bildirgec.org

shaika

11 yıl önce üye olmuş, 30 yazı yazmış. 891 yorum yazmış.

Emitasyon Benlik

shaika | 06 January 2008 23:51

Hani bazı insanlar vardır uyumlanmaya hazır olan. Teni asla saf olmayanı kabul etmeyen insanlar. Ya saf altındır takabileceği, ya saf gümüş… v.s
Çok isteyipte saf olmayana yenik düştüğü zaman o insan. Yaralarla, berelerle dolar her yanı. Şimdi düşünüyorum da sen benim için belki çok istediğim bir mücevferdin. Bir kolye yada bir yüzük dielim. Dışardan çok kusursuz görünmeyi başaran ama özünde iyi bir emitasyon olan. Ve en acı olanıda kendinin farkında olmadan bunu başaran.
İşte… O yüzüğü parmağıma geçirir geçirmez, bende özümde olan değişiklikleri zamanla görmeye başladım. Önce bir karıncalanma, sonra kabarma, sonra…………………………………. ve şimdi…?

Hafif Sakinleriyle Bayramlaşma…

shaika | 12 October 2007 19:00

PİLLİBEBEKKUYUDA,
LORİEN,
ACUİSTİK,
ZEZ,
SAHİNDEN,
GUNEYECE,
SEDAFLORA,
GUDDUCİNİ,
STRAWBERRY75,
MAKALECİ,
İNAN6666,
PİLLİPATİ,
HABERHABERHABER,
ZEYYNEP,
XERRE,
ANNABELLA,
AKONİ,
KOPANİSTİ,
İNTERNETCAFE,
EUQON,
XNİCOX,
ESRİKGEMİ,
BİBİLDİĞİMVAR,
NEVDALİST,
PLAKTON,
BADOER,
İLLERİNHANI,
LİNET,
KOZA68,
İKONOKLAST,
TOGEPİ,
PERYPETTY,
MAVİAY,
SAHLANANKOÇ,
BENBEY,
SHADOWY,
DEJAVU88,
UNTOUCHABLEZEN,
NLP MASTER,
SUGURCAN,
ESRİKGEMİ,
SHANE…

Eveeeeet… içkinin her saat içilebildiği, her dakika yemek yenilebilen, mübarek 11 aylar bugün başladı…:) Masalar rakı, mezeyle dolsun, hepinizin bayramı kutlu olsun arkadaşlar. Her daim sağlık, mutluluk, sevgi ve esenlikler sizinle olsun…

Kendine Gel Artık Şahika…!

shaika | 11 September 2007 10:57

Yitirilen yıllara, tüketilen sevgilere, soruyorum.
Bitmeyecek sandığım, Harcanan anılara, soruyorum.
Hesap ver. Ne oldu olacak, hesap ver.
Yarami kim saracak, hesap ver. Acımı kim paylaşacak şimdi?
Kim tutar yerini…?
Hesap ver… Yasımı kim tutacak. Hesap ver.
Avunmam hiç kimseyle şimdi.
Söküp aldın benden yalanlarla hayatımı.
Gidiyorsun şimdi hiç bir şey olmamış gibi.
Çekip aldın benden nevar ne yok yaşadığım.
Söyle bana bunu hak edecek ne yaptım?
Çekip aldın sen kendini benden acımadan.
Gidiyorsun rahat, gamsız ardına bakmadan.
Kalmaz yerde inan kanayan göz yaşlarım.
Söyle bana bunu hak edecek ne yaptım?
HESAP VER…!

Biz Mücadeleyi Kaybetmeyelim…

shaika | 03 September 2007 11:07

Yaşamımda tek başıma yaptığım yolculuklarım oldu…. Yolculuklarımda karşılaştığım kişiler sayesinde birçok açıdan bilinçlendim. Bu açılardan belli bir düzeye ulaştığımda da, teyzemin deyimiyle kendimi ‘mücadeleyi kaybedeceklerle’ özleşteştirmeye başladım. Bunu teyzeme açtığımda da, bana bunun çoğunluğun kaderi olduğunu söylemişti. Ne kadar haklıymış. Açlığı, nefreti ve yoksulluğu insan ancak kendi gözleriyle gördükten sonra anlayabiliyor. On yedi yaşımdan beri kendi hayatımı yaşıyorum, seyahat ediyorum, görüyorum….. Ve bu güne dek gördüklerim beni genelde düş kırıklığına uğrattı. Çünkü hiç bir şey iyiye yönelik değil. Ve kanımca gerçek bir demokrasi artık mümkün değil hayatta. Ne yazık ki! Demokratik hayatın parçası olan insanlar bile kendi gereksinmeleriyle daha fazla ilgilenip, yalnızca kendilerini düşünüp hayat standartlarını bencilce yükseltmeye çalıştıklarından, demokraside sabun köpüğü gibi erimekte… Ahlaki kavramlarla ilgilenenlerin sayısı her geçen gün azalmakta. Yeryüzündeki politik kavram ya da düşünce artık yerini güçlü olanın kazanacağı materyalist ekonomiye bırakmakta. Sanayileşme programları, insan sağlığını ve mutluluğunu hiçe saymakta.
Ne yazık ki artık, her an gezegenimizin bir yerinde mutlaka savaş, açlık, şiddet, cinayet, diktatörlük ve işkence var. Bu dehşet veren manzara doğal olarakta insanları umutsuzuğa ve bezginliğe itmekte. Bu arada siyasi liderlerde sorunların kökenine inmeden olaylara yalnızca yüzeysel olarak yaklaşarak dünyaya barış getireceklerini sanmaktalar. Oysa yapılması gereken şey, olaya insancıl açıdan yaklaşıp dünyamızı huzura ve barışa kavuşturacak olguları bularak o yönde çalışmaktır. Ancak bunlar artık kangrenleşmiş sorunlara geçici çözümlerle çare aramaktalar! Yada yaptıkları, yine teyzemin deyimiyle ‘kanseri yara bandıyla kapatmak’ tır.
Yani… Dünya güçleri, insanların aynı çatı altında birleşmesi gerektiğine inanmakla birlikte, bireyi çelişkiye, görüş ayrılığına ve savaşlara itebilecek serbest ekonomi politikasını savunmaktan geri kalmıyorlar. Bence gözden kaçan en büyük şeyde bu olsa gerek.
Ama şölede bir durum var… Şimdi biliyorum ki dünyanın neresine gidersem gideyim kendimi, insanların bencilliklerinin, sadece kendilerini, kendi gereksinmelerini düşünmelerinin nedenlerinin tartışıldığı ortamları görmem mümkün. Amaaaa… Ne kadar farkındalar ve nekadar farkındalıklarını hayata geçirebiliyorlar? Bana göre, bu bencillik ve rekabet duygusu, kişinin kendi mutluluğunun yanı sıra başarılarını da olumsuz yönde etkilemekte. Tabiki hiçbirşey bu kadar karamsar değil… İnsanlar artık o gözden kaçan noktalar hakkında düşünmeye başlıyorlar. Ne mutlu ki birtakım şeylerin değişmekte olduğunu görebiliyoruz da aynı zamanda. Adına azınlık ta dense bir topluluk var ortada. Ama bunu çoğunluk yapmak yine bu azınlığın elinde… Şimdi ben diyorum ki kendini bu azınlığın içinde hissedenler fikir alış verişine başlasınlar rahatsız oldukları her konuda. Emin olun, fikir alış verişinde belli bir düzeye ulaşınca karamsarlığımızdan ve umutsuzluğumuzdan bi nebze de olsa kurtulabileceğimizin, yanıtların içimizde yattığının, insan oğlunun kendi yarattığı bu kötü duruma sadece hayatın içindeki ekonomik çözümlerle çare bulunamayacağının bilincine dahada varacağız…
Önce sevgi, şefkat, hoşgörü diyebilmeliyiz. Sora gerisi geliyor zaten bir şekilde. Kısacası insan kavramının ne olduğunu düşünmeye başlamalıyız. Sırf kendimiz için yaşamamalıyız. Mücadeleyi bırakmadan, mücadeleyi kaybedeceklere el uzatmalıyız. Ve şu soruları sormalıyız kendimize. Hayata niçin geldik? Belli bir amacımız varmı? Yoksa bir raslantı sonucumu buradayız? Şahsen bu soruları kendime sormaya başladığımda ve aynı görüşleri paylaştığım kişilerle tartıştığımda hayatımın ve bakış açımın değiştiğini fark ettim. Ve bu düşünceler varlığımın amacını bir kez daha değerlendirmeme yardımcı oldu. Öldükten sora herşeyin bittiğine inanarak yaşamımızı sürdüren bizler, bence hep süregelen bir hayatın parçalarıyız… Bu süregelenlikte attğımız adımların iyi yada kötü izleri…

HAYLAZ KÖPÜK…

shaika | 21 August 2007 13:51

Soldaki beyaz olan a benziyordu iştee:)
Soldaki beyaz olan a benziyordu iştee:)

İlk önce bana bu anımı hatırlatan ve yazıma esin kaynağı olan pillibebekuykuda’ya teşekkürlerimi sunmak istiyorum…
Geliyorum sadede…
İki hafta önce arkadaşların akşam çıkma ısrarları üzerine dirhem, çekirdek hesabı tiril tiril bir şekilde evimden çıkıp, asansöre seyirttim. Buarada çantamdan arabanın anahtarıydı, sigara paketimdi, cep telefonumdu aranıp taranıp elime en yakın yerlere koymanın telaşındayken asansörün dingdong sesini duydum sonunda. Hevesle arabama seyirtirken, nerden bilebilirim ki hem çok komik, hemde koskoca bir fiyasko bir günümün olacağını…
Neyse bindim arabama attım vitesi 1, 2, 3 derken….. Dedim bu kezban halle gitmeyeyim. Önce bir kuaföre gideyim de yakında örgü olacak kaşlarımı aldırayım bari… Kuaförüme doğru seyirtirken miyavvv, miyavvv die bir ses. Allah allah nerden gelir ki bu ses. Neyse, tınlamadım ilkinde, açtım müziğin sesini, yaktım sigaramı gidiyorum kuaförüme… Buarada kulağım seste, ama yok Şahika garipten sesler bunlar, bak kaç gündür evden çıkmıyorsun sokaktaki sesler bile yabancı geliyor sana, olacağı bu. Bildiğin kedi işteee her sokakta 5 tane olsa tamamdır, bi tanesi miyavlar herhalde…:) havalarındayım…
Neyse geldim kuaförümün sokağına dar bir sokak olduğu için trafik kitlenmiş durumda bu arada ön, arka, yan nereye baksan dört tekerlekli ayağı yerden kesen cihazlardan görmek mümkün.(tabiki arabalar) Durdum bende sıkıldım debriyaj dı, fren di. Kontağı kapadım, çektim el frenini beklemekteyim o sırada yanda bir erkek kuaförü gördüm (berber) üç amcam atmış sandalyeleri dışarı, tüttürüyorlar sigaralarını, derin sohbetteler. Bir ara şişe camı genişiğinde gözlükleri olan bir amcayla göz göze geldik. Amcam, en kambur halini takınarak geldi yanıma küçük adımlarıyla… O sırada bir gülme geldi, sinir bozukluğundan tabiii. Trafik kilitlenmiş, ya kuaförde de sıra varsa, ya geç kalırsam, bu koca gözlü amca da kim, hele bu kedi sesi! Bak hala miyavlıyo siniriyle gülmeye başladım bir kere. Bide bunların üzerine amcam ‘ne o kızım veteriner falan mı arıyorsun’ demezmi. İşte kopuş anı başladı bende. Duyulmaz bir sesle önüme bakıp HAYIR! Tek temennim kaşlarımı aldırıp bu sokaktan çıkmak be amca dedim. Sanırım o ruh halinden ötürüydü bu kabalığım. Neyse yok amca veteriner aradığım falan yok, hem zaten bende kedi yok ki. Dedikten sora. ‘İyi de bu ses senin arabadan gelmiyor mu be kızım’ demezmi amcam. İşte orda jeton düştü. Ya benim hayvansever kardeşim Merve eve alamadı da koydu arabaya zavallıcığı, ya bu manyak tavanda tutunacak yer aranıyor inemiyor….. Sormadığım soru kamadı arkadaşlar, torpido gözüne bile baktım vallahi…:)
Amcam eskilerin adamı yaaa, ‘yok kızım yok, bu kesin alttan biyerden girmiştir senin arabana ozaman’ dedi. İşte o sırada anladım ki; benim arabanın içine haylaz bebecik evini kuruvermiş. Şimdi de sıkılmış zavallı avazı çıktığı kadar bağırıyor. ‘Çıkarın beni burdaaaaan, bu kadın çok gürültülü müzik dinliyoooor, bi rahat vermediiiiiiii’ die.:):):) Kalakaldım sokakta. Arkamda milyon tane araba, korna sesleri, siz hesap edin artık. Amcam döndü arkaya bir dakka evlatlarım demezmi. Buarada diğer amcalarda bize doğru seyirtmekte. Girdik amcalarla arabanın altına. Önce yerini bul bulabilirsen, sonrada çıkar bakalım çıkarabilirsen.:):) arkamdaki şöförlerde yardıma indiler sağolsunlar, toplucanak çıkardık kediciği gün yüzüne. İçirdik sütünü. Nasıl bir güzellikti anlatamam. İçim eridi ona baktıkça. Ama annem almayacağı için eve götüremedim. Berber amca ‘ver bana buralarda koştura, koştura büyür. Mahallemizin bir kedisi daha olur’ diyiverdi. O sırada nasılda kanım kaynadı koca gözlü, kambur yürüyüşlü yardım sever adama. Verdim, adının Niyazi olduğunu öğrendiğim adamın kucağına bebeciği hemen. Adınıda traş köpüğünden esinlenerek Köpük koyduk. Şimdi arada geçiyorum Niyazi amcanın sokağından selam veriyorum ‘gel kızım bi çay ikram edeyim’ diyor. Sevecenlikle. Haylaz köpüğe bakınıyorum, mutlaka bir yerlerden çıkıveriyor. Koşuşturuyor haylaz, haylaz.
İşte, her işte bir hayır vardır die boşuna dememişler. Ne kadar kaşımı aldıramasamda, ne kadar elim kolum pençe izleriyle dolsada, ne kadar bembeyaz eteğimin üzeri emvay çeşit lekeyle dolsada, ne kadar arkadaşlarımın yanına geç kalsamda… Niyazi amcaya bir arkadaş, minik Köpük’ede bir ev bulundu işte. Banada kırk yılda bir dükkanının önünden geçtiğim zaman oturup çay içeceğim, selam verip, selamını alabileceğim bir dost kazandırdı bu vesile…

BİR SABAH BAKACAKSIN Kİ BİRTANEM BEN YOKUM :…(

shaika | 13 August 2007 09:33

Bu şarkının öle güzel bir yeri var ki hayatımda ilk dinlediğimde annemle birikte benim restorandaydık. Volkan’ın o pamuk sesinden dinlemiştim ilk. Bir baktım ki annemle birlikte, annemin akranı tüm kadınlar sessiz sessiz ağlıyor karşımda…
Başladım bende hönkürmeye…
Sora öğrendim ki eser Sevgili Seahattin içli’ye ait… O güne kadar Seahattin İçli’nin adını çok duymuştum özeliklede İTÜ.Türk Müziği okumuş bir arkadaşım Ozan’dan, hocasıymıs zamanında, hep sevgiyle anardı. O sıralar Türk Musikisine pek ilgim olmadığından, pek durmamıştım üzerinde. Müzisyen yanım olduğu için de şimdi merak salarsam yok makamdı, yok vuruştu öğrenmeye kalkar kafayı yerim diordum kendi kendime. Diyezlere, bemollere, majörlere, minorlere ne olmuştu ki sanki…!
Neyse aylardır bu şarkının kaydını arıyordum deli divane. Ozan’ım askerde olduğu için ondan almam imkansızdı falan filan… Bulamıyordum bi türlü hergünüm istisnasız bu kaydı bulmaya çalışmakla geçiyordu. Taaa ki bugünkü başarısızlığımın sonrasından gelen güzel resaadüfe kadar…
Hastalığımdan ötürü hiç halim olmamasına karşın girdim nete baktım Güney’im. Bu arada Güney’imi hepiniz tanıyorsunuz kıyısından da olsa. Güzel yazılarıyla, duygulu yanıyla hep buralarda… Canım benim, çocukluğumun insanı…:)
Bana Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası’nın bir kaydını gönderdi dinlemem için. Eser bitti bir baktım ki Selahattin İçli yazıyor köşede. Rüya, hayal, serap ne anlarsanız… O sandım ilk başta. Sonra tıkladım başladım zırıl zırıl ağlamaya. Güzel bir vesile oldu. Sevgili arkadaşıma buradan tekrar teşekkürlerimi sunuyorum…
Şimdi sizee beni bukadar çok duygulandıran iki kaydı da gönderiyorum severek dinlemeniz ümidiyle.
1. sırada:Oğuzhan Balcı tarafından düzenlenen ‘Bir Sabah Bakacaksın Ki Birtanem’, ‘Hüzün’, ‘Çocuk ve Çağlayan’ adlı Selahattin İçli esereri ayrıca keman taksimi ile peşpeşe icraa ediliyor.
2. sırada:Geldi sıra geldi sözlere… Sevgili İnci Çayırlı’nın o pamuk sesinden dinleyelim şimdi…
Toprağın Bol Olsun Sevgili Selahattin İçli…

Herşey Film Şeridi Gibiydi…

shaika | 04 August 2007 06:43

Şu an saatim 04:47 diyi gösteriyor. Evime yeni girdim.Hafif mayhoşluk, hafifte sarhoşluk…Bu akşam ümiterimi meze yaptım, içiyorum, içiyorum, içiyor, içiyorum. Coştum biliyorum hoşgörün. Neyse… İnsanları evlerine bıraktıktan sora arabamda yalnızlığın ve saygı değer Zeki Müren’in teslimiyeti içinde geçmişlere daldım. Acı, hüzün, mutululuk yüklüyüm arkadaşlar… Ne ararsanız var.
Herşey film şeridi gibiydi… İlk durak…Kasım Gülek köprüsü çıkışı, bir evin önünden geçtim tanıdık gibiydi:)…(buruk bir gülümseme) Ne diyordu biliyormusunuz sevgili Zeki Müren? ‘Avuçlarımda hala sıcaklığın var. İnaaaan. Unuttum dese dilim. Yalan, yalan, yalan, billahi yalan, vallahi yalan! Hasretindir içimde hep alev, hep alev, hep alev, alev yanan. Unuttum dese dilim YALAN’ koskoca bir yalan! Sonra, ‘Gözyaşımda saklısın ağlayamam ben, düşeceksin sanırım kirpiklerimden,damarımda kan olup dolaşıyorken, beni böyle bırak git, git gidebilirsen’. Hah, ağlayamamak mı?! ‘Git mutlu olacaksan beni düşünme, sen iyi bak kendine beni dert etme önce beni bir dinle, bir bak halime. Beni böye bırak git. Git, gidebilirsen. Bir kapanmaz yarayla böyle çaresiz belki yine yaşarım sevgisiz, sensiz. Git yolun gülle dolsun, güller dikensiz. Beni böyle bırak git’……Hangi ağayamamak? Kaybetmişlik ve vazgeçmişliğin gözyaşlarını dökerken böğre böğre, bağıra çağıra… Sonra, ‘Elbet birgün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak. İkimizinde saçları ak, öyle durup bakışacağız dedi üstat. Benim içimde yanar ateş var, sevgilim ne zaman buluşacağız… İşte ozaman acı gerçekle yüz yüze kaldım. Belki bir başka zaman, bir başka hayat dedim yüzüme bir tebessüm kondurarak…
Sıra geldi ikinci durağıma… Polis evi kavşağı dolayları… Burada da bir tanıdıklık, bir aşinalık var sanki. Bu sefer dedi ki üstat; ‘Hani o bırakıp giderken seni, bu öksüz tavrını takmayacaktın. Alnına koyarken veda buseni, yüzüme bu türlü bakmayacaktın… Bu sefer acıtanın ben olduğumu farkettim. Şimdi doğal olarak ta acıyanın:) Buarada durak sıralamasına bakmayınız aslında kalbimin ilk durağı burada anlattığım ikinci durak. Kısacası, birinci durağa okadar yoğun duygular beslememin tek sebebi… Eeee etme bulma dünyası demişti annem bir kez.
Sıra geldi üçüncü durağa Turgut Özal bulvarı civarı yine. Aşinalık son gaz devam etmekte. Oda, rüzgar gibi geldi geçti zaten, herşeye inat gibi. Buseferde dedi ki üstat… ‘Bir kere sevdim diye bin pişman etme beni, istemiyorsan bırak perişan etme beni’… Haha, burada gözyaşlarım duruldu, inanın. Hatta kıkırdayarak gülmeye bile başadım. Sakın yanlış anlaşılmasın ‘o’na gülmedim sadece olayların film şeridi gibi gözümün önünden akmasına ve arkadaki uyumlu fon müziğine…:) ‘Bırak beni ne olur burda bitsin şarkımız, zamanla unutulur yarım kalan aşkımız. Valla bırak beni dedirtti köftehor…:) Sevgili üstat; ‘bırak boş kalsın elim, yol yakınken dönelim arkadaşım ol yeter, böylesi daha güzel’ derken ben şarkıya eşlik etmeye başladım bile:)
Bütün bu yaşananlar bir anlık kopuştu nihayetinde onu anladım. Belkide alkolün verdiği duygusallık mı? mahmurluk mu? desem emin değiim işte öye bir şey… Anladınız siz, biliyorum…
Ama durun, durun. Daha bitmedi. Bu sefer dahada bir tanıdık yere geldim sanki. Evimin sapağına öyle bir şarkı çalmaya başladı ki şarkıyı durdurup evin önüne gelmeyi ve camlarımı kapayıp keyfini çıkararak dinlemeyi tercih ettim. bu sefer ne mi diyordu üstat?
Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım. Bir haykırsam belki duyulur sesim. Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım. Tatmadığım zevk kalmadı dünyada, hangi kalbe girdimse kaldı izim. Taşa geçer, kendime geçmez sözüm, Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım. Kaderim bu böyle yazılmış yazım, hiç kimsenin aşkında yoktur gözüm, Bir yalnızlık şarkısı çalar sazım. Ben yanızım, ben yalnızım, yanızım…

Küçük Ruh: NEDEN BURADAYIZ …?

shaika | 01 August 2007 11:28

Artık hiç bir şeyi yargılamıyorum. Olanı mükemmel görüyorum. Hayatımda birşeyler bu güne kadar ters gitmişse, bunların, benim seçimim olduğunu, çünkü ruhumun olgunlaşması için bu derse talip olduğumu biliyorum. Kimseyi suçlamıyorum. Çünkü, onların hayatımda olgunluğa erişmem için kendini feda eden katalizörler olduğunu biliyorum.
Herkesin gelişme düzeyi farklı. Gelişmeyi seçenler birçok sorunla karşı karşıya kalıyor farkında olmadan. Ayarlanıyoruz…
Artık… Şunu unutma çok seviliyorsun Şahika diyorum kendi kendime, sen yaşadığın herşeyin üstesinden gelecek güçtesin. İçine yönel, güven. Hayata çok sıkı sarıl; Çünkü bilmiyorsun buraya eksik derslerimizi öğrenmek adına gelmek için can atıyoruz ama perdeli olduğumuz için neden geldik ki bu dünyaya deyip isyan ediyoruz.
Ben, iyi ki de gedim diyorum ve Allah’ın bana sunduğu bu imkan için sonsuz şükran duyuyorum ve yaşadığım her deneyim için teşekkür ediyorum. Üzülsem bile, bir tarafımın törpülendiğini görüp şükrediyorum…
Şimdi… Sıra yazıma ilham olan hikayede… iyi okumalar…

Aşkın Mahrumiyetinde Adım Adım…

shaika | 01 August 2007 09:31

..............................................
……………………………………….

Önce, tarifsiz bir şekilde canın yanar. Ölmek istersin. Onsuz yaşamak istemezsin. Gidişinde, yokluğunda kendine suç arar, yüreğine işkence edersin. Kimseyi istemezsin etrafında. Yanız kaldığın kadar onunla yaşamaya devam ettiğini sanırsın. İzin vermezsin ki bir başkası aranıza girsin. Uykun uykuya, yaşamak yaşamaya benzemez… Sonuçta sıfır olmussundur ama maalesef hayattasındır, onsuzsundur ve bu, herşeyden çok acı verir.
Sonra, mücadeleci bir tipsen, kendini en çok oyalayacak, zamanını, ruhunu, beynini en çok yoracak ve seni acınla başbaşa bırakmayacak bir şeylere asılırsın. Hüzünlerini, hasretlerini, acılarını enerjiye dönüştürürsün. Yorgunluktan baygın düşene kadar çalışırsın ama bu arada beynin, yüreğin dinlenir. Ve bir gün gelir ki, sen farkında olmadan, soluklanan yüreğin, ruhunuda rahatlatmak ister. Yürüyüp devam etmen gerekirken, hayallerine, hatıralarına takılıp kaldığını fark edersin. Seni geçmişte tutan acıların yanında kalmaktansa, onlarıda yanına alıp yola devam etmek istersin. İşin garibi, yaşadıklarını kabullenip yürümeye devam ettiğinde, acının hafifleyerek seninle geldiğini fark edersin. İşte o an, o sevgiliye olan aşkın hiç olmadığınca artar. Çünkü artık eskisi kadar acıtmıyordur… Hem de artık dokunamayacağın kadar uzaktadır, ulaşılmazlığın cazibesini taşır…
İşte o andan sonra yenilirsin asıl…! Aşkını, sevgisini hiç kimsenin aynen dolduramayacağını kabullendiğin sevgiliyi geçmişinin başköşesine koyar ve ondan geriye kalan kırıntılarla besleyebileceğin sevgilere yer açmaya başlarsın…