bildirgec.org

absynthe

12 yıl önce üye olmuş, 54 yazı yazmış. 214 yorum yazmış.

Hepimiz Bunalımdayız

absynthe | 05 May 2011 17:16

Herkesin aynı şekilde hissediyor olması, bunun olması gereken olduğunu mu gösterir? Şu günlerde stresli olmanın, bunalımda olmanın normal olduğuna inandırılmış durumdayız, bu kabul edilmiş bir gerçek. Mutsuz olmak doğal. Bunu engellemek için elimizden bir şey gelmiyor, mutsuzluğumuzu olduğu gibi kabul ediyoruz. Bu modern insanın sosyal ve psikolojik dilemması, hem kurtulmak istenen, hem de asla peşimizi bırakmayan.

müzik ne yapar?

absynthe | 15 October 2010 10:31

İnsanları hiç dinlediği müziğe göre kategorize ettiğiniz oldu mu? Bazı insanlar için rock bir yaşam tarzıdır mesela- ben biraz modası geçmiş olduğum için buradan örnek veriyorum- örneğin yeni tanıştığım bir insanın led zeppelin’in bir şarkısından bahsetmesi ya da beatles’ı az çok bilmesi beni etkiler. Ortak bir değeri paylaşıyor olmak bir bağ kurar o insanla benim aramda. George Harrison dediğimde yüzüme mal mal bakmaması, hatta tutup solo albümlerinden birini bana getirmesi o kişiyi özel bir yere koyar gözümde. Bir yakınımın Cem Adrian dinleyen insanlara zaafı vardır mesela, ne yaparsa yapsın o insan Cem Adrian dinliyorsa güvenilir gibi gelir ona, hiç güvenmeyeceği, ilgilenmeyeceği insanlarla bunun etkisiyle ilgilendiğine şahit oldum.

http://fc03.deviantart.com/fs14/i/2007/086/1/8/no_music_no_life_by_rickydaskylinez.jpg
http://fc03.deviantart.com/fs14/i/2007/086/1/8/no_music_no_life_by_rickydaskylinez.jpg

Sanatın hiçbir dalı kişiliğimizi bu denli etkilememiştir herhalde, ne resim, ne tiyatro. Belki edebiyat ile sinema biraz yaklaşmıştır, ama hiçbiri müzik kadar kolay ulaşılabilir, hızlı ve defalarca tüketilebilir olmadı. Hiçbiri müzik kadar kitlelere hızla ve uzun süren bir etkiyle nüfuz etmedi. Müzik ayrıca diğer sanat dallarından farklı olarak tüm marjinal grupların da kendini ifade etmesine olanak sağladı. 70lerde başlayıp günümüze evrilen arabesk buna güzel bir örnek olabilir. Hala tartışmaları yapılan bu müzik türü-diğerleriyle beraber tabii- gerçekten de toplumda tabakalaşmaya yol açıyor olabilir. Örneğin annem bir dönem çalıştığı iş yerinde sürekli “damardan” dinleyen iş arkadaşlarından nefret ederdi. Onlar da annemin götürdüğü türküleri dinlemezlerdi. Ama zamanla annem de onların dinlediklerine alışmaya başladı, bu gruba uyum sağladığının da bir göstergesiydi.

Romantik

absynthe | 16 September 2010 09:27

<a href=… />

Etrafımdaki insanların- ben de dâhil olmak üzere- yalnızlaştıkça romantikleştiğini fark ettim. Aşktan uzaklaştıkça aşka olan inancımız daha da artıyor, fakat yarattığımız hayal dünyası bizi gerçek ilişkilerden her geçen gün daha da uzaklaştırıyor. Sevmeyi unutuyoruz, yerine hayal mahsulü bir ürün koyuyoruz. Filmlerde gördüklerimizle kitaplarda okuduğumuz aşka bir gün rastlamak umuduyla geçiyor günlerimiz. Unutuyoruz ki aşkı yaşayarak yazan azdır. Shakespeare’in nefret ettiği bir eşi vardı, birçok eleştirmen onun homoseksüel olduğunu düşünür. Ama heteroseksüel aşka dair hiçbir yazarın, şairin boy ölçüşemeyeceği güzellikle yapıtlar yarattı. 42 yaşında bekâr olarak hayata gözlerini yuman Jane Austen’ın kitaplarının sonunda istisnasız hep evlilik vardır –ki tahmin edersiniz ki 19. yüzyılda kırklarına gelip de hiç evlenmemiş kadın bulmak çok güçtü. Fakat o gerçek aşka- belki de hiç olmayan bir şeye- inandığı için kendini kimseye paylaşmadı.

TV ve Bir Günüm

absynthe | 13 July 2010 15:50

Bu sabah erken kalktım. Vaktimi yürüyüş, sabah sporu gibi şeylerle harcayacağıma televizyonun düğmesine dokunayım dedim. “Sabah haberleri” karşıladı beni. Hande Yener’in mayoyla çıktığı konser, dünya kupasını kimin aldığı, ahtapotun nasıl da bildiği gibi çok gerekli bilgilerle nöronlarım ışıl ışıl yanarken, baktım diğer kanalda doktor programı başlamış. Şu sıralar benim favorim. Bir an fark ediyorum ki her yerim hastaymış. Onu düzeltmek için şundan, başkasını düzeltmek için bundan yemem gerekiyormuş, hemen alışveriş listeme ekliyorum. Evlilik programlarına da şöyle bi göz attıktan sonra(yaz mevsiminde inanılmaz bir azalma gösterdi-canım sıkılıyor), yemek programlarına doğru süzülüyorum. İlle de dini kanallardaki yemek programları, sanırım onlar eşlerine daha iyi gözükmek kaygısıyla daha iyi yemekler hazırlıyor.

Çay Bardağında Düşünceler

absynthe | 02 April 2010 09:38

İnsanların önyargıları…
Başkaları için mi yaşıyorum?

Çayını yudumlarken bu iki sözü tekrarlayıp duruyordu. Saatlerce konuşmanın ardından aklında kalan iki şey buydu. Ne kadar özlemişti konuşmayı, konuştukça derdinin farkına varmıştı, çok da iyi olmuştu bu. Konuşmaya, konuşamazsa bile dinlemeye ne kadar ihtiyacı olduğunu fark etti. Çayından bir yudum daha aldı; eline kalemi aldı ve yazmaya başladı:

İnsanların önyargıları…
Kimin için yaşıyorum, başkaları için mi?

Atları da Vururlar, Değil mi?

absynthe | 21 December 2009 10:17

„Gösteri devam etmeli.“(Show must go on) sözünü çoğumuz duymuşuzdur, özellikle de filmlerde. Çok basit gibi gözükse de 20. Yüzyıldan itibaren dünyayı yönlendiren bu söz aslında. Önemli olan hayatların devamı değil, gösterinin devam etmesi ve her zaman bunu seyredecek insanların olması. Aslında ölümden daha güzel bir şov olamaz, çünkü insanların dikkatini çekiyor. Michael Jackson’ın ölümü örneğin. Son birkaç yıldır çoğumuz unutmuştuk onu, önemsemiyorduk. Herhangi bir şarkıcıydı çoğumuz için. Ölümüyle yaptığı sükseyi ölmeden önce yapmaya hazırlandığı konserlerde yapamazdı kuşkusuz.

İnsanın Boşluğa İhtiyacı

absynthe | 12 November 2009 09:12

İnsanı ve kendimi daha iyi tanıyabilmek için mümkün oldukça farklı ortamlara girip çıkmak, sadece kendi dar çevremizle sınırlı kalmayıp kendimizden tamamen farklı insanları tanımak, anlayabilmek çok önemli bir gayret bence. Şu K dergisinin kapağında yer alan Goethe’nin sözü gibi: “İnsan kendini yalnızca insanda tanır.”

Ben de normalde yapmayacağım şeyleri yapmaya çalışıyorum bu aralar. Kendim gibi düşünmeyen insanların nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum. Uzakdoğu felsefesini öğrenmek istiyordum uzun zamandır, çok sakin gelir bana hep, dinginlikle ve sessizlikle dünyayı anlama çabası. Hatta bazı Budistler hiç günah işlememek, Nirvana’ya daha çabuk ulaşmak için mümkün olduğunca az hareket eder, az konuşurlar. Neyse lafı uzatmayayım, yogaya yazıldım. İlk iki üç dersine katıldım henüz, fakat çok sevdim. En çok da her seansın son 10 dakikasında yaptığımız meditasyon kısmını sevdim. Bir objeye odaklanıp, ya da gözlerimizi kapatıp dakikalarca boşluğu düşünmek gibi bir şey. Aklında ne olursa olsun, o an kenara koyuyorsun ve boşluğa odaklanıyorsun. İçindeki düşünceler, duygular bir sıvıymış ve üzerinden dökülüyormuş gibi hissediyorsun. Bu benim için oldukça rahatlatıcıydı, demek ki insanın rahatlaması için boşluğa ihtiyacı varmış diye düşündüm. Hiçbir şeyin üzerine gitmeden, öylece bırakacaksın… Huzur bu anlama gelebilirmiş benim için.

Oyun

absynthe | 05 October 2009 14:36

Bengisu: Hadi evcilik oynayalım. Sen benim kocammışsın. Sabah kalkıcaz, kahvaltı yapıcaz. Ben seni öpücem. Sonra işe gideceksin sen. Ben de evi toparlıycam. Sonra komşu gelicek, onla oturucaz, kocalarımızın dedikodusunu yapıcaz. Komşu gidicek, ben yemek yapıcam. Sonra akşam olucak, sen geliceksin. Yemeğimizi yicez, televizyon seyredicez. Sen uyuyakalcan televizyon başında. Ben seni zorla kaldırıp yatağına götürcem. Tamam mı?
Berkcan:Hayır, bak şimdi. Sen benim karımmışsın. Sabah kalkıcaz, kahvaltı yapıcaz. Ben seni öpücem, çocuğu yuvaya bırakıcam; sonra da ikimiz de işe gidicez. Çok yorulcaz işteyken. Akşam eve gelcez. Buzdolabından donmuş yemeği çıkarcaz, ısıtıp yiycez. Sonra kavga etçez. Ama sonra birbirimizi affetçez. Sonra da uyucaz. Tamam mı?
Bengisu: Tamam o za-
Ayfer: Bengiii, bitirin oyununuzu artık kızım. Berk’in annesi birazdan işten çıkar, ellerinizi yıkayın oyuncaklarınızı toplayın bakayım. (Kapı çalar) Ah bak işte geldi görüyo musun! Çabuk çabuk o oyuncaklar toplanıyoo! (Kapıyı açar) Ay hoş geldin şekerim, gel beş dakka otur çene çalardık..
Selma: Kusura bakma canım, baya yorgunum da çok yoğundu bugün şirkette. Zaten Berk’i de bütün gün size bıraktım aklım kaldı bi yaramazlık yapmıştır diye.
Ayfer: Olur mu hiç, kardeş kardeş oynadılar Bengi’yle-
Selma: Valla çok yaramazlık yapmıştır o, dedim ne güzel yuvaya git ama tutturdu her gün gidiyorum zaten, bugün Bengi’yle oynucakmış.
Ayfer: Her gün gelsin, bizim kıza da arkadaş oldu ne güzel.
Berkcan: (Koşarak gelir, kafasını yukarı kaldırır) Anne.
Selma: Heh gel bakalım gidiyoruz Berkcan.
Berkcan: Anne azcık daaaa lüüttfenn…
Selma: Hayır hadi al oyuncaklarını gidiyoruz.
Ayfer: Yarın yine gel Berkcan olur mu?
Berkcan:Anne?
Selma: Olmaz Ayfer teyzesi, yuvasına gitsin artık, başka zaman yine geliriz.
Ayfer: İyi o zaman bekliyorum ama.
Bengisu: (Koşarak gelir) Selma teyze biraz daaa dursaydınıııızz.
Selma: Bugünlük yeter Bengicim. Ben yine getircem Berk’i başka bi gün.
Bengisu: Amaa… (Gözler yaşlı)
Ayfer: Neyse o zaman böyle de kapıönünde olmadı ama, başka sefere o zaman Selmacım.
Selma:Tabii tabii şekerim, görüşürüz en yakın zamanda.
Bengi Berk’i öper. Kapı kapanır.

Çoğul Diller ve Çoğul Kişilikler

absynthe | 13 September 2009 13:05

http://www.leadingvirtually.com/wp-content/uploads/2009/02/multiple_identities1.jpg
http://www.leadingvirtually.com/wp-content/uploads/2009/02/multiple_identities1.jpg

Çocukken kardeşim ve kuzenimin bir araya gelmesine dayanamazdım. Kuzenimle birlikteyken tamamen değişiyordu kardeşim, yürüyüşü, davranışları… Özellikle de konuşması… Sanki bizden farklı bir dil konuşuyorlardı ve bu beni kardeşimden uzaklaştırıyordu, kardeşimle paylaştığım dilden. Bunun nedeninin kuzenim olduğunu düşünürdüm hep, ama teyzem de kuzenimin ne kadar değiştiğinden şikâyet edince bu kullandıkları dilin yalnızca birlikte olduğu zamanlara has olduğunu anladım.Onlarınki iki kişilik bir topluluktu, ama hepimizin kullandığı çoğul dillerin ve bunların getirdiği çoğul kişiliklerin bir aynasıydı aslında.