Klasikleri kendimize göre çevirsek sonuç bu olur.İngiliz The Daily Telegraph gazetesi, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullara önerilen 100 temel eser arasındaki klasiklerin çevirilerinde İslami ifadeler kullanılması, “Pinokyo ve arkadaşları İslama geçti” başlığıyla okuyucularına duyurdu.Gazete, Milli Eğitim Bakanlığı damgalı Pinokyo’da, kuklanın ustası Geppetto’ya “Allah aşkına bana biraz ekmek ver” dediğini, Pinokyo’nun daha sonra “Allah razı olsun” ifadesini kullandığını yazdı.Daily Telegraph, Alexandre Dumas’nın eseri Üç Silahşorlar’ın çevirisinde de bir bölümde “D’Artagnan’a Aramis’i göremeyeceğinin” söylendiğini, bunun nedeninin ise klasiğin yazarı Dumas’yı bile şaşırtacağını yazdı. Gazetenin bahsettiği bölümde yaşlı bir kadın D’Artagnan’a Aramis’i neden göremeyeceğini şu şekilde anlatıyor: “Şu anda etrafında din adamları var. Hastalığından sonra İslama geçti.”Daily Telegraph, bazılarınca Hıristiyan ikonlarından biri olarak görülen Pollyanna’nın Türkçe çevirisinde “Kuran’da anlatıldığı gibi bir ahiret olacağına inandığını” söylediğini aktardı.Gazete, çevirilerdeki İslami yaklaşımın 1920’den beri laik bir ülke olan Türkiye’de tartışma başlattığını da yazdı.
yorumlar
gülünecek kadar komik aynı zamanda ağlanacak kadar da acı.
Halbu ki bir o kadar güzel olan kendi hikaelerimiz de var. Bu şekilde yaparak yeni nesile inandırıcılığımızı yitiriyoruz.
Çocuklara bu şekilde dini kavramlar empoze etme kaygısı nedir? Din bilgisi dersi gören çocuklar bunlar, edebiyata sokuşturulması çok mu gerekli, böyle bi ihtiyaç mı tespit edildi? Matematik problemlerinde “Bu havuz Allah’ın izniyle kaç günde dolar?”, hayat bilgisi derslerinde “Karşıdan karşıya geçerken önce sağa, sonra sola bakın, en sonunda da Bismillah diyip yola çıkın” da diyecekler mi acaba? Ben bi tek yuh diyorum.
ahh dedem korkut ah…
Özgün ve evrensel kitapların değiştirilmesini hem anlayamıyorum hem anlıyorum. Anlıyorum Evet bir sürü kendi masalımız var ama kimse onları okumak istemiyor. Durum böyle olunca; üzerinde deli dumrul olan, tepegöz olan çukulatalalar, nevresimler, okul çantaları satılmıyor, hepsinin üzerinde ya pinokyo, ya mickey mause basılı. Burger King Sinbad menü yerine, filmi vizyondayken bile Keloğlan menüsü çıkarmıyor. Kültürümüzü yitiriyoruz. Dedeyle torun anlaşamıyor. Anlamıyorum Dini bilgileri sevirerek öğretmenin yolunun, kapitalist politikalarla desteklenen Pinokyo, sindirella gibi masalları kulanmak olarak düşünülmesi. Bunu yaparkende 100 temel eser diye anılan kitapların seçilmesi. Çünkü o pinokyo değil. Pinokyo masalı değişmez. Bu şekilde çoçuklar dini bilgileri alacaklar ama ileride masalın orjinaliyle karşılaşınca kavram karmaşasına düşecekler kendilerini aldatılmış hissedecekler. O sebeple yapılan işleri samimiyetsiz, riyakarca ve kasıtlı buluyorum.
ben de bu haberi çok saçma buluyorum. Allah aşkına neresi ağlanacak kadar acı. ya da çocuklar nerede kavram karmaşasına düşecekler. ileride aslında Aramis’in müslüman değil de hristiyan olduğunu öğrendiklerinde mi? Ya da Pinokyo’nun “Allah razı olsun” yerine “teşekkür ederim.” dediğini öğrendiklerinde mi? Özgün ve evrensel dediğiniz kitapların onlarca farklı çevirisi var ve hepsi birbirinden farklı.Birinin “yalvarırım biraz ekmek ver.” diye çevirdiği cümleyi başkasının “Allah aşkına” ile çevirmesi kadar doğal bir şey var mı?Kimsenin dini kavramları empoze etme kaygısı taşıdığını da sanmıyorum. “Empoze etmek” ne demek biraz incelemelisiniz. Pinokyo ve üç silahşörleri istemiyorsanız başka bir şey okursunuz.Kesinlikle kendi hikayelerimizin okutulması gerektiğine katılıyorum ama bu haber sadece boş sayfayı doldurmak için yazılmış saçma sapan cümlelerden ibaret.
@mentor, empoze lafını çok da yanlış kullandığımı sanmıyorum. Bu şekilde çevirilerin yapılması sana çok olağan gelmiş belli ki ama bana art niyetli, çocukları etkilemek amaçlı geliyor. Ben bir kitap yazmış olsam, hele de bir çocuk kitabı, direkt olarak yazdığım, ya da kastettiğim herşeye özen gösterirdim. Çeviriyi yapanlardan da aynı dikkat ve saygıyı beklerdim. Tersi durumda ben kitabımda “Allah razı olsun” yazmış olsaydım kimsenin bunu “Teşekkür ederim” diye çevirmesini istemezdim mesela. Ben orda Allah inancını vurgulamak, çocuğun olayla kurduğu duygusal bağlantıda Allah inancını hissetmesini istemişim demektir. Ama yazar olarak ben böyle bir amaç gütmediysem, benim dışımdaki kimse böyle bir misyon üstlenmemeli. Ben (yazar olmayan ben) pinokyoyu da üç silahşörleri de istiyorum, hem de orjinal halleri ile. Tüm dünya çocuklarının okuduklarıyla aynı şeyi okumak istiyorum. Bu kitaplar böyle dünya klasiği oluyor, değiştirirseniz o kitap ne “Dünya” ne de “Klasik” laflarını haketmez artık.
Hıristiyan bir yazar bir masal kitabı yazmış olsun. Bu yazar çocuklara hıristiyanlıkla ilgili simgeleri masal içerisinde öğretmeye çalışmış olsun. Bir veli eğer hıristiyansa çocuğuna bu kitabı tavsiye edecektir. Bir başka yayınevi bunu müslüman simgelerine göre çevirmeye kalkarsa yazarın bundan hoşnut olacağını sanmıyorum. Bunada hakkı var. Eğer kitabın özü beğenilmişse, çocuklara faydalı olacağı düşünülüyorsa, orjinal haliyle müslüman yada başka bir kitleye hitap ederken tepki çekmemesi isteniyorsa; kitabın karakterlerini ve adını hedef kitlenin isteklerine göre değiştirip yayınlayabilirsiniz. O zaman hem yazarı incitmezsiniz hem hedef kitlenizi. Diğer taraftan Türkiye gibi sözlüde olsa edebiyatı geçmişten beri kuvvetli bir ülkeden dünyada klasikleşen masalların olmaması düşündürücü geliyor bana. Bu masal üretmediğimiz anlamına gelmiyor, bu masalları belki de sermaye dünyasının gereklerine uygun yazmadığımız (Bu lafımı sevmedim ama masallar bile artık, çocuklara bir şeyler katar mı, kaygısından çok nasıl daha çok satılır derdi ile yazılıyor), pazarlayamadığımız anlamına geliyor. Belki de var olan masallarımızın, batı kültürünün anlamakta zorlandığı, doğu kültürünü içermesinden kaynaklanıyor olabilir. Sonuçta basılan bir kitap daha çok batıda alıcı bulabildiğine göre, onlarda bizim masallarımızı anlamadıklarına göre (tabi bunlar benim varsayımlarım) bizim dünya klasikleri diye nitelendirilecek masallarımızın olması için batı nitelikleri taşıyan konuları, yazım tarzını ve reklam faaliyetlerini uygulamamız gerekir. Tersten bakarsak biz batılı masallara daha batılıların bizimkilere vermediği kadar çok prim veriyoruz. Bunda kültürel emperyalizme bağlı geçmişine yozlaşmanın etkisinin olduğunu zannediyorum. Çocuklarda filmini, çizgi filmini seyrettiği, hamburgerin yanında oyuncağını aldığı, sırt çantasında resmini gördüğü, masalların kitaplarını alıyor ve onları okuyor, yerli masalları bilmiyor. Eğer malınızı satmak istiyorsanız bir pazar oluşturmanız bunun alt yapısını hazırlamanız lazım. Bir jenerasyonu kültürüne yabancılaştırmak için 10-15 sene kadar kısa bir zaman yeterli olabilir. Bazı yayınevleri bu kültür asimilasyonuna karşı hiç değilse onların silahlarıyla onları vuralım diyorlar. Katılmamak elde değil bir yerde. Ama bir yayınevine böylece göz yumduğunuzda başka bir yayın evinin bunu başka bir amaçla kötüye kullanmasına razı olmak durumunda kalırsınız. O amaç artık teröristlik mi olur, istismar mı olur bilemem. Kavram karmaşasına gelince çocuk Pollyanna denilen kahramanın Alplerde yaşadığını müslüman olduğunu zannederek büyür. Küçük yaşlarda öğrendiği bilgiler bilinç altına işler. Büyünce de kişiliğini geliştirmek namına zaten neyin ne olduğunu araştırma kaygısı olmadığından hıristiyanlığı müslümanlığı bilinç altında birbiriye karıştırır. İleride de sağdan soldan gelen cahilce önyargılarla beslenecek çorba bilgilerle kişi hayatını idame eder. Bu kişi hiç bir bilgiye tam vakıf olmadığından, zaman zaman karşısına çıkacak olaylarda, bilgilerini ve dolayısıyla kişiliğini sorgulamaya başlayacaktır.
Ben de dünya çapında klasikleşmiş, belli bir kültürün izlerini taşıyan özgün eserlerin, yöresel uyarlamalarına karşıyım. İlerde “Pinokyo sünnet oluyor.” gibi korkunç devam filmlerinin geleceğini sanmıyorum. Ama masallarımızı sermaye piyasasına uygun yazmamız mantığı da bana hoş gözükmedi. Bu benim solcu tarafımdan ya da emperyalizme karşı aldığım cepheden değil, bilakis masallarımızdaki büyünün bu şekilde yapılacak bir girişim sonucu dağılacağını düşündüğümdendir. Bu tip bir girişimde tahminimce denemeyi yapacak şahsiyetler işi yüzüne gözüne bulaştırıp, burada yapacağımız ayrı bir tartışma konusunun hedefi olacaktır. Bizim Mevlanalarımız, Hacı Bektaşlarımız, Dede Korkutlarımızın çanta üstünde resimleri basılmıyor olabilir ya da geleneksel bir fast-food olan Simit Saray ının menüsünde oyuncakları da verilmiyor olabilir ama bkz. 2007 Mevlana Yılı
ben de bu tarz şeylerin ailenin çocuğa verdiği bilgilerin önüne geçmeyeceğini düşünüyoruma ma yine de çocuklar etkilenmeye çok açıklar ve bu tarz olaylar sanki biraz fazla üst üste geldi!
Bu sekildeki bir ceviriye karar verenin kim olduguna bakmak lazim diye dusunuyorum. Eminim ki milli egitim bakanligina bu iktidar doneminde girmis bir kisidir..:)Olay’in genelinde ise bir ‘asagilik kompleksi’ seziyorum ben:Boyle bir ceviri yapipta -yani ‘tesekkurler’ yerine ‘allah razi olsun’ cevirisi- cocuklar uzerindeki islami etkiler yaratalim diye dusunen bir zihniyet bu..Kendi kulturune , kendi dinine guvenmeme olayi bu.
aslında bundan rahatsız olmak kendi dinini kendi kültürünü beğenmeme, ondan utanma oluyor. (bana göre)
Örümcek Adam nasıl imana geldi?
yağmur suyuyla
esas hikâye bu olsa gerek 🙂
eksi sözlük’te görmüstüm bu yukaridakileri:) Allah iyiliginizi versin…
oy oyyyyy.örümcek adamın mezhebini falan tartışmışlar,inanılır gibi değil.ben dua kervanımı zincirimi birşey vardı ona baby700 ün duasıyla katılmak istiyorum.Allahım sen aklımı koru!bir de benbey çok yaşasın sen de onun yüzünü güldür yüce rabbim.
Amin!
Bir dönem adını vermeyeyim bir kanalda yayınlanan şirinlerden diyalog :-şirin baba nerde?-cuma’ya gitti, birazdan gelir………
aslında bu tür değiştirmeler ya da tuhaf yorumlar sadece dini açıdan yapılmıyor. kurbağa prens hikayesini bilmeyeniniz yoktur. bir pskoloji ansiklopedisinde bu masalın gizli bir zoofili saplantısıyla yazıldığını okumuştum. evet çok gülmüştüm ama bu gerçeği değiştirmiyor, herkez istediği gibi yorumlayıp yayınlayabilyor. bizim yapabileceğimiz tek şey ise çevirilerinden emin olduğumuz yayın evlerini takip etmektir galiba
kurbağa-prens dedinde erkan can’ı anmamak olmaz:)
tudem de büyü kitabı basmış, ilköğretim okullarına yardımcı kaynak olarak…
bu gazete görünümlü paçavranın yalanları bitmezki. en son mossad içün “akp irandan 25 milyon dolar alıyor” saçmalamasını yaptılar. yalan olduğunu bile bile kendilerini ortaya atmaları iyice sıkıştıklarını gösteriyor.tabii bp nin meksika körfezinin ve bilumum okyanus hayatının bi tarafına koymasıyla tatlı paracıkların ardı arkası kesilmeye başladı, acil tarafından yollarını bulmaya çalışıyo hipneler.
Tşkler Bu Guzel Bılgıler IcınCepmaster – Sungurlulife
Bu haber doğruysa- ki ben pek inanmıyorum, pinokyoya böyle eklemeler yapana kadar kendi klasiklerimizle dünya edebiyatına geçmenin derdinde olsunlar.