bildirgec.org

sır hakkında tüm yazılar

bölüm 1: devam

uyusuk kedi | 11 January 2012 09:56

beklemek ne kadar sıkıcı birşey. bir insan banyoda ne kadar uzun kalabilir ki… hadi çık artık.
….
sonunda…. balıkları beslemeyi unutmuşsun yine. ölecek hayvancıklar. zaten 10tane balık arasından kala kala 3 tane kaldılar. açlıktan birbirlerini yiyecek dayanıyorlar. ıyykkk…. düşüncesi bile kötü.
eee bugün cumartesi olduğuna göre, sende böyle rahat giyindiğine göre nereye gidiyoruz? hahahh, yada nereye gidiyorsun da ben sana takılıyorum mu desedim… mmm…sanırım bugün seni kendi haline bırakıcam. zira bulmam gereken birşeyler var ve evet ne aradığım konusunda en ufak bir fikrim bile yok. yani kaç tane insan benim durumumdadır ki…düşüneyim…SADECE BEN… ve bu beni artık delirtmeye başladı.
evet prens hazretleri – bunu her söylediğimde gülesim geliyor – sen gezmeye, ben araştırmaya…balıklar, biz yada en azından prens gelene kadar dayanın… aklına gelirse size yem verebilir.
bugün nerden başlasam acaba. yine sokak sokak dolaşmak istemiyorum. bu çok yorucu ve sıkıcı oluyor. tamam, düşüneyim öyleyse. neler hatırlıyorum, neler biliyorum.mmm… 1) kocaman bir ışık topu. ışık topu diyorum çünkü o bir toptu. ışık hüzmesi vs..falan değildi. bildiğin toptu işte. kocaman, yuvarlak, beni yutacak kadar kocaman… 2) karanlık…hani resim kağıdını siyah pastel boyayla boyarsınız ya. o kadar karanlıktı. ne olduğunu bilmiyorum ama ışık topundan daha büyüktü. 3) prens… her sabah burda, onun evinde uyanıyorum. farklı yerlerde uyusamda sonunda gözlerimi burda açıyorum. bu ev mi önemli olan yoksa prens mi bilmiyorum. ama artık sabahları nerde uyanıcam diye bi derdim yok. 4) hayvanlarrr….onlar ben, görebiliyor ve duyabiliyor. onlara herzaman olmasada dokunabiliyorum. enteresan olan şeyde her birinin içinde farklı renkte ışık dalgaları var. bu nedemek yada o ışık dalgaları ne hiç bilmiyorum. 5) kendimi hatırlıyorum. evet, kendine gülebilirsin bayan çok bilmiş. kim kendini hatırlamaz ki, değil mi? ama böyle garip bi durum içinde olunca kendimi hatırlamak bile benim için önemli dir durum. 6) bu durumda olduğumdan beri, neredeyse bütün mahalleyi öğrendim. nermin teyze, mehmet amca, mehmet amcanın kızı zehra, aşağıdaki bakkaldan tut köşedeki ayakkabı tamircisine kadar herkesin hayatını anlatabilirim… ve ne yazık ki hiçbiri beni tanımıyor. 7) şimdiye kadar hiçbir insana dokunmayı denemedim. neden mi, korkumdan… ya dokunamazsam??? peki ya dokunursam??? paniği düşünebiliyor musun, bişeyler yada birileri sana dokunuyor ama sen onu göremiyorsun. ben delirirdim diymiycem, çünkü bu durumdayken bile hala aklımı anlayamadığım bir şeklilde koruyorum. hah. bundan da şüphe duymaya başladım. baksana kendi kendimle konuşuyorum.
bütün bunları bir yere yazsam mı acaba? mmm…

sırlar

astral | 30 December 2010 08:42

Olup olmayacağın sezdiğin, yine de burkulduğun buruk bir tat ile devam ettiğin zamanlar yaşarsın. Yapmam dediğin şeyleri yaptığın anlar olur. O aracıklarda kendini tanımlamaktan kısa ya da uzun süreliğine değil, temelli vazgeçersin.

Yapraklar tekrar sararır mı, kırmızılar sarmışken yeryüzünü bir kalp ağrısı tecelli bulur bedende. Aslında öyle ki, ağrı bedende mi ruhta mı anlamazsın, anlamazsın; Belki bir ömür, belki bir öpücüğü bir saniyeye sığdırdığın bir sonsuz aralığında…

Kim bilir? Sereserpe bırakıvermek vardı şöyle kendini evrene.

THE SECRET / SIR – MESNEVİ TARZINDA ANLATIMIYLA

coldflame | 06 October 2010 10:00

THE SECRET / SIR

Bu kitap dünyanın en çok satanlar listesine girmeyi çok kısa sürede başardı. Bende bu kitabı okuyanlardanım. Bu kitaptaki anlatımları biraz daha mesnevi tarza dönüştürmek ve daha anlaşılır yapabilmek için sözlüm ve ben oturup yazmak istedik. İnsanların yaratılış gayesine ters düşmeyecek şekilde anlaşılmasını sağlamak için. Bu kitapta anlatılan konu herkesin az çok bildiği fakat unutturulmaya çalışılan bir felsefenin içeriğidir. Bu felseye göre ;

i̇nsan pozitif düşünmeli ki pozitif olaylar akışına kendini de dahil edebilsin. Düşüncelerin insanın manyetik yapısında değişmelere neden olduğunu bu değişikliğinde evren tarafından algılandığı ve bir mıknatıs gibi olayları üzerine çektiği biçiminde özetlenebilir.Bu olayı bilim de kanıtlamıştır.

sessizce yürüdüm çarmıhına…

kharis | 11 September 2010 15:05

sırrımı çaldın farkında bile değilsin,

susmak değil aslında uzaklaşan ayak sesleri kadar düşlerim,

herakleitos’un tezini çürüten ,

aynı düşleri defalarca yıkayan sessiz sağnağım,

ve kırmamaya çalıştığım bir kalp biteviye mağrur,

aklımda değil ismi sevdiğim oyunun!

çok zaman geçti o gözler artık yok.

belki sen baksan olur hoyratlığı göz-bebeklerinin..

bebeğim,

ne zaman gözlerini görsem gördüğüm şeylerden utanıyorum,

Kırmızı Kurdela…

witamin | 18 July 2010 12:15

Selam söyle o küçük kız için,
Giritli dondurmacı teyzeye
Unutma sakın!
Dondurmalara yalanarak bakan örümceklere de,
Sonra o yoldaki mürver ağaçlarına,böğürtlenlere,
Gelirken göreceksin; sağdaki hayaletli eve,
Tatlı su çeşmesine,
Mutlu günlerine,
Ona selam söylemeseler de
ve
Selamını istemeseler de…
Babasına,annesine,kardeşlerine…
Kırmızı kurdelaya ve gelinliğine…

************************
Dur orada ,o sokağa girme!
Sakın selam söyleme,
7 yaşındayken kadın olduğu eve,
O “abi” ye,
O sokağa,
Ne olduğunu anlamadan oturup ağladığı o tarlaya,
Toprağa düşen göz yaşıyla beslenmiş otlara,
Yaklaşma,
Geç git bunları duymamış,görmemiş sokaklara…
Onun yaptığını yapmaya…
Unutmaya…

Yüksel’in Sırrı-8

ozanTi | 12 July 2010 08:29

Merhaba hafif.org ailesi… Bir hafif-yaz klasiği olan Yüksel’in Sırrı ile yeniden karşınızdayım… Pek çok arkadaş önceki 7 bölüm boyunca ısrar ettiler ama ben biraz daha devam etmek istedim. Bir yıllık bir aradan sonra devam etme fikri nereden çıktı diyebilirsiniz. Hemen cevaplayım, yazma isteği gelip giden bir şey, bu isteğim tekrar kabarınca ben de oturdum bilgisayar başına.
Önceki 7 bölümün linklerini de vereyim, orta yerinden girince hikayeye anlamayabilirsiniz.
Yüksel’in Sırrı-1
Yüksel’in Sırrı-2
Yüksel’in Sırrı-3
Yüksel’in Sırrı-4
Yüksel’in Sırrı-5
Yüksel’in Sırrı-6
Yüksel’in Sırrı-7
Bu arada inatla beğenmediklerini söyleyip, hakaret vari yorum yazan veya yazacak olan arkadaşlara peşinen söyleyim kendinizi tatmin edeceğiniz yer benim yazılarım değil, o yer aynanın karşısı…
Bir de bu beğenmeyen arkadaşlar rahat etsinler, son 3 yahut 4 bölüm kaldı. Ama bu bölüm beğenilirse biraz daha uzatabilirim. Hadi vira bismillah diyelim ve başlayalım 🙂

“Sir”: Anthony Hopkins

24black mamba24 | 22 April 2010 15:11

Anthony Hopkins
Anthony Hopkins

Babadan oğula, kuşaktan kuşağa geçen fırıncılık işini, bir gün sahip olmayı düşlediği oğluna devretmeyi planlıyordu Arthur Hopkins. Ancak bu düşleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, yalnızca bir düş olarak kalacaktı. Çünkü Port Talbot’ta 31 Aralık 1937‘de dünyaya gelecek olan ilk ve tek oğlu Philip Anthony bu geleneği sürdürmeyecek, insanların damak zevkleri yerine gözlerine, yüreklerine seslenecek ve pırıltılı bir pencereden Hopkins adını tüm dünyaya duyuracaktı.

Anthony Hopkins bugünkü yaşamının biçimlenmeye başladığı çocukluk günlerine ilişkin anılarında, ailesini şu sözcüklerle anımsamakta: “Çocukken zamanımın büyük bir bölümünü piyano çalarak geçirirdim. Tüm yaşamını çalışarak geçiren fırıncı bir babanın tek oğluydum. Babamın hiçbir zaman benim için Beethoven ya da Chopin’den parçalar çalacak zamanı olmadı. Bana bir gün ‘O çaldığın da ne?’ diye sorduğunu anımsıyorum. Kendisini ‘Beethoven’ diye yanıtladığımda ‘Neden sağır olduğunu anlamak zor değil. Tanrı aşkına, hemen dışarı çık ve işe yarar birşeyler yap’ dedi.

Çok küçük yaşlarda zamanının büyük bölümünü ya yalnız başına ya da piyano çalarak geçiren Tony’nin okul ya da arkadaşları hiç ilgisini çekmemekteydi. Öğrenme zorluğu yaşayan Tony “Berbat bir öğrenciydim. Son derece anti-sosyaldim. Bu nedenle de oyuncu oldum” tümceleriyle tanımlıyordu okuldaki günlerini.

GÜVAH

sevde837 | 19 December 2009 12:00

Sessiz yaşanır yaşanılanlarsa
Yanılsamalardan arta kalan yansımalardır.
Sedasız söylenir dile gelenler,
Su yüzüne çıkarmaya kalkıştığında acıtır.
Örtbas et
Ve çoğu zaman sus pus olsun sorguya çektiklerin.
Arkanı dönüp gidebildiğinde
Asılı kalır yere serdiklerin
Ayak altına aldıkların yağmura hasret..
İzi çıkmış kirlenmişliğin varsayılanı seçmiş
Günah bir güvah!

sır

astral | 26 November 2009 12:55

Bir sır vereceğim: Küçük, zararsız bir sır… Dünden yayılan, bugünden önce; kendini hep vareden, hep varedecek olan ufak bir fısıltı. Yalnız bir fısıltı…

Bazen yorgun bazen bir savaşçı bazen yalnız bir anıdan ibaret olan…

Hala devam eden, hep edecek olan. ‘Herkes ölür biz kalırız…’ diyen; anılan, anılacak olan, çok çok sonraları dahi hep duyulacak olan küçük küçücük mısralar… Yılların izi olan mısralar…

Söylesem geçmez, öpsem dokunmaz detirten, içinin titrediği kış akşamlarında evine dönerken arkanda duyduğun ayak sesleri kadar yalnız bir o kadar bunaltıcı izler…