bildirgec.org

yalnızlık hakkında tüm yazılar

Dünyanın Yalnızlığı

zvitamini | 02 August 2012 11:37

buzullar eriyor
buzullar eriyor

Hayat, senin tüm dileklerini yerine getirmeye çalışan bir cin değil ve hiç kimse kendini kurtaracak sihirli bir lambaya da sahip değildir nihayet. Sahip olduğun tek sihirli şey aldığın nefestir. Her nehir kendi yolunda akar ve her balık yaşadığı nehirde tutunur hayata. İnsan hem nehir hem de balıktır kendi hayatında ve kendisine verilmiş tüm nefesini bu nehirde bir balık gibi kullanmak zorundadır, ta ki bir gün oltaya takılıp son nefesini harcayana dek.

Dünya, yalnızlıklar üzerine kurulmuş büyük bir okyanustur mesela ve tüm nehirler bu okyanusta birleşir. Tüm yalnızlıklar bir aradadır aslında. Nüfus ne kadar fazla olursa olsun okyanusta herkese yer vardır. Kimileri hayata bir nehirde gözlerini açar, kimileri ise gözlerini açtığında kendini okyanusta bulur. Nefes almak ikisinde de zordur çünkü iki hayat da tek bir dünyaya aittir. İster ırmakta olsun ister okyanusta, yaşamak herkesi bir akıntıya sürükler bu hayatta.

Bilgisayarlar Sosyal Medya ve Yalnızlık Sistemleri

zvitamini | 30 July 2012 16:08

Hayatlarımızın baş tacı olan cep telefonları ve bilgisayarlar, acaba bir gün dünyayı ele geçirebilirler mi? Bu soru aslında herkes tarafından kolayca cevaplanabilecek bir yanıt taşır kendi içinde. Elimizden düşmeyen bu teknolojik aletler, ellerimizi ele geçirdikleri gibi bir gün dünyayı da neden ele geçirmesinler?

Android, ios, Windowsgibi işletim sistemleri ve bu sistemlerin; telefon, bilgisayar ve tabletlerle olan ilişkileri, bu ilişkilerin ortaya çıkarttığı teknolojik meyvelerin tadını hemen hemen hepimiz bilmekteyiz. Günlük hayatlarımızda birçok işi, yanımızda taşıdığımız bu küçük bilgisayar beyinli sevimli ve radyoaktif aletlerin yardımıyla yapmaktayız. Otobüs, dolmuş, taksi, vapur gibi araçlarla yolculuk yaptığımız her an, sosyal medya hesaplarına ulaşıp ruh hallerimizi kelimeler, bakış açılarımızı fotoğraflar ve konumumuzu da lokasyon uygulamaları ile anında belirtmekteyiz. Böylece dünyada ben de buradayım, ben de hissediyorum, ben de bunları seviyorum, ben de şunları istiyorum gibi oldukça fazla bildirimlerde bulunuyoruz. Çoğu zaman bildirimlerimize Like’ler alıp bildirilenlere de retweetrebloggibi tepkiler vermekteyiz.

Yalnızlığın “e” Hali

poemce | 30 April 2012 09:38

Bu şehri terk edersem biter sanmıştım.. Tam aksi oldu işte. Daha beter bir vaka.
Bu şehrin gri kaldırımlarında ki izlerini ne ben silebildim, ne de yağan yağmurlar. İzlerin tenimden de silinmedi, her parmak izin tenimde bir dövme şimdi.
Ve ıslak bir vedaydı bizimkisi, soguk bir Kasım akşamı gibi. Sararmış yapraklar, kararmış sokaklar, başı önde yürüyen insanlar gibi..
Yalnızlığın “e” haliydik..

Sodom’da bekleyiş 2…

d e g g i a l | 27 February 2012 09:54

…günler ayları,aylar yılları kovalarken; yaşadı,olgunlaştı,yoruldu,tükendi ama hiç yaşlanmadı…

…gözlerini kapadı sonsuz bir uykuya dalmak istiyordu,çürümek yok olmak için…

…gözlerini açtı zamanın çok gerisinden günümüze dönecekti…

”Dylia Dylia Dylia Dylia” kulağında hala,hala o tatlı fısıltı tek gördüğü efendisinin anlık hayaliydi;yüzü zihninde, karanlık ve bulanıktı artık…

Önceleri insan gibi yaşamaya çalıştı,normal olmaya zorladı kendini hala iyi/kötü kahraman arasında bocalıyordu,kötülük kolay iyilikse ustalık istiyordu,aslında kötülük ustalık iyilik kolay gözüküyordu…
İlk deneme…
Her istediğini yapabilecek kudretteydi,ama bir planı olmalıydı,gücü ve enerjisi sınırsızken ne yapacağı ne olacağı konusunda fikri yoktu.Bir üniversitenin felsefe bölümünden mezun oldu,derece ile.Düşünceleri ve saplantısı değişmesede,öğrendiği şeyler tüm o filozofiler ona anlık huzur veriyor,evrende efendisi gibi anlamlandıramadığı birçok şeyin olduğunu bilmek kendi sonsuz yalnızlığının da türlü soru işaretleriyle bir şekilde anlaşılabilir ve paylaşılabilir olduğunu düşündürüyordu.
Aklı mı kttı ?,cevaplayamadığı onca soru beynine hücum ediyordu,karmakarışık bir denklemdi hayat pek çok bilinmeyeni pek çok değişkeni vardı,hesaba muhasebeye başladı…
Bir sigorta şirketinde işe girdi sınavlara tabi tutuldu kazandı,hayat sigortası uzmanı oldu.İnsanlara kazayı,belayı çok rahat anlatıyordu ancak ölüm teminatını anlatırken en olmayacak yerde bir gülümseme alıyordu onu.İnsanların gözlerinin içine bakarak onları etkisi altına alabilir satış patlamaları da yaratabilirdi ancak iyilik savaşçısıydı artık kendince zor yoldaydı hem o kadar da dikkat çekemezdi,hani bazen insan denen yaratığın soyunu kurutmak istemesine ramak kalıyordu ancak sonsuz yaşamında sonsuz da sabrı olmalıydı…
(Bir dahaki macerası kesinlikle bir Zen Ustasıyla geçecekti….)
Ey insan! rahat dur,sakin ol,para denen şey ne kadarda kıymetli olmuş,saçmalama ne para biriktireceksin hayatını yaşa;ye,iç,eğlen köpek gibi çalışıyorsan tasarruf neyine,ancak muhakkak bu dünyaya tohumunu bırak sen ölürsen o daha da refahlı yaşayacak,imzala şu poliçeyi bak keyfine aman ha primlerini öde bir de sakın aşık olma…
Dylia kafasındaki sistemin elbet çökeceğini biliyordu ama kendince iyilik savaşçısıydı artık…

En büyük günahların sebebi aşk ve yalnızlık değil mi?

gokyuzuX | 27 June 2011 11:57

İnsanoğlu’nun içinde her türlü kişiliğin olduğu bir gerçek. Saf, kurnaz, zalim, bencil…
Bence kişilik, insanın kim olmak istediği ile ilgili veya hayatta ki duruşunun nasıl olması gerektiğine karar vermesiyle zamanla gelişen bir olgu. Değer yargılarımız, vicdanımız kişiliğimizin oluşmasında belirleyici iki önemli unsur.Geçenlerde izlediğim bir filmde 1560-1614 yılları arasında yaşamış olan Macar Kontesi Elizabeth Bathory’nin hayatı anlatılmaktaydı. 14 yaşında nüfuslu bir Lord’la evlenen Elizabeth, kendisinden oldukça genç olan Istvan’a aşık olur. Ve bu gençle tutku dolu bir aşk yaşamaya başlar. Ama mutlulukları kısa sürer. Istvan’ın babası, oğlunu bu kadından ayırmak için planlar yapar. Elizabeth’e göre Istvan ona duyduğu aşktan vazgeçmiştir. Bu acı, Kontes’in hayatını önemli bir şekilde etkiler. Mutluluğu bir anda bulmuş ve kaybetmiştir. 40 yaşında olan Elizabeth, yaşlandığını düşündüğü için güzelliğini kaybetme korkusuyla birçok genç kızın hayatına kıymıştır. Bir gün hizmetkarı olan genç bir kız, onun saçlarını tararken canını acıtmasından dolayı kıza öyle bir tokat atmıştır ki, genç kızın yüzünden düşen bir damla kan Kontes’in ellerine düşmüştür. Bu olaydan sonra kanın, kendisini gençleştirdiğine dair takıntılı bir düşünce beynine yerleşmiştir. Evliliğinde aradığı sevgiyi bulamayan ve aşığı tarafından terk edilen Kontes, yaşadığı bu hayal kırıklığı sonunda daha zalim biri olmaya başlamıştır. Gittikçe akılı sağlığını kaybeder. Gençlik ve güzelliğini kaybetme, kocası öldükten sonra yaşadığı ölüm korkusu nedeniyle yüzlerce bayanı öldürtüp genç kalma düşüncesi, beyninde saplantılı bir düşünce halini almıştır.Filmi izlediğimde aşkın bir insanı nasıl değiştirebildiğine, yalnızlık ve aşksızlığın insanın doğasındaki bencilliği ortaya çıkarabildiğine tanık oldum. Bu hikaye de Kontes’i yaptığı korkunç cinayetlerden dolayı haklı bulmuyorum; ama öyle olmuyor mu gerçek hayatta da? En büyük günahların sebebi aşk, yalnızlık ve kıskançlık değilmi birçoğumuzun hayat hikayesinde olduğu gibi?

Yalnızlık Üzerine

schablon [pilli_silinen_hesap] | 16 June 2011 13:05

Çoğu insan, bazen kendini yalnız hisseder. Fakat bu durum sadece birkaç dakika ile birkaç saat arasında devam eder. Aslında bu oldukça normaldir. Gerçi bazı insanlar için yalnızlık yıllarca sürebilir. Psikologlar, uzun dönemli bu karmaşık olguyu anlamak için çalışmaktadırlar.

Araştırmalar sonucunda, 3 farklı yalnızlık türü belirlendi.

Soy beni, içim rahat

endop | 30 May 2011 14:25

Gece yarısı , yatağıma uzanmış esen rüzgarla dalgalanan perdeye bakıyorum. Yalnızım, her kıvrımında gıcırtılı bir yalnızlık gömülü olan risperdal haplarımdan bir kaç tane daha alıyorum. Perde dalgalanmaya devam ediyor.
Sonra sen pencerede beliriyorsun, tenin ayışığında parlıyor. Heyecanlanıyorum, korkuyorum . Yavaşça pencereden içeri süzülüyorsun, kıpırdamadan sana bakıyorum. Vücudun çok güzel ve sakin adımlarla bana doğru geliyorsun , elini uzatıp çıplak bedenime dokunuyorsun, kalbimin üzerine. Bir sıcaklık hissediyorum ve geçiyor bütün korkularım. Düşünemiyorum, bilemiyorum…

BÜYÜMEDEN ÇOCUK KALSAYMIŞIZ KEŞKE…

metezade | 27 April 2011 11:03

Çocukken çok uzaktaymışım gerçeklerden. Sabah bir yere yetişecekmiş gibi yarım yamaklak bir kahvaltıdan sonra koşarak dışarı çıkardım. Sokak benim oyun dünyamdı, arkadaşlarımla kılıktan kılığa girerdik saklambaç, evcilik, körebe, istop, domino… oyunların sonu gelmezdi. Sokağın zevkini tamamem emdiğimizde ağaçlara dadanır, daldan dala atlardık. Düşüp biyerimizi kırdığımız da olurdu elbet, Ağacın tam tepesindeyken (oyunun en zevkli yeri gibi gelirdi hep) akşam ezanı okunurdu. Bu sesi duyunca yüzümüz düşerdi, artık eve dönme vaktiydi. En büyük üzüntümüz buydu o zamanlar…

Eve girice, annem bıkmadan usanmadan her gün aynı tepkiyi verirdi: ”Hemen dizlerinin üzerinde banyoya git sakın yere basma yeni temizledim evi leş gibi olmuşsun…” bu sözleri bazen koro halinde söylerdik hiç unutamadım aklıma kazındılar:)

YOKSUN…

metezade | 26 April 2011 10:49

* Yoksun. Avuçlarımda hüzün, sensizlik var her yerde; bir çift göz gelir önüme kapandığında gözlerim, hayalimdir; dokunmak o gözlerin sahibine yüzünü ellerimin içine alıp kitlenmek gözlerine…

  • Yoksun. Yasaksın bana, tuzaksın. Yapamam olamam seninle; yaklaşsam, yakarsın ateşinle uzak dursam üşürüm… Aşkım tek başına yetmez beni ısıtmaya.
  • Yoksun. En ihtiyacım olduğu anda, üzersin; gücüm yok artık oyunlara. Beni anla isterim, dinle derdime ortak ol isterim, yanında kendimi güvende ve huzurlu hissetmek isterim… Sen en beklenmedik anda çekip gidersen dayanamam, erir biterim.
  • Yoksun. İnanmadın bana, güvenmedin, beraber bir yolda yürürken en ufak tökezlememden bıraktın elimi, düştüm. Bir de sen kızdın bana, inan daha çok yandı canım, ağladım çocuk gibi… Utanmadım, sonra tuttun elimden kaldırdın beni yerden teselli ettin inandım devam etik yola. Bu sefer sen tökezledin, düşmemek için asıldın bana yine ben düştüm kırıldım paramparça oldu yüreğim…
  • Yoksun. Başımı yaslayıp omzuna sessizce ağlamak istedim. Yaşanmışlıkların hesabını vermekten yorulmuşken: ”Hesap ver.” dedin ”Neden ağlıyorsun bana cevap ver?” dedin. Ben sadece susup ağlamak istemişken bir darbe de senden yedim…
  • YOKUM! Benim sevdiğim adam sen değilsin. Yüzüne baktığımda beni benden alan düşünceli, sevgi dolu adam değilsin. Evet, aşığım; ama sana değil 5 yıl önceki haline aşığım, ilk tanıştığımız günlerdeki sevgilime aşığım. Seni hiç bırakmayacağım diyen, gecenin bir vakti pencereme taş atan kalkıp baktığımda seni çok özlemiştim diyen adama aşığım ben…
  • YOKUM çünkü yoruldum ben…
  • Aşk güzelmiş; lakin tadında kalmalıymış her şey. İlk lokmayla tadılan en güzel yemek gibi gelirmiş, ömür boyu yesem yine bıkmam dermiş insan… Sonraki her lokmada lezzeti düşermiş yavaş yavaş alınan haz bir kenara, mutsuzluk kaplarmış insanın içini acı gizlice büyürmüş, sonra anlarmış ki insan sevgiliye değil aşka aşıkmış aslında. Çektiği acı aşk acısı değil kendi aptallığının cezasıymış…

Oyun

hurie | 17 February 2011 14:13

Olmadı.Yine olmadı.Oysa ki bu sefer olacaktı,bu sefer onun istediği olacaktı ve o mutlu olacaktı.Ama eli kolu bağlı kaldı yine.Olanlar tesadüf mü yoksa ters giden hayat değil kendisi miydi?Hata neredeydi,hata kimdeydi,olması gereken bu muydu,doğru olan,haklı olan neydi?Cevabını bilmediği sorular beynini kemiriyordu uyuşturuyordu adeta.