bildirgec.org

pinokyo hakkında tüm yazılar

Güncel Haberler

queennothing | 18 September 2010 15:25

  • Altın Portakal Film Festivali’nde Uluslararası Yarışma Filmleri açıklandı. Listeye buradan ulaşabilirsiniz.
  • Semih Kaplanoğlu’nun “Bal” filmi, İsveç’te 10 sinemada birden vizyona girdi.
  • Stephen King’in Dark Tower Serisi, sinemaya uyarlanıyor.
  • Warner Bros, “Pinokyo”nun yeniden uyarlanacağını açıkladı.
  • İngiliz rock grubu Queen‘in serüveni, sinemaya uyarlanıyor. Grubun ikonu Freddie Mercury’i Sacha Baron Cohen canlandıracak.
  • Mafyabaşı Al Capone‘nin hayatı siinemaya uyarlanıyor. “Cicero” adlı yapım hakkında henüz hiçbir detay açıklanmadı.
  • 11. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali, 24 ile 26 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek.
  • Pera Film, 24 Eylül – 17 Ekim arası ‘Filmlerle Caz’ seçkisi düzenliyor. Ayrıntılara buradan ulaşabilirsiniz.

Bir İki Satır AŞK…

admin | 25 February 2009 17:01

Unutulmaz aşklar, başlangıç diye nitelendirilen bir “selam”la başlar mı?

Hayır efendim başlamaz! Eğer başlasaydı şimdiye kadar o unutamayacağına inandığın aşkı yaşıyor olurdun zaten, Orda- burda milletin fotoğraflarına bakıp hayaliyle fantazi kuruyor olmazdın! Aşkın bir kimyası vardır der bazı bilmiş kesim! Eğer bu doğruysa; o aşk dedikleri şeyin porçözden farkı yok! Yaptığı tek şey, köpüre köpüre seni eritmekten başka bir şey değil! Bununla birlikte aşkı besin pramidin de yer alan bazı gıdalarla alakalandıranlara da dokundurmadan geçmek olmaz…

Aşkı, kakolu fındık ezmesini bir tatlı kaşığı ile ağzına alıp, damağına yapıştırarak, eme eme yemek gibi bir şey sanıyorsan… Yok annem o öyle bir şey değil! Daha çok kırmızı TURP’a benziyor; yedikçe gaz yapıyor bünyede…. Yada turşusu yapılmış küçük acı bibere! Bi’girişi bi’de çıkışı büyük olay… “Yandım Allah!…” dedirten cinsten.

Aşkın herhangi biri ile yaşanacağını sanıyorsan eğer daha çokk…kk beklersin! Çünkü o hiçbir zaman gelmeyecek… Doğru kişiyi bulup ona aşık olduğunu sanarsan da, bil ki; o senin cır cır olacağının habercisidir! Aşık olacağının değil… Kısa bir süre sonra da bünyen gereğinden fazla su kaybettiğinden mütevellit, anormal tepkiler vererek sana bunun bir yanılsama olduğu hakkında ciddi kanıtlar verecektir… Ama bu sizin suçunuz değil; Siz Türk filmi modunda tertemiz duygularınızla, varolduğuna inandığınız aşkınızın sezerciğisinizdir. Yani bütün suç karşınızdaki Erol TAŞ rolünü üstlenen “kötü karakter” oyuncusunda… Bu kişiler genellikle aşk literatüründe “yalancı” olarak nitelendirilirler. Çünkü yalanlarıyla duygusal bir kabızlık yaşatmışlardır size! Yalancılık onların icraa ettikleri en iyi meziyetleridir. Duygusal kabızlık yaşamış geniş bir kitleyi temsilen bu yalancı kesime bir çift lafım var;

Walt Disney: Sanatla Ticaretin Muhteşem Karışımı

| 19 November 2008 16:44

Walter Elias (Walt) Disney, (1901-1966) Chicago’da dünyaya gelen, Amerikalı çizgi film ustası. Resim ve karikatür eğitimini tamamladıktan sonra bir reklam stüdyosunda çalışan Disney, burada resim sanatçısı Ub Iwerks ile tanışır ve birlikte Hollywood’da bir şirket kurarlar.

Disney‘in sinemaya girişi, 1924’de “Alice Çizgi Film Diyarında” adlı bir dizi çizgi filmle olur. 1928’de otel odasında bir delikten çıkan fındık faresinin verdiği ilham ile Iwerks tarafından çizilmeye başlayan Mickey Mouse (Miki Fare) tiplemesi ile de çok büyük başarılara imza atar.

masalmış

sandyclaws | 02 September 2008 16:47

Sanmış hep…Yalan söylemenin burun uzatacağını sanmış Pinokya’dan; tahtadanda olsa herkesin hissedebileceğini de.. Alice gibi Harikalar Diyarında sanmış kendini ve her yerin öyle renkli olacağını.. Peter Pan bir gün penceresinden içeri girmese bile uçabileceğini sanmış ve hiç büyümeyeceğini.. Hanse ve Gratel gibi ekmek ufalayarak eve dönüş yolunu bulabileceğini sanmış birde şekerlerin her zaman çok tatlı olduğunu.. Nasıl biri Külkedisi’nin ayakkabısından buluyorsa onu, öyle olur sanmış, bir gün onu da bulurlar sanmış.Sanmış hep…

çocuk edebiyatı

asiti kacmis kola | 05 February 2008 13:58

bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde...
bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde…

çocuk edebiyatı; doğumdan ergenlik dönemine kadar süregelen çocukluk döneminde, çocukların dil, kültür, ahlak ve psikolojik gelişimlerini destekleyen edebiyat türü anlamına gelir. çocuk edebiyatı, hemen hemen her edebiyat çeşidinde faaliyet gösterir. tiyatro, masal, hikaye ve şiir gibi.
çocukların yetersiz dünya deneyimleri ve gelişimini tamamlamamış zihin dünyaları onların yetişkilerden farklı edebi eserler okumasını gerektirir.
-okuma-yazma bilmeyen okul öncesi çocuklar için hazırlanan kitaplarda genellikle hayal gücünü destekleyici konular işlenir.
-7 ile 9 yaş arasındaki çocuk kitapları somut kavramlarla ilgilidir.
-9 ile 12 yaş arasındaki çocuk kitapları soyut kavramların kazanımı ile ilgilidir.
-12 ile 14 yaş arası kitaplar ise dünya ve hayatla ilgilidir.
çocuk edebiyatının tarihçesine bakmak gerekirse;
-kitabın olmadığı devirlerde çocuklara kahramanlık ve milliyetçilik duygularını kazandırmak için mitolojik efsaneler ve eğlendirici ballad kullanılırdı.
-15. yüzyılda nesilden nesile aktarılan bu efsane ve balladlar matbaanın icadıyla yetişkinler için basıldı.
-17. yüzyılda teknolojik gelişmeler sayesinde edebiyat gelişti ve çocuk edebiyatı edebi bir dal kabul edildi. bu dönemde basılan çocuk kitapları; Kül Kedisi”, “Parmak Çocuk”, “Mavi Sakal”, “Kırmızı Başlıklı Kız”, “Çizmeli Kedi”, Uyuyan Güzel”dir.
Dünya edebiyatında çocuklar için yazılmış meşhur kitaplar arasında Geçmiş Günlerin Masalları, La Fontaine’nin Fablleri, Grimm Kardeşlerin masalları, Pinokyo, Binbir Gece Masalları sayılabilir.
türkiye’ye baktığımızda ise Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Yaşar Kemal, Aziz Nesin’in çocuk kitapları çocuk edebiyatının en güzel örneklerindendir.
günümüzde Yalvaç Ural ve Gülten Dayıoğlu çocuk edebiyatına yönelik kitaplar yazar.
bir de kuşkusuz her ne kadar büyüklerinde büyük ilgisini çekse bile çocuklar için yazıldığı yazarı tarafından bizzat söylenen harry potter serisini anmakta da yarar var.
konuyla ilgili ilginç bir bilgi:
Robinson Crusoe, Gulliver’in Gezileri, Alice Harikalar Diyarında kitapları bilinenin aksine çocuklar için değil, yetişkinler için yazılmış kitaplardır.

mitomani/yalan söyleme hastalığı

mansonilized | 23 October 2007 09:22

Mitomani yalan söyleme hastalığı olarak tanımlanmıştır. Hastalık ciddi boyutlarda yalanlar uydurma, bu yalanlara inanma ve çevresindekileri olabildiğince inandırma ile karakterizedir.

Mitomani çoğunlukla hastanın dikkat çekip odak noktası haline gelmek adına yapmaya başladığı yalan söyleme alışkanlığının giderek hiçbir nedene gerek duyulmadan devam etmesi ve dozunun artmasıdır. Hastalık bazen diğer ruhsal hastalıklar ya da kişilik bozuklukları ile beraber geldiğinden ilk bakışta ayırdına varılamayabilir. Mitomaninin en çok eşlik ettiği hastalık histrionik kişilik bozukluğudur. Bu hastaların tek amacı vardır odak noktası olmak. Dikkatleri üzerine çekmek için yoğun bir istek ve arzu duyan kişi bunu başarabilmek adına olayları inanaılmayacak derecede büyütmeye, abartmaya, dramatize etmeye başlar. Bunu sağlamak için de mecburen yalan söyler.

Yine burnu mu uzadı sevgilinizin?

eylulbulut | 27 November 2006 22:25

Yalan söylersem burnum uzasın!
Yalan söylersem burnum uzasın!

Sevgiliniz, kocanız size aşağıdaki cümlelerden herhangibirini söylüyor mu?
1. Hayır hayatım, kilo almadın
2. Porno mu, iğrenç!
3. Bunu sonra konuşalım
4. Lopez’den ne eksiğin var
5. Yemeklerine bayılıyorum
6. Başka kadınlardan bana ne!
7. Tıraş bıçağımı kullanabilirsin
8. Meg Ryan filmlerini seviyorum
9. Ailenle zaman geçirmeye bayılıyorum
10. Özür dilerim
Acaba bu cümlelerin gerçek anlamları ne? Araştırmışlar. İşte erkeklerin Top-Ten Yalan listesi ve açıklamaları.

Daily Telegraph: Pinokyo, İslama geçti

nicomedia | 01 September 2006 06:45

Klasikleri kendimize göre çevirsek sonuç bu olur.
İngiliz The Daily Telegraph gazetesi, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullara önerilen 100 temel eser arasındaki klasiklerin çevirilerinde İslami ifadeler kullanılması, “Pinokyo ve arkadaşları İslama geçti” başlığıyla okuyucularına duyurdu.
Gazete, Milli Eğitim Bakanlığı damgalı Pinokyo’da, kuklanın ustası Geppetto’ya “Allah aşkına bana biraz ekmek ver” dediğini, Pinokyo’nun daha sonra “Allah razı olsun” ifadesini kullandığını yazdı.
Daily Telegraph, Alexandre Dumas’nın eseri Üç Silahşorlar’ın çevirisinde de bir bölümde “D’Artagnan’a Aramis’i göremeyeceğinin” söylendiğini, bunun nedeninin ise klasiğin yazarı Dumas’yı bile şaşırtacağını yazdı. Gazetenin bahsettiği bölümde yaşlı bir kadın D’Artagnan’a Aramis’i neden göremeyeceğini şu şekilde anlatıyor: “Şu anda etrafında din adamları var. Hastalığından sonra İslama geçti.”
Daily Telegraph, bazılarınca Hıristiyan ikonlarından biri olarak görülen Pollyanna’nın Türkçe çevirisinde “Kuran’da anlatıldığı gibi bir ahiret olacağına inandığını” söylediğini aktardı.
Gazete, çevirilerdeki İslami yaklaşımın 1920’den beri laik bir ülke olan Türkiye’de tartışma başlattığını da yazdı.

oyun

| 09 August 2006 08:20

merhaba günnük,

yazı karakterin değişmiş senin; büyümüş, değişmiş, serpilip gitmişsin. selvi boylu olmuşsun, al yazayım o zaman.

oyunlar dönüp duruyor aklımda epeydir. belki hoş bir konu olur da yazmaya gönlüm olur dedim. iyi mi ettim, bilemedim şimdi. bakıp göreceğiz.

1-) satranç
satrancın mucidine ödül olarak ne istediği sorulunca “1. kareye 1, 2. kareye 2, 3. kareye 4 adet pirinç…” istemiş. icadın hediye edildiği kral önce dalga geçildiğini sansa da biraz hesap, biraz deneme/yanılmadan sonra adamın çok pirinci olacağını farkedip gülümsemiş derler. derin düşünme ve strateji gerektirdiğinden bana çalışma ortamımı hatırlatıyor. o yüzden fazla ısınamıyorum kendisine. cep telefonumla oynuyorum bazen yol uzunsa. eski şampiyonlardan (belki hâlâ onlardan biridir, bilmiyorum) kasparov ve karpov’un maçları anlatılırdı eskilerden. oyun yerine savaş gibi geçerdi. biri titizdi sanırım. diğeri 3 ay boyunca duş almamış, traş olmamış. ve kendisine verilen 15 dk hamle süresinin her seferinde son saniyelerinde oynuyor filan. bırakıp gitmiş oyunu nitekim diğeri dayanamayıp. sonraları ibm’in deep blue makinesiyle yapılan maçlarla tekrar gündeme geldi. deep blue üzerinde çalışan satranç yazılımının bir açığını farkeden insan rakibi, ikinci oyunda da aynı açığa oynayınca ibm yetkililerinden birinin açığı düzeltmek üzere bilgisayara müdahale ettiğini iddia ederek 3. oyunu yarıda bıraktı diye hatırlıyorum. şizofrenlerden bazılarının satranç şampiyonlarını yendiğini de okumuştum. ilginç, zeka gerektiren ve dahilikle delilik arasındaki o meşhur çizgiyi inceltebilecek bir spor olarak bilirim ben kendisini. şah-mat!