O sabah… Vaktini sevmediğim gibi, bana iyi gelmediği gibi… Hatırladıkça içimin yanması gibi, kötü, dingin, üstelik… Lanet sessiz bir sabahtı! Aşk, Antalya Havalimanı’nda kısacık öpüşlere boyun büktü. Soluğumda söz diye biriktirdiklerime çığ düştü.Öptün! Döndün ve yürüdün!Sanki daha o dakika bitmeden beni unuttun!Sonra sessizce, bir suçlunun olay mahalline geri dönmesi gibi… Yaklaşıp sana, yüzüne tekrar değdirdiğim avuç içime hapsedip kokunu… Yolakoyuldum. Beni uykumdan uyandıran öpüşlerini de doldurup hafsalamın heybesine, kendi yüzümün haritasını ölçüp biçme niyetiyle o gün bugündür ortadan yokoldum.Dudak izlerin… Her daim dudağımın kenarında, alnımda, yanaklarımda, göz kapaklarımda… Yanımda götüremediğim yastığa bıraktığın baş izin, her sabah uyandığımda hatırımda. İstenmeden edinilmiş hak diye bir böyle bırakılmak örneklenebilir herhalde bütün coğrafyalarda!Sevgilim! Şimdi yüzümden en eski bakışlarını topluyorum hasat diye… Onlara şükredip avunuyorum. Fakat nedense hep fecrisadık zamanlarda soluk alıyorum.Bir sözünle dünyaya “Dur!” diyebilecek olan ben, artık birkaç mutluluk kırıntısı özlemiyle can terbiyesine duruyorum, çilehanemde ömür tüketiyorum. Bazen gururun tokluğu gelip ziyaret ediyor. Bazen “Pes!” edip bütün bıraktıklarını savuruyorum içimdeki merdiven boşluğuna… Sonra yine aşağılara koşarak birer birer topluyorum, onarıyorum kırdıklarımı, yırttıklarımı. Sarılıyorum hepsine. Gözyaşım tükendiğinde, herşey netleştiğinde kollarımı kendime dolanmış vaziyette buluyorum…Ruhum hala beni o gün bıraktığın yerde azade… Ben bu sevdadan kolayca çekip gidemiyorum.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape