor. kötülüğün iyiliği yenmesi burada bile göstermeliktir. evet çocuk ölüyor, ama ahlak üstünlüğü yine onda kalıyor. ben hikayenin yazarı olarak bunda direniyorum.”(sonra diyor ki):”Mümin’in pasif iyiliği iflas etmiştir.oysa çocuğun kötülüğü kabul edemeyişi onu anıtlaştırıyor.çocuk okuyucunun yüreğinde kendine bir sığınak bulursa, bu çocuğun gücü olacaktır.burada ‘hiçbir içinden çıkılmazlık’ yoktur. itiraf edeyim, çocuğumla övünüyorum”(en sonunda):” Son bir şey daha ekleyeyim: ‘Beyaz Gemi’deki çocuğa karşı tutumumu katı yüreklilikle, acımasızlıkla suçluyor Starikov. ne diyeyim buna karşılık?çok içten duygularla bazen insanın elinde olmadan, insanda “istemeden sebep olmak” unsuru mevcut olabilir.bu duyguların ifadesi, insanın iç yapısına bağlıdır. ayrıca, çocuğa acımak o derece önemli midir? ona acımaktansa, onu her şeyden önce anlamak gerek. sonra, insanın içi, buna yatıyorsa, ne yapalım, derin bir acıma da duyabilir.”biraz uzun oldu özür dilerim.son bişi daha “namus” ile ilgili bir haber okudum, okuduğum başka yazılar da geldi aklıma.. ve ula ne ola ki benim için dedim.ve soran olursa elden geldiğince hazırlıklı olmak için “namus”, ‘nam’dır, ‘us’tur benim için dedim.(anladım, yeter, tamam) ve nokta(.)
özür dilerim pilli pati. netteydim ama hafife bakmak içimden gelmiyor. bu yüzden şimdi gördüm yorumunu. balzac konusunda haklısın. onun kır hayatı ile aytmatyov’un ki apayrıdır. biri kafkaslarda gariban bir halktan biri dünyaya baş gösteren, dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan bir halktan. fransızlar sanıyorlar ki onlar güneş, dünya kendi etraflarında dönüyor.
iyi bir zaman dilimi değil, benim için. kısaca hafif ile ve kendi yazılarımla ilgilenemeyeceğim. bu yazı kendi yolunu buldu. düşünsel anlamda da çok güzel bir blog oldu.emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Fevkalade.
eyvallah fevkulbeser, iltifat etmişsiniz.
kıtapları bu kadar güzel ifade edebildiğiniz için hem kıtap okumak ,hem yazarı daha derın tanımak geçti içimden ,ellerinize, emeklerınıze sağlık.
aytmatovla yollarımız hep kesişiyor. öldüğünü almanya’da öğrendim. o nürnberg’te, meşhur mahkemelerin olduğu şehirde ben frankfurtta. allah rahmet eylesin, umarım huzur bulmuştur.
nürmberg mahkemelerinin konu edildiği filme bayılmıştım nevdalist, baldwin’ in oynadığı…
hangi film olduğunu çıkaramadım makaleci. ismini bir ara yazarsan, bulup izleyeyim.
Burada..
yani şurada..
tuttumm
Sayın Linet.Sizin gibi tutanına rastlamadım desem inanır mısınız bana kuzum?Tutarken ki endamınız yeter..Muhteşem bi tutucusunuz bence.
efendi ol kel…
:)) çok mersi anthro ..o kelimenin altında neler demek istediğimi anladığınızı çok iyi biliyor, güzel sözleriniz ve emeğiniz için teşekkür ediyorum:)
Rica ederim Linet.Benim bi koşu gidip mahkemeye birini dava edesim geldi ama. Kellik genlerimi kendim elde etmedim kop. Saçlarımı yolarak bu hale gelmedim ben! Çok onur kırıcı bi davranıştı bu. Hiç bu kadar rencide edildiğimi hatırlamıyorum. Mahkemede sana bunun hesabını sorucam..
offff yahu…baydı
Ne baydı?
sen baydın kel…
ben söyleyene sordum kop.
anthro ben söylüyorum, sen baydın…
özne yok cümlende nerden bileyim ortaya vermişin gibi duruyo
anthro ben söylüyorum, sen baydın…
antrö bey, buyrun bak sen baymışın, hadi gülüm…
Olayın senle alakalı yönünü çözmeye çalışıyorum burda.Bir ara Nico’nun sana yaptığı hareketlere mi özendin makaleci? Ara ara benim senle alakalı olmayan yorumlarım üstüne bana laf sokuyosun. Hiç birine de cevap vermediğim halde.Bilmiyorum hatırlarmısın ama orada Nico ile aranızın düzelmesi için ben çabalamıştım ama her şeye ramen tavır senin tavrın, tercih senin tercihin.Net hareket et ki ben de ona göre davranayım.
bak şimdi…başka isimlerle savunma kurma…alenen sor bana; neden baydım diye cevap veririm…ama alenen, harbice!
Ben seni neden baymış olacağımı sorarım. Senle alakalı yazdığım yorumlarda. Ama bilmiyorum farkında mısın, sana yönelik yorumlar yazmıyorum uzun zamandır. Sanırım senin bu aralar canın sıkkın diye. Söylediklerimi tersinden anlayabilirsin diye. Ama benim başkaları ile diyalogumdaki olayı 3. şahısların rahatsızlıkla karşılamasını sormam, umursamam. Sana söylediğim ufak bir laftan alınabileceğin düşüncesi ile olumlu dahi yorum yazmıyorum ama sana yönelik olmayan şeyden neden alınıyorsun ve sana neden nasıl baydığımı sormam gerekiyor anlamıyorum. Baydıklarım zaten benle muhatap olmazlar. Ben seni baymaya yönelik laf etmedi isem senle alakalı olmayan şeyden alınmanın da alemi yok bence.
anthro:ruh halim harbiden iğrenç!ben burada linetle konuşma tarzından dolayı baydın dedim.!seninle her zaman sohbetimiz olur, özelden bile görüştük, hatırla….ama kadınlarla konuşurken birileri kabalaştı mı cidden üzülüyorum yahu…olay bu!
Ben linete kabalaşmadım ki :ONe alakası var. Hoşuma gitti beğendiği eski yazıları ortaya çıkarması ve esprili dille bunu vurguladım. O da benim esprimi yanlış anlamadı zaten.Ama rahmetli Aytmatov’un mezarı başında bu tarz konuşmalar hoş olmadı şimdi. Postaneni bi süre açarsan hem millet de rahatsız olmadan ben ifade-i meram edebilirim sanırım. Böylesi daha uygun olur..
peki
Eline sağlık güzel bilgiantakya biberihatay biberiantakya biber hapıantakya biberi hapıantakya biberi zayıflama
Güzel paylaşım teşekkürlerböcek ilaçlamafare ilaçlamakene ilaçlamailaçlamahamam böcegi ilaçlama
bilgi için teşekkürler.ikinci el eşya ankaraikinci el eşya alanlarikinci el eşya2. el eşya alanlar2. el eşya
Bilgi için teşekkürlerbayan çanta modelleriçanta markalarıspor çantalarıspor çantaerkek çanta
Dünya Pazarlama güvencesiyle satılan bir başka ürün ise paint zoom ürünüdür. Piyasada satılan benzerlerinin püskürtme uçları plastik olduğundan kısa sürede deforme olmakta ve kullanılmaz hale gelmektedir. Resmi web sitemiz: http://www.paintzoombayi.com
Yüksek kaliteli buharlı temizleme sistemi H2O Serisine bir yenisi daha eklendi. İşte karşınızda en yeni h2o mop x5 Bununla ilgili resmi web sitemiz: http://www.h2mopx5.com
Bazı insanlarda yetersiz kilo, iştah kaybı gibi özellikler ile görülebiliyor. Bu sebeple Sağlıklı Kilo Almak için yapmanız gerekenler aslında basit. Bunu için ömer coşkun web sitesini ziyaret ediniz. İlk etapta düzenli yemek yemek çok önemli. dr ömer coşkun sayesinde kahvaltının yeterli bir şekilde yapılmasıyla insanlar sonraki öğünlerdeki yediklerini daha rahat kiloya çevirebilmektedirler. formula 21 For Men gösterdiği hızlı etkisi ve yaklaşık 1 hafta boyunca sağladığı etki ile cinsel yaşamınızdaki sorunları gidermeye yardımcı olur. Ürün kutusunda 9 tablet bulunur ve 9 hafta kullanım süresi vardır. Tamamen bitkiseldir. Bu ürün ilaç değildir. formen bir gıda takviyesidir. Resmi web sitemiz: http://www.omercoskunbitkisel.com/
Bir başka ürünümüz ise gözenekleri tıkamadan aksine gözenekleri açarak terlemeyi kolaylaştırması ve vücudun normal florasını güçlendirerek ayak kokusu yapan bakterileri yok etmeye yardımcı olmasıdır. footcare bir başka isim olarak ayak kokusuna son olan ürünün aynı zamanda ayak kokusu kremi mevcuttur. Resmi web satış sitemiz: http://www.ayakkokusunason.com/
Saç konusunda sıkıntısı olan kişiler için büyük fayda taşıyan bir diğer ürün ise ozoderm isimli üründür. İncelemek için resmi web sitemiz http://www.ozodermturkiye.com adresini ziyaret ediniz.
Diğer bir ürünümüz ise en güvenli ve en sağlıklı yöntem karşınızda; Sweat termal sauna şort ürünüdür. Ürün giyildikten çok kısa bir süre sonra, oturduğunuz yerden etkilerini hissetmeye başlayacak, kendinizi yormadan ve midenizi bozmadan göbek ve kalçalarınızdaki fazlalıklardan kurtulmaya başlayacaksınız. termal şort , herhangi ekstra bir emek sarfetmeden, ilaç kullanmadan, sadece vücudunuzun ürettiği ısıyı kullanarak zayıflamanızı sağlar. Resmi web sitemiz: http://www.termalsaunasortu.com/
Zayıflamak için diğer bir yöntemde sauna eşofmanı ürünüdür. Terleme yoluyla zayıflatan bu ürün aynı rakibi afrika mangosu gibi etkilidir. Sauna Eşofmanı ve diğer ürünümüzün resmi web siteleri ise sırasıyla; http://www.saunaesofmani.org , http://www.saunaesofmani.web.tr ve http://www.afrika-mangosu.web.tr
Cildinizdeki sivilce ve lekelere etkili olan bir diğer ürün ise argan yağı ürünüdür. Resmi web sitemiz:http://www.arganyagi-tr.com
Mutfakta uzun saatler geçirmekten sıkılanlar, dilimlemekten, doğramaktan ve kesmekten bıkanlar için geliştirilen nicer dicer plus ile yemek yapmak artık çok daha kolay ve çok daha zevklidir. Resmi web sitemiz: http://www.nicerdicer-tr.com
Plus Form göbek bandı diğer zayıflama ürünlerinden farklı bir çalışma prensibine sahip yeni bir üründür. göbek eritme bandı ürününün en önemli özelliği ise, gece uyurken sizi rahatsız etmeden kilo oluşumuna sebep olan yağları vücuttan atılmasına destek vererek, incelmenize yardımcı olmaktadır. Resmi satış sitemiz: http://www.gobekzayiflatmabandi.com/
Bazı Amerikalı ünlü otomobil üreticileri tarafından kullanılan bu yakıt tasarruf cihazı, ün kazandıktan sonra Amerika başta olmak üzere Avrupa ülkeleri ve ileri Asya ülkeleri tarafından petrol ürünü yakıt kullanılan ve ısıtma sistemlerinde tasarruf için kullanmak amacı cazip hale gelmiştir. Resmi web sitemiz: http://www.superxpower-tr.com
şişme yatak ; Intex, Cosfer ve Bestway Şişme Yatakları Türkiye Temsilciliği Zafer İthalat sizlere en uygun fiyat ile en kaliteli ürünleri sunmaktadır. Size göre bir ürünümüz mutlaka vardır. Şişme yatak ve kanepe ürünlerimizi inceleyerek size en uygun olanın siparişini hemen sitemizden verebilirsiniz. Resmi web sitemiz: http://www.sismeyataks.com
Modern teknoloji kullanılarak geliştirilmiş olan hairman içeriğindeki bitkisel aktiflerle saç ve saç derisindeki yağ dengesini (çok kuru yada çok yağlı) düzenler. Hairman içeriğindeki bitkisel kök hücre teknolojisiyle saç derisine derinlemesine hızlı bir şekilde nüfuz ederek saç kök hücrelerine ulaşır yaşlanmış ve hasar görmüş saç köklerine inerek kök hücreleri onarır ve yenilemektedir. Resmi web sitemiz: http://www.hairman-tr.org/
v-pills yada başka bir adıyla vpills isimli erkeklik hormonu güçlendirici ürün hakkında bilgi sahibi olmak için mutlaka sitemizi ziyaret ediniz. Resmi web sitemiz: http://www.v-pillsbuyut.com
vibro shape , etkin bir şekilde incelmek ve vücudunuzu canlandırmak için ihtiyacınız olan tek şey, kendi evinizin özelinde ve rahatlığında günde sadece 10 dakikanızı Vibro Shape, ayırmak. İncelirken, kitap okuyun, çalışın ya da uyuyun. Resmi web sitemiz: http://www.vibro-shape.org
aire bra ile canınızı acıtan tellerden, kancalardan, bantlardan kurtuluyorsunuz. Aire Bra sütyen vücudunuzu, tüm bu acı veren tel, kanca ve bantlara ihtiyaç olmaksızın kusursuz bir şekilde desteklemektedir. Resmi web sitemiz: http://www.airebrasutyen.org
Bir başka mucizevi gıda takviyesi ise Kibarlı firmasının üretmiş olduğu namıdeğer Panax . Resmi web sitesi ise http://www.panaxkibarlim.com . Bu gıda takviyesi kalp ve damar hastalıklarında oldukça etkilidir.
Ülkemizde yeni sektörlerden biri ise Seo yani kısaca arama motorunda üst sıralarda yer almanın yollarıdır. Bu konu hakkında backlink satışlarınında yer alacağı sitemizin adresi: http://www.seoteknik.net sitesidir.
ingilizce öğrenmek isteyenler için de bir setimiz var. Bu sete ulaşmak için http://www.ingilizceodasi.com adresini ziyaret ediniz.
Pordit ürününü satın almak için 2 ayrı pordit web sitemiz mevcut. Bunlardan ilki: http://www.pordit.org diğeri ise http://www.porditturkiye.com
Son olarak ülkemiz ve dünyadaki tüm gelişmelerin yer aldığı haber portalına buradan bakabilir, haberler hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. en son haber ve son dakika haber konularında sitemiz şu an Türkiye’nin en prestijli adreslerinden birisidir. Resmi web sitemiz: http://www.sonhaberler.com
evden eve nakliye evden eve nakliyat ev eşyası depolama eşya depolama beylikdüzü evden eve çorlu evden eve nakliyatçekmeköy evden eve nakliyatalibeyköy evden eve nakliyatşehirlerarası evden eve nakliye