bildirgec.org

hayat böyle hakkında tüm yazılar

duyu

admin | 26 February 2009 11:43

Toplumsal ve gerici güçlerin, bu güçlerin günde on defa kafanıza vura vura sizi tutsak ettiği yapının dışına çıkma dürtüsü; söz konusu yapının kendisi kadar yapışkan, ve karakterde “fala inanmam, ama falsız da kalmam” şeklinde bir mezbelelik yaratan canayakın bir tepkidir. Bu tepkiye teslim olmak, doğduğuna pişman ettirir insanı. Doğmamış olmak ise, olabilecek en korkunç tutsaklıktır. Artık ölme özgürlüğünüz bile yoktur.

Konuşamamaya başladığında, önce kendisini ayakları dengesiz bir masa gibi hissetti. Cümle yapısı bozulmamıştı, ancak artık yeryüzüne denk düşmüyordu. Sinir bozucuydu. Sanki bundan sonrası insan eliyle kontrol edilebilir birşey değildi. Altındaki toprak kayarsa ne yapardı, ne olurdu bilemiyordu. Ve bu karanlık içinde yuvarlanmak istemiyordu. Daha detaylı düşününce; sadece hislerine aracı olan dili değil, beraberinde bir amacı olduğu hissini de kaybetmişti.

Gitmelere Gelmelere Teşneyiz

pilli pati | 11 October 2008 17:01


Alışıyoruz ama kötü bir alışkanlık oluyor, hafif‘ten gidenlerin ardlarında bize bıraktıkları… Mesela kimi zaman gitmeyeni hor görüyoruz ziyadesiyle, çünkü gidenlere hak verip nereye saldıracağımızı bilemiyoruz: Ortamda olmasını istediğimiz şeylerin var olmayışına hayıflanıp sinirleniyoruz veyahut gidenlerin ardından yeni gelenleri kuşku içinde seyreyliyoruz… “Acaba bu yeni gelen, o eski giden midir?” diye çalıveriyor zillerimiz! Mesela sırf bu yüzden, yeni gelmiş olup da, olan bitenden hiç haberi olmayan birinin başına patlayabiliyor bir sürü kabak! Mutsuz başlangıçlar yahut yeni gelindiği halde çekip gitmeler yaşanabiliyor sonra… “Lütfen olaylı gidişler sonrası yeni üyelik almayınız” tabelası mı asmalıyız, dükkanın camına?

Ya da kuşku huşuya günyüzünü dönmez mi hiç? Dönemez herhalde…

baba ve işkembelinohut sonrası

kopanisti | 15 June 2007 11:08

Akşam sırtı ağrımış, midesi bulanmış ve tuvalete girmişti. Uzun süre çıkmayınca eşi meraklanmış, biraz da panik yapmış yakınlarında oturan oğlunu aramış durumu anlatmıştı. Oğul geçmişte yaşananları hatırlayıp, derhal yetişmişti. Eve geldiğinde babasını tuvaletten çıkmış salondaki koltuğa uzanmış halde görmüştü. Baba nasılsın dedi usulca. İyiyim oğlum merak etme. Baba hadi hastaneye gidelim, bu gece orada kal, içimiz rahat olsun. Bırak oğlum ben rahatım, ne olcak hastanede bir gün fazla mı yaşatacaklar.
Ertesi gun doktor sabaha kadar iki kez kalbinin durduğunu ve iki kez elektroşokla yaşama döndüğünü anlatmıştı oğula. 3 gün yoğun bakımda kalmalıydı. Üç gün yoğun bakımda kaldı. Anne evde üç gün eşini bekledi. Oğul üç gün hastanede yoğun bakımın kapısından babasını seyretti.
Üç gün sonunda baba açılmıştı biraz, özel hastane pahalıydı, sosyal imkanları nedeniyle üniversite hastanesi koroner bakıma sevk edildi.
Doktor oğula beşinci gün açıklama yaptı. Babanız hastanede kalmak istemiyor, durumu kötü, anjiodan sonra damarların değişmesi gerekiyor, ama kabul etmiyor, beni burada zorla tutamazsınız size dava açarım diyor, karar sizin.
Oğlum beni eve götür, annen merak ediyordur, yaşadım ben bu kadar sene, bu yaşta ameliyatlarla, acılarla, kanlarla uğraşamam, anneni ve sizleri perişan edemem, bırak üç gün daha yaşayacaksam evimde yaşayayım, ne farkeder, hem ameliyatta gidersem daha çok üzülürsünüz.
Bu günler evinde mutlu ve huzurluydu, oğlu sabah akşam ziyaretine geliyordu, torununu görüyordu, onunla oynaşıyordu, eşiyle hiç olmadığı kadar güzel tatlı sohbetler ediyor ve O’na sürekli böyle huysuz bir adama kırk yıl katlanabildiği ve hiç şikayetci olmadığı için teşekkür ediyor Allah senden razı olsun diyordu.
İşkembeli nohut yemeğini çok güzel yapar, ertesi gün de dükkanına giderken yemeğin işkembesinden biraz alır, dükkanını satışa hazırladıktan sonra onları ince ince keserek piknik tüp üzerinde biraz kavurur, üstüne yumurta kırarak sıcak ekmek ile yerdi.
Bu son gün oğul işten çıkınca yine ilk baba evine gitti. Yine annesi açtı kapıyı . Babam nerde anne? Yemek yedik oğlum biraz önce, çok güzel yedi biliyormusun bence iyileşiyor merak etme sen, hatta iki bardak da ayran icti, bana da çok güzel iltifatlar etti inanamazsın, biraz yatayım, oğlum gelince kalkarım dedi, hadi kaldır istersen seni bekliyor.
Oğul odaya girince babasını uyurken buldu, gözleri ve ağzı açıktı, yanaklarından öptü, ellerini tuttu kokladı, üzerine eğilip sarıldı, tekrar yanaklarını öptü. O anda annesi de geldi yanına, oğul babasının üzerini örttü ve annesine sarıldı. Anne de ne olduğunu anlamıştı.
Oğul her babalar gününde işkembeli nohut kokusu algılar beyninde, sımsıcak bir koku. Salça ile işkembenin karışımından oluşan iştah açan bir boku. O’nun kadar güzel yapamaz bu yemeği ama O’ndan öğrendikleriyle yaşar hayatını.
Malzemeler: Bir gece önceden suda bekletilmiş koç başı nohut, işkembe, soğan, yeşil biber, tuz, zeytinyağı, salça, pul biber, kuru nane, kekik, kimyon, düdüklü tencere, baba, anne, oğul, gelin, torun………….