...........
………..

Dünyanın moda merkezlerinin birindeyim. Öğlen yemek yediğimiz restoranın bahçesinde kahve içerken etrafıma bakınca insanların vücutlarını nasıl birbirinden daha gösterişli yapmak için giriştikleri pahalı yarışı seyrediyorum. Süper bir espresso eşliğinde gözlerim nereye bakacağını şaşırmış durumda.. Çok güzel kızlar, çok güzel erkekler.. Herşey aşırı mükemmel… Elimde fotoğraf makinam, bacaklarımı nehrin kenarına uzatıp kendi kendime diyorum ki; “ne işin var senin bu cikimiki mekanda? al makinanı şehrin içine gir“.. Arkadaşlarıma onlarla moda gösterisine gelmek istemediğimi söyleyip akşamüstü buluşmak üzere yanlarından ayrılıyorum.. Hep çok sevmişimdir yabancı şehirlerde keşifler yapıp fotoğraf çekmeyi.. Hatta kaybolmayı sokaklarda ve sormayı… Böyle yapınca asla unutmuyorum, hangi şehri gezdiğimi.. Bugüne kadar çok kaybolduğumu da itiraf etmeliyim. Ama hep bir şekilde yön buldum ve o kaybolmalar beni girilmez yerlere götürdü, güzel estantaneler yakaladım… Saatlerce gezdim…. Hüzünlerimi serpiştirdim… Hayallerimi bıraktım sokaklara…Aklıma çocukluğumdan beri oynadığım bir oyun geldi… Çocukken kumsalda yürüyüşe çıkınca kumsala derdim ki; „bana bir deniz kabuğu hediye eder misin?.. şimdi yürüyorum…lütfen önüme çık, lütfen önüme çık“… Bulurdum da… Bazıları halen evimizin bahçesindedir… Onlarca, belki yüzlerce kez oynayıp bulduğum kabuklarım vardır… Şimdi aynı oyunu bu dev şehirde oynamak istiyorum….„heyyyy herşeyin para ve herşeyin mükemmel güzellik olduğu şehir!….bana öyle bir obje ver ki; onun resmini çekeyim ve adı Milano olsun“… Sokaklarda ağzımda bu mırıltıyla yürüyordum….. Derken bir minik kadın gördüm… Aman Yarabbim, bir insan bu kadar kırışabilir…. Aramızda bir yol var .. O yolun karşı tarafında. Çöp konteynerlerinin içinden bir şeyler çıkartıyor… El arabasına atıyor… Mutlaka fotoğraflamalıyım… Makinemi kilitledim.. tam deklanşöre basacağım sırada suratını bana öyle bir döndürdü ve gözlerini objektifime kilitledi ki; parmağım deklanşöre basamadı… Bakışları bana sanki „beni böyle çekme„ dedi.. Makinemi indirdim… Karşıya geçtim…-genç bayan beni fotoğraflamadın değil mi?-hayır..-teşekkür ederim…-peki sizi otururken, sizinle kahve içerken fotoğraflayabilir miyim teyzecim?-bak o olur….dedi ve güldü….El arabasını konteynerin yanına bıraktı… Başındaki eşarbı çıkarttı ve yeniden bağladı… Elleriyle üstünü başını düzeltti.-tamam, şimdi çekebilirsin, dedi…Kadının her yaşta, her durumda kadın olduğunu anlatan minicik anlar yaşamıştım.. Eğildim ve yanaklarından öptüm.. Gözleri parladı birden .. Karşıya doğru yürürken eliyle elimi kavradı….Ne minicik ellerdi onlar, titriyordu.Karşıdaki kafeden iki kahve ısmarladım. Orta yaşlardaki garson bey çok şık fincanlarda yüzündeki gülümsemeyle yanımıza, nehrin kenarına kadar gelip, bize servis yaptı…. Ne kadar mutlu olmuştu!….-adınız ne, teyzecim? dediğimde…..-Franka Catarina Scoricco..Catarina…Milano’nun sokaklarında tek başına yaşıyor… Ailesinin tüm fertlerini bir yangında kaybetmiş.. İtalya’nın aynen bizim ülkemize benzeyen aşırı zengininin ve fakirinin olduğu sistemin koruyamadığı bir bireyi.. Bir yaşlı teyze.. Bir nene….. Koca kalabalıkta hiç kimsesiz…. Tek başına… Benim objektifime takılan insan, sokaktan bir insan. Bayan Milano. Şehrin karşıma çıkarttığı gerçeği.. İhtişamın, renkli ve şık sisin ardındaki yaşamın gerçekliği.Etraftaki dünya devi butiklerin, modanın merkezi.. Paranın ve ihtişamın şehri Milano’da.. Catarina otel artıklarıyla beslenirken, mankenler podyuma çıkmadan bildiğimiz pamukları yutuyorlar!!!!!!! Midelerine tokluk hissi yaratmak adına… Biri doymak için artıkları, bir diğeri yemek yememek için pamuğu basıyor mideye….. İşte Milano… İşte Kapitalizm gerçeği .. Büyük ülkelerin insanları! İşte yaşamak, işte insanın kendiyle olan savaşına sokaktan bir örnek.. Aynen bizdeki binlercesi gibi. Hayatın gerçeği.