anoreksiya
Geçen gün metroda iki kadın konuşuyorlardı. Biri “Amaan, ben artık öğle yemeği yemiyorum. İyi oluyor, hem uğraşmıyorum, hem de belki zayıflarım böyle.” dedi. En temel yaşamsal ihtiyaçlarımızdan olan yemek yemeyi bile külfet kabul edip, hazırlamaya/yemeye üşenen bu insanların benzerlerine çok rastlanır oldu. “Her gün düzenli olarak 5 öğün yemeniz lazım,” diye ter ter tepinen diyetisyenlere inat, kimileri öğle yemeğini de hayatından çıkarmış. Çoğu kişi sabah kahvaltı bile etmeden evden fırlıyor. Arada ıvır zıvır bir şeyler atıştırıp günü geçirdikten sonra akşam eve gidince, açlıktan gözü dönen bünyenin etkisiyle, normal bir insandan çok, ortalama bir öküz kadar yemek yiyerek kendilerine ettikleri kötülüğü taçlandırıyorlar. Sonra da, “Ben niye şişmanım. Yemiyorum ki?” şeklinde ağlıyorlar.Benzeri bir durum da bazı oruç tutanlarda görülüyor. Oruç tutan insan, geçici bir süre için beş öğün yemek yeme kuralına uymuyor. Ama ibadettir, kendi tercihleridir, buna karışmaya kimsenin hakkı yok tabii. Yine de oruç tutanların iftardan sonra en az dört öğün olacak şekilde yemek yeme düzenini sürdürmesi mümkün. Ancak hareketli ve yoğun bir iş hayatı olan bazı kişiler, sahura kalkmaya üşeniyorlar veya yorgun oldukları için kalkamıyorlar. Ertesi gün, iftar yemeğine kadar aç kalıyor, böylece oruç tutmuyor da adeta 24 saat aç kalma rekoru kırıyorlar. Çevrenizde böyle oruç tutanları görürseniz hemen anlarsınız: İş yaparken aşırı gergin olurlar, hemen sinirlenmeye hazırdırlar. Trafikte gerekli gereksiz kornaya asılır, kavga ederler. Dikkatleri, sabırları ve anlayışları iyice azalmıştır. Biraz boş kaldıkları zaman, ya da metroda, otobüste, hemen uyuklamaya başlarlar. Bazen düşüp bayıldıkları da olur. İftar saatini zor beklerler. Ezan sesini duyar duymaz, yemeklere saldırır, normal zamanda yiyeceklerinin üç katını yerler. Gecenin kalan kısmını da acil serviste geçirme ihtimalleri yüksektir. Bu şekilde oruç tutanların yaptığı ibadet midir, kendilerine ve etraftakilere eziyet midir bilinmez.Uzun süre aç kalmanın vücuda da ruh sağlığına da bazı etkileri var. Öncelikle, öğün atlayarak zayıflayacaklarını zannedenler, tam tersine daha çok kilo alırlar. Çünkü aç kaldıkları sürede metabolizmaları yavaşlayacağı için, yeterince kalori yakamaz, önceden aldıkları kiloları kaybedemezler. Akşamları metabolizmanın doğal olarak en yavaş olduğu saatlerde yemek yedikleri zaman da aynı durum geçerli olacağı için bünye harcayamadığı kalorileri yağ olarak depolar ve vücudumuzun karın bölgesinde, göbek adı verilen yusyuvarlak, sevimli çıkıntı büyüdükçe büyür. Yukarıda anlatılan beslenme düzensizliğinde ısrar edilirse, şişmanlık ve şişmanlığa bağlı envai çeşit sağlık sorununun yanısıra kas erimesi, sürekli yorgunluk, halsizlik, dikkat dağılması, baş ağrısı, düşünme ve anlama yeteneğinin azalması, sinirlilik, gerginlik, depresyon gibi sonuçlar da ortaya çıkar. Bu kas erimesi mevzusunu ilk öğrendiğimde kendi kendime”Ne kadar yağ bağlamaya mereklı, yağ yakmaktansa kas yakmayı tercih eden, gıcık bir bünyemiz varmış.” demiştim. Ama ne yapsın bünyemiz protein alma ihtiyacı içinde, proteinden karşılaması gereken enerjiyi yağdan karşılayamıyor. Biz yeterli beslenip süt, yoğurt gibi nevaleleri bünyeye almazsak, vücudumuz da kendi kendisini yiyen bir yamyama dönüşüyor. Kaslar yetmezse, beyinden de yemeye başlıyormuş vücut, et olmazsa sakatat ile beslenme anlayışıyla. Sürekli abuk diyetlerle zayıflamaya çalışanların kaslı olmadıkları gibi zeka ve anlayış bakımından da parlak olmadıklarını görüyoruz zaten. Ne kas gücü ne zeka. Gerçekten umutsuz bir durum.“Şişir Beni” adlı filmi izleyenler bilir, filmde kendisini kobay olarak kullanıp fast food yiyerek dengesiz beslenen abimiz, önceden aslan gibi çocukken, sadece 1 ay gibi kısa bir süre içinde, aşırı kilo aldı, kasları eridi, sindirim sistemi dağıldı. Demek ki, özellikle şehirlerde yaşayanların içinde bulunduğu süpper sağlıklı (!) koşulların da etkisiyle, vücudumuzun yanlış beslenmeyle hemen bozulmaya eğilimli, tırttan bir dengesi var. Buradan da anlayabiliriz ki, iş, güç, para diye gözü dönmüş bir şekilde koşturdukları için veya hayattan bezmiş, tembel oldukları için yemek yemeye üşenen insanların ve sahura kalkmadan oruç tutacağım derken farketmeden Hint fakirlerinin tuttuğu yolda koşanların kendilerine ettikleri kötülüğü düşmanları bile etmiyor.
yorumlar
Bir ibadet olarak oruç, mümin’in Rabbine yönelmesidir. Her ibadet gibi Rabbiyle ontolojik bir temasa geçmesidir. Ne büyük bir asalet, ne büyük bir imtiyaz bu böyle!Her ibadet gibi oruç da bir kulluktur; insanın kul olduğunu hatırlamasıdır.Kulluk, özgürleşmektir. Kul olmayan, kulluğunun şuurunda olmayan insanlar, özgürlüklerini yitirirler; kâh kula kul olurlar, kâh kulun yapıp ettiklerine, kâh dünyaya, dünyadaki her şeye, kâh nefislerine, nefislerinin arızî arzularına ve arızalarına…Ama hakka kul olmayan insan, hakikati göremez; en zayıf şeylere de, en güçlü şeylere de kul-köle olur da farkedemez bile bunu.İşte oruç, insana her şeyden önce kulluğunu hatırlatır. Hakka kul olmadığı takdirde kolaylıkla her şeyin kulu olacağını; tıpkı Kitabımız gibi, tıpkı tarihin büyük peygamberleri, bilge kişileri, çağımızın düşünürleri, sanatçıları gibi, örneğin romanın zirve’si Dostoyevski veya psikanalizin zirvelerinde gezinen Lacan gibi…Seküler hayat, insanı özgürleştirmek adına her şeyin kulu kılar: Hızların, hazların ve arzuların kulu-kölesi. Oysa hızların, hazların ve arzuların peşinden koşmak özgürleşmek değildir, hızların, hazların ve arzuların peşinden koşmaktır sadece. Aslında bütün bunlar birer kaçıştır; insanın iradesinin boşalması ve özgürlükten kaçış biçimleri.. İnsanın kendisinden kaçması; sorumluluklarından kaçması, kulluğundan kaçması. Sonuçta, Rabbine kul olacağına, Rabbinin kullarının kullarına kul olması.Seküler / Batılı hayat, ruhu yok eder; ruhun yerine şeytanı ikame eder; iyi’yle kötü’yü, şeytan’la Tanrı’yı eşitler. Hâl böyle olunca, böyle bir ortamda ruh, sırra kadem basar. Ruhu yok olan insan, her şeyin kulu-kölesi olmaktan kendini kurtaramaz.Bütün diğer ibadet biçimleri gibi oruç da, insanın ruhunu özgürleştirir. İnsanın ruhu özgürleşince nefsi de özgürleşir; ruh özgürlüğüne kavuşunca, nefsi kurucu bir iradeyle donatır ve hem bir “şems” (güneş) olacak, hem de Şems’ini bulacak, güneşten istifade edebilecek bir aziz varlığa dönüştürür insanı.İnsan vareden bir varlık değil, Vareden tarafından varedilen bir varlıktır. İnsandaki varedenlik husûsiyeti, varedilen’den varedebilen olmasında gizlidir.İnsan, yaratan değil yaratılandır. Rabb değil, kuldur. Kul, âbid demektir. Abideleri kuran odur: Önce ruh âbidesini, içinin, iç dünyasının sarayını kurabilmelidir insan.Rabbine kulluğunu yitiren, kul olmayan insan, her şeyin kölesi olur. Bu kaçınılmazdır. İnsan ya kul olur; ya da köle. İyi bir kul olmak da, iyi bir köle olmak da insanın elindedir.İradesi insana, insanın eline verilmiştir. Ama insan, kulluğunu / ruhunu yitirdiği zaman iradesini de yitirir. İşte oruç, insanın iradesini hatırlatır insana: İnsanı aç tutarak, susuz tutarak, her türlü şerden, kötülükten uzak tutarak hatırlatır iradesini: Olağanüstü şeylerden uzak tutarak değil, en olağan, en alelade ile yapar.Ve en alelâde’den muhteşem bir fevkalâde çıkarır: İnsanı, alelâdelerden kurtarır ve yine bu alelâdeler aracılığıyla fevkalâdeye ulaştırır.Sözün özü, oruç, insanı muhteşem bir irade / varoluş sınavından geçirerek insana kulluğunu / ruhunu, dolayısıyla iradesini ve özgürlüğünü armağan eder….
Çok teşekkür ederim ellerine sağlık, çok güzel bir yazı olmuş. Beslenmesine dikkat eden biri olarak yazınızı tuttum gitti. Orucu tutmuyorum, çünkü o kadar uzun süreli açlığa karşıyım. Bu benim fikrim tutanlara saygı duyuyorum.
Orucun en dramatik ama güzel yanı, elindekinin değerini anlamak, bunu yaparken de aç insanın hissettiklerini, yokluğu, kebapçı dükkanlarının önünden geçerken cama yaslanıp da o kokuyu derin derin içine çekmesini, gözleriyle ağza giden lokmaları saymasını, ağzında biriken tükürüğü, koca bir taş yutarcasına boğazından geçmesini biraz da olsa anlamaktır.Sağlıksız olduğunu düşünmüyorum.Mideyi nadasa bırakmak gibi düşünün.Üstelik tutanlar için o bayram, daha da büyük anlamlar kazanıyor.
valla zararlarını bilmeyrum emme velakin faydalarından göbek erimesi kısmını görmeye başlamışımdır.
uzun vadede aç kalmak evet metabolizmayı çalıştırmayıp; vücuda KITLIK VAR sinyali yolluyor ve vücut mevcut kalorileri yağa çevirip rezerv yapma iç güdüsüne uyuyor…Bir de ben size bir bilgi vereyim:sık öğün yemekle de iş bitmiyor; çok sık su içmek gerekiyor çünkü: çok su içmeyince böbrekler yeteri kadar çalışmıyor, böbreğin yapması gereken işi karaciğer üstleniyor, karaciğer bu şekilde görev tanımının dışında bir işe koşturmaya başlayınca kendi işi olan; yiyeceklerin sindirilmesi, ayıklanması, metabolizmanın çalıştırılması, yağların eritilecek salgıların salgılanması gibi kendi ana görevlerini aksatıyor!Bu yüzden kilolar oluk oluk, işlem görmeden vücuda oturuyor…Oruca gelince; ben gece boyunca bir demlik çay, soda ve 2, 5 litre su içip, bir de hafif şeyler yiyerek, iftara kadar geçecek saatlerimi metabolizmamı çalıştıracak gıdalarla doldurmuş oluyorum. Sonuçta 1 ay, bu şekilde sıvıyı ve bol vitaminli gıdaları aldıktan sonra kilo almadan kesinlikle geçirilebilir. Gece kalkıp şarküteri ürünler, hazır gıdalar vs. yenirse, SIVI ALIMI dikkatli seviyede olmazsa kilo alınır…bunun oruçla ilgisi yok yani, dikkat etmemekle ilgisi var….
yaşasın yemek yemek derim de başka bir şey demem, hatta yaşasın dengeli yemek yemek!
Orucun insan vücudunu dinlendirecegini ifade eden Esma Hatun Hastanesi dahiliye uzmanlarindan Dr. Ali Sait Turgut, “Oruçlu insanda uyarilan salgilar azalir. Mide, bagirsak sistemi istirahate çekilir. Yani bir ay süresince bu sistem kendini yeniler ve organize eder. Diger zamanlarda çokça tüketilen sigara, alkol gibi zararli maddelerin daha az alinmasi da bu sistemin yenilenmesini hizlandirir. Bu da direkt olarak mide, bagirsak ve karacigeri hem dinlendirir, hem de kendilerini yenilemelerine firsat verir” dedi.
Ben oruç tutuyorum hatta sahura kalkmadığım dönemlerde oluyor evet. Asabilik olayı sigara içenler de oluyor ve ben sigarayı bırakma aşamasın da olduğum için bu problem de kalmıyor. Şunu da belirtmek isterim ki ezan sesi ile yemeğe saldırma diye bir mevzu yok. Sadece orucumu açıyorum ve bundan doğal ne olabilir ki ? Şu anda piyasada sunulan diyetlerin bir çoğu oruca benzeyen bir çok yönleri var bunu sizler benden daha iyi bilirsiniz ki uzun uzun yazmaya gerek yok. Bizleri düşünmen bile yeter…Ne demişler yağmasa da gürlüyor eyvallah güzel arkadaşım.Dipnot: (Ayrıca oruç sadece yemek ve içmek değildir.)
inan her geçen zaman dilimi için de midemin küçüldüğünü hissediyor ve yediğim yemekler üç katı azalmaya doğru yön buluyor. Yani tam zıttını yazmışsın..
Yazi guzel ama zamanlamasi yanlis gibi geldi bana ozellikle bu zaman secilmediyse tabi.
efenim oruçla eldekinin değeri gerçekten biliniyor.bir çaykolik olarak, çayımı sabaha karşı yeni demledim, masama koydum. bir bardak doldurdum. bir süre bekledim hafifçe soğusun diye. hafife baktım neler var deyu. daha bir yudum alamamıştım ezan okunmaz mı? öyle kalakaldı masada bardak. akşama kadar içi çay dolu bardak, gözümün önünden hiç gitmedi. işte sadece bu gün gergindim, sonrasında hep sakin oluyorum. hatta sakinleştiriyor bile diyebiliriz, ikindi den sonra biraz da sakin oluyor insan. iş etkiliyor, beden işi yapanlara allah kolaylık versin. en çok zorlandığım ise, öğrencilerden gelen “oruç tutuyor musunuz?” sorusu. es geçiyorum, olumlu veya olumsuz cevap vermek istemiyorum. nedenini de bilmiyorum, içimden evet demek gelmiyor.ama ben de 6. sınıfken hiç tutmazdım, hatta annem de tutmazdı. ama her okula gidişimde annem öğütlerdi “açıkta yeme, arkadaşlarının canı çeker” diye. şimdi öğrencilerde o saygı yok gibime geliyor. kantini anladımda sınıfta, derste bile neredeyse öğrenciler yiyip, içecek.bir de, ramazanı farketmek gerçekten imkansız.sanki kimse oruç tutmuyor gibi.”gavur izmir” diye boşa dememişler galiba(!)neyse canım, herkesin yaşantısı kendine…
evet doğru ramazanın geldiği pek farkedilmiyor.! ama bu sadece izmir için değil Adana içinde geçerli ve belkide tüm büyük şehirler böyledir.
Zulceciğim, ne mutlu, aynı şekilde benim annem de daha ufacık bir çocukken tembihlerdi, acıktığında eve gel, evde ye, ya da açıkta yeme diye.Normal zamanda da her ne yersem yiyeyim, karşımdaki bir köpek, elimdeki de bir lokmalık bir bisküvi bile olsa paylaşmamı tembihlerdi hep.Sahura kaldırmadıkları için çocukça bir öfke duyardım annemlere:)Davulcuyu görebilmek için sahura kadar uyanık kalmayı dener başaramazdım.Çocuk orucu tuttuğum bir gün, komşumuzun ucundan koparıp da ikram ettiği sıcak pideyi kapı önünde top oynayan bizler, afiyetle yedikten sonra, oruç olduğum aklıma gelip ağlaya ağlaya eve gitmiş, anneme anlatmıştım:)Şimdi belli kaygıların arkasına sığınarak bu tür değerler unutturulmaya çalışılıyor.Toplum olarak dinden uzaklaştırılıyoruz, danışıklı döğüşleri, oynanan oyunları farkında değiliz.Yüreğinde Allah sevgisi, korkusu ve inancı olan bir kimse zaten dini bu site ve benzer çevrelerdeki tarzda tartışmak demeyeyim, kirletmeye cüret edemez.Vicdanı her şeyin önünde gelen bir toplumda suç oranları, hortumcular, tecavüz ve pornografi merakı, boşanmalar, evlilik dışı olan ilişkiler, ortada kalan, terkedilen çocuklar, küfür vs. bu kadar fazla olmaz.Şimdi biri çıkar yine benim bu cümlelerime, “eee dincilerin arasında neler var neler diye döktürmeye başlar görün bakın:))
yok yok, bu izmit goccaman büyük şeherinde ramazanın geldiği belli oluyor. laz uşakları her yana taş ekmek fırını açtığından bi koşturuyoz pide için, gören formula burayamı geldi, ne oluyoz diyo. sürekli upuzun kuyruklar oluyo çünkü.
İzmit’i sevmemOruç tutmanın bir ibadetten öte olduğunu bileN biri olarak bu geçici açlığa karşı değilim.Onun dışında sırf zayıflamak adına sağlığını tehlikeye atan hatta çeşitli psikolojik rahatsızlık belirtisi davranışlarda(pamuk yutmak,ağıza parmak sokup yediklerini kusmaya çalışmak vs…) bulunan kişilerin tutumlarını kesinlikle aptalca buluyorum..Koyduğunuz resim de tüyler ürpertici..
Bir çok konu gibi bu konuda da dinin gerçekleri arada kaynamış gitmiş.Xnicos adlı arkadaşımızın yazısını ise faydadan çok zarar verici olarak görmekteyim. Maksat insanları iyiye güzele davet etmektir ki dinin de temeli budur.Beslenmenin doğrusu bilimsel olarak açıklanır, iyi güzel lakin bunu dinine saldırı olarak algılayan arkadaşlara sözüm şu: Her şeyi yaradan bizi bizden daha iyi tanıyor mutlaka zarar verici olanı şart koşmayacaktır. Bilim bize açlık zararlı diyorsa orucun şartları arasında zararları giderecek önlemler de vardır. Onları öğreniniz, arkadaşlarınıza dinin bu faydalı yönlerini aktarınız. Nasıl ki namaz yatmak kalkmak değil de bedensel bir talim ise (çok kişi namazı yanlış kılar halbuki rükü, secde, selam gibi hareketler çok ciddi kas açma ve germe faaliyetleridir. Moda tabir ile strecthing.) oruç ta asla ve asla aç kalmak değildir, bedeni güçsüz bırakmak değildir. Kimse lütfen nefis ile mücadele falan da demesin, kastım o da değildir. Oruç farzları arasında yıpranmayı önleyici önlemler mevcuttur.Şimdi yukarıdaki yazıdan rahatsızlık duyan arkadaşları bu önlemleri araştırmaya ve buradan paylaşımımıza sunmaya davet ediyorum. Biliyorsunuz yüce yaradan “İlmi isteyene, zenginliği istediğime veririm.” demiştir.”İlmi Çin’de dahi olsa arayınız!”PS. Hiddetim bu ortamdaki kimseye değildir. Lütfen yanlış anlamayınız, ama her konuda ortaya atılan tatlı su müslümanlarından inanınız artık yorgunluk duyuyorum. Dinin gerçeklerini kenara bırakıp ukalalık edenlere o kadar sık rastlanır oldu ki artık!..Sevgi ve saygılarımla
nicoteen…Kimseyi yazdigi yazidan kinamadim.. bilimsel diyorsan yukarda bir Dr. örnegi de verdim, ama sen illa Spor bakimindan söyledir böyledir diyorsan.. hatta bizim bilmedigimiz, senin bildigin bir sey varsa buyur acikla memnun oluruz, ne din adamiyim, ne de din hakkinda ahkam kesmeye kalkarim.. yanlis düsünüyor yanlis yargiliyorsun…
no/lita
Efendim yilda tutulan 30 günlük oruc, insan vücüduna zarar vermez.Tam tersi..vücüdu.nefsi,iradeyi vs vs terbiye eder, organlari dinlendirir…bi tomar yazmak anlamsiz bunlari herkes bilir… ama saglik durumunuz oruc tutmaya uygun oldugu sürece……Oruc bu konuya dahil edilmemeli derim.Oruc insanin kendini disipline etmeyi ögrenmesi acisindan cok da faidelidir üstelik.Yukardaki resim avrupanin ve amerikanin bilbordlarini süslüyor insanlari saglikli beslenmeye davet ediyor.21 yy da saglikli beslenme daveti…..modanin insana attigi kazik:-))
valla en güzel 2 günde 3 öğün yemek yemek. En sağlıklısı en faydalısı… Midenin devamlı dolu olması, çok su içirtiyor. Çok su içmek de insanı çok uyutuyor. Çok uyumayı da asla ve asla sevmiyorum. Deneyin, görün derim…
2 günde 3 öğün… zaman dağılımı nasıl ola ki!
ben de merak ettim doğrusu nasıl oluyor 2 günde 3 öğün?bence pek sağlıklı görünmüyor.
48/3=16 saatte bir.. saat 00:00 da yemek yenecek başlangıçta sonra ertesi gün 16:00 da bir yemek daha ve ertesi gün sabah 08:00 da bir yemek daha…döngü bööle bööle devam eder..ohhh bea diyim ben..bu düzensizlik ile dal gibi olmak garanti..
öğlen yemeğini öğünden çıkararak(kahvaltı ve akşam yemeği) epey sağlıklı yaşayan bir arkadaşım vardı. iki lokma yerdi herif ama çakı gibiydi. ama bu 2 günde 3 öğün meselesi hakkaten kafa karıştırıcı…
bu eziyet resmen yaa..yemek yemek için 16 saat beklenir miymiş?
ilk kez bu ramazanda 4 kilo verdim. bol su, iftardan sonra meyve dışında hiçbirşey yemeyerek, sahura da kalkmadan (tüm bunları istemdışı yaptım-diyet diye yapsam yapamazdım zaten) verdim. bayram ve sonrası verdiklerimi annemin ve obur iş arkadaşlarımın kışkırtıcılığı sayesinde geri aldım. ama bu fotolardan sonra kendimi ciciiiik diye sevesim geldi.
açım açım açım açı açı aç aç a…
kilo almanın % 80 sebebi metabolizma yapısı bence..
bence öyle değil ama hadi neyse.
kilo almak her zaman kilo vermekten daha zordur. protein oluşumu karmaşık bir süreçtir, yağ oluşumu da öyle. fakat yağ ve protein yakmak için gereken olaylar her gün yemek yiyen bir organizmanın yediklerinin içindeki karbonhidratları yakmasından daha zor değildir.kilo almaya yatkın metabolizmaya sahip insanlar olabilir tabii.. ama hayır, şişman arkadaşlarım, pisboğazlığınıza doğal kılıflar uydurmayın. şişmanlık, genelde medyanın sizi göz göre göre sürüklediği bir tüketim eğiliminin sonucudur. sizin doğal kilo alma eğiliminizin sonucu değil.üstünüze alınmayın hiçbiriniz, genel bir soruna işaret etmekte söylediklerim. ya da alının hepiniz, ne bileyim.kapitalizm’in tüketmeden yaşayamayan kuklalarının sayıları arttıkça, 500 kiloluk, yerinden kalkamayan insanımsı aygırlarla, afrikadaki küçük bir parça ekmek sayesinde yaşama tutunan iskelet görünümlü insanların sayısı hep artacak. açlık ve şişmanlık arasındaki uçurum hep büyüyecek.ve evet, şişmanlığınızdan utanın insanlar, zenginliğiniz yüzünüzü kızartsın. açlık sınırında yaşayan insanlardan, sizden daha kötü koşullarda, daha çok çalışan ve daha az para kazanan işçilerden daha fazla hak etmiyorsunuz elinizdekileri.bir link verelim :http://help-for-children.sosyomat.org/
Bilinçsiz Zayıflama konusunda bence mutlaka incelemeniz gereken bir site http://www.30gun.com
bunu yazan susuz kalmanın zararlarınıda yazmalıydı. malum ramazan bundan sonra yaz aylarında, açlık filan hikaye. esas mesele susuzluk. mesela ben hep jandarma vakfının suyunu içiyorum, adeta zemzem mübarek. iftarıda kara kuvvetlerinin püsküütü ile açıp hava kuvvetlerinin çorbası ile devam ettiriyorum. sonrası malum, deniz kuvvetlerinden zeka artırıcı paluk. çok yaşa OYAK, sen olmasan aç ve susuz kalırdık valla.
Aç kalarak diyet yapılmaz. Aksine hiç kilo veremezki insan.
Bilgi için teşekkürlerElmaselmas yüzükelmas kolyeelmas gerdanlık
Bilgi için teşekkürlerçantaçanta modelleriokul çantalarısırt çantasısırt çantaları