Toplumumuzda, tüm toplumlarda olduğu gibi tabu olan bir konu, ateistlik. Din adına tüm dünyada hoşgörüsüzlüğün ve fundamentalizmin yaygın olduğu bir zamanda konu daha da tabu haline gelmiş durumda. Pek çok kişi aslında ateistliğin ne anlama geldiğini bilmiyor. Ateistliği bir din sananlar, satanizmle, nihilizmle, ahlaksızlıkla karıştıranlar var. Şu kesin olarak bilinmelidir ki, ateistler tapınma ritüeli olarak kedileri veya başka hayvanları kesmez. Hele hayvan haklarını savunuyorlarsa, böyle davranışlarda bulunanlara sert çıkabilirler bile. (Bkz. uçan tekme)Bazı ateistler, yerleşik ahlak kurallarını benimsemeyebilir, bazısı ise Kantçı ahlak anlayışını savunabilir. Bazıları da düpedüz yalancı, iki yüzlü, anasının gözü olabilir. Kimileri de dinlerin öngördüğü ahlak kurallarından bir kısmını benimseyebiliriler, “çalmayacaksın, öldürmeyeceksin…” vb. gibi. Kısaca ateistlerin ahlak anlayışları bireyseldir.Her şeyden önce ateistlik bir din değildir. Bir din gibi örgütlü kurumları, ibadethaneleri, rahipleri ya da imamları yoktur. Ancak bazı Theravada Budizmi gibi bazı dinler, tanrı tanımazlığı içerebilir. Ateistlik bir öğreti de değildir. Bu yüzden ateizm değil ateistlik diyoruz. Ateistler, bir dini ya da öğretiyi yaymak için kullanılan televizyon, radyo, yayınevi gibi araçlara, teokratik/yarı teokratik ya da anti-laik devletlerdeki gibi devlet otoritesini kullanan kurumlara sahip değildirler. Her gün belirli saatlerde çan çalmak ya da ezan okumaya benzer pratiklerde bulunmazlar. Ateist olmak, tümüyle vicdan özgürlüğüyle ilgili, bireysel bir tutumdur. Yine de kimi dindarlar, ateistlerin varlığından rahatsız olur, en küçük bir imada bulundukları zaman, iyi yürekli olanları ateistleri dine (tabii ki kendi dinlerine) döndürüp “sevap kazanmaya” çalışarak, sorunlara “köktenci” yaklaşanlarsa saldırganca tutumlar göstererek tepki verirler. Ülkemizde, bu saldırganlığın bir örneği, yazar Aziz Nesin’in ateist olduğunu açıkladıktan sonra bazı dini fundamentalist çevrelerin boy hedefi haline gelmesidir. Sonrasında yaşanan Sivas Katliamında da Aziz Nesin’in açıklaması kimilerince bir “tahrik unsuru” olarak nitelendirilmiştir. Nesin öldükten sonra dahi, yakınları olası saldırılara karşı mezarını gizlenmek zorunda kaldılar. Oysa hepimiz biliyoruz ki, İslam hoşgörü dinidir. Hristiyanlık ve Musevilik de hoşgörü örnekleriyle doludur. Hal böyleyken neden ateist olduğunu açıklayan bir yazara saldırılır? Neden kimilerince hala nefrete anılır? Allah bilir.Ateist olmak, basitçe herhangi bir dine ya da tanrıya inanmamaktır. Ancak bu durum satanist olmayı, yani şeytana tapanların dini öğreti ve ritüellerini benimsemeyi gerektirmez. Zaten Sami dinlerinin şeytan kavramından yola çıkan satanizmle, bu tür dini kavramları kabullenmeyen ateistlik bağdaşamaz. Bütün ateistlerin spiritualizmden tamamen uzak, pozitivist ya da materyalist oldukları da söylenemez. Bazı mistik düşünce ve anlayışları benimseyen ateistler de vardır.Nihilizm de sık sık ateistlikle karıştırılan bir felsefi anlayıştır. Nihilizmin pek çok tanımı olsa da son dönemde popüler olan tanım, Nietzche‘nin görüşlerinin yozlaştırılması sonucu oluşan anlayıştır. Buna göre, insanın benimsemesi gereken hiç bir etik değer yoktur, insanın hayattaki tutumunu ve vereceği kararları, bireysel çıkarları ve sahip olduğu güç/iktidar belirler. Bu durumda güçlü olan kişi başkalarına karşı hiç bir ahlaki sorumluluğa sahip değildir. Çıkarlarını gerçekleştirmek için başkalarını gücü yettiği kadar ezebilir. Nihilizmin Hitler döneminde Almanya’da ve Mussolini döneminde İtalya’da politik başarı kazanan nazizm ve faşizmin temelinde yer aldığını ve aslında bugünün toplumlarında da üstü örtülü de olsa egemen bir bakış açısı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her ateist, nihilizmi benimsemek zorunda değildir. Etik değer ve sorumluk konusunda, “tanrının emir ve yasaklarına uymak” dışında anlayışlar da gelişmiştir.Bunlar arasında Budizm gibi öğretilerin önerdiği holistik anlayışlar, Kantçı etik anlayış, utiliteryanizm ve varoluşçu etik gösterilebilir. Ateistler ve ahlak konusunda şu gerçeği de gözardı etmemeliyiz: En azından ateistler, gerçekte bencil arzularını gerçekleştirmek amacını taşıyan eylemlerini savunmak ve yüceltmek için karşınıza geçip “Tanrının (Allah’ın Yehova’nın, Zeus’un Deus’un) iradesine uygun davranıyorum, Tanrı (Allah, Yehova, Zeus, Deus) böyle olmasını isterdi.” gibi bir iddiada bulunarak gözünüzü boyama şansına sahip değildir.Ateistlik, açık ve bilinçli bir seçim olabileceği gibi, bilinçsiz ve üstü kapalı bir şekilde de yaşanabilir. Çoğu insan herhangi bir örgütlü dine bağlı değildir, bir dinin emir ve yasaklarını, ibadet ritüellerini uygulamaz ve hayat görüşünü kabullenmez. Ancak ateistliği açıkça benimsemeye, bu konuda etraflıca bilinçli bir seçim yapmaya da kalkışmaz. Din konusunda dışarıdan bakıldığında içinde yaşadığı toplumun çoğunluğunun inancını paylaşıyor gibi görünür, gerçekte kendi kendine bu konuyu etraflıca düşünüp çözümlemiş değildir. Kimilerine göre, böyleleri de gizli ateistlerdir. (Eğer gerçekten pek çok insan böyle bir tutum içindeyse, yazıyı okuyanlar arasında şu anda “Eyvah ben de ateist mi sayılıyorum yani, eğer öyleyse çok günaha girmiş sayılır mıyım?” diye düşünenler olabilir. Onlara sesleniyorum. Hemen alo diyanet hattını aramak için telefona koşmayın. Hadi canım, bir kere daha düşünün.)Türkiye koşullarında ateizm konusuna gelince, bireysel vicdan özgürlüğüyle cemaatçiliğin, hoşgörü ve bir arada yaşama kültürüyle fundamentalizmin hala çatıştığı bir toplumda yaşayanların çoğu için ateizmi anlamak ve anlayışla karşılamak pek de kolay değil. Ayrıca bugünün Türkiyesinde din, salt bir inanç ve ahlaki değer sistemi olmaktan öte, çoğu yerde sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşılayan tek kurum konumunda olduğu için, yakın geçmişte olduğundan daha fazla önem kazandı. Yaygın eğitimin, modern üst kültür kurumlarının ve sosyal güvenliğin çöktüğü tüm ülkelerde de benzer durumlar yaşanıyor. Türkiye’nin pek çok yerinde yaşayan insanların, kendilerini ruhsuz ve anlamsız bir dünyada değerli hissetmeleri, başka varlıklara bir değer biçmeleri, yaşadıklarına bir anlam verebilmeleri, kısacası ulaşamadıkları ve/veya kendilerine hitap eder bulmadıkları laik ve modern felsefe, bilim, edebiyat ve sanatın yerine bir şeyler koyabilmeleri için, tek seçenekleri din ve dini kurumlar. Zaten küçük yaştan başlayarak dini eğitim alan ve kişiliğini, anlam dünyasını şekillendirmek için aradıklarını dinde hazır olarak bulanlar çoğunlukta. Ayrıca modern kurumların yetersizliği yüzünden dini örgütlenmeler, geleceğinden emin olmayan, kendisini güvende hissetmeyen, arzu ettiği gibi yaşayamadığı bir hayatın sonundan derin bir korku duyan pek çok insanın ihtiyaçlarına da cevap bulmaya çalıştıkları kurumlar. (Bu bakımdan Türkiye ABD’ye çok benziyor.) Böyle önemli bir konuma gelen dinle ilgili kararlar vermek, her zamankinden karmaşık bir konu. Çoğunluğu oluşturan ortalama Türk bireyinin böyle karmaşık bir konuda bir hesaplaşma yaşayabilmesi için kafasını iş, güç, aile, gaile, futbol ve televoleden uzaklaştırıp, uzunca bir süre düşünmesi de pek mümkün değil. Bu yüzden yukarıda değindiğim görüşe bakılacak olursa, çoğu kişinin biraz dindar, biraz gizli ateist, ne öyle, ne böyle, hem öyle hem böyle olmaya devam etmesi imkan ve ihtimal dahilinde görünüyor.