bildirgec.org

hurie

11 yıl önce üye olmuş, 9 yazı yazmış. 7 yorum yazmış.

Suç ortağım zaman!

hurie | 29 December 2011 13:37

Ah zaman sen ne çabuk geçiyorsun da biz hiç hissetmiyoruz. Çabucak geç git diye haykırırken bir bakıyoruz gitmişsin ve kendini özletiyorsun. Çok vefasızsın, sinsisin, kırıyorsun bizi. Hırçınlığınla bir de sen cezalandırıyorsun.

Evet hırçınsın, bir deniz gibi dalgalısın, sağın solun belli değil. Yelkovanın akrebin çakılmış gibi dururken aniden günler, aylar sonrasına götürüyorsun bizi. Adalet mi yaptığın, bizden çaldıklarına ne demeli? Acımasızsında zaten, hadi döndür beni geriye. Kısacık bir dakika sadece, bir kaç saniye yada, döndür hadi hatalarımdan cayayım.Hayır çare değilsin hiçbirşeye, yardım etmiyorsun, ilaç olmuyorsun ama en iyi ilaç zaman diyorlar yine de. Hatalarıma, acılarıma aradığım ortak sensin zaman. Yok ya dilin, sensin işte suç ortağım. Bir gün gelipte tokadını çarpma yine yüzüme. Cahilliğime ver, çocukluğuma ver, hırçınlığıma ver.. Sen büyük ol küçüğün aklına uyma, beni cezalandırma.

Büyük Sarı Taksi

hurie | 21 February 2011 14:53

Uzun zamandır görmediğim iki eski kız arkadaşımla buluşmuştum dün akşam. Geceyi birimizin evinde bol dedikodulu pijama partisi yaparak geçirme planımızla yola çıkmıştık. Bursa maçı sebebiyle insan yağmış gibiydi sokaklar, caddeler, meydanlar. Uzak olan metro istasyonu ve kaçırdığımız otobüsten sonra, bir sonraki durağa yürümeye başladık insanlara çarpa çarpa. O kadar kalabalıktı ki çarpmamak mümkün değil. Buraya kadar herşey çok normal.

Ancak Altıparmak’ta balıkçıların yanındaki durağa geldiğimizde 5 dakikalık bir beklemeden sonra farları gözümüzü alan bir araç yanaşıyor tam önümüze. Gözlerimize inanamıyoruz önce, bu büyük sarı bir taksi çünkü. Hani eski filmlerdekinden, kenarında siyah beyaz kutucuklu şerit olanlardan. Kocaman yuvarlak farı olanlardan… Kocaman bir direksiyonu, deri koltukları olan büyük sarı bir taksi.

Oyun

hurie | 17 February 2011 14:13

Olmadı.Yine olmadı.Oysa ki bu sefer olacaktı,bu sefer onun istediği olacaktı ve o mutlu olacaktı.Ama eli kolu bağlı kaldı yine.Olanlar tesadüf mü yoksa ters giden hayat değil kendisi miydi?Hata neredeydi,hata kimdeydi,olması gereken bu muydu,doğru olan,haklı olan neydi?Cevabını bilmediği sorular beynini kemiriyordu uyuşturuyordu adeta.

Siyah-Beyaz

hurie | 12 February 2011 17:40

Binbir ses var kulaklarımda yankılanan,binbir renk insan var bu dar alanda.Duvarlar sarı,siyah görüyorum çokça insanlara karışmış.Her biri ayrı bir renkken siyaha bürünmüş insanlar.Niye bu kadar çok siyah giyer insanlar?Kalabalığa bakınca niye çokça siyah görürüz?Bilmiyorum ama siyah gürültülüdür.Birbirine karışmış siyahımsı insan sesleri kulaklarımda yankılanan.

Yüksek topuk felsefesi

hurie | 17 December 2010 10:04

Yüksek topukların üzerinde durmak zordur, yaşamak kadar zordur.Herkes tek başınadır aslında bu savaşta.Kalabalıklar içinde yalnızız ya hani,herkes yalnız savaşçı. yüksek topukların üstünde durmak zordur, her an güçlü olmayı tetikte olmayı öğretir.Düşmemek için “tetikte olmayı”,takılmamak için birilerine,birşeylere “dikkatli olmayı”, “otokontrolü”, “dengeyi”, hatta “acıyla savaşmayı”.O topukların üzerinde yalnız olduğunu,her hareketinin sadece sana dokunduğunu,senin iyi ve kötünün, doğru ve yanlışının sadece sana olduğunu…Düştüğünde alay eden bakışlara aldırmadan,tek damla gözyaşı dökmeden yoluna devam edebilmelidir her insan.Bunları öğrendiğinde yenilmez olur kadın.Yenilmez olduğunda bu kez istediklerini yapmak, yaptırmak için kullanır yüksek topuklarını.Yenilmez kadın olmak uzun ve acılı bir eğitim sürecinden geçer.Şayet dikkat ettiyseniz yüksek topuklarla yürümeyi başarmış kadın sayısı oldukça azdır.Yere sağlam basamayanların dizleri kırılır,özgüveni olmayanın kamburu çıkar o topukların üstünde.Tökezleyip düşenleri sık görürüz çevremizde, onlar acılı eğitim sürecinin başında ki kadınlardır.Eline aldığı yüksek topuklarıyla yürüyen kadın o an 1-0 yeniktir.Daha öğrenecek çok şeyi vardır.Yüksek topuklu ayakkabılar sadece kadını seksi gösteren bir araç değil, kadının bir parçasıdır, arkadaşıdır, hocasıdır.

Agarta:Uzaylılar yeraltından mı geliyor?

hurie | 01 December 2010 14:58

Mu kıtası binlerce yıl önce Büyük Okyanusta varolduğu sanılan bir kıta.Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarının Mu kıtası kalıntıları olabileceği sanılıyor.James Churchward’ın araştırmalarına göre Mu kıtasında tek tanrılı bir din hakimdi,bu din ruhsal gelişim için sürekli tekrar doğmak temeline dayanıyordu.Burada bahsedilen bildiğimiz veya bilmediğimiz özellikte bir reenkarnasyondur.Zaten Mu toplumunun en dikkat çekici noktasıda burada başlıyor.Günümüzden çok daha ileri seviyede bir manevi güce sahip oldukları düşünülüyor.Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi olaylar gümüzde çok az kişinin sahip olduğu özelliklerken,mu toplumunda olağan yeteneklerdi.

agarta
agarta

Atlantise gelince;Atlantis denizcilikte çok ileri seviyede olan ve antartika kıtasında varolduğu düşünülen bir topluluk.Antartika 1820’de keşfedilmiş ve hala heryeri tam olarak araştırılıp çözülememiştir.”Harika bir ülkeydi.Denizcilikle meşgul gelişmiş tekniğe sahip bir uygarlığa aitti.Ayrıca harika bir mimarlık ve göz alıcı bir başkent.İnsanlar materyalist ve aldatıcı olduktan sonra, yıldızlar yerlerinden oynamaya başladı, güneş diğer taraftan doğdu. Depremler yeri yardı, yanardağlar lav püskürttü. Herşey üzerinde bulunduğu toprakla birlikte denize gömüldü ve sonsuza dek haritadan silindi.”Eski yunan filozofu Plato’nun bahsettiği Atlantis efsanesinde böyle bahsedilmektedir.

Fincan değil o reçellik.

hurie | 29 November 2010 10:49

Son günlerde bir türlü anlayamadığım bir konu var zihnimi kurcalayan.Osmanlı Devletinde reçelin önemini bilenleriniz vardır, bilmeyenleriniz vardır.Ben kısaca bahsedeyim.

Osmanlı’nın lüks ve vazgeçilmez yiyeceği reçelmiş.Mutfağın bir bölümü reçel yapımı için ayrılmış ve burada gece gündüz reçel yapılırmış.Sadece gül ve bazı meyveler değil hemen hemen herşeyin reçeli yapılırmış.Patlıcan, yeşil limon, kavun, karpuz, badem, fındık, erguvan çiçeği, nilüfer çiçeği…Uzayıp gidiyor.Çeşidin bol olması yetmezmiş gibi reçellik ürünlerin yetiştirilmesi için özel bahçeler tahsis edilirmiş.Reçellerin sultanı olarak bilinen gül reçeli için edirne sarayının bahçesinde sırf reçellik güller yetiştirilirmiş.İşin bir diğer ilginç yanı, reçel yapmayı bilmeyen kadınların halk arasında ayıplanması.Çarşıdan reçel alan kadının namussuzcasına hor görülmesi.Durum o derece ciddi yani.

Yasmin Levy

hurie | 22 June 2010 14:23

Bir insan bir insanı sesiyle nasıl bu kadar çok acıtabilir?Her bir ritmi alıp götürür sizi uzaklara,sözlerini anlamasanız bile size yazılmıştır o şarkı sizi anlatır,hayatınızdan parçalar,izler taşır.Şarkının sonuna ulaşmadan yaşlar süzülebilir gözlerinizden okadar etkileyici,o kadar içtendir Yasmin Levy’nin şarkıları.Bir Yasmin Levy şarkısı dinlediğinizde,anlatacak doğru kelimeleri bulamadığınız,kendinize bile doğru düzgün anlatamadığınız acılarınızın bi anda yüzünüze vurulduğu,ard arda döküldüğü hissine kapılırsınız.Üstünü örttüğünüz,unuttuğunuz,bir daha hissedemem dediğiniz aşkı,tutkuyu tekrar yaşatır size.Ağlayarak şarkı söyler Yasmin Levy,sadece ağlamaz,ağlatırda.Her bir şarkısı bir çığlık,bir ağıttır yanık sesinde.Türk kültürüne ayrı bir yakınlığı,yatkınlığı vardır.Küdüs doğumlu bir yahudi olmasına karşın anne ve babası İzmir doğumludur.Sanatçı,sefarad kültürünü Arap,İspanyol,Roman,Yahudi,Türk,Balkan etkileriyle,ezgileriyle harmanlayıp kendine has bir üslup yaratmıştır.Bu etnik dokuyu grubunda da görmek mümkün.Saz ekibi müziği kadar renkli,müziği kadar yoğun bir çeşitliliği içerir.Türk,İspanyol,Arap…üyelere sahip bir ekiptir.Kemençe,klarnet,gitar,ud,kanun ve hüznün,duygu selinin son noktasına varmıştır.Büyük ihtimalle daha önce hiç duymadığınız bir dille söyler şarkılarını,ladino dili.

Doğuştan Yönetmen…

hurie | 22 June 2010 10:38

Bazı insanlar mesleklerini seçmez meslekleri onları seçer,yani doğuştan o mesleğe yatkınlıkları vardır.Eğer yönetmenlikte
bir meslekse ve özel bir meslekse Kim ki-Dukdoğuştan bu mesleğe ait özel bir insandır.Yönetmen olacak yeteneği doğumuyla tanrı ona vermiştir.O hiç sinema eğitimi almamış bir yönetmen.Kendine has bir tarzı,anlatımı var.Dedik ya doğuştan yönetmen aslında.

Kim Ki-Duk, 20 Aralık 1960 ‘da Güney Kore Bonghwa’da Kyungsang’ın kuzeyindeki bir taşra köyünde doğdu.Tarım eğitimi veren bi okula gönderildi,maddi sıkıntılardan dolayı yarıda bıraktı,bir fabrikada işçi olarak çalışmaya başladı ardından da deniz kuvvetlerine katıldı ve 5 yıl çavuş olarak görev yaptı ve iki senelik bir rahiplik geçmişi de var.Farklı insan gruplarından edindiği tecrübeleri ile parise gitti ve sanat eğitimi aldı.Giderken sadece bir uçak bileti alacak parası vardı ve Pariste sokak ressamlığı yaparak geçimini sağladı.Karakterlerinin keskinliği eleştirenleri rahatsız etmişsede bu yönetmenin yeteneğine karşı duramamışlardır.Dünya çapındayankı uyandırıp,kitlelerin beğenisini kazanan,gittiği her festivalden ödül toplayan yönetmene kendi milleti sırt çevirmiştir.Buda ilginç adamın,ilginç hayat hikayesinin bir parçası olsa gerek.Kendine has,sözleri yok sayan tarzı izleyicilerin sabrını zorlarken kendine de öylesine bağlamıştır ki,filmlerini izlemeye başlayan yarıda bırakıp gidemez.