bildirgec.org

“Mutlu Ol Bu Bir Emirdir.” !!

siraykut | 23 March 2008 15:50

Türküler
Türküler

ilginç bir memlekette yaşıyoruz.Geçmişten bu günlere gelene kadar ülkemizde yaşanan çok ilginç meseleler var. gün geçmiyorki bunlardan biriyle karşılaşmayalım. Nebil Özgentürk ün hazırladığı bir belgesel de işte tam bu noktada cumhuriyettarihimize ışıktutuyor Bu linkteki haberde bulunan bir video çok ilginç bir tarihsel kesiti gözler önüne seriyor. sinan çetin in yönettiği bu kısa film çok ilginç bir noktaya parmak basıyor.kronik bir hastalık hatta veba gibi yaygınlaşan batı hayranlı bizlerin gözlerini kör etmiş. sorgulamadan ne olduğunu anlamadan almaya devam ediyoruz. lafı fazla uzatmadan sizin yorumlarınıza bırakıyorum. “Bu Bir Emirdir.”

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.

yorumlar

Anthro | 06 March 2008 00:24

İnsanların müziğine, kültürüne, yaşam tarzına yasaklar koyan siyasi otorite hayatın karşısında daima tuhaf duruma düşmüştür.

Yazan ve Yöneten: Sinan Çetin

mansonilized[pilli_silinen_hesap] | 06 March 2008 08:49

aynı yapım öncesinde yayınlanan belgeselde bir cumhuriyet türkiyesinde alaturka müziğin yayın yasağı ve sadece alafranga müzik dinlenmesi için uygulanan kararlardan bahsediliyordu. belgeseldeki bir cümle çok çarpıcıydı;’atatürk bu yasağı tıpkı koyduğu yer gibi yine bir yemekte kaldırdı’ şeklinde. bahsi geçen iki yemek de içkili arkadaş toplantıları. belgeseli hazırlayan arkadaşı tebrik ediyorum. zira atatürk’e vay içki sofrasında karar almış diyecek bünyenin alnını karışlayacak kitlenin varlığını hiçe saymış.

nevdalist | 06 March 2008 09:56

beynelmilel filmini hatırlattı. bu video youtube yeni düşmüş galiba. sinan çetin’e de bir şeyler oldu, siyasallaşmaya başladı.aklıma diyarbakır’da köylülere dinlettikleri klasik müzik konserleri geldi. bütün kameralar orada. kamerayı gören yurdum insanı mükemmel diye sallıyor. konserden sonra ise: “diyarbakır diyarbakır olalı böyle zulüm görmedi” esprisi türemişti.

OguzKagan35 | 06 March 2008 10:54

sivas sivas olalı böle zulüm görmedi arkidiş, olmazki böle yüzeysel tırtlatmalar!dün akşam mehmet barlas didiydi, yasaktan sonra bütün sanatçılar anadoluya turneye çıkarlar ve herzaman olduğu gibi yasak tam tersi bir sonuç verir. vizyona giriş tarihini, sitesini filan bulan varsa yazsın sevabına.

expresyon | 06 March 2008 12:32

başımızdaki hükümetin sanat ayağını yürüten sayın Sinan Çetin, dün akşam atv ana haberden sonra hükümetten sadece hayır duası mı aldı acaba?yakında yine Sinan Çetin imzalı yeni ülker reklamı görürseniz sakın şaşırmayın.

lorienn | 06 March 2008 15:29

sonunu yakaladım tv de. askerler şarkı türkü söyleyenlere müdahale etmeye çalışıyordu. ama ortaya çıkan manzara bana aziz nesin hikayelerini anımsattı.

Anthro | 06 March 2008 15:55

Trailer linki yukarıda Lorienn. Oradan trailerın tamamını izleyebilirsin.Bu arada expresyon,Sinan Çetin zaten çoğu ülker reklamını alıyor ki,Sinan Çetin zaten çoğu Turkcell reklamını alıyor ki,Sinan Çetin zaten çoğu Coca Cola, Digiturk, Akbank, Garanti Bankası, Doğan Grubu, Doğuş Grubu, Sabancı Grubu, Koç Grubu reklamlarını çekiyor ki..Sinan Çetin Türkiye’nin en çok reklam çeken insanı ki..Neden böyle zavallı bir saldırıya geçme ihtiyacı duydun? O Propoganda’yı çekerken AKP mi vardı, Berlin in Berlin’i çekerken. Yine aynı muhalif tavrı varken.. “Ben bu filmi neden buraya koydum” yada “Sinan Çetin bu filmi neden çekti”yi düşünmüyorsun da direkt kişi tahliline geçiyorsun.Yasakçı zihniyetin ne kadar ebleh bir durumda olduğunu vurguluyor adam. Zamana ve şartlara göre düşünmeye mahkum kişiciklerin, bu zamanın parametrelerinden ve etkilerinden kurtulamayacağı için de geçmişten -kimileri için geriye dönüşü istenen- bir “asrı saadet” döneminden örnek veriyor. Filmde gösterdiği elinde silah olan aptal adam gayet doğru bir davranışta bulunduğunu sanıyordu. Çünkü düşünen bir hayvan değil sadece bir hayvan’dı. Yaptığı işin mantıksızlığını irdeleyemeyecek kadar ebleh bir hayvan.Şu ana dönecek olursak, şimdikilerin de bundan farkı yok. Aynı zihniyetin 2000 versiyonu. 3. bini işgal etmiş hali. Bu filmdeki salak yasağı şu an hiç bir insan savunmaya cesaret edemiyor. Yarın da bugünün ebleh insanları yaptıklarını savunmaya cesaret edemeyecek ve onlar üzerine de yeni Sinan Çetin’ler filmler yapacak. İşte böyle sakat bir zihniyet Türkiye’de yaşamaktaydı diye.

Bundan sonra gedip,balo salonlarındatango yapacaaz.

Ben o filmlerin repliklerini şimdiden buldum bile..Ama şu an bana hiç komik gelmiyor. Rahmetlik dedem yaşasaydı ona da bu film hiç komik gelmezdi sanırım.

expresyon | 06 March 2008 16:16

Sinan Çetin zaten çoğu ülker reklamını alıyor ki,Sinan Çetin zaten çoğu Turkcell reklamını alıyor ki,Sinan Çetin zaten çoğu Coca Cola, Digiturk, Akbank, Garanti Bankası, Doğan Grubu, Doğuş Grubu, Sabancı Grubu, Koç Grubu reklamlarını çekiyor ki..Sinan Çetin Türkiye’nin en çok reklam çeken insanı ki

şimdi ben bunu okuduktan sonra: – tüh adam zaten çekiyormuş bunları.diyeceğimi sandınız herhalde, yanılmışsınız. zaten bunları bilerek yazdım kiii.aynı kısa filmi başka biri çekseydi, yani altında Sinan Çetin’in değilde başka birini imzası olsaydı, ayakta alkışlardım. filme laf etmedim zaten istersen tekrar oku.

expresyon | 06 March 2008 16:38

ha bir de şunu yazmışım bak;yakında “yine Sinan Çetin imzalı” yeni ülker reklamı görürseniz sakın şaşırmayın.

Anthro | 06 March 2008 16:59

Ben ısrarla “kişileri değil olayı, fikri tartışalım.” derken sen de ısrarla “fikri değil kişiyi tartışmak istiyorum anthro.” diyorsun.Tamam o zaman şunu söyle bari,ben:

Sinan Çetin zaten çoğu ülker reklamını alıyor ki,

derken, sen:

yakında “yine Sinan Çetin imzalı” yeni ülker reklamı görürseniz sakın şaşırmayın.

diyorsun. E bunun neyine şaşırıyım, onu söyle bari. Adamın zaten yapageldiği şeye ne diye şaşırmamı bekliyorsun?Neyse filmi tartışalım.. boşver.

expresyon | 06 March 2008 17:14

“yine Sinan Çetin imzalı ülker reklamı” derken asıl sen neden anlamıyorsun? yani şöyle diyorum “Sinan Çetin yine yeni bir ülker reklamı çekebilir”…bilmem anlatabildim mi?film güzel, ben adama gıcığım! hükümet yalakası bir adamın çektiği filmi sevsem ne olur sevmesem ne olur. adamın misyonu belli, ben bu misyona karşı çıkarken aynı adam; yok yasaklar, yok cumhuriyet deyerek, damara göre şerbet verip etkilemeye çalışıyor. ve bu ne yazıkk ki beni etkilemiyor. adama ve filmine tepkimi gösterdim sayın Anthro, başka sözüm yoktur.

nevdalist | 06 March 2008 17:28

yürü be anthro kim tutar seni? sinan çetin’i de başımıza devrimci yaptın ya, helâl olsun.

Anthro | 06 March 2008 17:32

Ama öyle deme nevdalist aplam, gücenirim. Adamın neyine gıcık oluyosunuz anlamadım gitti. Ha tipini ben de beğenmem ama Alman yengemiz beğenmiş bi kere. O da onun sorunu.

nevdalist | 06 March 2008 17:35

ama şekerim sen de çok defans yapmaya başladın. samimiyeti neye göre ölçeceğiz? sanki adam dünyayı kurtarmış gibi yazmışsın. süppperr ötesi bir fikir mi bulmuş ne yapmış? yasakçı zihniyeti oğuzkağan35’te eleştiriyor? sinan’dan ne farkı var?popülerlik tuzağına düşmeyelim. expresyon sanırsam bunu anlatmaya uğraşmış.

Anthro | 06 March 2008 18:17

İşte ben o samimiyeti ölçmeyi hiç beceremiyorum Nevdalist’cim. kendim samimi olduğum için herkesi de kendim gibi kabul ediyorum. Ama kişiyi yapıp ettiği ile değerlendiriyorum. Niyet okuyuculuk da yapamıyorum. Yaptıklarının neticesine bakıyorum. Genelleme yapmayı hiç beceremiyorum. Onun için kişiler benim için bazen muhteşem olabilirken eşşek saatlerinde eşşek oluveri veriyolar benim için. Ama eşeklik edeni eşek olarak da görmüyorum sonuç olarak. Eşeklik etti deyip eşeklik hanesine bir çentik atıyorum. O kadar.Haliyle Sinan Abi’min protest kişilik hanesine de bir bir yıldızlı çentik daha attım. İnan ki haketti de. Benim gibi bakacak olsan sevgili bilge Nevdalist, sen de böyle yapardın.

lecteur | 06 March 2008 18:40

abesle iştigal doğru kelime değil ama ilk akla geleni. gereksiz olmuş, belki. mutlu ol bu bir emirdir kısmı anlatılan asıl mevzuda eğreti durmuş sanki. heinrich böll’ün bir hikayesinden esinlenilmiş. arak, doğru kelime değil ama ilk akla geleni.

Ampouble | 06 March 2008 18:53

@nevdalist,Bu söz nereden çıktığı konusunda farklı yorumlar olsa da, diyarbakır olması büyük olasılık….Benim, arkadaşlarım üzerinden duyduğum kadarıyla bu klasik müzik değil, operet… Diyarbakır’da ilk defa opera sergilenecek oluyor, avrupa birliği uyum yasalarının ilk defa ağza alınmaya başladı zamanlar.. Bütün logistik destek sağlanıyor, avrupa birliğinden gözlemciler, ankara’da siyasetçiler çağrılıyor, bütün yerel bürokrasi (OHAL dönemi) çağılıyor. Fakat bir tane Allahın kulu gelmiyor. En sonunda polis amiri 4-5 polis ile binanın önüne çıkıyor, cebr ve korku ile salon dolduruluyor. Çıkışta yerel gazeteciler 70-80 yaşlarında bir amca’ya mikrofon uzatıyorlar ve fikrini soruyor, Amca;

“Diyerbekir, diyerbekir olalı böyle eziyet görmedi diyor”

Dipnot: Bayburt’lular özellikle sahipleniyorlar.—————————————————–Ayrıca sinan çetin yapımcılık yaptığına ve onlarca başarısız filme imza atmıştır. Sonuçta hükümetle iyi geçinmek zorunda, ayrıca bu ülkede çıkıp “entel” programı yapıp, hınçal ve haşmet’e “açık toplum” kitabından bahseden insandır. Hınçal’ın surat ifadesinde ilk defa “karl popper” duyduğu anlaşılmaktadır. Bu tür hafifmeşrep entelliğe aşınayız.Ayrıca hiç haketmedi, sorarlar adamı “çiçek abbas” nasıl yaptı, nereden destek aldı. Yıl 1982 askeri cunta yavaş yavaş yönetimi sivillere bırakmak için hazırlıklara başlamış. Sonra hangi paralarla o kadder sene Paris’te yaşadı.Hamiş: İç düşman prototipli rejim anlayışı sergileyen, gölgesini taşlayın tek parti hükümeti vardır. Ama şimdi ki hükümetler ile o zamankini -rejim diyeceğim, hükümet demeye dilim varmıyor- rejimleri karşılaştırılması karşısında aklıma şu söz geliyor..

“Cahilliğin bu kadarı da anca tahsille mümkündür”

Ayrıca bu ülke de kara kuvvetleri komutanı

“PKK’ya katılımlara engel olamadık”

diyorsa, “devlet” halk’ı ile ilişkisini yeniden kurguluyor demektir. MHP zaten bu tür çıkışlardan rahatsız olmasının sebebi budur, ana anterleri kesmektedir; bu tarz-ı siyasetler…..Haşiye: “Richard Wagner” ismini liste de olması bana “woody allen” hatırlattı.

Ampouble | 06 March 2008 19:18

Ayrıca’da mustafa sarısözen özellikle finanse eden ve bazı unutulmuş türkülerin düzenlenmesine katkı yapan da Atatürktür (Selanik Türküsü, Yemen ). Bunun 1937’da İtalya’ya dış işleri müşteşarı olarak giden ve sonradan 39’de bakan olarak gelen bir isimle, bu tür absürd yasaklar arasında doğrudan bağlantı vardır. 1934 tarihinde gerçekleştirdiği bir nazi Alamanyası ziyareti vardır. Triumvirlik’i ülke yönetimine sokmaya çalışmıştır. 1930’da CHP içinde ki faşizm yanlısı klikleşmede ideolog görevi üstlenmiştir. Atatürk tarafından uzaklaştırılmıştır. İnönü bütün sertlik politikalarını onun üzerinden uygulamıştır. Katı bir mussolini ve dolayısıyla faşizm hayranıdır. 1938’de kur’an erzincan’da yasaklanması olayı ile doğrudan bağlantılıdır. 1936’da altı ok’u açıklayan ve kabul edilmesini sağlayan isimdir. Aslında atıfsama’da bulunulduğu gibi 6 ok’un atatürkle organik bağı yoktur.Hamiş: Madem tek parti dönemi ile hal’leşicez, adını iyi koymak, aktif veya sorumlu isimleri iyi belirlemek lazımdır.Haşiye: 1931 Atatürk’ü merkezden uzaklaştırmak için CHP’ye bugünde hakim olan klikler tarafından kullanılmıştır. 1933’de Atatürk gücünü iyiden iyiye yitirmeye başlmaıştır. Zaten 1936’dan sonra da iyice elini ayağını çekmiştir.

akoni | 06 March 2008 21:55

Eflatuna Sormuşlar;İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir?Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler.Ne var ki çocukluklarını özlerler.Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler;Ama sağlıklarını almak içinde para öderler.Yarınlarından endişe ederken bugünlerini unuturlar.Sonuçta,ne bugünü,ne de yarını yaşarlar.Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar.Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler

tamilgerillası | 06 March 2008 22:44

“sinan abinin protest kişilik hanesi” mi? o da nedir?ekşi sağolsun, kendisinin bildiğim bilmediğim birçok beyanatını görebiliyorum. nerden bakarsan bak protest bir durum yok. aksine son derece popülist bir tavır, kör gözün parmağına bir anlatım var. özellikle de mimdeki filmde.zamanında hotshite‘in yaptığı bir kültür hizmeti vardı. orhan tekelioğlu’nun bir ropörtajını çevirmişti. ilgi çekici olabilir.

Anthro | 06 March 2008 23:40

Protest kelimesi net ama kavramlara pus vermeye meraklı toplumda muğlak bir kelime olabiliyor. Haliyle de protest dediğinin sana karşı olmaması gerekiyor. Senin iman ettiğin “gerçek”lere tezat konuşmaması icap ediyor. Sana karşı çıkan ya “asi”dir yada “puşt”. Mehmet Altan sisteme, askeriyenin sisteme tasallutuna, 28 Şubat’a yada devletin bireyin haklarına tecavüzüne muhalefet ettiğinde kiminin algısına göre asi, vatan haini, devlet düşmanı kabul edilir. Buna karşın Bekir Coşkun vatana kasteden, devleti yıkmak için çabalayan terör şebekesine karşı savaşan Ordu’ya yada komutanına tahkirde bulununca muhalif olur. Komutan demokrasiyi tanklar altında ezeceği imajı verdiğinde değerli, demokrasi sınırları içinde davrandığında beceriksiz olur. Hem de futbol geyikçileri tarafından böyle ilan edilir.Erman Toroğlu’nun siyaset sosyolojisi yaptığı, askeri taktisyen olduğu toplumda elbette Sinan Çetin’e de bok yemek düşer. Sinema kim, Sinan Çetin kim. Doğru ya, adamı ciddiye alan var mı? Üretebildiği bir değer var mı? Kim tanır, kim iş verir, kim adam yerine koyar ki sığ danteli. Ben de ne saçmalıyorum öyle.Neyse.. öyle yada böyle, yasakçı zihniyeti bu denli güzel karikatürize etmesine hayran kaldım. Bundan rahatsız olan da varsın rahatsız olsun.

tamilgerillası | 08 March 2008 02:36

hava açık ve güneşli, görüş gayet net ancak sizin etrafınızda biraz pus var sanırım. zaten görecelik üzerinden öyle bir anlatmışsınız ki; kim protest kim protest kim değil, kim puşt kim muhalif pek seçemedim tozdan dumandan. biraz mercek ve vizörle oynayıp görüşümüz açalım.temel soru; bir şeye karşı olmak protest olmak mıdır? mesela bu durumda dinciye karşı laik mi, laike karşı dinci mi protest oluyor? sürekli yer değiştirip farklı yerlerden mi bakmalıyız. bizim kıçımız yer görmeyecek mi yani? rölativiteyi, empatiyi felan geçelim. bir takım şeyler gayet net. sinan çetin protest mrotest değildir. kendisinin en önemli özelliği takdire şayan çalışkanlığıdır. bu çalışkanlığı kendisine şu andaki ticari başarısın getirmiştir. sinan çetin 80’li yıllardan bu yana ülkedeki bütün liberal hükümetleri açık ve net desteklemiştir. sonradan arkasını dönüp, sinemadan para kazanamayan aptaldır gibi “protest” laflar etmiştir. fazla uzatmayalım, yukarıda da dediğim gibi ekşi’de bunun gibi bir çok açıklamasını ve faaliyetini bulmak mümkün kendisinin.problem işte tam sizin dediğiniz yerde

protest dediğinin sana karşı olmaması gerekiyor. Senin iman ettiğin “gerçek”lere tezat konuşmaması icap ediyor.

bu algı bana ait değil. maalesef size ait. tarafı açık seçik belli olan birini, sırf sizin fikirlerinize uyuyor diye karşımıza protest muhallif falan diye çıkartıyorunuz. insaf. sinan çetin o kadar protest değildir ki, kinayeyle andığınız dönemin bile kabul edip döndüğü bir yanlışı bize gösterme “cesaretinde” bulunmaktadır. breh breh breh. bu ne mangal yürek , bu ne gözükaralık. halbuki olayın kendisi zaten tek başına bir mizah malzemesidir. söylediğinizin aksine, daha da karikatürize edecek bir durum yoktur ortada. atatürk’ün bir gece vakti aldığı karar yine bir gece efkardan geri alınmıştır. halbuki dönülemeyen çok yanlış vardır ancak erman toroğlu’nun bile siyasetten ve ağır mevzulardan konuştuğu bu ülkede kendisi herhangi bir sinemasal bir laf edememektedir. kendi platosunda çekilen bir dizideki minicik göğüs dekoltesi sansürlenmektedir. bu konuyla ilgili bildiğim kadarıyla herhangi bir açıklama gelmemiştir. ve linkten görüyorum ki konuya en ilgi çekici yorumu da siz getirmişsiniz.neyse daha da anlatmaya gerek yok. durum bu. bozuk saatlere de fazla anlam yüklemeye gerek yok.

Anthro | 08 March 2008 03:11

Yazmış olduğun şeyler daha önceki yazmış olduklarının ötesinde şeyler değil. Haliyle benim yazacaklarımda aynısının tekrarından öte olamayacak. Ama gayrı olarak şunu söylemem uygun olur. Evet dediğin gibi Sinan Çetin 80’li yıllardan itibaren her tekamül etmiş solcu gibi liberal olmuştur. Evet liberal olduğu için de pragmatik ve rekabetçi kafasını kullanmıştır. Sen bunu oportünizm olarak kabul edersin. Ama küreselleşen dünya, gelişmeci zihniyetin gerçeği kabul eder. Bu ayrı mevzu, kabul et etme; edeyim etmeyeyim ama dünya kabullensenmesen de küreselleşiyor ve bu rekabetçi sisteme entegre olanlar da kazanan olmaya devam ediyor. Bunu geçtim. Ama ortada bir saçma yasakçı zihniyet varsa ve birisi bunu eleştirme cesareti gösteriyorsa dediğim gibi bu hoşumuza giderse takdir ederiz, gitmezse etmeyiz. Adamın kendi röportajında vurguladığı gerçek şu: Dün Kürtçe’ye yasak koyan zihniyet ne ise önceki gün Türk Müziğine yasak koyan kişiler de aynı hastalıklı zihniyettir. Sen bir yasak sana dokunmuyor diye yasakçıları takdis edip güç kazandırırsan döner kendisini var eden çoğunluğu dahi ezmeye kalkar. Bu hastalıklı, Türk Müziği düşmanı insanlar aynı zamanda bakanlar kurulu toplantılarında Türk Irkının üstün ırk olduğunu deklare eden açıklamalar yayınlıyorlardı. (“Bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.” 1930 – Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt) Faşist ve yasakçı zihniyetin aptallığını görüyor musun? Üstün ırksın ama kendi türkülerini söylemen yasak. Türk vatandaşısın ama kendi dilinde konuşamazsın. Lozanda seni azınlık kabul ediyorum ama kendi papazını yetiştirecek okul açamazsın. Hem de lozan’ı delerek. O kutsal Lozan’ı.İşte bunu göstermek için de, dediğin gibi fazla çaba sarfetmesine bile gerek kalmıyor. Olayın kendisi karikatür zaten. Geriye sadece yönetmenlik teknikleri kalıyor bir de bunu ifade edecek yürek.Ayrıyeten bu adam şu önceki hükümetin denediği zina yasağında da bar bar bağırıp hükümete de protest tavrını göstermişti. Sanırım zina yapma özgürlüğünün elinden alınmasını istemeyen, eşini aldatmanın suç olacağı durumundan rahatsız olan insanlar o gün Sinan Çetin’in bu cesur tavrını takdirle karşılıyorlardı.Dedim ya, protest ve muhalif olabilmen için önce neyi protesto ettiğini söylemen lazım. Ona göre belirlenir, puşt mu olduğun yada hakikatin sözcüsü muhalif ses mi olduğun. Kimse kendisine ilişmeyen yasağı eleştirenden hoşlanmaz. Bu atasözü Çin atasözü mü yoksa? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” Elbet bu sözün sahibi atalar varsa ona layık torunlar da vardır bu ülkede. Benim atamdan duymadım bu sözü ama. Onun için yılanlardan hiç hoşlanmam.

gokkiz | 08 March 2008 20:35

Kısa bir süre için radyoda yasaklanmış sadece,halk arasındaözelde çalmak yasaklanmamış ki!!!Ve bu sadece insanları o çok yabancı oldukları çoksesli müziğe alıştırmak amacı ile uygulamaya konmuş birşey!

Anthro | 08 March 2008 21:12

Bu kararname ile, değil kısa bir süre Türk Müziğini yasaklamak, bunu meclis komisyonuna getirmek bile bir hastalık halinin göstergesidir. Bunuın süresi mi olur. Bir hatalı düşünceye sahip olmak bile yapmış olmanın yarısıdır.Ne dedim?

Bu hastalıklı, Türk Müziği düşmanı insanlar aynı zamanda bakanlar kurulu toplantılarında Türk Irkının üstün ırk olduğunu deklare eden açıklamalar yayınlıyorlardı. (“Bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.” 1930 – Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt) Faşist ve yasakçı zihniyetin aptallığını görüyor musun? Üstün ırksın ama kendi türkülerini söylemen yasak. Türk vatandaşısın ama kendi dilinde konuşamazsın. Lozanda seni azınlık kabul ediyorum ama kendi papazını yetiştirecek okul açamazsın. Hem de lozan’ı delerek. O kutsal Lozan’ı.

Buradaki tenakuzu görebiliyorsan, sen de yasakçı zihniyete sahip değilsin demektir. Ama göremiyorsan elbette bu anlayışı savunmaya devam edersin. Kişi hak ve hürriyetlerine yasak getirmek ilkel bir zihniyetin nişanesidir. Bunu savunan da yukarıda da belirttiğim gibi hayatı boyunca tenakuza düşer, rasyonellikten uzak hareket eder.

OguzKagan35 | 09 March 2008 12:37

Meş’um karar 71 yaşında – 1 Çocuklar sınıfın camını kırarlar. Bir ‘Kim kırdı?’ telaşıdır başlar. Oysa öğretmen çok rahattır, çünkü tecrübesiyle bilir ki camı “Örtmenim, valla-billa ben kırmadım!” diye ilk parmağını kaldıran çocuk kırmıştır. Bizim sıkı Türk müziği düşmanı batıcılar da aynen böyledir: “Biz alaturkayı çok severiz derler, evimizde yalnızken (yani etrafta duyan-gören yokken) hep alaturka dinleriz. Eh, Mozart’la da rakı içilmez ki.. Ama dışarı çıkınca ‘alaturka teksesli olduğu için geridir, batı müziği çoksesli olduğu için ileri ve çağdaştır; zaten Atatürk de… …’ filan demeye mecburuz, çünkü ekmeğimiz buna bağlı”. İşte bu iki yüzlülerin Tanzimatla başlayıp Eylul 1926’da resmileşen sahtekarlığı, Türk musikisini konservatuarda ve bakanlığa bağlı ilk ve ortaöğretim kurumlarında yasaklattırmış, Hasan Ali Yücel’in bakanlığı yıllarında gelişerek tam bir kültür kanseri halini almış ve bugünkü düzeltilmesi fevkalade güç duruma gelinmiştir. 1926 Mayısında Musa Süreyya ile Zeki Üngör (bozuk prozodili milli marşın bestecisi) Milli Eğitim Bak.na şu raporu veriyorlardı (bugünkü dile aktarıyorum): “Dünyanın her yerindeki bu tür kurumlara Konservatuar dendiği halde, bambaşka bir zihniyetin hakim olduğu bir dönemde adıgeçen kuruma Darülelhan adı verilmişti (kendisi o kurumun müdürü değilmiş gibi!-C.T.). Bu kurumun bugünkü kültürümüz için gereksiz olan Türk musikisinden arındırılarak adının İstanbul Konservatuarına çevrilmesi, idari ve ilmi denetiminin de Bakanlığınızca yapılması en samimi dileğimizdir” (Kaynak: Maarif Vekaleti Mecmuası, no. 7, s. 68). Alçakca bir ihanet ve pis bir yağcılıktan başka şey olmayan bu rapordan dört ay sonra 6.4.1926’da İcra Vekilleri Heyetince kabul edilen yönetmeliğin 10. maddesinde yer alan “milli musikinin fenni esaslara göre geliştirilmesi için çare ve tedbirler düşünmek” üzere (yine bugünkü dille verdim) Musa Süreyya, Cemal Reşit Rey ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu Sanayi-i Nefise Encümenine seçiliyor ve milli musikiyi çağdaşlaştıracak (!) en acil tedbir olarak, Konservatuardan ve okullardan atılmasına karar veriyorlardı!..Topluma dayatılmak istenen uygulamalara geçebilmek ve bunları tarafsız-bilimsel(!) kurulların kararına istinad ettirmek için hedefe uygun kurullar oluşturmak, bütün totaliter rejimlerin özelliğidir. 1926 Ekimi de, o meş’um kararı en acı dille reddeden müzik bilgini Rauf Yekta Bey başta olmak üzere besteci Bimen Şen ve edebiyatçı-neyzen H. Süha Gezgin’in Vakit, Akşam ve Yeni Ses gazetelerindeki yazıları ve Baltacıoğlu ile Halil B. Yönetken’in papağan cevaplarıyla doludur. Şimdi, bir ülkenin milli müziğinin geleceği konusunda böyle hayati önemde bir kararı almakla görevlendirilen kişilerin niteliğine kısaca bir göz atalım:1) Musa Süreyya, en azından 10 Kasımlarda Atatürk’ün en çok sevdiği şarkılar adı altında yayımlanan programlarda yer alan ‘Cana, rakibi handan edersin’ güfteli Uşşak şarkının bestekarı Giriftzen Asım Bey’in sözümona oğlu ve o “çağdaş kültürler için gereksiz” diye nitelediği Türk musikisinde ‘Sen sanki baharın gülüsün, şen çiçeğimsin’ gibi tanınmış besteler yapmış, ama beceremediği için Manasyan Efendiye armonize ettirdiği Tahirbuselik Peşrevini benim aranjmanım diye takdim etmesi bir yana, Osmanlı hükumetince gönderildiği Almanya’daki müzik eğitiminden dönünce müdürü olduğu Darülelhan’dan (Nağmeler Sarayı adlı ilk resmi konservatuarımız) kendi musikisinin atılması için rapor vermekten utanmamış rejim yağcısı bir iki yüzlü (tabii siz bu yüz kızartıcı raporla ilgili bilgiyi Öztuna’nın gaflar ansiklopedisinde bulamazsınız).

OguzKagan35 | 09 March 2008 12:39

Meş’um karar 71 yaşında – 2İkinci üye Cemal Reşit Rey, ünlü Rus Beşleri’ne özenip çağdaş olabilmek için kendilerine Türk Beşleri diyen grubun üyesi olması hasebiyle, Türk musikisine rahmet okuması zaten beklenemeyecek olan bir besteci. Aradan 47 yıl geçtikten sonra ancak ifade edebildiği Türk musikisi hakkındaki fikirlerine bakılırsa, 1973’te söylediği gerçeklerin 1926’da henüz farkına varmamış olduğuna veya 1926’nın merhumun Türk musikisi hakkındaki gerçek düşüncesini açıklaması için müsait bir tarih olmadığına hükmetmek gerekir. Bakınız, Türk Edebiyatı dergisinin Ağustos 1973 tarihli 20. sayısındaki mülakatında üstad ne diyor:”Eski asırlardan bize intikal etmiş Türk bestekarlarının eserlerine ötedenberi hayrandım. 1939’da Ankara Radyosunda Mes’ud Cemil’in korosu ve benim telli sazlar orkestramla birlikte konserler verdik. Dinleyenler hayranlık içinde kaldılar, iki müzik arasında ne kadar büyük yakınlık olduğunu ve her iki müziğin yarışırcasına yükseldiğini gördüler. Bizim üstadlarımız hakiki ilham konusunda en az garplı üstadların ayarındadır. 14. yüzyılda yaşamış olan Abdülkadir Meragi’nin melodileri yanında garp müziği çok ilkel ve sönüktür. … 17. yüzyılda üstad Purcell’den sonra 300 yıl İngilterede hiçbir müzik dehası çıkmamıştır.” 1926 Ekimindeki gazete polemiklerine hiç karışmamış olan merhum Rey’in bahsettiği bu Türk musikisi bestekarları, acaba diye düşünüyor insan, şutlanmış orkestra şefi Abdurrahman Çelebinin, 28.10.1996 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Cumhuriyet Konserinde bunların eserlerini icra etmek düpedüz irtica ve skandaldır” dedikleri mi yoksa?!.. Üçüncü üye Baltacı’dan bahsetmeye, müzikle uzak yakın ilgisi olmamış uzun boylu bir kukla olduğu için, luzum görmüyorum.”Bir cahilin bir sanatkar olduğunu asla göremezsiniz” diyen Fransız müzik bilgini Albert Lavignac ve onun ölümünden sonra Lionel de la Laurencie’nin yönetiminde 1902-1931 yılları arasında çıkmış olan 11 ciltlik Encyclopédie de la musique et Dictionnaire du Conservatoire adlı eserin V. cildine 119 sayfalık bir Türk musikisi monografisini doğrudan doğruya Fransızca yazmış olan büyük bilginimiz Rauf Yekta Bey, 22 Ekim 1926 tarihli Vakit gazetesinde bakınız ne diyor: “Mekteplerimizde Türk çocuklarına münhasıran Mozart, Çaykovski’nin eserlerini öğreteceğiz. Bir müddet böyle geçecek. Kendi musiki sanatımızı, milli üslubumuzu tamamiyle unutacağız ve işte o vakit… -gülmeyiniz ey zül’-ukul (akıl sahibi okuyucularım, C.T.), işte o vakit- bu üç milletin ruhumuza yerleşen musiki ruhlarından hasıl olmuş melez ve mahlut bir musiki zevkıyle yeni bir musiki yaratmaya başlayacağız!.. “Çağdaş müzikte eskiye başvurmadan ileri gitmenin imkanı yoktur’ diyen Wagner hayatta olsaydı, sizin bu ultramodern fikirleriniz karşısında kendi yanlış düşüncelerinden kimbilir ne kadar utanırdı!..””Mozart Topkapı’da”. Başlığın altını merakla okuyorum. “Cumhuriyetin 50. yıldönümü şenlikleri sırasında Türkiye’nin Batı sanatında neler başarabildiği gösterilmeye çalışılacak. Mozart’ın ‘Seraglio’su da Topkapı Sarayının şahane salonlarında sunulacak..” Demek ki Cumhuriyetin 50. yılında emperyalist Batıya karşı verilen İstikal Savaşının kutlanışında Batıya Batıyı satmaya çalışacağız! Demek ki, aptal taklitçiliğimizin ve soluk kopyacılığımızın yine batılı alkışlarla takdirini dileneceğiz. Ve Türklüğümüzü ve Türklüğümüzün sanat eserlerini hep Batı perdesinin ardına, kuytulara iteceğiz. Ve böylece batılı ukalaların aferinleriyle, müstehzi yüze gülmeleriyle ‘muasır medeniyet seviyesi’ne vardığımızı sanacağız. Şenliklerden alaylı bakışlarını esirgememek için zahmet buyuracak birkaç batılının aşağılayıcı kahkahalarını şu sözlerle şimdiden duyar gibi oluyorum; “İyi.. iyi.. Devam edin… 50 yıl sonra daha da başarılı olursunuz!” (Adnan Sefa, Batı Günlüğü, 14 Eylul 1972/Bath, Fikir ve Sanatta Hareket, Ocak-Şubat 1973, sayı 85-86).Bilmem, benim birşey eklememe siz luzum görür müsünüz?

tamilgerillası | 16 March 2008 02:55

globalleşen dünya, rekabet ortamı, liberal, istesen de istemesen de…vs gibi artık her konjonktör tartışmasının dibinde görebileceğimiz klişelerle dolu çok “farklı” yorumunuzu okudum. temel hak ve özgürlükleri öğrenmek için sinan çetin’i tercih edecekseniz ya da edilmesini isteyeceksiniz, buyrun. ama unutmayın rüzgar başka taraftan da esebilir, o zaman kendisi nereyi gösterir bilemeyiz. sonra kendisine zina gibi kutsiyet içeren konulardan dolayı bozulasınız istemem. neticede başka kadınlarla/erkeklerle sevişme hakkı, kendi müziğini dinleme hakkı kadar mühim bir mevzudur. biz zinacılar kendisinin konuyla ilgili uzun ve kısa metrajlı filmler çekmesini heyecenla bekliyoruz. bekliyoruz ki, bu tartışmayı tekrar yapalım.bu arada yılanlardan korkmayınız, sokmadıkları müddetçe…

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.