Gözlüğün olmadığı dönemlerde görme sorunu olan insanların nasıl sorunlarla karşılaştıklarını hiç düşündünüz mü? Hele de göz numaraları çok yüksek olan insanların. Evden çıkmayıp, sosyal hayata karışmamış olmaları ihtimal dahilinde. Tabii eğer soruna başka türlü bir çözüm bulamadılarsa. Ben yine de bir şekilde bu soruna da çözüm bulmuşlardır diye düşünüyorum. Geçmiş çağları araştırınca, o devir insanlarının beyinlerinin daha fazla bölümünü kullandıkları belli. Teknolojik aletlerin de olmadığını düşünürsek hele ki internet gibi her aradığını insanın önüne anında çıkaran ve beyin yormak zorunda bırakmayan bir icadı düşününce başka çareleri olmadığını anlamamak da mümkün değil zaten. Tek çözüm sorunlara çare üretmek.
Antik çağ insanlarının optik camlar hakkında bilgileri olduğu biliniyor. Girit’te yapılan kazılarda M.Ö 1000 yılına ait büyüteç bulunmuş. Gözlüğü ilk bulan kişinin kim olduğu ise muammasını koruyor. Bilinmeyen bu şahsa teşekkür mü etmek gerek yoksa kızmak mı gerek bilemiyorum. Zira gözlük icad edilmeseydi belki lazer ameliyatlara çok daha önceden başlanabilirdi. Bu da garip bir yaklaşım oldu galiba.Gözlüğü bulan kişi bilinmese de Venedik’te yaşamış birisi olduğu düşünülüyor. Zira ortaçağda Venedik cam üretimiyle çok ünlenmişti. 13. yy’a doğru unutulup giden renksiz cam yapma tekniğini Venedikli cam ustaları yeniden canlandırmıştı.İtalya’da cam sanayiinin giderek güçlenmesinde renksiz cam yapma tekniğinin yeniden ortaya çıkarılmasının etkisi büyüktür. İtalyanlar Murano adasında bu tekniği yaşatıyorlardı. Murano’da yapılmasında hem tekniği gizli tutmak hem de yangın tehlikesini azaltmak amacı güdülüyordu. O zamanlar bu teknik o kadar kıymetliydi ki soylulara tanınan ayrıcalıklar bu cam ustalarına tanındı. Venedik’ten ayrılmaları ise yasaklandı. Bu cama Venedik camı ismi verildi. Duru, saydam ve renksiz bir camdı bu. Son derece de pahalı bir camdı. Venedik camı çok çabuk sertleşiyordu ama biçimlendirmesi de bir o kadar kolaydı. Bu da cam sanayiii için tercih nedeni oluyordu.
İtalyanlar gözlük camlarının mercimeği anımsatmasından dolayı ‘lenticchie’ (mercimek) adını verdiler gözlük camlarına. İngilizcede de ‘lentis’ (mercimek) olarak kullanıldı. Şimdilerde kullandığımız lensin kökeni de mercimekten geliyor yani.İlk gözlüklerin mercekleri konveksti (dışbukey). Sadece hipermetrop olanların sorununu çözüyordu. Miyopların sorununu çözecek konkav (içbükey) merceklerin üretilmesi için 100 yıl daha geçmesi gerekecekti. Miyop sorununu düzelten gözlüklerin yapımının ancak 15. YY’da tamamlanabildiği biliniyor. Bunda içbükey (konkav) mercek imalinin zor ve pahalı olmasının yanı sıra, gözlük kullanımının genelde kitap okumak için gerekmesi, uzağı göremeyen (miyop) insanların çok da önemsenmemesi rol oynamış. Papa Leo X’nun bu gözlükleri (miyop) taktığı biliniyor.Marko Polo 1270 yılında Çin’de yaşlıların gözlük kullandığından bahsediyor. Bacon ise yaşlıların gözlük kullanması gerektiğini söylüyor. Gözlüğü bulanın Bacon olduğu bile tevatürler arasında. Benjamin Franklin (1784) ise bifokal camları bulmuş. Kepler prizmaları yapmış (1611). Gözlüklü birinin ilk portresini Tommasa Da Modena yapmış (1352).Gözlük icad edilmesine edildi bilinmeyen bir şahıs tarafından ancak bir de bunu düşürmeden gözün önünde, burnun üstünde tutmak gerekiyordu. İşte bunu başarmak da 350 yıl aldı. Bu buluş gözlük tarihinin belki en önemli buluşuydu. Öyle ya, takamayacaksan ne işe yarayacak ki gözlük? Edward Scarlett isimli şahsın 1730 yılında Londra’da ilk gözlük sapını icad ettiği biliniyor. Bu ilk gözlük çerçeveleri kurşun, bakır veya tahtadan oluşuyordu. Kösele, boynuz, kemik kullanıldığı da oldu çerçevelerde. Sonraları hafif çelik çerçeveler tercih edildi.İnsanlık tarihine büyük hizmet bu. Göremeyen insanların da sosyal hayata katılımını sağladı gözlük. Hele hele matbaanın icadından sonra kitap ve gazete basımının da artması gözlüğe olan talebi artırdı.
İlk gözlükçü Philadelphia‘da açıldı. (1783) Francis Mc Allister‘ın dükkanı. Gözlükler bir sepetin içine konulmuştu. Müşteriler gözlükleri deneyerek kendilerine uygun olanı alıyorlardı. İlk güneş gözlükleri de Çin’de üretilmiş (1430). Bu gözlüklerin camını dumanın isi ile karartmışlar. Ama karizma yapalım ya da güneşten korunalım diye değil. Göz ifadelerinden düşünceleri anlaşılmasın diye.Peki cam nasıl yapılıyor acaba? Mezopotamyalılar kum ve külü karıştırıp ısıtınca cama dönüştüğünü görmüşler. O zaman nasıl isimlendirdiler camı ayrı hikaye tabii. Ancak bu yöntemle cam elde edebilmek için külde bol miktarda sodyum karbonat ve potasyum karbonat olması lazım. İşte bu mucid Mezopotamyalılar çok geçmeden camın sıcakken şekillendirilebildiğini, soğukken de toz olarak öğütüldüğünü anladılar. Sıcak camı incecik yapıp çamur kalıbının çevresine dolayıp sonra kalıbı kırarak kap yapmayı öğrendiler.
Üfleme tekniği ise Suriyelilere ait. İçi boş demir çubuğun ucunu sıcak cama batırıp demirdeki delikten üflediklerinde camın balon gibi şiştiğini gördü Suriyeli ustalar. Günümüzde de cam üretiminin temel maddesi hemen hemen aynıdır eski çağlardakilerle. Kum, sodyum karbonot ve kalsiyum karbonat karışımı. Bu maddelerden soda camı oluyor. Kristal eşyalar, optik cam ve mercek yapımı için kum, kurşun oksit ve potasyum karbonat kullanılıyor (kurşun camı). Kum, boraks ve sodadan payreks denilen ateşe dayanıklı camlar yapılıyor. (borasilikat camlar)Camın hammaddesi ne olursa olsun hammaddeyi oluşturan bütün maddeler eriyip birbirine karışacak. Macun kıvamında bir hamur elde edilecek. Bu hamura istenilen şekil verildikten sonra soğumaya bırakılacak. Yalnız soğutma işleminin yavaş yavaş yapılması yani tavlanması gerekiyor. Aksi takdirde gerilmeden dolayı kırılma olabiliyor. Tavlama fırını denilen uzun tünelden cam geçirilecek. Sıcaklık derece derece son derece dikkatli bir şekilde düşürülecek. İşte camın kumlu, küllü, yüksek ateşli hikayesi.
yorumlar
ellerinize sağlık, cuma sabahım güzelleşti sayenizde..tutuyorum direkt..
Nacak, tüm yazılarınızı okuyamıyorum ama bu aralar, ama yaptığınız çalışmalar gözden kaçmıyor.
KahramanÇayırlı , Galanthus ,Ayrı ayrı teşekkür ediyorum . Ben de sizleri ilgiyle ve zevkle okuyorum fazla yorum yazamasam da
Yaş 50 geçince gözde sorunlarda başlıyor.. Her ne takarsanız takın, gözlüksüz hayata bakmak bir ayrıcalıkmış..
Güneş gözlükleri ve ameliyat edilmesi sakıncalı göz hastalıkları haricinde taşınan gözlükler son derece yük, insan yüzü için, göz ameliyatlarında teknoloji son derece ileri seviyede şu anda..
Thing sana kötü bir haber 2 yıl olan süre 3 yıla çıkmış en son
güneşgözlüksüz yaşayamam.kapalı havada bile kullanırım.
pillibebek lazerle erken yaşta yapılan ameliyatlar ileride katarakt açısından büyük sorun, doktorlar yanaşmıyorlar pek, çünkü ileride katarakt olursan göz çok hassas olduğu için ikinci bir lazerle ameliyat çok riskli deniliyor.en azından benim doktorlar bunun gibi şeyler söyleyip lazerle ameliyat yapmaya pek yanaşmıyorlar.
4 yıldan, 2 yıla inmişti ne zaman çıktı:)
gözlük kırmak kadar fena birşey yoktur bence. üstüne oturursun bir oturur, gözlük yere düşmüştür farketmezsin biri basar. vidası düşer…sonunda tamirciye götürmekten sıkılırsın ve lend imdadına yetişir5-6 senedir lend kullanıyorum gayet temiz ama bu aralar kurluk oluşturdu gözlerimde suni göz yaşı damlası kullanıyorum. o da bazen yeterli gelmiyor bende miyop miyop dolaşıyorum bazen. zevkli oluyor.
Galanthus , ben de lensten enfeksiyon kaptım miyop miyop seyreyliyorum dünyayı sencileyin. Pek güzel hakkaten . Görmek istediklerini görüyosun kimse de sana kızmıyor görmediklerinden dolayı.Akonı bana gözlük satan eczacılar söylemişti ama demek yalanmış . Ama sanırım bir tarih meselesi var . Belli bir tarihten sonra alınan gözlükler için 3 yıl olabilir. Ben eczacının yalancısıyım.
Kırılan gözlüğü, görmeyen gözle tamir de yapamıyorsun.. yedek gözlüğünüz yoksa:))
Nacak, teşekkür ederim, birilerinden bunu duymak güzel. enfeksiyon kaptıysan uzun süre aynı kaderi paylaşacağımız anlamına geliyor.
Çok ilginç bir iddia, bana hiç mantıklı gelmedi. Kendi iddianız mı, yoksa bir kaynak var mı?
NOT: çalışanın kendisi 4 yıl, eşi ve çocukları 2 yıl.(garip ddeğil mi?ama öle)emekli kendisi eşi ve çocukları 2 yıl.bu arada gözlüğünüzün camını her 6 ayda bir değiştirebilirsiniz.numarası değişmiş olması şartı ile.
Lunrfarsde, piramitlerin sırrının hala çözülememesi gibi. Bugunkü teknolojiyle ancak yapılabilecek tonlarca ağırlıktaki taşlar köleler tarafından taşınmış. Halen kimse anlayamıyor nasıl yapıldığını. Çin seddini de düşünebilirsin. Sanatlı sütunları, kiliselerdeki figürleri vs sayısız örnek var. Yani sanat, resim, müzik, edebiyat, bilim (varsa günümüzde Einstein, Galileo, Newton, Curiler, Kepler, Kopernik, Piri Reis -nasıl çizmiş acaba görmeden dünyayı- örnek ver) felsefe …..aklına gelen her alanda günümüz insanından geri kalır tarafları yok. Bir de şu andaki teknolojiye sahip olsalar ne yaparlardı bu insanlar bilemiyorum. Unutma ki bugünkü teknolojik ilerlemeler asıl temeli oluşturan geçmiş devirlerin icadları üzerine kurulu. Geliştirmek icad etmekten daha kolay sanırım. O zaman ki imkansızlıkları düşünürsen bir de.
@mucızenin dedikleri doğrudur.. mühürü bastımm
Bu durumda çalışan olmaktansa akrabası ol 1. dereceden daha evla.
yazının tarihine ve içeriğine bakınca biraz ekleme biraz eksiltme ve biraz da yorumlamayla şuradan yürütülmüş olabileceğini düşünüyorum.[ Gözlüğün Tarihçesi ]aynı şeyleri tam da az önce yine @nacak’ın wiki’den cümlelerine kadar tamamiyle kopya olan yazısına diyecektim ki yetişemedim yazı tedavülden kalktı… wiki’den yürütülen yazının konusu “aborjin”lerdi…bu kopya “aborjinler” yazısı üzerine şu yazarın diğer yazılarına bakayım kesin onlarda çakmadır dedim ki karşıma bu yazı çıktı,ama yine de kutlamak lazım ki yazıyı okuyup kendine göre yontmuş gerçi anlatım açısından daha kötü olmuş.buyrun yazının orijinal versiyonunu buradan okuyun:
umarım yazarımızın diğer yazıları da böyle değildir!?*….
Bravo. Yememişsin, içmemişsin hatta uyumamış olmanın da verdiği etkiyle nasılda hafiyeliğe soyunmuşsun? Acaba sayın kutup ayısı ne yazmamı arzu ederdiniz? Güneş gözlüğünü Çinlilerin bulması yerine Japonlar mı deseydim orjinal olsun diye? Yoksa gözlük sapını Edward değil de bedeviler mi buldu deseydim orjinal olsun diye? mercimeğin ingilizce karşılığı lentis değil de kutupis olsaydı değil mi sırf değişik olsun çalıntı demesinler diye. Ne bekliyosun araştırma yazısında anlamadım ki? Tarihin bilinenlerini değiştiremem ya bir uykusuz kutup ayısı nickli arkadaş böyle bir şey diliyor diye. 100 tane kaynağa da baksan aşağı yukarı aynı cümleleri görürsün. Nerenle baktığın da önemli tabi bu mevzuda.
demogoji yapmayalım lütfen(!) tartışmaya hacet bir durum görmüyorum siz devam edin buyrun…
tesekkurler harıka bır yazı olmus
Walla optik gözlükleri bilmem ama Allah şu güneş gözlüğünü icat edenden gani gani razı olsun.Birde şu güneş gözlüklerinin lens şeklinde olanlarını yapsalar ne kadar mutlu olacağım bilemezsiniz.
Güneş gözlüğünün lens olanı …enteresan.. bilim adamlarına duyurulur 🙂
Evet, gözlük takmayı sevmiyorum ama güneş gözümü çok rahatsız ediyor.O yüzden en çok beklediğim icatlardan biriside lens şeklinde güneş gözlüğü (polarize ve antirefle özelliği olsun mümkünse)
harika..
Kısa bir not,çalışan yakını , amcası , eniştesi ayrımı yok.Gözlüğünüzü 2008den önce almışsanız 2 sene,daha sonrasında adıysanız 3 seneyi beklemeniz lazım.Yarın bir gün yine değişir bu.Cam değişimi de 6 ayda bir olabilir ancak numaranızın en az 0,50 dioptri değişmesi gerekir.
ve godo gelir…
Burada kullandığın o kalıntı fotoğrafları hangi uygarlıktan kalmış acaba Girit’de mi bulunuyor ?
bu haftasonu İstanbula gittimdi çok sevdiğim güneş gözlüğümü kaybettim.(oturduğumuz kafede olduğundan da emindim) Ama şunu söyledi herkes “bu şehirde kaybettiğini bulamazsın”.doğruymuş. oysa aynı gözlük 2 defa bulundu İzmirde.
buraya gelen önce kendini kaybeder bulma sevdasına da bir daha geri dönemez.kaldı ki gözlüğün kaybolmasın… o da şuan biryerlerde kendini bulmaya çalışıyordur.resmen bermuda şeytan üçgeni…
Bilgi için teşekkürlerreishireishi mantarıkırmızı reishikanser tedavisi reishireishi mantarı faydaları
Bilgi için teşekkürlerafrican mango satışafrican mangoafrika mangosuafrika mangoafrika mangosu hapı
Bilgi için teşekkürlerArmineeşarpArmine eşarpaker eşarpaker