Alışıyoruz ama kötü bir alışkanlık oluyor, hafif‘ten gidenlerin ardlarında bize bıraktıkları… Mesela kimi zaman gitmeyeni hor görüyoruz ziyadesiyle, çünkü gidenlere hak verip nereye saldıracağımızı bilemiyoruz: Ortamda olmasını istediğimiz şeylerin var olmayışına hayıflanıp sinirleniyoruz veyahut gidenlerin ardından yeni gelenleri kuşku içinde seyreyliyoruz… “Acaba bu yeni gelen, o eski giden midir?” diye çalıveriyor zillerimiz! Mesela sırf bu yüzden, yeni gelmiş olup da, olan bitenden hiç haberi olmayan birinin başına patlayabiliyor bir sürü kabak! Mutsuz başlangıçlar yahut yeni gelindiği halde çekip gitmeler yaşanabiliyor sonra… “Lütfen olaylı gidişler sonrası yeni üyelik almayınız” tabelası mı asmalıyız, dükkanın camına?Ya da kuşku huşuya günyüzünü dönmez mi hiç? Dönemez herhalde…Velhasıl, ya ne diyeceğimizi bilemiyoruz ya da herşeyi söyleyip tüketiyoruz ciğerimizi. Oysa ki kim ister bu gel-git’ler arasında şaşkın, yorgun ve edimsiz bırakılmayı? Ama hayat böyle işte! Galiba zamanla bazı alışkanlıklardan sıyrılmasını becerebilmek gerekiyor. Can Baba’nın dediği gibi; elini kolunu bile insanın, kendine ait hissetmemesi gerektiğini gayet iyi anlaması gerekiyor. Hayat da kalıcı değil. Hiç kimseye. İnsan ölünce ardda kalan uzun, upuzun bir boşluk. Tıpkı açık kalan/unutulan telefonun öte yanında duyulan kesik kesik dıt seslerinin ardından takip eden sessizlik gibi… Bu yüzden hayata ne bırakılır? Onu da bilemiyorum bu sıralar. Galiba kışa doğru usulca kabuğuma çekiliyorum.Peki neden gitmek? Çok fazla özel şeyler paylaşan olup, sonradan pişmanlık duyup, karşı tarafların görüşme ısrarlarına dayanamayıp sıkılmışlık mı bunu yaptıran ya da böyle bir durumdan muzdarip olanların buradan kopamayıp, farklı kimliklerde dönüp nefes alma istemi mi? Hayat aylaklığı diz boyu olduğunda, kendinden, gerçek kimliğinden bile bezmişlik ve en azından sanal dünyada farklı kimliklerle salınma dürtüsü mü? Bir tür edalara dalmaklık, anarşist bir ruha sahip olmaklık, düzen karşıtı olmaklık, bütün kuralları yok saymaklık mıdır?Hatta birden fazla kişilik sergileme eğilimi içinde olmaklık mıdır? Bundan kendini alamamak, güya havayı paketleyip cıva fiyatına satmaya çalışmak mıdır? Yoksa başkalarının sözlerinden bir tarafları acıyıp yeni kimliklerle doğarak acıyı azaltmaya çalışmak mıdır? Hafif’i bir oksijen tüpü yerine koymak mıdır?Ne ise ne hak(i)katen; fakat asıl gidip de gelmeyenler burkuyor yüreği, sanki bir yerlerde bölüşülen ekmeğin geçmiş gitmiş, artık olmayan sıcaklığı; mis gibi kokusu; yere dökülen kırıntılara baktıkça anımsananların izdüşümleri; hafsalalarda yer kapladıkça fena oluyor insan. Tabii insan olan biliyor ki; o kırıntılar da birgün güvercinlere yem olacak.Sonuçta gitmelerin gelmelerin sonu yok, hayat bile öyle bir muvazene tutturmuş git-gel’ler ile başlıyor. Her an hayatımıza birileri geliyor ve ondan birileri gidiyor.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape